• Sonuç bulunamadı

1. U LUSLARARASI İLİŞKİLER’DE HEGEMONYA KAVRAMININ GELİŞİMİ VE DÜNYA SİSTEMLERİ ANALİZİ

1.2. U luslararası İlişkiler’de Hegemonya, Hegemonik Kriz ve Hegemonik Geçişe İlişkin Teoriler Teoriler

1.2.1. Neo-Realist Teoride Hegemonya ve H egemonik Savaşlar

1.2.1.2. Charles Kindl eberger ve Hegemonik İstikrar Teorisi

Güç Dönüşüm Teorisi gibi uluslararası sistemin işleyişinde temel olarak “güç” faktörüne atıf yapan Hegemonik İstikrar Teorisi de sistemin istikrarını hegemon bir gücün varlığına bağlamaktadır.

54Kugler ve Organski, a.g.e., s.175.

55John J. Mearsheimer, The Tragedy of Great Power Politics, W.W. Norton Company, New York, 2001, s.402

21

Bu yönüyle ilk kez C. Kindleberger tarafından oluşturulan Gilpin ve Krasner tarafından geliştirilen Hegemonik İstikrar Teorisi Realist akımı temsil etmekle birlikte liberal ve tarihi yapısalcı perspektif dâhil pek çok Uluslararası İlişkiler yorumunun faydalandığı hibrid bir teoridir.56 Teori, Güç Dönüşüm Teorisi’nin uluslararası düzenin yapı ve işleyişine yönelik temel hipotezlerini paylaşmaktadır. Ancak, Hegemonik İstikrar Teorisi’nde hegemon gücün korumakla yükümlü olduğu sistem, devletler arasında açık ve serbest ekonominin hüküm sürdüğü liberal ekonomik bir sistemdir.

1973 yılında yayınlanan The World in Depression, 1929-1939 başlığını taşıyan kitabında Kindleberger, 1929’da yaşanan ekonomik bunalımın etkisinin ve derinliğinin sebebini bu dönemde Britanya’nın hegemon güç olma kapasitesini yitirmesi, ABD’nin ise hegemon güç olma konusundaki isteksizliği sebebiyle uluslararası ekonominin yaşadığı istikrarsızlığa bağlamaktadır.57 Bu teoriden hareketle Kindleberger’e göre uluslararası ekonomik liberal sistem, tek bir gücün hegemonyası ile sürdürülebilmektedir. Nitekim uluslararası sistemde hegemon bir gücün olmadığı iki savaş arası dönem, devletleri ekonomik milliyetçiliğe teşvik etmiştir. Ekonomik milliyetçilik siyasal milliyetçiliğe bağlı olarak sistemde yayılmış ve bu da sistemi istikrarsızlaştırarak dünya savaşına yol açmıştır.58

Uluslararası serbest ve liberal bir ekonominin devamı için “iyiliksever bir despot” (benevolant despot) un gerekliliğine vurgu yapan Hegemonik İstikrar Teorisi, temelde bir uluslararası ekonomi-politik açıklamadır.59 Gerçekten Kindleberger’in geliştirmiş olduğu teorik açıklamanın üç temel unsurunu uluslararası sistemde istikrarın sağlanmasında liderliğin önemi, uluslararası finansal sistemdeki istikrarsızlık eğilimi ve uluslararası ekonomik ilişkilerde siyasi fakttörlerin önemi oluşturmaktadır.60 Kindleberger’in geliştirmiş olduğu bu ekonomipolitik açıklamanın başlıca iki farklı versiyonu “kolektif mallar” ve “güvenlik” tir.Birinci açıklamaya göre sistem içerisindeki tüm devletler küresel ekonomik liberalizmden ve istikrardan fayda sağlamalarına rağmen tek başlarına bu ortak çıkarlara ulaşmaktan yoksundurlar. Bu açıklamanın aksine ikinci versiyonda devletler küresel ekonomik liberalizmden ve istikrardan ortak şekilde çıkar sağlamazlar.61 Bazı devletlerin diğerleri karşısında “görece” daha fazla çıkar sağladığı ekonomik liberalizm, sistem içerisindeki devletler arasında bir tehdit algısı yaratmaktadır. Bu noktadan hareketle, Hegemonik İstikrar Teorisi’nde ortaya konan en temel düşünce mevcut uluslararası sistemin önemli elementleri ile

56 Yücel Bozdağlıoğlu, “Hegemonic (in)Stability Theory and US Foreign Policy: The Legacy of the Neocons in the Middle East”, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2013, 13 (3), s.3-.4

57Charles Kindleberger, The World in Depression, 1929-1939, Chapter 14, “An Explanation of the 1929 Depression”, University of California Press, 1973, pp.291-308. http://media.library.ku.edu.tr/reserve/resfall16_17/Intl531_CBakir /week7.pdf, (e.t. 14.05.2018).

