• Sonuç bulunamadı

TÜRKİYE’DE EN ÇOK İZLENEN TV KANALLARININ PROGRAM YAPISI: TOPLUMA NELER SUNUYORLAR?

TÜRK DİZİLERİNİN TOPLUMA SUNDUKLAR

Türkiye yapımı dizilerin çoğu aynı şablon üzerine kurulmuştur. Yapımcıları ve yayınlandıkları kanallar farklı da olsa öykünün tasarımı benzer özellikler göstermektedir. Geliştirilen öykülerinin yapısı üç aşağı beş yukarı şöyle: : Dizi bir hata (egemen kültürün yasakladığı ya da hoş karşılamadığı bir davranış) ile başlıyor. Devamında bu hataya bir başka hatayla (şiddet kullanımı) karşılık veriliyor; sonunda bir çözüme (egemen kültürün onayladığı bir çözüm) ulaşılıyor. Eskinin Yeşilçam Filmlerindeki öyküler gibi…

Sözgelimi Kanal D’de yayınlanmakta olan “Bir Çocuk Sevdim” dizisinde; reşit bile olmamış yoksul kız, sev- gilisiyle isteyerek cinsel ilişkiye giriyor (bir hata işliyor) ve hamile kalıyor. Böylece en başında cezasını buluyor. Aile durumu öğrendiğinde; özellikle baba kızına psikolojik şiddet uyguluyor, dahası evden çıkmasın diye kilit altına alı- yor. Çözüm, ussal olarak bu gençlerin evlendirilmesi. Ancak oğlanın zengin ama gaddar babası, kızın gadre uğramış babasını; insan yerine koyup dinlemek bir yana evden kovuyor. Babanın ve ailenin mağduriyeti kızın yaşa-

dıklarının önüne geçiyor. Burada hata (evli olmayan iki gencin ilişkisi) genellikle ayrı dünyaların insanları arasında oluyor ve aradaki sınıf farkı nedeniyle ilişkilere bir de nefret boyutu ekleniyor.

Tekelioğlu’na göre (2011) işlerin ters gittiği asıl mesele cinselliktir; artık anakentlerde kızları eve kapatamı- yorsunuz. O nedenle yeni başlayan dizilerdeki babaların varsa-yoksa dertleri kızlarının ev dışında ne yaptığıdır. Top- lum çağdaşlaşması elbette istendik bir durumdur; ama cinselliğin nasıl yaşanacağı, daha doğrusu bekâret söz konusu olduğunda çağdaşlaşmanın geride durması gerekir. Genç kız için cinselliğin yaşanacağı ortam kocasının evidir.

Dizilerde ekrana getirilen kadınların öyküleri ya yoktur, ya da son derece yüzeysel anlatılır. Genellikle kıs- kançtırlar, duygularıyla hareket ederler, beklentileri ayan-beyan ortada. Sözgelimi “Canım Ailem” dizisinin üç neşeli kızı tam da bu özellikleri yansıtmaktadırlar. Dizinin kötü kadını Şehnaz, gözünü hırs bürümüş, kıskanç ama hiçbir derinliği olmayan bir karakter. Sözün özü dizilerde yaratılan kadınlar, toplumda kendilerine yönelik bütün önyargı ve cinsiyet rolleriyle donatılmışlardır. Buna karşılık erkekler bir muamma, anlaşılmaz oluyorlar. Suskun, gizemli, duygularını kolay kolay açığa vurmuyorlar. Hikmet dolu sözler ediyorlar. Öyküleri çok karmaşık; dolayısıyla onların yapıp ettikleri geçmişte yaşananlara bağlı bir kin, yaşanılan bir sarsıntı, yoksulluk ya da olumsuz koşullarda yaşanan bir çocukluk olabilmektedir. Dizilerde sergilenen bu tutum erkek egemen zihniyetin yeniden üretimidir kuşkusuz (Tekelioğlu, 2009).

