• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM

2.3. Laik, çoğulcu devletin okulunda zorunlu din eğitiminin teorisi

3.1.2. Ortaöğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ders kitaplarında insanın

Öğretim programının insan gerçekliğine ve onun değiĢen, çoğul tabiatına bakıĢının izlerini ders kitaplarında görmek mümkün müdür? Bu soruya yanıt verebilmek için öncelikle, ders kitaplarının beĢeri farklılıklara/çoğulluğa nasıl baktığını, bu anlamda örneğin insanın geliĢim ve değiĢimini nasıl ele aldığına bakmak gerekmektedir. Nitekim incelenen ders kitaplarında insani çoğulluğa dikkat çekilerek insanın değiĢen ve farklılaĢan yapısına göndermelerde bulunulduğu görülmektedir. Bu anlatıma göre “bazı insanlar çok meraklıdırlar; her Ģeyi öğrenmek ister, bunun için de araĢtırma ve inceleme yaparlar. Bazı kiĢiler ise olaylar ve varlıklar hakkında derin düĢünmezler, sorgulayıcı değildirler… Bazı insanlar duygusaldırlar, gördükleri ya da yaĢadıkları bir olaydan çabuk ve derinden etkilenirler… Bazı kimseler ise kuralcı ve akılcıdırlar, olayları değerlendirirken duygularını değil, akıl ve mantıklarını ön planda tutarlar, karĢılaĢtıkları olaylara gerçekçi bir anlayıĢla yaklaĢırlar” (Kabakçı, 2012a, s.

71). “… Çünkü insanların kiĢilik yapıları, sahip oldukları özellikler ve bilgi birikimleri, olaylara bakıĢ açılarına da yansımaktadır” (Kabakçı, 2012a, s. 72).

Ġnsanların birbirinden farklı olması gerçeğinin yanında aynı insanın psikososyal geliĢim sürecinde de belirli bir değiĢim ve farklılaĢma söz konusudur. Bu değiĢim ve farklılaĢma bilindiği gibi geliĢim psikolojisinin konusu olup eğitimin merkezindeki öğrenciyi doğru anlamak, tanımak bakımından önem arz etmektedir. Sözü edilen insani geliĢim ve değiĢim ders kitaplarında Ģöyle dile getirilmektedir: “Ġnsan, sürekli değiĢen ve geliĢen bir varlıktır. Onun çocukluktaki düĢünceleri ile gençlikteki ve yaĢlılıktaki düĢünceleri, olaylara yaklaĢımı aynı değildir” (Kabakçı, 2012a, s. 71). “Ġnsan toplum içinde yaĢayan bir birey olduğu için sosyal sebeplere bağlı olarak sürekli bir değiĢim ve yenilenme içindedir” (Koç, ġimĢekçakan, BaydaĢ, & AltaĢ, 2012, s. 61). “Bu değiĢim, onların yaĢama bakıĢlarını, dünyayı algılama biçimlerini ve olaylara bakıĢlarını da etkilemektedir” (Kabakçı, 2012a, s. 72). Görüldüğü üzere ders kitapları, insanın biyolojik, toplumsal ve kültürel bir varlık olmasından yola çıkarak onu değiĢime açık bir varlık olarak ele almaktadır. Daha sonra da değinileceği üzer bu değiĢim yaĢamın tüm yönlerinde olduğu gibi dinin buyruklarını algılama ve anlamayı da etkileyecek ve farklılığa uğratacaktır. ġu halde ders kitaplarının temelinde, programda olduğu gibi, dinamik bir insan anlayıĢının bulunduğu, değiĢen ve farklılaĢan insani özelliklerin

çeĢitli sosyokültürel faktörlerin de etkisiyle insanların din anlayıĢlarını etkileyebildiği gerçeğinin dikkate alınmıĢ olduğu söylenebilir. Bu sonuç çoğulculuk ve çoğulcu din eğitimi açısından anlamlıdır.

Ders kitaplarındaki insan anlayıĢı, programın ana hatlarını verdiği insan tasavvuruyla büyük ölçüde örtüĢmektedir. Nitekim kitaplara göre insan, konuĢması, yazması, bilgi birikimi, estetik zevki, sanat kabiliyeti olan (Türkan, ġahan, Meydan, &

Türker, 2012, s. 11); akıllı, özgür ve irade sahibi (Kabakçı, 2012a, s. 14; Genç, 2012, s.

