• Sonuç bulunamadı

1. U LUSLARARASI İLİŞKİLER’DE HEGEMONYA KAVRAMININ GELİŞİMİ VE DÜNYA SİSTEMLERİ ANALİZİ

1.2. U luslararası İlişkiler’de Hegemonya, Hegemonik Kriz ve Hegemonik Geçişe İlişkin Teoriler Teoriler

1.2.1. Neo-Realist Teoride Hegemonya ve H egemonik Savaşlar

1.2.1.1. Organski ve Güç Dönüşüm Teorisi

1958 yılında Abramo Fino Kenneth Organski tarafından oluşturulan Güç Dönüşüm Teorisi (Power Transition Theory), uluslararası sistem içerisindeki aktörlerin davranışlarının açıklanmasında

“güç” faktörünün başat konumuna atıf yaptığı için realist dünya görüşü içerisinde kabul edilmektedir.43 Ulusal gücü, sosyoekonomik ve siyasi kaynakların gelişimi ile doğru orantılı olarak açıklayan Güç Dönüşüm Teorisi’ne göre bir ülkenin uluslararası sistemdeki konumunun dönüşümü üç aşamada gerçekleşir: sanayileşme sonucunda ortaya çıkan ekonomik üretkenlikteki artış, demografik değişimler sonucunda ekonomik olarak aktif nüfus oranının artışı, nüfus tarafından

39Zhang, a.g.e., s. 2

40Zhang, a.g.e., s. 4

41David C. Kang, “Hierarchy in Asian International Relations: 1300-1900”, Asian Security, 1 (1), 2005, s.53

42Barry K. Gills, “Dünya Sisteminde Hegemonik Geçişler”, Dünya Sistemi Beş Yüzyıllık mı, Beş Bin Yıllık mı? (Ed.) Andre Gunder Frank, Barry K. Gills, (Çev. Esin Soğancılar), Alaeddin Şenel ve Yavuz Alogan (yayına hazırlayanlar), İmge Kitabevi, Ankara, 2003, s.237

43J. Kugler ve A.F.K. Organski, “The Power Transition: A Retrospective and Prospective Evaluation”, Handbook of War Studies, (Ed.) Manus I. Midlarsky, Unwin Hyman, Boston, 1989, s.171

18

üretilen kaynakların elitler tarafından harekete geçirilme kapasitesinde artış. Bu modele göre güç şu şekilde formüle edilmektedir44:

Güç = (Kişi Başına Düşen Ekonomik Üretim × Nüfus) × Nispi Siyasi Kapasite45

Güç Dönüşüm Teorisi devletlerin uluslararası sistemdeki konumlarının açıklanması açısından Realist teori ile önemli bir süreklilik göstermekle birlikte sistemin yapısı ve işleyiş mekanizması açısından Realist teoriden ayrılmaktadır. Buna göre uluslararası sistem, Realizm’in savunduğu gibi anarşi içerisinde değil, devletlerin belirli bir hiyerarşiye göre sıralandığı bir düzen içerisindedir. Bu hiyerarşi, yukarıda açıklanan güç kriterleri ile belirlenmiş güç sıralamasına göre devletlerin beş farklı düzeyde yukarıdan aşağıya sıralandıkları bir yapıya işaret etmektedir. Güç dönüşüm teorisinin hiyerarşi piramidinin en üst noktasında uluslararası sistemin en güçlü devleti olan donimant güç bulunmaktadır. Dominant gücün altında büyük güçler (Great Powers) bulunmaktadır. Büyük güçler tanımlaması, dominant güç kadar güç kapasitesine sahip olmasa da gelecekte dominant güç olma potansiyeli taşıyan devletleri nitelemek için kullanılmaktadır. Bunları ise orta büyüklükteki güçler (Middle Powers) ve küçük devletler (Small Powers) takip etmektedir. Piramidin en alt tabakasında ise koloniler yer almaktadır.46

Şekil 1: Uluslararası Düzende Hiyerarşik Güç Dağılımı (Organski-1968)

