• Sonuç bulunamadı

ÜÇÜNÇÜ BÖLÜM

3. ÇİN-ORTADOĞU ÜLKELERİ ARASINDAKİ İLİŞKİLERİN GENEL GÖRÜNÜMÜ

3.1.2. Çin Ortadoğu İlişkilerinde Siyasi Faktörler

3.1.2.4. Artan Etki 2000-2011

1990’lı yılların sonuna doğru Çin, Asya ekonomisinde bölgesel ekonomik üretimin merkezi olarak ön plana çıkmış ve küresel ekonomide önemli bir aktör olarak kabul edilmeye başlanmıştır.

1997-1998 yıllarında Asya’da yaşanan ve bölge ülkelerinin çoğunluğunu olumsuz şekilde etkileyen finansal krizden etkilenmeden çıkması, Çin’in artık ekonomide bağımsız olarak kendi çözümlerini ortaya koyan ve krizdeki diğer ekonomilere acil yardım desteği sağlayabilecek bir ülke konumuna gelmesine yol açmıştır. Çin’in küresel ekonomideki bu yeni statüsü 2001 yılında, Çin’i Dünya Ticaret Örgütü üyesi yapan müzakerelerin tamamlanması ve 2008 Olimpiyatları’nın Pekin’in ev sahipliğinde gerçekleşmesi için yapılan başarılı başvuruyla pekişmiştir. 511

2000’li yıllarla birlikte Çin, Ortadoğu ile siyasi ve ekonomik bağlarını artırmış ve ikili ilişki ağını genişletmiştir. Bu dönemde bölge devletlerine daha fazla üst-düzey ziyaret gerçekleştirmiş, 2004 yılında Çin-Arap Devletleri İşbirliği Forumu kurulmuş ve bölge ülkeleri ile çeşitli askerî bağlantılar oluşturulmuştur. İkili ilişkilere ek olarak Ortadoğu’da uluslararası sorun niteliği taşıyan krizlere Çin, geçmiş dönemlere göre daha aktif şekilde müdahil olmuştur. Bu kapsamda örneğin

509Chaziza, “China’s Policy on the Middle East Peace Process after the Cold War”, s.163

510Kissinger, Çin; Dünden Bugüne Yeni Çin, s.557

511Kissinger, Çin; Dünden Bugüne Yeni Çin, s.574-575

126

BMGK üyeliği aracılığı ile İran’ın nükleer faaliyetleri ve Suriye İç Savaşı ile ilgili uzlaşma görüşmelerine katılım sağlamış, ayrıca İsrail- Filistin barış sürecinde giderek daha etkili bir aktör haline gelmeye başlamıştır.512

2000 yılı sonrasında Çin’in bölgeye ilişkin politikasını şekillendiren en önemli gelişmelerden bir tanesi ABD’nin 2003 yılında Irak’ta başlattığı savaştır. BMGK daimî üyesi olarak Çin, 2003 yılında Irak’a güç kullanımını öngören 1441 sayılı BM Kararı’nı kabul etmiş ve olumlu yönde oy kullanmıştır. Bu dönemde Çin’in Ortadoğu’daki konumunu ve 2003 Irak müdahalesindeki tutumunu belirleyici faktörlerin başında ABD yönetiminin “Bush Doktrini” çerçevesinde geliştirmiş olduğu stratejiler gelmektedir. Bu doktrin karşısında aşamalı olarak üç farklı şekilde karşılık veren Çin, bölgesel ve küresel dinamiklerin gelişimine göre dış politikasını uyarlamıştır. Bush Doktrini’nin ilan edilmesi ile Çin, ABD tarafından güvenlik öncelikli geliştirilen, İran, Irak ve Kuzey Kore’yi “şer ekseni” olarak ilan eden politikaların dışında kalma ve ABD ile karşı karşıya gelmekten kaçınma yönünde bir strareji belirlemiştir. Fakat 11 Eylül saldırılarının gerçekleşmesi sonrasında Pekin yönetimi, uluslararası terör tehdidi karşısında ABD ile iş birliği yapma yönünde bir karar almış ve teröre karşı savaşta ortak hareket etme yönünde irade beyanında bulunmuştur. Teröre karşı savaşta iş birliğinin öngörülmüş olmasına rağmen Çin, ABD’nin Irak’a müdahale etme ve askerî güç kullanma politikasına karşı stratejik bir alternatif geliştirmiştir. Bu kapsamda Çin, ABD’nin uluslararası sistemdeki hegemonyasını korumaya yönelik politikasına karşı yeni bölgesel ve ulus-üstü kurumların oluşturulmasını teşvik ederek çok-kutupluluğu destekleyen bir politika geliştirmiştir.513 Çin’in ABD ile doğrudan karşı karşıya gelmekten kaçınma ve stratejik olarak hegemonya karşısında çok-kutupluluğun hâkim olduğu bir düzeni teşvik etme yönündeki en önemli aşamalardan biri de Ortadoğu’daki ilişkilerin kurumsal örgütler ile desteklenmesidir.

