• Sonuç bulunamadı

ORGANİZE SANAYİ BÖLGELERİNDEKİ SOKAK HAYVANLARI: SORUNUN SORUNSALA DÖNÜŞMEDEN ÇÖZÜMÜ

Belgede DEĞİŞEN DÜNYADA BİYOETİK (sayfa 154-158)

Dr. Savaş Volkan GENÇ (∗), Doç. Dr. Yeşim Işıl ÜLMAN (∗)

Var olduğu tarihin ilk dönemlerinde insanın hayvanlarla ilişkisi av ve avcı olma üze-rine kurulmuş, insanoğlu kimi zaman av, kimi zaman avcı olmuştur. Bir milyon yıllık bir süreçte 80 – 100 kişiden oluşan kabilelerle halinde avcı toplayıcı bir yaşam süren insanlar, hayvanlar ve doğa ile tarih boyunca bir daha kuramayacağı bir dengede yaşayabilmiştir (8).

İnsanoğlu günümüzden 12 000 yıl önce hayvanlarla arasında avlamak ve av olmak dışında başka bir ilişki geliştirmiş, altın çakalları evcilleştirmiştir. Bu evciltme günü-müzde 400’den fazla tür sayısına ulaşan evcil köpeklerin aramıza girmelerinin ilk adımı olmuştur. Köpeklerin av olmak dışında yeni “görevleri” insan için çok verimli olmuş, bu sonuç yeni evcilleştirme denemelerini beraberinde getirmiştir. Binlerce yılı alan bu süreçte domuz, keçi, inek, koyun, kedi, at, eşek, deve evcilleştirilmiştir (2, 5). İnsanlık, hayvanların evcilleştirilmesiyle birlikte doğaya karşı daha güvenli yaşayan, daha düzenli beslenen, daha hızlı ve kolay hareket eden bir yapıya bürünmüş, kimi yazarlarca hayvanların katkıları 4–E başlığıyla ekonomik, ekolojik, estetik, etik ya-rarlar olarak tanımlanan yaya-rarlar dörtlüsünü getirmiştir. Böylece insanoğlunun ürettiği kültürün temeli tartışmasız “hayvan dostları”nca oluşturulmuştur (2, 3, 8, 10).

Hayvan evcilleştirilmesi ile beraber bir dönem aralarındaki tek sorun hayvanların saldırısı iken bu ortadan kalkmış, güven içinde yaşamaya başlamış; ancak ikinci bir sorun ortaya çıkmıştır. Hayvanların sağlığı üzerinden başlayan bu problem, hay-vanların salgınlarla yok olmasıyla ekonomik bir yıkım yaratırken, insanlara bulaşan (zoonoz) hastalıklarla insanı da yok edebilecek bir olgu olarak var olmuştur (3, 9). Birliktelikte insanın hayvana bakış ve yaklaşımı çeşitli dönemlerde çeşitli şekillerde yansımıştır. Çevresel değişkenlerin bu yaklaşımları belirlemede başat koşul olma-sı; insan, çevre, canlı veya hayvan merkezci tutumları ortaya çıkartmıştır (2). Bu modellemelerin kaynağı olan batı düşünce sistemi, geleneksel olarak insanın doğal çevresi ile kimi zaman hayvanlar ile doğrudan bir ahlaki ilişkisi olmadığı savunusunu gütmüştür. Etik, ilk başlarda sadece insanlar arasındaki ilişkileri düzenlerken zaman içinde evrilerek insan dışındaki varlıkları ve insanın içinde yaşadığı çevreyi de içeri-sine almıştır (1).