10); aklıyla iyiyi kötüden, doğruyu yanlıĢtan ayırt edebilen, iradesiyle de iyi ya da kötü bir davranıĢta bulunmaya karar verebilen (DemirtaĢ, 2012, s. 36; EkĢi, Yapıcı, Özbay,

& Akgül, 2012, s. 110); vicdanı ve sezgileri olan (Koç, ġimĢekçakan, BaydaĢ, & AltaĢ, 2012, s. 109); Allah‟ın üstün vasıflarla ve mükemmel Ģekilde yarattığı, halifesi yani yeryüzündeki temsilcisi olarak seçtiği, pek çok Ģeyi hizmetine verdiği, kendi ruhundan üflediği (Genç, 2012, s. 98) bir varlıktır. Ġnsan bütün bu özellikleri sayesinde diğer canlılardan ayrılmaktadır. Akıllı ve düĢünebilen bir varlık olan insan, uzayın derinliklerine yolculuk yapabilmekte, teknolojik araç ve gereçler üretebilmekte, icatlar yaparak hayatını kolaylaĢtırabilmekte (Genç, 2012, s. 10), diğer varlıkları kendi yararı için kullanabilmektedir (Kabakçı, 2012a, s. 36). Ayrıca o, sanat ve edebiyat eserleri ortaya koyabilmekte, kültür ve medeniyetler oluĢturabilmektedir (Barman, 2012, s. 12;

Kabakçı, 2012, s. 79). Ders kitaplarına göre bütün bu yetenekler, Allah‟ın insanı sevdiğini ve ona değer verdiğini göstermektedir (DemirtaĢ, 2012, s. 105). Buradan yola çıkarak ders kitaplarının, programda olduğu gibi, insanın var oluĢuna dair “yaratılıĢ”

görüĢünü benimsemiĢ olduğu söylenebilir. Bu durum incelenen öğretim programı ve ders kitaplarının insana bakıĢındaki ortak dini tavra iĢaret etmesi bakımından önemlidir.

Ders kitaplarına göre mutlu ve huzurlu olmak için gayret eden, geliĢmek için çalıĢan, bir amaca ulaĢmak için emek harcayan insana bu faaliyetlerini yürütmesi için verilen ölçüler, sunulan imkânlar ve sahip olduğu kabiliyetler onun kaderidir (Koç, ġimĢekçakan, BaydaĢ, & AltaĢ, 2012, s. 14). Bu kader anlayıĢının içerisine insanın,

“iyilik ve kötülük yapabilecek Ģekilde yaratılması”, “akıl ve irade gücünü kullanması”,

“bir anne ve babaya sahip olması, ölümlü olması ve ten rengi gibi değiĢtiremeyeceği fiziki özellikleri ve kabiliyetleri” yanında “yaratıcı bir gücün varlığına inanmaya ve bu doğrultuda hareket etmeye ihtiyaç hissedecek Ģekilde yaratılmıĢ” (Koç, ġimĢekçakan, BaydaĢ, & AltaĢ, 2012, s. 12) olması da girmektedir. Bu vurgu yani insanın kaderini, onun özellikle akıl sahibi, özgür ve sorumlu bir varlık olmasıyla iliĢkilendirme,

ardından inanmaya yönelik eğilimin altını çizme ve buradan hareketle onun baĢıboĢ yaratılmadığına iliĢkin değerlendirmelerde bulunma ders kitaplarında sık sık tekrar edilen bir olgudur. Ġlerde yeniden ele alınacak bu akıl yürütme biçiminin doğal bir sonucu olarak insanın, kaderi gereği akıllı ve özgür bu yüzünden de “sorumlu tutulan”, böylece yaratıcı bir gücün varlığına inanma ve bu doğrultuda hareket edebilecek ölçülerle kayıtlı/sınırlı bir varlık olarak ele alındığı söylenebilir.

Yukarıda zikredilen üstün niteliklerine karĢın insan, ders kitaplarına göre,

“dilediği her Ģeyi yapabilecek güce sahip değildir” (Barman, 2012, s. 13). “Ġnsan … hem iyi hem de kötülüğü gerçekleĢtirebilecek yetenekte yaratılmıĢtır. Zaman zaman isteyerek veya istemeyerek hata yapabilir ve günah iĢleyebilir” (DemirtaĢ, 2012, s. 36).