21. yüzyılda ilişkilerin genişlemesini sağlayan en önemli adımlardan bir tanesi 2004 yılında Çin-Arap Ülkeleri İşbirliği Forumu’ nun 中阿合作论坛 (zhōng Ā hé zuò lùn tán) kurulması olmuştur.514 Çin’in bölge ile çok-taraflı ilişkilerinin en önemli ayağını oluşturan Çin-Arap İşbirliği Forumu, Hu Jintao’nun Arap Ligi’nin Kahire’de bulunan merkezine yaptığı bir ziyaret sonucunda Çin ile Arap Ligi üyesi ülkeler arasında resmî olarak kurulmuştur. Çin-Arap İşbirliği Forumu, Çin ile Arap devletleri arasında siyaset, ticaret, ekonomi, kültür, teknoloji, dış ilişkiler ve değişim programları aracılığıyla barış ve kalkınmanın pekiştirilmesi gibi çeşitli alanlarda iş birliğini artırmayı

512Evron, “China-Japan Interaction in the Middle East: a battleground of Japan’s remilitarization”, s.5

513Peter Van Ness, “China's Response to the Bush Doctrine”, World Policy Journal, 21 (4), 2004/2005, s.40-41

514Gao, “The New Development of China-Middle East Relations since the Arab Upheaval”, s.65

127

hedeflemektedir.515 Buna göre Çin-Arap ülkeleri ilişkilerine yön veren temel ilkeler Hu Jintao tarafından şu şekilde sıralanmıştır:

• Karşılıklı saygıya dayanan siyasi ilişkilerin kurulması

• Ortak kalkınma hedeflerini gerçekleştirmek üzere ekonomik ve ticari ilişkilerin artırılması

• Kültürel değişimler yoluyla karşılıklı öğrenim ve kazanım sağlanması

• Uluslararası meselelerde iş birliği yaparak dünya barışına ve ortak kalkınmaya katkı sağlanması

İlk toplantısını 2004 yılında Kahire’de Arap Birliği Genel Merkezi’nde gerçekleştiren forumun ikinci toplantısı 2006’da Pekin, üçüncü toplantısı 2008’de Manama’da ve 8. toplantısı Temmuz 2018’de Pekin’de düzenlenmiştir.516 Çin-Arap İşbirliği Forumu, Çin’in bakanlar düzeyinde bölgesel devletler ile gerçekleştirdiği kurumsallaşmış en geniş katılımlı forum olması nedeniyle Çin’in bölge siyasetinde önem taşımaktadır.517 Toplantılar sırasında imzalanan Birinci Eylem Planı kapsamında siyasi, ekonomik ve sosyal-kültürel alanlarda iş birliği kararı alan Çin ve Arap Devletleri, İkinci Eylem Planı ile bu iş birliğini çevrenin korunması konusunda genişletmişlerdir.