Günümüze kadar gelen süreçte hayvanlara karşı yapılan “incitici” davranışlar birey ve toplumların vicdanında kabul edilemez hale geldiğinde hayvanları koruma ve hay-van hakları düşüncesi doğmuş bu ilk olarak evcil hayhay-vanlara yapılan kötü davranış-ları karşı bir tepki şeklinde ortaya çıkmıştır. Bu tepkide kanıt olarak hayvandavranış-ların da insanlar gibi akıl, duygu, acı çekme, alet kullanma gibi özellikleri sıralanarak, hay-vanlara karşı insanın kullanıcı ve kıyıcı tutumunu sınırlayıp, onları araç statüsünden

(∗) Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, Veteriner Fakültesi, Veteriner Hekimliği Tarihi ve Deontoloji AD, Bur-dur, Türkiye Biyoetik Derneği. / svgenc@yahoo.com

kurtarıp, özsel bir değere sahibi oldukları bir sınıfa dâhil edilmesi ileri sürülmüştür. Bu öğreti, doğadaki varlıklar arasında bazı hayvanları korunmaya değer görmüş, onlara karşı kullanıcı ve kıyıcı tutumu sınırlama çabasında olmuşlardır. Söz konusu hayvanlar özsel değerleri gereği bazı doğal ya da ahlaksal haklara sahip olabilmiş, geleneksel hak kavramı hayvanları da ahlaksal veya hukuksal hakka sahip kılacak biçimde yorumlanmıştır. Burada hayvanlara insan çıkarı için bir koruma çabasıyla yaklaşılmıştır, ancak bu düşünsel evrim insan merkezci – canlı merkezci – çevre merkezci şekle yönelirken bizlere, hayvanlara karşı doğrudan sorumluluklarımız ol-duğunu da ortaya koymuştur (1, 4).

19 yüzyıldan itibaren örgütlü bir yapıya bürünen hayvan aktivasyonları hayvanla-ra karşı yapılan kötü muamelelerin önüne geçilebilmesi için insanlığın oluşturduğu evrensel prensipler hayvanlar için de kabul edilen ve bir sözleşmeye dönüşen yapı-lanmaların oluşturulmasını sağlamıştır (4). İnsanlığın, hayvanlara yaklaşımı tarih-sel süreçte oluşturduğu utancın önüne geçme çabalarının ürünlerinden en önemlisi olan,15 Ekim 1978’de Paris UNESCO evinde imzalanan Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi, var olan türlerin var olma haklarının eşitliği, üzerine kurulu bir etik yakla-şımı önermektedir. Yaşamın bütün biçimlerine saygı gösterme ödevinin tüm canlı varlıkların birliğine ve çeşitliliğine olduğu kadar, hayvan onurunu da içine almıştır. Bütün hayvanların yaşam önünde eşit ve aynı var olma hakkına sahip olmaları, bü-tün hayvanlar saygı görme hakkının olması, insan bir tür hayvan olarak görülüp, öbür hayvanları yok etmesinin ve sömürmesinin onlara kötü davranmasının yasak-lanması, bütün hayvanların insanlarca gözetilme, bakılma ve korunma haklarının olmasının bir bildirge şekilde kabul edilmesi insanlığın Fransız Devriminden sonra kendi türdeşleri dışında canlı varlıklar için bir devrim olmuştur (6, 12). Türkiye’de Yasal zeminde en önemli adım hayvanların rahat yaşamları iyi muamele görmeleri, acı, ıstırap ve eziyet çekmelerine karşı en iyi şekilde korunmaları, her türlü mağdu-riyetlerinin önlenmesi için 1 Temmuz 2004 tarihinde Hayvanları Koruma Kanunu’nun çıkartılması ile atılmıştır. Kanuna göre sahipsiz, güçten düşmüş hayvanların yerel yönetimlerce kurulan veya izin verilen bakımevlerinde tedavi edilip korunması, kı-sırlaştırılan, aşılanan ve rehabilite edildikten sonra alındıkları ortama bırakılmaları zorunlu tutulmuştur (11).