Kaynak: A. F. K. Organski

Güç Dönüşüm Teorisi’ni geleneksel Realist teoriden ayıran en önemli unsur, dünya politikasının yapı ve işleyişinde “anarşi” yerine “memnuniyet” faktörünün kullanılmış olmasıdır.47

44Kugler ve Organski, a.g.e., s.190-191

45 Nispi Siyasi Kapasite basitçe; bir hükümetin mevcut ekonomik performansı ile elde ettiği gelirler ile tüm kaynaklarını maksimum düzeyde kullandığında elde edeceği gelirler arasındaki farktır. Bkz: Kugler ve Organski, a.g.e. s. 191.

46Kugler ve Organski, a.g.e., s.173

47Ronald L. Tammen vd.,“Power Transition Theory”, TransResearch Consortium Work Paper, 2011, s.4

19

Teorinin temel hipotezine göre sistemdeki asimetrik güç dağılımından en büyük payı alan dominant güç, korku yerine memnuniyet düzeyini arttırarak, çatışma yerine iş birliğini yayarak ve kaynakları kendisine tahsis etmek yerine paylaşılmasını sağlayarak küresel sistemde liderliği kabul gören bir güç olur ve bu sebeple hegemon olarak nitelendirilmez.48 Bu noktada teorinin en temel iddiası;

yükselmekte olan güçlerin sistemdeki güç dağılımından memnuniyetsizlikleri arttıkça sistemdeki savaş ihtimalinin artacağıdır. Bu iddiayı kanıtlamak içinse Organski ve Kugler toplamda beş hegemonik dönüşüm savaşı tanımlarlar: Napolyon Savaşları, Fransa-Prusya Savaşları, Rus-Japon Savaşı, I ve II. Dünya Savaşları.49

Güç Dönüşüm Teorisi genellikle yukarıda tanımlanan beş büyük savaş gibi büyük güç savaşları olacağı öngörüsüne vurgu yapmakla birlikte sistem içerisinde barışçıl güç dönüşümleri olabileceğini de kabul eder.50 Buna göre, uluslararası sistem içerisindeki devletlerin temel amacı Realizm’in öngördüğü gibi güçlerini maksimize etmek değil net kazançlarını maksimize etmektir.51 Yani, bir çatışmadan sağlanacak net kazanç iş birliğinden sağlanacak kazançtan daha düşük ise bu durumda yükselmekte olan devletler, dominant güç ile barışçıl bir ortamda rekabet etmeyi tercih edeceklerdir.

Uluslararası sistemde devletlerin toplam kazançtan ziyade net kazancı öncelikli tutacaklarına yönelik bu açıklamaya en iyi örnek 19. Yy sonu ve 20. Yyın ilk on yılı arasındaki dönemde Avrupa güçleri arasında meydana gelen gelişmelerdir. İzlemiş olduğu tedbirli dış politika ve stratejik ittifaklar ile Almanya’yı Avrupa’nın yükselen gücü haline getiren Bismarck’ın görevden alınması ve sonrasında Alman İmparatoru II. Wilhelm’in “Dünya Politikası” (Weltpolitik) adı verilen agresif bir dış politika izlemesi Avrupa’nın diğer büyük güçlerini Almanya’ya karşı bir araya getirmiştir. II. Wilhelm’in Dünya Politikası’nı uygulamasından önce Büyük Britanya, Fransa ve Rusya’nın bir ittifak içerisinde bir araya gelmeleri olasılığı çok düşük bir olay olarak nitelendirilmiştir. Oysa Almanya’nın ısrarlı ve tehdit edici diplomasisi sonucunda bu gerçekleşmiş ve 1904 yılında İngiltere ve Fransa arasında

“Entente Cordiale” (Samimi Anlaşma), 1907 yılında ise İngiltere ve Rusya arasında İngiliz-Rus Anlaşması imzalanmıştır.52 1904 yılında imzalanan Samimi Anlaşma ile Fransa ve İngiltere Siyam, Madagaskar, Zengibar, Mısır ve Fas üzerindeki anlaşmazlıklarında uzlaşma yoluna giderek toplam kazançlarını değil, net kazançlarını yükseltme yolunu seçmişlerdir.53

48Tammen vd., s.9.