Çünkü “insanın gerçekleĢtirmek istediği birçok istek ve arzusu vardır. O, bunların peĢinde koĢup durur. Ġsteklerine kavuĢtuğu hâlde bazen de aĢırılıklara kaçar” (Akgül, vdğ., 2012). “Yeryüzünde ortaya çıkan gerek toplumsal gerek fiziki anarĢi ya da bozulmaların sorumlusu insandır. Doğayı kirleten, savaĢlar çıkaran ve baĢkalarını düĢünmeden hareket eden hep insandır” (Koç, ġimĢekçakan, BaydaĢ, & AltaĢ, 2012, s.

20). “Kur‟an‟da insanın âciz bir varlık olduğu belirtilir. Ġnsanın unutkan ve nefsine düĢkün olması da bu acizliğinin sonucudur. Unutkanlık, bencillik, kibirlilik gibi kötü huylar insanda vardır” (DemirtaĢ, 2012, s. 36). Bütün bu olumsuzluklar insanı sınırlamakta gücünü zayıflatmaktadır. Örneğin o, “hastalık, ölüm, doğal afet gibi durumlarla karĢılaĢtığında kendini çaresiz ve güçsüz hissetmektedir (Kabakçı, 2012a, s.

36). Ayrıca insan her ne kadar “akıllı ve irade sahibi”, “aklıyla iyiyi kötü den, doğruyu yanlıĢtan, faydalıyı zararlı olandan ayırabilen” bir varlık olsa da... “bir günah iĢlediğinde veya kötülük yaptığında”… “hatadan dönmek, iĢlediği günahı affettirmek ister” (Barman, 2012, s. 18). Yine insan kötülük yaptığında vicdanen rahatsız… iyilik yaptığında ise sevinç ve mutluluk hisseder (Türkan, ġahan, Meydan, & Türker, 2012, s.

57). Böyle durumlarda, o “sığınıp güvenebileceği üstün bir varlığa yönelme ihtiyacı hissetmektedir” (Kabakçı, 2012a, s. 36). Ders kitaplarına göre inanıp ibadet etmek, insanın iĢte bu ihtiyacını karĢılamaktadır (Kabakçı, 2012a). Görüldüğü gibi din ve inanma burada, açıkça insanın zayıflığına, çaresizliğine bağlanan bir kurgu etrafında ele alınmaktadır. Bir önceki paragrafta dile getirilen olumlu özelliklerle birlikte düĢünüldüğünde, ders kitaplarının insana ve onun tabiatına bakıĢının bütüncül bir karakter arz ettiğini söylemek mümkündür.

Ders kitaplarında insanın araĢtıran, merak eden, anlam arayıĢında olan tabiatına da değinilerek sahip olduğu bu niteliklerinden dolayı ilahi vahye mazhar olduğu ifade edilmektedir. Buna göre “insan, merak eden, sorgulayan ve araĢtıran bir yapıya sahiptir.

Bu nedenle her insan; bu dünyaya geliĢ amacının ne olduğunu, evrendeki düzenin nasıl iĢlediğini, ölümün bir son olup olmadığını sorgular” (EkĢi, Yapıcı, Özbay, & Akgül, 2012, s. 122-124). Nitekim insanı diğer varlıklardan ayıran en önemli özellik akıl sahibi olmasıdır. Ġnsan aklı sayesinde etrafında olup bitenleri sorgulayabilmekte ve anlam arayıĢında bulunabilmektedir. Öyle ki o, “tarihin ilk dönemlerinden itibaren kendi varoluĢ amacını sorgulamıĢ; evrenin nasıl yaratıldığını, doğa olaylarının nasıl meydana geldiğini, öldükten sonra ne olacağını merak etmiĢtir. Kendisini, çevresini, varlıkları tanımak ve pek çok Ģeyi bilmek, öğrenmek istemiĢtir” (Kabakçı, 2012, s. 117). Ġnsan, kendisine verilen bu tür üstün yetenekler sayesinde araĢtırma ve incelemeler yapabilmekte, yeni bilgiler öğrenip kendini geliĢtirebilmekte; olaylar, bilgi ve durumlar arasında neden sonuç iliĢkileri kurabilmekte (Genç, 2012, s. 10); özellikle duyularla çeĢitli gözlemler yaparak birçok bilgi ve sonuçlara ulaĢabilmektedir (EkĢi, Yapıcı, Özbay, & Akgül, 2012, s. 122-124). Ders kitaplarına göre dinin bireyi esas almasının asıl nedeni, iĢte insanın akli melekeleri bağlamında sahip olduğu, onu diğer canlı türlerinden ayıran bu üstün vasıflarıdır.