Sonuç ve Çıkarım

İnsanoğlu hayvanlara karşı tutumu üzerine yüklü olan tarihsel sorumluluğu gereği hayvanların lehine sınırlandırılmalı, yarattığı düşmanca tavrı ortadan kaldırmalıdır. Tarih boyunca insanın düşünsel ürünlerine kaynak olan hayvanlar kültürel, biyolojik ve ekolojik zenginliklerin özenle korunması gereken varlıklar olarak değerlendirilme-lidir (5). Böyle bir duyarlılık ise doğacıl dayanaklara ihtiyaç duyar. İnsanlarla hayvan-lar arasındaki ilişkide hayvanhayvan-ları ahlaki tartışma ve kaygıhayvan-lardan dışlamak, toplumsal ahlak mekanizmamızın tamamından soyutlanamaz. İnsan öznesinin oluşturduğu anlam ve değer yükünü yegâne kutup olarak görülmesi, diğer varlıkların yaşamı için duyulan sevginin en büyük düşmanıdır. Başkalarının acıları için doğal bir merhamet taşımak akılcı ve evrensel bir eşitliği kendiliğinden ortaya koymaktadır (6). Bu top-raklar hayvanların insanlarla beraber, onların arasında korkmadan, korkutmadan, bir arada yaşayabileceklerinin; yeni, sonradan keşfedilen, ya da sadece modernizmin ürünü batı toplumların ulaştığı bir sonuç olmayıp, Doğu Kültürünün insancıl gerçek-lerinden sadece biridir (7).

yaşama şansları insanlar tarafından artık ortadan kalkmıştır. Bunu yapan insanlığın amacı kendi sağlığını korumak, böylece kurduğu “uygar” toplumda mutlu ve sağlıklı bir yaşam sürecek, sağlıklı ve refah içinde yaşamasını daha ucuz bir maliyetle koru-yabilmektir. Ne mutlu ki Türkiye bu konuda geri kalmıştır ve sokaklarında hâlâ köpek-ler var olmaktadır. Ancak bu durum kimi zaman insanca bir bakışın kabul edemeye-ceği yöntemlerle “önlemeye” çalışılıyor ve bahane olarak sokak hayvanlarınca sağlık ve güvenliğimize yönelik bir tehlike ortaya sürülmektedir. Ancak unutulmamalıdır ki hayvan popülâsyonunun artması sonucu oluşan bu soruna bir katliam düşüncesi ile yaklaşılamaz. Sorun şeklinde olan başıboş sokak hayvanları olgusu, insanların bi-limsel ve ahlaki yöntemlerle müdahale etmesi ile sorunsala dönüşmeden önlenmeli, sokakların asıl sahipleri olan hayvan dostlarımız ile birlikte ve mutlu yaşamayı bilmeli daha da önemlisi bunu başarmalıyız.

Biyoetiğin temel yaklaşımı “hayvan dostlarımız” ile mutlu yaşamada yol göstericidir. Biyoetik, dünya üzerindeki canlı varlıkların tümünü ilgilendiren değer sorunları üze-rinde düşünmeyi, tartışmayı fikir üretmeyi, ortaya çıkan ikilemleri, değer sorunlarını ve çatışmaları akılcı biçimde çözümlemeyi ilke edinir. Bu anlamda insanlar, hayvan-lar, bitkiler, çevre, tüm canlılar ve biyosferin korunması için canlı türünü yok etme teh-didi taşıyan tüm müdahaleler karşı etik duyarlık ile karşı durmak ve dünya üzerinde gelecek kuşaklara karşı sorumluluk bilinciyle canlı varlığının korunması için çalışmak biyoetiğin temel uğraş alanıdır (15). Hayvanlar ya da çağdaş biyoetik terminolojisiyle tanımlandığında, insan dışı hayvanlar, insanlara benzer biçimde duyguları olan, acı çeken, ağrı ve acı duyabilen varlıklardır ve bu olgu onlara ahlaki değerlerle, moral algıyla yaklaşmamızı gerektirir. İnsanlara düşen hayvanlara acı çektiren davranış-lardan mümkün olduğunca uzak durmaktır (13). Çağdaş biyoetik, doğdukları andan itibaren insan olmaktan ötürü, temel hak ve özgürlüklere sahip olduklarını kabul et-tiğimiz ve insanlar arasında eşitlik etik değerini savunur. İnsanı beden ve ruha sahip bütünsel bir varlık olarak değerlendiren, insan onurunu koruma ve ona saygı duyma değerinden kaynaklanan insanlar arasındaki eşitlik fikrini bu temele dayandırır. Tüm canlıları ilgilendiren değer sorunlarına duyarlı davranan biyoetik yaklaşım, aynı ilke-nin hayvanlar arasında da geçerli olduğunu savunur.