58Çınar Özen, “Neogramşiyan Hegemonya Yaklaşımı Çerçevesinde Güç ve Global Finans: Pax Britannica’daki Büyük Dönüşüm”, Uluslararası İlişkiler, 2005-2006, 2 (8), s.7.

59Duncal Snidal, “The Limits of Hegemonic Stability Theory, International Organization, 1985, 39 (4), s.580

60 Jonathan Kirshner vd., “Crossing Disciplines and Charting New Paths: The Influence of Charles Kindleberger on International Relations”, Mershon International Studies Review, 41 (2), 1997, s.334

61 Michael C. Webb ve Stephen D. Krasner, “Hegemonic Stability Theory: An Empirical Assessment”, Review of International Studies, 15 (2), Special Issue on the Balance of Power 1989, s.184

22

sistem içerisinde devletler arasındaki güç dağılımı arasında uyumsuzluk olduğu önermesidir. Buna göre sistemin önemli elementleri olarak prestij hiyerarşisi, toprakların dağılımı ve uluslararası ekonomi rejimleri, sistem içerisindeki yeni oluşmaya başlayan güç dağılımı ile giderek daha uyumsuz olmaya başlar. Bu eşitsizliğin çözümü de hegemonik savaş olarak görülür.62

Güvenlik ile ilgili çalışan Gilpin’e göre Pax Romana’da olduğu gibi Pax Americana ve Pax Britannica da uluslararası sisteme görece barış ve güvenliğin hâkim olduğu bir nitelik kazandırmışlardır. Buna göre savaş-arası dönemlerdeki istikrarsızlık ve ekonomik krizler gerçek bir hegemonun olmadığı durumlarda ortaya çıkmıştır. Gilpin’in formülasyonuna göre uluslararası düzen ikincil-tâbi devletlerin de kendisinden faydalandığı bir kamu malı niteliği taşımaktadır. Bu sebeple hegemon güç varlığı ile ikincil devletlere bu kamu malını sağlamakla kalmaz onların bundan faydalanması için sisteme katkı sağlar.63 Teoriye göre hegemon ya da lider güç, sabit para biriminin gerçekleşmesi ve açık bir ticari sistemde ortak malların sağlanmasının temininden sorumludur.

Öngörülen sistemde hegemonyanın ya da liderliğin meşruiyeti, genel bir inanç üzerine temellenmiştir ve aynı zamanda bu liderliğin sürdürülmesine duyulan ihtiyaçla sınırlanmıştır. Diğer devletler hegemonun yönetimini saygınlığından ve uluslararası siyasal sistemdeki statüsünden dolayı kabul etmektedir.64 Hegemonik İstikrar Teorisi tarafından tanımlanan ve uluslararası sistemi dönüşüme uğratan üç hegemonik savaş vardır. Bu savaşların her biri, iki veya daha fazla güçlü devletin üstünlük için rekabet ettiği mücadeleler olmakla kalmamış aynı zamanda ekonomik ilişkiler, teknolojik kapasite ve siyasi organizasyon yeteneğindeki köklü değişimleri yansıtmışlardır. Bu kapsamda hegemonik savaşların ilki 1618-1648 arasında yaşanan ve Otuz Yıl Savaşları olarak adlandırılan savaşlardır. Bu savaşlar İsveç, Fransa, İspanya, Polonya ve diğer devletlerin içinde yer aldığı ve çeşitli zamanlarda birbirinden ayrı gerçekleşen farklı savaşlar dizisi olarak gerçekleşmiş olsa da o dönemde Avrupa’da büyük güç olarak nitelendirilebilecek tüm devletlerin dahil olduğu savaşlardır.65

18. yüzyılın son on yılında uluslararası sistemi dönüştüren ve tarihte yeni bir dönem başlatan ikinci hegemonik savaş (veya savaşlar dizisi), Büyük Britanya ve Fransa’nın birbirleri üzerinde üstünlük kurabilmek için hem Avrupa kıtası içerisinde hem de denizaşırı bölgelerde klasik güç dengesi çerçevesi içerisinde hareket ederek yaklaşık bir yüzyıl boyunca savaştıkları ve adına Yüzyıl Savaşları denen savaşlardır. 18. Yüzyılın ikinci yarısı ve 19. Yüzyılın ilk on yılında meydana gelen ekonomik ve teknolojik gelişmelerin uluslararası sistemdeki güç dağılımını yeniden belirlemesi sonucu ortaya çıkan bu savaşlar, Fransız Devrimi’nin ve Napolyon Savaşları gibi diğer hegemonik savaşların ortaya çıkması ile sonuçlanmıştır. Bu süreç boyunca Britanya denizlerde ve donanma