Kadınlar kötülük yapmada, düzenbazlık ve şeytanlıkta her zaman erkekleri geçmektedir. Öyle ki kadınların dizilerdeki resmedilişi; kötülük onların doğasında varmış duygusu uyandırmaktadır. Buna karşılık erkeklerdeki kö- tülükler toplumsallaşma sürecinin bir sonucudur. Onlar suç üreten ortamlarda büyüdükleri için suça yönelmekte- dirler. Örneğin “Aşk ve Ceza”nın Şah Nur Anası, oğlunun katil olmasına göz yumabilen, sinirlendiği için torununu kızının elinden alabilen bir kötülük kaynağıdır. İktidarına yönelik herhangi bir tehdit algısı nereden-kimden gelirse gelsin yok etmek için her kötülüğü yapabilir.

Kadın erkek arasındaki bir başka fark; erkek kısa yoldan işini bitirmek isterken, kadın kedi-fare oyununa gi- rişmekte, süründürme, gününü gösterme yolunu seçmektedir. Komedi türündeki dizilerde sergilenen gariplik ya da –sözüm ona- komikliklerin kadına yönelik şiddetin mantığa büründürülmesinedir. “Âlemin Kralı” isimli dizide yapılan kadına yönelik şiddetin meşrulaştırılması yönünde işlediğini söylemek yanlış olmayacaktır.

Dizilerin kimilerinde; sözgelimi Star TV’de yayınlanan “Firar” ‘da, Doğu’ya ilişkin tüm şehir efsaneleri resmi- geçit yapıyor. Dizi, Doğu’ya dair her türlü hurafeyi yeniden canlandırarak oradaki dünyayı ‘olumsuzlarken, insanla- rını da ötekileştirmektedir Tekelioğlu (2011)

Çok tanrılı dinlerin hepsinde başat olan kadın düşmanlığı ile ailenin kutsallığı ve vazgeçilmezliği dizlerde farklı biçimlerde ve döne döne tekrarlanarak yeniden üretilmektedir. Öyle Bir Geçer Zaman ki” bir kadın için evini terk eden bir babadan hareketle kurulmuş. Aslında bu durum çokça yaşanan ve son sığınak olan ailenin sarsılmasıyla ilgili olduğu için de ilginç bulunmaktadır (Tekelioğlu, 2011). Babanın evi terke etmesi; ailenin toplumsal statüsünü alaşağı ettiği gibi; baba denetiminden özgürleşen iki kız ve erkek çocuğun aşk ilişkileri ve evliliklerinde yaşadıkları sorunlar; tam yoluna girdi derken bozulan ya da engellenen mutluluklar hep kutsal ailenin ve aile reisinin yaptığı yanlışlıklara mal edilmektedir. Dahası, insanların bir başlarına yaşam olanaklarının olmadığı duygusu verilmekte- dir. İlle de evlenmek gerekiyor. Evlenildiğinde ilişkinin kutsallığına saygılı olunmadığında ise olmadık işler açılıyor. İnsanların başı sıkışıp dara düştüklerinde (genellikle kadınlar dara düşüyor) sığınacakları yer karakol, sığınma evi, mahkeme ya da bir başka resmi otorite değil, daha çok baba evi, koca evi ya da akraba, arkadaş yanı olmaktadır.

Dizilerin içeriğine ilişkin yukarıda örneklenen değerlendirmelerin ve yapılan nitelemelerin genellikle geçerli olduğu; tam zıddı örneklerin her zaman bulunabileceğini belirtmek gerekir. Dizi senaryo yazarlarının izleyenleri şaşırtan “bu kadarı da olmaz artık” dedirten olaylar planlamak için gösterdikleri çabaların özünde; belli bir reytingi yakalamak, daha da önemlisi sürdürme çabasının yattığını kimse saklamıyor. Ancak bu şekilde daha çok izleyici yakalayıp reklamcılara pazarlayabiliyor (Smythe, 1977). İzleyenlerin serbest zamanları kapitalizm yararına kullanı- lırken, egemen ideolojinin yeniden üretimi ve pekiştirilmesi de kendiliğinden gerçekleşmiş oluyor.