Bu etik değerin hayvanlar için de geçerli olduğu ve hayvanlara da kendi aralarında eşitlik ilkesiyle ve eşit önemseme ile yaklaşılması gerektiği düşüncesi ağır basar (14). Biyoetik değerler açısından bakıldığında, “Organize Sanayi Bölgesinde Sokak Hayvanları için Sosyal Sorumluluk” Projesi, hayvanlara doğal ortamları içinde yaşa-ma, beslenme, barınyaşa-ma, tıbbi bakım koşulları sağlayarak; doğal çevreyi ve doku-yu bozmadan, insanlarla barış içinde, doğal örgüye, ekosisteme, topluma, hayvan haklarına saygılı ve hayvanlarla bütünleşmiş biçimde davranmanın birebir hayata geçirildiği; bu şekilde biyoetik değerlerin korunduğu çağdaş, uygar, barışçı, insani bir çalışmadır.

Kaynaklar

1. Aydoğdu, İ.B., Çobanoğlu, N., (2008): Etik Kuramlar Bağlamında Hayvan Haklarının Evrimi, II. Ulusal Veteriner Hekimliği Tarihi ve Mesleki Etik Sem-pozyumu, Konya, 2008.

2. Başdaş, D., Özkul, T., (2008): İlk İnsandan Modern İnsana Hayvana Bakış: Sosyolojik Bir İnceleme, II. Ulusal Veteriner Hekimliği Tarihi ve Mesleki Etik Sempozyumu, Konya.

3. Erk, N., (1966): Veteriner Tarihi, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara. 4. Genç, S.V., (2004): Hayvan Hakları Yasası Ne Diyor? TÜBİTAK Bilim ve

Tek-nik Dergisi, Temmuz-2004, Ankara,.

5. Genç, S.V., (2008): Bir Mezar Taşı, II. Ulusal Veteriner Hekimliği Tarihi ve Mesleki Etik Sempozyumu, Konya.

6. Genç, S.V., (2008): Hesiodos’un Hayvanları, Bir İlişkiye Tarihten ve Yeniden Bakış, Tıp Etiğinden Biyoetiğe, Uluslararası Katılımlı V. Tıp Etiği Kongresi, Türkiye Biyoetik Derneği, Ankara.

7. Genç, S.V., (2008): Osman Hamdi Tablolarında Hayvan Figürleri, II. Ulusal Veteriner Hekimliği Tarihi ve Mesleki Etik Sempozyumu, Konya.

8. Morris, D., (1991): Hayvan İnsan Sözleşmesi, İnkılap Yayınları, İstanbul. 9. Nikiforuk, A., (2000): Mahşerin Dördüncü Atlısı, İletişim Yayınları, İstanbul. 10. Özüdoğru, E., Çobanoğlu, N., (2008): İnsanmerkezci Etik Açısından Ülkemiz

Biyolojik Çeşitliliğinin Korunmasına Bir Bakış, II. Ulusal Veteriner Hekimliği Tarihi ve Mesleki Etik Sempozyumu, Konya.

11. Resmi Gazete, (2004): Hayvanları Koruma Kanunu, No: 5199, Tarih: 01.07.2004.

12. Serres, M., (1994): Doğayla Sözleşme, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul. 13. Shamoo, EA, Resnik D. (2009): Responsible Conduct of Research, “The

Use of Animals in Research”, Second edition, Oxford Univ. Press, 218-219. 14. Singer, P. (2005) Hayvan Özgürleşmesi, çev. Hayrullah Doğan, Ayrıntı

Yayın-ları, İstanbul.

15. Singer, PA, Viens AM: (2009): The Cambridge Textbook of Bioethics, Camb-ridge, University Press, Third Print, ABD.

BÖLÜM VI

Belgede DEĞİŞEN DÜNYADA BİYOETİK (sayfa 154-158)