2010 yılı sonlarında Ortadoğu’da gelişen olaylar, bölgenin zaten var olan karmaşık gerilim ve çatışmalarını daha da derinleştirmiş ve çeşitli etkiler ortaya çıkarmıştır. Bu olaylar sonrasında bölge ülkeleri çevreyi yeniden analiz ederek, iç ve dış politikalarını yeni duruma uyarlamak zorunda kalmışlardır. Bu kapsamda Çin, Ortadoğu’da değişen bir durumla karşı karşıya kalmış ve Ortadoğu ile ilişkilerinde yeni sürece uyum sağlama gerekliliği hissetmiştir.518 Bu gelişmeler arasında bölgesel dinamikler üzerinde olduğu kadar Çin’in Ortadoğu politikasında da en fazla etkiye sahip olan gelişme, 2011’de Tunus’ta başlayarak bölge ülkelerine yayılan ve “Arap Baharı” olarak adlandırılan kitlesel sivil toplum gösterileri olmuştur.

515 BRICS Policy Center, “The China-Arab States Cooperation Forum (CASCF)”, file:///C:/Users/HP/Downloads/

CASCF5.pdf, 9 Mayıs 2018, s. 1. (e.t.19.05.2019).

516Ministry of Foreign Affairs of the People’s Republic of China, “The 8th Ministerial Meeting of the China-Arab States Cooperation Forum (CASCF) Held in Beijing”, 10 Temmuz 2018, https://www.fmprc.gov.cn/mfa_eng/wjb_663304/wjbz_663308/activities_663312/t1576621.shtml, (e.t. 02.12.2019).

517Eyüp Ersoy, “Çin Dış Politikasında Ortadoğu: Temkin Diplomasisi Üzerine Bir İnceleme”, Uluslararası Hukuk ve Politika, 8 (31), 2012, s.45

518Gao, “The New Development of China-Middle East Relations since the Arab Upheaval”, s.64

128 3.1.2.5. Arap Baharı ve Sonrası

Nassim Nicholas Taleb, “The Black Swans: the Impact of the Highly Improbable”adlı eserinde

“herhangi bir zamanda ortaya çıkan ve bir sistem veya devletin denge durumunu tehdit eden öngörülemeyen olaylar”ı Siyah Kuğular (Black Swans) olarak tanımlamaktadır. Buna göre Siyah Kuğular, “düzenli beklentiler âleminin” var olduğu dış dünyada büyük yıkıcı şoklara yol açma, belirsizliğe yol açan sorunlarla baş etme gücü olmayan ekonomik ve siyasi modelleri çökertme kapasitesine sahiptirler. Taleb’in bu tanımlaması doğrultusunda Sevilla, 2011 yılında Tunus’ta başlayarak Ortadoğu’nun birçok ülkesine yayılan ve daha sonra “Arap Baharı” olarak nitelendirilen olayları Siyah Kuğular kategorisine yerleştirmektedir. Nitekim pek çok petrol tüketicisi ülke için Arap Baharı, sistemde radikal dönüşüm etkisi yaratan olaylara yol açan, öngörülemeyen ve yıkıcı etkilerini hafifletmeye yönelik planların yetersiz kaldığı bir etki yaratmıştır.519 Arap Baharı’nın meydana geldiği bölge ülkeleri kadar ABD, AB ve Rusya gibi Çin de Arap Baharı kapsamında meydana gelen olayları öngörememiş ve hazırlıksız yakalanmıştır. Bununla birlikte Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesinde meydana gelen bu beklenmeyen olaylarla karşı karşıya kaldığında Çin, itidalli ve soğukkanlı bir tutum belirlemiş ve gelişmeleri gözlemlemiştir. “Diğer devletlerin iç işlerine karışmama” ilkesine bağlılığını sürdürmüş ve taraflar arasındaki barış görüşmelerini teşvik etmiştir.520 Bu kapsamda Çin’in Arap Baharı olaylarına karşı öncelikli politikası, bölgedeki ulusal çıkarlarını ve Çin vatandaşlarını korumak yönünde gelişmiştir.