Ġnsanı vahye muhatap kılan niteliklerin ıĢığında ders kitaplarında, insanın inanma ve dinin emirlerine muhatap olma durumu temellendirilmeye çalıĢılmaktadır.

Örneğin insan, birçok İslam âliminin görüşüne göre, kendi aklıyla düĢünüp araĢtırarak Allah‟ın varlığını, birliğini kavrayabilir (Genç, 2012, s. 90). Zira “insan, varlıkları ve olayları algılayabilen ve algıladığı Ģeyler üzerinde düĢünüp muhakeme yapabilen… Bu özelliği ile kendi varlığının ve içinde yaĢadığı evrenin yaratılıĢ amacını kavrayabilen”

(Türkan, ġahan, Meydan, & Türker, 2012, s. 10) bir varlıktır. Ders kitaplarında insanın inanma, bir yaratıcının varlığını keĢfetme süreci de böyle bir anlamlandırma süreci üzerinden temellendirilmektedir. Örneğin “insan doğayı ve evreni gözlemler. Dünya, GüneĢ ve Ay‟ın hareketleri üzerinde düĢünür. Çevresindeki olağanüstü güzelliklerin, kendisinin niçin yaratıldığını anlamak ister. Bu arayıĢ, insanı Allah‟ın varlığı ve birliği inancına ulaĢtırır” (Genç, 2012, s. 90). “Ġnsan, akıllı ve düĢü ne bilen bir varlık olduğu için kendisini, evreni ve tüm varlıkları yaratan Yüce Allah‟a inanıp sevgiyle bağlanır”

(Barman, 2012, s. 22). “Ġnsan, aklıyla Ġslam‟ın ilkelerini anlayıp öğrenebilir. Yüce Allah‟ın varlığını ve birliğini kavrayıp ona inanabilir… Böylece dinî sorumluluklarının

farkında olur. Allah‟ın emir ve yasaklarını yerine getirir” (Kabakçı, 2012, s. 119).

Ancak bu son örneklerde geçen “düĢünür”, “ister”, “ulaĢtırır” ve “bağlanır” gibi genelleyici ifadeler evrensel gerçeklermiĢ gibi sunulan, aslında temenni ve arzuları yansıtan sübjektif ifadelerdir. Cümlelerin mutlak ifadelerle ve genel geçer yargılar biçiminde sunulması, cümlelerin/yargıların anlamını bulandırmakta ve anlamayı zorlaĢtırmaktadır. Söz gelimi pek çok insan, “akıllı ve düĢüne bilen bir varlık” olduğu halde “kendisini, evreni ve tüm varlıkları yaratan” bir varlığa inanmayabilir. Nitekim akıllı ve düĢünebilen bir varlık olmak “Yüce Allah‟a inanıp sevgiyle bağlanmayı”

zorunlu kılmamaktadır.

Ders kitapları, öğretim programın ana kabullerinden biri olan “inanan insan”

anlayıĢını aynen benimsemiĢ görünmektedir. Ancak bu anlayıĢ bilimsel kanıtlardan ziyade ayetlerle temellendirilmek suretiyle herhangi bir dine inanmaya/herhangi bir inancı benimsemeye yatkınlıktan Ġslam inancını benimsemeye indirgenmeye çalıĢılır.

AĢağıdaki örnekler bu durumu açıklamaktadır. “Ġnsanda yeme, içme ve barınma gibi biyolojik ihtiyaçlar nasıl doğuĢtan geliyorsa din duygusu da doğuĢtandır… Ġnsanlar, herhangi bir dine inanmaya, bir inancı benimsemeye yatkın olarak yaratılmıĢlardır.