49Richard Ned Lebow ve Benjamin Valentino, “Lost in Transition: A Critical Analysis of Power Transition Theory”, International Relations, 2009, 23 (3), s.390

50Carsten Rauch, “Power Transition Theory and the Peculiar Case of Weimarian Germany”, Peace Research Institute Frankfurt, Working Paper, No.28, 2016, s.2

51Kugler ve Organski, a.g.e., s.172.

52Hery Kissinger, Diplomasi, (Çev. İbrahim H. Kurt), 12. Basım, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2014, s.165

53Fahir Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1789-1914), 2. Basım, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1999, s.441-442.

20

Organski modelini kurup genişlettiği 1958-1988 dönemleri arasında ABD’yi dominant güç, Almanya, Japonya, İngiltere, Fransa ve İtalya’yı dominant gücü destekleyen büyük güçler ve Sovyetler Birliği ile Çin’i sisteme meydan okuma kapasitesine sahip potansiyel güçler olarak tanımlamıştır. Fakat Sovyetler Birliği ve Çin bu dönemde hem birbirleri ile mücadele içinde hem de ABD’nin güç kapasitesine yaklaşmaktan çok uzakta oldukları için sisteme tehdit olamayacak güçler olarak betimlenmişlerdir. Mevcut büyük güçler bu dönemde sistemden memnun ve ABD’yi destekler konumda olduklarından 1945’den beri sistemin istikrarlı bir şekilde işlediği savunulmuştur. Kurulan modele göre sistemden memnuniyetsizliği artan büyük güçler, bir çatışma olması durumunda sağlanacak faydanın statükonun korunması durumunun getireceği faydadan daha yüksek olacağını tahmin ederlerse o zaman sistemi değiştirmek için mücadele edecek ve dominant güç de bu çabaya karşı direnecektir. Bu durumda da (güç dönüşümünün sonucu olan) dünya savaşları meydana gelecektir.54

Güç Dönüşüm Teorisi’nin temel argümanlarını kabul ederek bu argümanları Çin’in yükseliş sürecine uygulayan en önemli teorisyenlerden birisi John Mearsheimer olmuştur. Mearsheimer büyük güçler arasındaki rekabeti ele aldığı The Tragedy of Great Power Politics adlı kitabında uluslararası sistemdeki güç dağılımından giderek daha fazla pay alan müreffeh bir Çin’in kesinlikle statükocu bir güç olmayacağını aksine Çin’in yükselişinin barışçıl değil agresif bir nitelik göstereceğini ve bölgesel hegemonyayı amaçlayan bir seyir izleyeceğini iddia etmektedir.55 Burada Mearsheimer’ın ve diğer realist akım temsilcilerinin Çin’in hegemon güç olacağına yönelik öngörüleri, 19 ve 20. Yüzyıllarda görülmüş olan Napolyon dönemi Fransa’sı ile Bismarck ve Hitler dönemi Almanya’sının yükseliş süreçlerine dayandırılmaktadır. Bu örneklerde uluslarararası sistemdeki güç dağılımından giderek daha fazla pay almaya başlayan Fransa ve Almanya, dönemin hegemon gücüne karşı saldırgan bir politika izleyerek küresel sistemin yeni hegemon gücü olmaya yönelik politikalar izlemişlerdir. Bu kapsamda Güç Dönüşüm Teorisi ve bu teoriyi temel alan yorumların ana dayanağı olan “güç kapasitesindeki artış” ile “mevcut düzene karşı memnuniyet düzeyinin azalması” gibi faktörler 19 ve 20. Yüzyıl örneklerinden hareketle Çin’e uyarlanmaktadır.

Bununla birlikte neo-realist akım içerisinde Güç Dönüşüm Teorisi tarafından ihmal edilmiş olan

“hegemon güç olmaya yönelik isteklilik” faktörü Hegemonik İstikrar Teorisi tarafından geliştirilmiştir.