Arap Baharı olayları boyunca Çin’in karar verme sürecini etkileyen faktörler; Çin’in siyasi ve ticari çıkarlarına, Çin vatandaşlarının güvenliğine olası bir tehdit ile bölgedeki istikrarsızlığın potansiyel tehlikelerine ilişkin daha geniş kaygılar olmuştur.521 Örneğin Arap Baharı’nın etkili olduğu ülkelerden birisi olan Libya’da resmî makamların açıklamalarına göre 38.000 Çin vatandaşı ve 18.8 milyar dolara ulaşan yatırımlara sahip olan Çin, Kuzey Afrika’daki ticari çıkarlarını ve vatandaşlarını korumak için müdahalede bulunmuş ve bu ülkedeki Çin vatandaşlarını tahliye etmiştir.522 “Bölgedeki ticari anlaşmaları, ekonomik yatırımları ve enerji bağlantılarının tehlikeye girmemesi”, Çin’in Arap Baharı olaylarına karşı geliştirmiş olduğu politikanın temel motive edici unsurları olsa da Ortadoğu’daki otoriter yönetimlerin halk gösterileri ile devrilmeye başlaması, Arap Baharı’nı Çin için ulusal güvenlik ve iç istikrar ile ilgili bir sorun haline getirmiştir. Nitekim Arap Baharı, Ortadoğu’nun geleceğiyle ilgili kararlarda rol oynamak, bölgedeki çatışmalara müdahil

519Henelito A. Sevilla, “The ‘Arab Spring’ and South China Sea Tensions: Analyzing China’s Drive to Energy Security”, Alternatives Turkish Journal of International Relations, 12 (3), 2013, s.95

520Kuangyi Yao, “The Upheaval in the Middle East and China’s Middle East Policy”, Journal of Middle Eastern and Islamic Studies (in Asia), 6 (3), 2012, s.15

521 Jonathan Pollack, “China, Unease from Afar”, Arab Awakening, (Ed.) Kenneth M. Pollack ve Daniel L. Byman, Brookings Institution Press, 2011, s.299

522 Jonas Parello-Plesner and Raffaello Pantucci, “China’s Janus-Faced Response to the Arab Revolutions”, European Council on Foreign Relations,https://www.ecfr.eu/page/-/ECFR34_CHINA_ARAB_REVOLUTIONS_AW.pdf, s.1.

129

olmak ve güvenlik alanında sahaya inmek konusunda çekimser olan Çin yönetimini baskılayan bir süreç olmuştur.523 Bu konuda özellikle Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde yaşayan ve bağımsız olmak isteyen Uygur azınlık üzerinde ayrılıkçı talepleri kuvvetlendirici bir etkiye yol açmasından endişe eden Çin, Arap Baharı olaylarına karşı tutumunu giderek sertleştirmiştir. 524 Dahası DEAŞ’ın ortaya çıkması ve Suriye’deki iç savaş gibi gelişmeler, Çin’i bölgeye daha fazla önem vermeye zorlamıştır.

Ortadoğu’da meydana gelen bu son gelişme ve dinamikler, Çin’in yalnızca bölgedeki enerji ilişkileri, çalışan vatandaşların hakları ve ulaştırma hatları gibi ekonomik çıkarlarını tehdit etmekle kalmamış aynı zamanda ÇKP yönetiminin meşruiyeti için de önemli bir tehdit oluşturmuştur. Pekin, Ortadoğu’daki olayların Han Çinlileri arasında demokrasi talebine yol açması, özerk bölgelerde yaşayan halkların -özellikle Uygurların daha fazla özerklik ve dinî özgürlük talep etmelerine yol açabilmesinden endişe etmiştir.525

Bu kapsamda Arap Baharı sonrasında Çin için Ortadoğu’da riskler ve fırsatlar ortaya çıkmıştır.