Ancak zamanla din duygusu, aile ve çevrenin de etkisiyle farklı biçimlerde geliĢmiĢtir”

(Türkan, ġahan, Meydan, & Türker, 2012, s. 12). Yukarıda ifade edildiği gibi, yazarlar, buradaki “her hangi bir inancı benimsemeye yatkınlık” durumunu daha da tahsis ederek kesin ifadelerle Ġslam inancına indirgerler. Örneğin “akıllı bir varlık olan insan, varlıklar ve olaylar üzerinde düĢünür. Çevresini gözlemleriyle evrendeki mükemmel düzenin tesadüf eseri ya da kendiliğinden olamayacağını kavrar. Bunun sonucunda da her Ģeyi yaratan, sonsuz güç ve ilim sahibi Yüce Allah‟ın varlığına, birliğine inanır” (Kızılkaya, 2012, s. 12).

Örneklerden de anlaĢılacağı üzere olması istenenler, temenniler, genel geçer yargılarla ifade edilerek sonuç mutlaklaĢtırılmaktadır. Yazarların insanın “her zaman yüce ve kudretli bir varlığa güvenme, ona sığınma ve ondan yardım dileme ihtiyacı”

(Türkan, ġahan, Meydan, &Türker, 2012, s. 12) hissettiklerini yeterince tartıĢtıklarını söylemek de mümkün değildir. Gerçekte “bir inanca sahip olma, onu savunma ve bu inanca uygun davranma” (Türkan, ġahan, Meydan, & Türker, 2012, s. 11) nın insan tabiatından beslenen boyutları vardır. Ancak “düĢünür→,“kavrar”, →“inanır” biçimdeki akıl yürütmenin mutlaklaĢtırılmak suretiyle inanma olgusunun değiĢmez/mutlak bir anlayıĢa indirgenmesi/bağlanması dini bir temellendirmedir ve yalnızca o inanç

çevresini kuĢatabilir, bu yöndeki hükümler o inancı kabul edenleri bağlayabilir.

Dolayısıyla ders itaplarının bir din üzerinden ancak temellendirilebilecek olan davranıĢ biçimlerini “bilimsel bilgi” gibi belletmeye, genelleĢtirerek mutlaklaĢtırmaya çalıĢtıkları görülmektedir. Bu durum doğal olarak yazarları, temele alınan inanç lehine bazı özcü ifadeleri kullanmaya itmektedir. Örneğin “insan… hayatın amacı, ölümden sonra ne olacağı ve diğer canlılarla iliĢkilerinin nasıl olması gerektiği hususunda sürekli sorular sorar. Bu ve benzeri soruları, en güzel Ģekilde Kur‟an cevaplar” (Türkan, ġahan, Meydan, & Türker, 2012, s. 58) ifadesinde olduğu gibi. Oysa bu tür ifadeler söz konusu dersi alan öğrencilerin bir gurubunu mutlu ederken diğerlerini dıĢlayabilir.

Ġncelenen ders kitaplarına göre insan, kendisine bahĢedilen özelliklerin (ki bunlar aynı zamanda insanın kaderini oluĢturmaktadır) gereğini yerine getirmelidir. Bu durum dürüst, adil, sorumlu, çalıĢkan vb. olmanın yanında aynı zamanda inançlı ve dindar olmaktan geçmektedir. Zira sayılamayacak derecedeki nimetlerin Ģükrü baĢka türlü yerine getirilemez. Ġnanmayan, ibadetlerini yerine getirmeyen insan sorumluluğunun gereğini yerine getirmemiĢ demektir. Nitekim bu durum 11. sınıf ders kitaplarından birinde Ģöyle ifade edilmektedir: “Allah, yeryüzünde insanın yaĢaması için gerekli olan bütün nimetleri yaratmıĢtır… Bu nimetlere karĢı Ģükretmemiz gerektiğini hissederiz… ġükrün en önemli göstergesi ise yerine getirilen ibadetlerdir” (Koç, ġimĢekçakan, BaydaĢ, & AltaĢ, 2012, s. 29). BaĢka bir yerde bu yükümlülük, daha kes(k)in bir dille, Ģöyle ifade edilmektedir: “Tüm bunlara karĢılık insan da yaratıcısını sevmeli ve ona Ģükretmelidir. Allah‟a olan sevgisini, bağlılığını göstermek; Ģükür ve minnetini ifade etmek için ibadetlerini yerine getirmelidir” (Kabakçı, 2012a, s. 34).