62 Robert Gilpin, “The Theory of Hegemonic War”, The Journal of Interdisciplinary History, 1988, 18 (4), s.601

63 Bozdağlıoğlu, a.g.e., s.3-4

64 Robert Gilpin, Uluslararası İlişkilerin Ekonomi Politiği, (Çev: Murat Duran, Selçuk Oktay, M. Kadir Ceyhan ve Gürkan Polat), 4. Baskı, Kripto Yayınevi, Ankara, 2016, s.96

65Gilpin, “The Theory of Hegemonic War”, s.606

23

teknolojisinde yeni taktikler geliştirmiş ve üstünlüğünü kurmuş, Fransa ise kara savaşlarında kitle savaşı kavramı ve milliyetçilik bayrağı altında ulusal orduların oluşturulması ile düşmanlarını yenmiştir. Bu hegemonik savaşlar sonucunda Britanya ve rakipleri Fransa üzerinde galip gelmiş, 1815 Viyana Kongresi ile uluslararası düzen yeniden oluşturulmuştur. Yaklaşık bir yüzyıllık barış döneminin ardından ekonomik, siyasi ve teknolojik alanlarda meydana gelen değişimler modern dünyanın üçüncü hegemonik savaşı olan I. Dünya Savaşı’na yol açmıştır. Sanayileşmiş ülkelerin milliyetçilik akımı altında radikalleşen halkları ve savaşların sınırlandırılmayan çatışmalara dönüşmüş olması sebebiyle savaşın etkileri yayılmıştır.66 Nitekim Amerikan Devrimi, Fransız Devrimi ve Sanayi Devrimlerinin değiştirdiği yeni dünya düzeninde çatışmalar, dar bölgelerle sınırlı olmaktan çıkmış ve çok uluslu savaşlar dönemi başlamıştır.67

Gilpin’in geliştirdiği yoruma göre liberal dünya ekonomisi doğası gereği piyasa ekonomisinin işlediği ekonomik yapıyı dönüştürmekte ve gücü yeniden dağıtmaktadır, böylelikle bu yapının siyasi kuruluşlarının da temelini çürütmektedir. Bu sistem içerisinde iç ve dış nedenlerden ötürü hegemon, sistemi idare etmeye yönelik iradesini ve yeteneğini kaybetmektedir. ABD örneğinde görüldüğü gibi iç tüketim (hem kamu hem özel) ve sistemin savunulması için gerçekleştirilen askerî harcamalar, ulusal tasarruflara ve üretime yönelik yatırımlara oranla sürekli artış göstermektedir. Daha verimli, dinamik ve rekabetçi ekonomilerin yükselişi hegemonun uluslararası konumunun temelini sarsmakta ve küresel hegemonyayı finanse eden artı ürünün önemini azaltmaktadır. Zamanla ekonomik sistemi idare etmede ve istikrarı korumada daha az yetenekli hale gelen hegemon, “gücün yeniden dağılımı”

ile ortaya çıkan ve rekabet üstünlüğünü ele geçiren olası hegemonlar karşısında verdiği savaşı kaybetmektedir.68

Hegemonik İstikrar Teorisi kapsamında geliştirilen argümanların temel vurgusu, küresel ekonomide sorumluluğu üzerine alacak bir hegemon gücün varlığının uluslararası siyasal sistemde de düzen ve istikrarı sağlayacağı yönündedir. Buna göre küresel ekonomik yapının üyeleri arasındaki ilişkilerin hegemon bir güç tarafından kontrol altında tutulmaması küresel boyutta yaşanacak bir ekonomik krize yol açacak ve bu kriz sistemin istikrarını olumsuz yönde etkileyecektir. Dolayısı ile küresel bir ekonomik krizin yaşanması esasen mevcut hegemonun üzerine düşen “istikrarı ve düzeni sağlama” rolünü yerine getiremediğine, hegemonun gücünü ve etkisini kaybetmekte olduğuna işaret etmektedir. Hegemonik İstikrar Teorisi’nin ekonomik yapıya vurgu yapan argümanları, bu teorinin 2008 Finans Krizi’nden sonra tekrar gündeme gelmesine yol açmıştır.69 Soğuk Savaş’ın sona ermesi