Riskler; (a) otoriter eğilimli yönetimlerle yapılmış olan ittifakların düşmesi, (b) siyasi İslam ve yabancı savaşçıların bölgede artan etkisi, (c) ekonomik riskler, (d) ABD’nin değişen rolü.526 Arap Baharı ile Çin için Ortadoğu’da ortaya çıkan fırsatlar ise (a) ABD’nin değişen rolü, (b) ekonomik fırsatlar olarak sınıflandırılmaktadır.527 Gelişen olaylar karşısında Çin, bu risk ve fırsatları göz önünde bulundurarak Ortadoğu politikasını revize etmiştir. Ortadoğu politikasının revize edilmesinde dikkate alınan unsurlardan birincisine göre; bölgenin istikrarının korunması, bölgesel ve uluslararası çıkarlar kadar Çin’in kendi çıkarları ile de uyumlu ve gereklidir. Yerel halkın değişim talebi ve halkın kendi çıkarlarını koruma çabası saygı ile karşılanmalıdır fakat Çin, şiddet tehdidine ve dış askerî müdahaleye karşıdır. İkinci olarak “devletlerin iç işlerine karışmama” ilkesinde ısrarcı olmak, modern uluslararası ilişkilerin temel ilkesi olduğu kadar Çin için de en önemli diplomatik ilke olmayı sürdürmektedir. Üçüncü olarak Çin, olaylar karşısında farklılık yaratmak üzere aktif bir tutum sergilemiş ve sorumlu bir imaj yaratmıştır: Bu kapsamda Tunus, Mısır, Libya ve Yemen’de

“barış görüşmelerinin hızlandırılması” gibi konularda Çin aktif şekilde yer almıştır.528 Örneğin, Tunus, Mısır ve Libya’da yeni rejimler kurulduğunda Çin, bu rejimlere ihtiyaç duydukları yardımı sağlamıştır. Libya’da uçuşa yasak bölge oluşturulmasına yönelik karar Güvenlik Konseyi’nde görüşüldüğü zaman Çin, Arap Ligi ve Afrika Birliği’nin bu konuya dâhil olmalarını istemiş, sivil

523Çağdaş Üngör, “Çin ve Ortadoğu: Geleceğin Küresel Gücü Bölgeye Nasıl Bakıyor?”, Küresel ve Bölgesel Güçlerin Ortadoğu Politikaları: Arap Baharı ve Sonrası, (Ed.) Tarık Oğuzlu, Ceyhun Çiçekçi, Nobel Akademik Yayıncılık, Ankara, 2019, s.83

524Alexander Neill, China and the Middle East, Adelphi Series, Volume 54, 2014 - Issue 447-448: Middle Eastern Security, the US Pivot and the Rise of ISIS Edited by Toby Dodge and Emile Hokayem, s.205

525Scobell, a.g.e., s.9-10

526Michael Singh, “Chinese Policy in the Middle East in the Wake of the Arab Spring”, Toward Well-Oiled Relations?

China’s Presence in the Middle East Following the Arab Spring, (Ed.) Niv Horesh, Palgrave Macmillan, New York, 2016, s.168-169

527Singh, “Chinese Policy in the Middle East in the Wake of the Arab Spring”, s.169-171

528Yao, “The Upheaval in the Middle East and China’s Middle East Policy”, s.16

130

halkın güvenliğine odaklanmış ve çekimser kalarak oy kullanmamıştır. 4 Şubat 2012’de Suriye’de çözüm için görüşme yapıldığı zaman, Çin ve Rusya askerî müdahaleye karşı muhalif yönde oy kullanmışlar ve veto etmişlerdir. Bu çözüm veto nedeniyle konseyden geçemeyince Çin, altı maddelik bir siyasi çözüm önerisi sunmuş, Çin hükümetinden özel bir temsilci görevlendirilmiş ve Arap ülkeleri ve Suriye’ye resmî ziyaretler gerçekleştirilmiştir. Çin, Suriye meselesinde tüm taraflara Arap Ligi’nin arabuluculuğunda iş birliği yapmaları çağrısında bulunmuştur. 529 Dahası Pekin, Arap Baharı gelişmeleri sonrasında bu ülkelere insani yardım sağlayan ilk ülkeler arasında yer almış;

Mısır, Tunus ve Suriye’ye toplamda 5 milyon dolar ve 30 milyon Yuan değerinde yardım yapmıştır.