Ders kitaplarında insanın özellikleri ve din bağlamında ortaya çıkan problemlerden birisi de normatif ifadelere sıkça baĢvurmaktır. Öyle ki incelenen metinlerde inanan insan anlayıĢı/kurgusu pek çok yerde normatif ifadeler üzerinden inĢa edilmektedir. Kitaplarda bu anlayıĢın birçok örneğini bulmak mümkündür. Örneğin

“sıkıntılı zamanlarda Allah‟a sığınmak insan tabiatının bir gereğidir”, “gerçek huzur, Allah‟ın hoĢnutluğunu kazanmaktır”; “Allah‟a sığınmak suretiyle hiçbir zaman yalnızlık duygusuna ve ümitsizliğe kapılmaz”; “her gün belirli aralıklarla Allah‟ın huzuruna çıkan insan, Allah‟ın her an kendisini görüp gözettiğini bilir ve inanır” (Koç, ġimĢekçakan, BaydaĢ, & AltaĢ, 2012). Yukarıdaki cümleler esasında, dindar bireylere özgü bazı davranıĢ, anlayıĢ biçimleridir. Mesela dindar bir kimse sıkıntılı zamanlarda Allah‟a sığınabilir ve bununla huzur duyabilir. Ancak bu tutumun “insan tabiatının bir

gereği” olduğunu söylemek, üstelik bu tür tutumları “gerçek huzur”, “hiçbir zaman” ve

“her an” gibi mutlak ve genelleĢtirici sıfatlarla iliĢkilendirmek sorunludur. “Gerçek huzur, Allah‟ın hoĢnutluğunu kazanmaktır” iddiası bir dini iddiadır ve kendince ve o dinin bağlıları nezdinde doğruluk değerine sahiptir. Bu tür yargılar, ilgili dine atıf yapmaksızın (örneğin… “a göre”) yazarın Ģahsi görüĢü ya da söylemine dönüĢtüğünde diğer din, inanç, görüĢ vb. lerine mensup kimselerin ya da inancız, agnostik vb.

kimselerin hiçbir zaman gerçek anlamda huzura kavuĢamayacaklarını iddia ya da en azından ima eder. Herkese zorunlu tutulan, kamusal bir din eğitiminin böyle bir iddiada bulunması çoğulculuk ve kapsayıcılık nitelikleri bakımından sorun taĢımaktadır.

Gücünü laik kamu otoritesinin yetkisinden alan gerek öğretmen, gerek ders kitabı yazarı ve gerekse öğretim programlarını hazırlayanlar açıkça bir dini, inancı ya da dünya görüĢünü mutlaklaĢtıramaz ve diğerlerini dıĢlayamazlar. Bir dinin sunumu yapılırken açıklayıcı, betimleyici ve analitik bir dil kullanmak, buna karĢın tarafgir yaklaĢımlardan uzak durmak daha doğru bir yaklaĢımdır (KrĢ. Çayır, 2014, s. 29, 118).

Ġnanan insan konusundaki genellemeci ve özcü bakıĢ açısının ders kitaplarının geneline yayılan yaygın bir anlayıĢı yansıttığı rahatlıkla söylenebilir. Örneğin “insanın Allah'ı tanıması, varlığının kaynağını ve amacını bilmesi demektir. Allah'ın rızasını gözeterek yaĢaması ise yaratılıĢ amacı doğrultusunda bir hayat sürmesini sağlar”

(Akgül, et al., 2012). Yukarıdaki alıntıdan yola çıkarak Allah‟ı tanımayan insanların, varlığının kaynağını ve amacını bilmediğini/bilemeyeceğini, Allah‟ın rızasını gözeterek yaĢamayan insanların örneğin ibadet etmeyenlerin yaratılıĢ amacı doğrultusunda bir hayat sürmediğini/süremeyeceğini iddia edebiliriz. Bu yaklaĢım objektif ve tarafsız bir yaklaĢım değildir. Ġleride detaylıca ele alınacak olan temel hak ve özgürlüklerle ve laik devletin tarafsızlık anlayıĢıyla da açıkça çeliĢen bu insan sunumu öğretim programı ve ders kitaplarının teolojik/ilahiyat bakıĢ açısıyla hazırlandığını göstermesi bakımından ilginçtir.