66Gilpin, “The Theory of Hegemonic War”, s.608-609

67Süleyman Erkan, “Savaş ve Barış Bağlamında XIX. Yüzyıl Uluslararası İlişkileri’nin Özellikleri”, SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, 22, 2010, s.95

68Gilpin, Uluslararası İlişkilerin Ekonomi Politiği, s.103

692008 Finans Krizi sonrasında Hegemonik İstikrar Teorisi’ni ele alan bir çalışma için bkz. Heather Ba, “The systemic causes of financial crises in the long nineteenth century”, Business and Politics, 20 (2), 208–238

24

ile birlikte uluslararası sistemin hegemon gücü olduğu kabul edilen ABD’nin 2008 Finans Krizi’nin ortaya çıkmasını engelleyememiş olması, 2009’da Obama yönetiminin Ortadoğu’daki varlığını azaltmaya yönelik dış politika vizyonu, 2017’de iktidara gelen Trump yönetiminin “Önce Amerika”

söylemi ile ülke içi sorunlara öncelik vererek Çin ile “Ticaret Savaşları” olarak adlandırılan korumacı bir politikaya yönelmiş olması ABD’nin hegemon güç olma yönündeki istekliliği ve iradesinin sorgulanmasına yol açmıştır.

Bu konuda son dönemde ele alınan çalışmaların en önemlilerinden bir tanesi de Joseph Nye tarafından 2017’de yayınlanan “The Kindleberger Trap” başlıklı yazıdır. Nye bu yazısında Kindleberger’in Hegemonik İstikrar Modeli’nde öngörüldüğü şekliyle Çin’in küresel sistemde finansal istikrarı sağlayacak politikalar izleyebilecek kadar güçlü olmadığını, bu güce sahip olsa dahi uluslararası sistemin istikrarını sağlayacak politikalar izlemek yönünde bir isteği olmadığını söylemektedir. Buradan hareketle Nye, ABD’nin Çin’e karşı ihtiyatlı olması gerektiğini savunmakta ve “Kindleberger Trap” kavramı ile ABD’nin korumacı politikalarını meşrulaştırıcı bir açıklama sunmaktadır.70 J. Nye’ın bu açıklamalarına eleştiri olarak ele alınan başka bir çalışmada ise Qian,

“Kindleberger Trap” kavramının Hegemonik İstikrar Teorisi’nde ortaya konan argümanların çarpıtılmasından ibaret olduğunu ve ABD’nin izlediği ekonomik politikaların bu şekilde meşrulaştırılamayacağını ileri sürmüştür. Nitekim Çin, özellikle 2008 Finans Krizi’nden sonra serbest ticaret ve yatırımları teşvik eden, Kuşak ve Yol İnisiyatifi (KYİ) aracılığı ile iki taraflı, bölgesel ve çok taraflı iş birliği yürüten, küresel ekonomik düzen ve istikrara büyük katkılarda bulunan “sorumlu bir güç” gibi davranmaktadır. 71

Sonuç olarak neo-realist bakış açısı kapsamında geliştirilen hegemonya anlayışına göre uluslararası politik ve ekonomik düzenin istikrarı, hegemon bir gücün varlığına bağlı olarak şekillenmektedir. Buna göre hegemon güç, uluslararası sistemdeki güç dağılımından aldığı pay ile orantılı olarak “hak” ve “yükümlülüklere” sahip olan ve tüm bu yükümlülükleri yerine getirmek konusunda “irade ve isteği taşıyan” bir güç olarak tasarlanmaktadır. Bu temel argümanlar kapsamında Çin’in uluslararası güç dağılımından giderek daha fazla pay almaya başlaması ile küresel sistemdeki istikrarsızlıkları çözmek üzere mevcut hegemon gücün (ABD’nin) yerini alacağı, sistemde kurulacak yeni düzen ve istikrarın Çin’in kendi memnuniyet düzeyini merkeze alan bir nitelik göstereceği ve tüm bu süreç tamamlanıncaya kadar iş birliğinden ziyade çatışmayı tercih edeceğini varsaymaktadır.

70 Joseph S. Nye, “The Kindleberger Trap”, China-US Focus, Mar 01 2017, https://www.chinausfocus.com/foreign-policy/the-kindleberger-trap, (e.t. 25.09.2019)

71Yuan Qian, “Samuelson’s Concern, Kindleberger Trap and U.S. Trade Protectionism”, China Economist, 14 (5), 2019, s.25

25

Şekil 2: Neo-Realist Teoriler Açısından Çin’in “Yeni Hegemon Güç” Olacağına Yönelik Söylemlerin Oluşturulduğu Alan