Dördüncü olarak Çin, insan odaklı bir diplomasi izlemiştir. Arap Baharı olayları patlak verdiğinde Çin yönetimi, Mısır ve Libya’dan 2000 ve 35,860 Çin vatandaşını kurtarmak için hava ve deniz kuvvetlerini göndererek vatandaşlarını kurtarmıştır. Bu operasyonlar ÇHC kurulduktan sonraki en büyük kurtarma operasyonları olmuştur.530

Arap Baharı olayları ile birlikte Çin’in Ortadoğu politikası için önemli bir dönüm noktasına işaret eden gelişmelerden birisi de Yemen İç Savaşı olmuştur. Libya ve Suriye ile birlikte olmak üzere Yemen İç Savaşı, yalnızca iç siyasetteki bölünmeler ve ekonomik çöküş gibi sebeplerden kaynaklanmamış aynı zamanda bölgesel ve küresel dış güçlerin bir etkinlik alanı oluşturmaya çalıştığı bir nitelik göstermiştir.531 Yemen İç Savaşı, Suudi Arabistan tarafından desteklenen Yemen hükümeti ve İran tarafından desteklenen Houthi isyancılar arasındaki bir “vekalet savaşı” olarak görülmektedir. Hem İran hem de Suudi Arabistan, Çin’in bölgedeki en önemli ekonomik partnerleri ve ikisi de Çin enerji güvenliği için önemli bir petrol kaynağı konumundadır. Bu sebeple Pekin’in resmî duruşu, herhangi bir tarafı düşman haline getirmeden her iki tarafı da dengelemek yönünde olmuştur. Bu kapsamda Yemen İç Savaşı’nın Çin için ortaya çıkardığı ikilemlerden birisi de Pekin’in bölgede birbiri ile rekabet eden İran ve Suudi Arabistan arasındaki tarafsız tutumunu devam ettirme konusunda ortaya çıkmıştır. Yemen Krizi patlak vermeden önce Ortadoğu’ya geniş bir resmî gezi yapması planlanan Xi Jinping, bu gezi kapsamında ilk olarak Mısır ve Suudi Arabistan’a gitmeyi planlamıştır. Fakat Yemen Krizi patlak verdikten sonra Xi Jinping Ortadoğu seyahat planını değiştirmiş ve ilk ziyaretini Suudi Arabistan’a yapmaktan vazgeçmiştir. Xi Jinping’in seyahat planında yapılan bu değişikliğin temel sebebi, Çin’in Yemen’deki Suudi müdahalesini desteklediği izlenimini engellemek ve böyle bir izlenim sonrasında İran ile ilişkilerinin bozulmasını önlemektir.

Bu kapsamda Ortadoğu’daki temel problem, Çin’in mutlaka bir tarafı seçmeye zorlanması ancak, Çin’in taraf seçmek istememesidir. Dolayısıyla, gelecekte Çin’in en zor dengeleme eylemi, bölgesel

529Yao, “The Upheaval in the Middle East and China’s Middle East Policy”, s.17

530Yao, “The Upheaval in the Middle East and China’s Middle East Policy”, s.18

531Guy Burton, “Chinese Conflict Management in Libya, Syria and Yemen after the Arab Uprisings”, Asian Journal of Mıddle Eastern And Islamic Studies, 2019, 13(1), s.18

131

ve mezhepsel rekabet içerisindeki Riyad ve Tahran ile iyi ilişkileri sürdürmeye çalışması konusunda olacaktır. 532