Buraya kadar ele alınan biçimiyle, ders kitaplarında ortaya çıkan insan anlayıĢının uluslararası mevzuat ve Türk Milli Eğitiminin genel çizgisiyle bir ölçüde uyumluluk arz ettiği söylenebilir. Nitekim insanın yapısının doğal bir değiĢim ve geliĢim seyri içerisinde, çeĢitliliği/farklılıkları göz ardı etmeden, din, inanç vb. bir takım manevi değerler bağlamında belirli bir denge içerisinde ele alınması Türk Milli Eğitim mevzuatıyla uyumludur. Bu anlamda ders kitaplarında, 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanununun (MEB, 2014) ilgili maddelerinde iĢaret edilen, bütün vatandaĢları,

beden, zihin, ahlâk, ruh ve duygu bakımlarından dengeli ve sağlıklı Ģekilde geliĢmiĢ bir kiĢiliğe ve karaktere, hür ve bilimsel düĢünme gücüne, geniĢ bir dünya görüĢüne sahip, insan haklarına saygılı, kiĢilik ve teĢebbüse değer veren, topluma karĢı sorumluluk duyan; yapıcı, yaratıcı ve verimli kiĢiler olarak yetiĢtirmesi hususuna özen gösterildiği anlaĢılmaktadır. Bununla birlikte insan sunumunun inançla ilgili boyutlarının çeĢitli sorunlar taĢıdığı da göz ardı edilmemesi gereken bir husustur.

Ders kitaplarında özel bir baĢlık altında savunulan belirli bir insan modeli olmamakla birlikte 11. sınıfta Kur‟anla ilgili bilgiler verilirken, “Kuran‟da Örnek Ġnsan ve Özellikleri” baĢlığı altında çeĢitli bilgilerin yer aldığı görülmektedir. Burada özellikle Ġslam ve Kur‟an bağlamında öne çıkarılan insan modeline değinilerek onun ayırıcı/bariz vasıfları ele alınmıĢ ve bu model tanıtılmaya çalıĢılmıĢtır. Buna göre “Allah‟ın emrettiği güzel davranıĢları öğrenip uygulayan ve yasakladığı kötü davranıĢları terk eden her insan örnek insandır” (Koç, ġimĢekçakan, BaydaĢ, & AltaĢ, 2012, s. 40). Örnek insan olma hususundaki temel ölçüt “gerek ibadetlerde gerek diğer davranıĢlarda Allah‟ın rızasını ve hoĢnutluğunu kazanmak amacıyla hareket etmek” (Koç, ġimĢekçakan, BaydaĢ, & AltaĢ, 2012, s. 26)tir. “Kur‟an-ı Kerim‟de verilen bilgilere göre örnek insan her Ģeyden önce Yüce Allah‟ın varlığına, birliğine, Hz. Muhammed‟in peygamberliğine ve diğer iman esaslarına gönülden inanmalıdır. Yüce Yaratıcıya ve onun Peygamberine itaat etmelidir. Kendisine ve çevresine yararlı olacak güzel davranıĢlarda bulunmalı, her türlü kötülükten uzak durmalıdır. Okumaya, araĢtırmaya ve kendini geliĢtirmeye önem vermeli; temiz, dürüst, güvenilir olmalıdır” (Kabakçı, 2012a, s. 48-49). Bu bağlamda ders kitaplarında ayrıca, örnek insanların gayba inandıkları, namaz kıldıkları, kendilerine verilen mallardan Allah yolunda harcadıkları, boĢ ve yararsız iĢlerden uzak durdukları, dürüst oldukları, bunun yanında bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcadıkları ve affedici olduklarından söz edilmiĢtir (Koç, ġimĢekçakan, BaydaĢ, &

AltaĢ, 2012, s. 40). Görüldüğü gibi burada altı çizilen örnek insanın nitelikleri genel olarak Ġslam dinin önerdiği kulluk özelliklerini yansıtmaktadır. Bu niteliklerin, çoğu zaman bağlamı içerisinde, özellikle Ġslam‟la ilgili hususlar ele alınırken dile getirildiği, ders kitaplarının tamamına yayılan normatif bir anlayıĢa-iddiaya dönüĢtürülmediği

AltaĢ, 2012, s. 40). Görüldüğü gibi burada altı çizilen örnek insanın nitelikleri genel olarak Ġslam dinin önerdiği kulluk özelliklerini yansıtmaktadır. Bu niteliklerin, çoğu zaman bağlamı içerisinde, özellikle Ġslam‟la ilgili hususlar ele alınırken dile getirildiği, ders kitaplarının tamamına yayılan normatif bir anlayıĢa-iddiaya dönüĢtürülmediği