Yemen Krizi’nin başlangıcında Pekin, Houthi isyancılara karşı Suudi ordusunun eylemi karşısında tarafsız kalmış, ateşkes çağrısında bulunmuş ve uluslararası toplumu sorunu diplomasi yoluyla çözmeye davet etmiştir. Pekin bir yandan Yemen’de Suudi önderliğindeki müdahaleyi kınamayı reddetmekte ve Houthi savaşçılara silah satışını yasaklayan 2216 numaralı BM kararını desteklemektedir. Yemen iç savaşında Pekin tarafından gerçekleştirilen en önemli eylem, Çin donanmasının Yemen’in güney limanı Aden’den 600 Çinli ve 225 yabancı ülke vatandaşını kurtarması için görevlendirilmiş olmasıdır. Bu operasyon tarihte ilk kez Çin donanmasının yabancı vatandaşları kurtarmak için ve ikinci kez Çinli vatandaşları bir kriz bölgesinden kurtarmak için gönderildiği bir operasyon olmuştur.533

Diğer yandan Pekin, Yemen’de çatışan taraflara ateşkes çağrısı yapmakta ve BM Güvenlik Konseyi’ni krizin siyasi yollarla çözümü için yapıcı rol oynamasını desteklemektedir. Çinli resmi görevliler Suudi diplomatlara siyasi çözümü önerse de Suudi müdahalesini doğrudan eleştirmemektedirler.534 Pekin’in Yemen Krizi’ndeki politikasının temel belirleyici unsurunun Suudi Arabistan ile geliştirmek istediği stratejik ilişkiler olduğu yönünde yaygın bir kanı bulunmaktadır.

Buna göre Suudi Arabistan, Çin’in Ortadoğu’daki Sünni Arap Dünyası ile ilişkilerinde hayati öneme sahiptir. Bu sebeple Pekin, Suudi Krallığı’nın Yemen’deki stratejik çıkarlarını kabul etmekte ve Suudi Arabistan ile ilişkilerini bozacak bir adım atmaktan kaçınmaktadır.535

Pekin yönetiminin 1978’den itibaren dış politikasını şekillendiren temel ilke, ülke içerisinde reform ve gelişimi sürdürebilmek için uluslararası çevrede istikrarın korunması olmuştur. Bu kapsamda özellikle Soğuk Savaş’ın sonundan itibaren Çin’in Ortadoğu politikası, enerji güvenliğini sağlama, bölgedeki denizaşırı pazar ve yatırım fırsatlarından faydalanma üzerine kurulmuştur. Arap Baharı ile ortaya çıkan süreçte Çin, kriz yönetimi ile birlikte iş birliği ve uzlaşma politikalarını uygulamaya çalışmış, bu politikayı izlerken de ABD, Avrupa ve Rusya ile olan ilişkilerini göz önünde bulundurmuştur. Pekin, ABD’nin bölgedeki varlığının Washington’ın stratejik çıkarları için olduğu kadar bölgenin istikrarı için de gerekli olduğunu kabul etmekte, bu yüzden bölge

532Mordechai Chaziza (2015). “China’s Middle East Foreign Policy and The Yemen Crisis: Challenges and Implications”, Middle East Review of International Affairs, 19(2), s.20.

533Chaziza, “China’s Middle East Foreign Policy and The Yemen Crisis: Challenges and Implications”, s.21

534Chaziza, “China’s Middle East Foreign Policy and The Yemen Crisis: Challenges and Implications”, s.19

535 I-wei Jennifer Chang (2018). “China and Yemen’s Forgotten War”, s.1, United States Institute of Peace, 1-4.

https://www.usip.org/sites/default/files/2018-01/pb241-china-and-yemens-forgotten-war.pdf, (e.t. 04.07.2019)

132

politikalarında Çin, ABD ile karşı karşıya gelecek eylemlerden kaçınmaktadır.536 Arap Baharı sonrasında bölgedeki pazar ve kaynaklara erişim amacıyla eski ve yeni rejimlerle ilişkilerini sürdürmek isteyen Pekin için Ortadoğu’da bozulan istikrar, Çin’in bölgede izlediği dış politikayı önemli ölçüde etkilemiş ve Çin-Ortadoğu ilişkilerinin yeni bir döneme girmesine zemin hazırlamıştır.