• Sonuç bulunamadı

Olabilirliğini Savunan Görüşler

2. KUDRETİN FİİLLE ETKİSEL İLİŞKİSİ

2.4. İki Kudretin Bir Fiile Etkisinin İmkânı

2.4.2. Olabilirliğini Savunan Görüşler

Eş’arî âlimleri, hem Allah’ın hem de insanın kudretlerinin fiile etkisinin olduğunu söylerler. Ancak onlar, iki kudretten her birinin fiile olan etkisinin farklı olduğunu savu-nurken, fiilin fâilden meydana gelmesi zorunluluğundan hareketle, onu yaratma kudretine sahip Allah’tan başka kimse olmadığının altını çizerler. Dolayısıyla kudretin yaratma ve icad yönüyle fiile etkisini Allah’a dayandırırlar.704 İnsanın kudretinin de Allah’ın kudre-tiyle beraber fiile etkisinin olduğunu ve bu etkinin kesb yönüyle olduğunu belirtirler.705 Bu bakımdan onlar, iki kudretin bir fiile etkisini, iki kâdirin makdura taalluku şeklinde tasavvur ederek oluşturmuşlardır.706

Eş’arî geleneği, her ne kadar iki kudretin bir fiile etkisini kabul etse de kudretlerin etkisinin farklı yönlerden olduğunun altını çizer. Çünkü onlar, bir kesbîn iki müktesip tarafından olması, bir fiilin iki fâilden meydana gelmesi ve bir ihdasın iki muhdis tarafın-dan yaratılmasını muhal görürler. Ancak bu durumun bir makdurun iki kâdir tarafıntarafın-dan meydana gelmesi gibi olmadığını da vurgularlar. Çünkü buradaki durum, birinin fiili ya-ratıyor, diğerinin ise kesb ediyor olması ile alakalıdır.707 Bu bakımdan kulun fiilinin mey-dana gelmesi, ‘kulun kudreti ile Allah’ın kadim olan kudretiyledir’ diye bir sonuca varıl-maz. Zira fiil bölünemediği için bir fiilinin iki kâdir tarafından yaratılması mümkün de-ğildir. Buna binaen fiil, Allah’ın kudretiyle etkileşimde bulunduğu anda - kulun kudreti fiile karışmadan- onu tek başına yapar, hâdis kudretin etkisini düşürür ve fiilin tamamı

702 Kâdî Abdulcebbâr, el-Muğnî, 8:110-111.

703 Kâdî Abdulcebbâr, el-Muğnî, 8:111.

704 Eş’arî, Kitâbu’l-Lüma, 73.

705 Mağrîbî, Fıraku’l-Kelâmiyye’l-İslâmiyye, 308-309;Bağdâdî, el-Fark Beyne’l-Fırak, 166.

706 İbn Fûrek, Mücerredu Makâlât, 106; Cüveynî, Kitâbu’l-İrşâd, 187.

707 İbn Fûrek, Mücerredu Makâlât, 92-102.

146 Allah’ın kudretiyle meydana gelir. Çünkü bir fiilde fiilin yaratılmasında onun sadece bir kısmının Allah’ın kudretiyle meydana gelmesi söz konusu değildir.708 Eş’arîler’in bu dü-şüncesinin ‘bir fiil iki fâil tarafından meydana gelmez’ ilkesi çerçevesinde oluşmuştur.

Ancak Mu’tezile’nin düşüncesinin de bu ilke üzerinde inşa edildiğini görüyoruz. Fakat Mu’tezile, yaratmadan başka bir taallukun olmayacağını savunduğundan tek fâilli bir fiil anlayışı geliştirmiş, Eş’arîler ise taalluku yaratmadan ayırdıkları için iki fâilli bir fiili ma-kul görmüşlerdir.

Eş’arî geleneğinden sonra Mâturîdî geleneği de bir fiilde iki kudretin etkisinin olduğunu kabul eder. Mâturîdî, kesb açısından gerçek anlamda kullara ait bulunan ihtiyari fiil’in, aynı zamanda yaratmak (halk) açısından ve hakikat mânâsında Allah’a ait oldu-ğunu söyler. Ancak o, her ne kadar fiillerin Allah’a ‘halk’ ismiyle nispet edildiğini be-lirtse de bundan icat etmekten (inşa) başka bir mânânın anlaşılmaması gerektiğini vurgu-lar. Çünkü kulun eylemlerinden onun fiili ve kesbînin anlaşılması için Allah’a sadece yaratma yönüyle fiil atfedilmelidir.709 O, Kur’an-ı Kerim’de, “Allah her şeyin yaratıcısı”

(En’am, 6/102) ve “Her şeye gücü yeten” (En’am, 6/17) âyetlerinden yola çıkıldığında, fiilin meydana gelmesi noktasında en sağlıklı görüşün, fiilin hem Allah’a hem de insana nispet edilmesi olduğunu ifade eder.710 Çünkü kulların fiillerinde tasavvurların ulaşama-dığı ve akıllarının takdir edemediği haller bulunduğu gibi hedef ve planlarının ulaştığı, akıllarının idrak ettiği hallerin de mevcut olduğunu belirtir. Bundan dolayı fiillerin birinci açıdan insanlara ait olmadığını ancak ikinci açıdan ise onlara haml edilmesi gerektiğini düşünür. Fiilin birinci açıdan oluşumu, bir şeyin yokluktan varlık alanına açılışını bütün detaylarıyla zihinde şekillendirip planlama ve bir fiili oluşacağı çevre, mekân ve belirle-yici boyutlarıyla biçimlendirip gerçekleştirme olayı gibidir. Öyle ki insan fiili işledikten sonra aynen tekrar etmek istese bunu gerçekleştirmeye imkân bulamaz. Örneğin en basit şekliyle üç basamaklı bir merdiveni çıkmamızı sağlayan fiilin bedenimizin iç ve dış or-ganlarında meydana getireceği harekete ve pozisyonlara bir mimar gibi bütün detayları ve uygulama şekilleriyle planlayıp tekrar etmemizin mümkün olmadığının altını çizer.

İkinci açıdan oluşumunu da yasaklanan veya emredilen şeye yönelik olarak harekete geç-mek yahut da geçmegeç-mektir. Mâturîdî, bu açıklamalarla kullara ait bir fiilin, birinci açıdan

708 Cüveynî, el-Akîdetu’n-Nizâmiyye fî Arkâni’l-İslâmiyye, 46.

709 Mâturîdî, Kitâbu’t-Tevhîd, 309.

710 Mâturîdî, Kitâbu’t-Tevhîd, 310.

147 onların kudretlerinin ürünü değilken ikinci açıdan onların kudretlerinin ürünü olduğunu ortaya koymaya çalışmıştır.711 Dolayısıyla Mâturîdî âlimleri, kudrete konu olan bir şeyin (makdur) ilki ‘yaratma kudreti’ diğeri ise ‘kazanma kudreti’ (kesb kudreti) şeklindeki iki kudret altına girmesinin mümkün olduğunu belirtmişlerdir. Fakat Mâturîdîler de Eş’arîler gibi iki makdurun sadece yaratma veya sadece kesb şeklinde, iki kudret altına girmesini mümkün görmezler. Mesela aynı kudrete sahip iki adam bir taşı hareket ettirdiğinde bu taşın hareket etmesindeki fiilin, iki kâdir tarafından yapılmış olduğunu söylerler.712 An-cak onlara göre makdur, yaratma ile kesb etme açısından iki farklı kudretin etkisinde olabilir. Çünkü duyulur âlemde hiç kimsenin kudret mahalli dışında kalan durumlar üze-rinde bir kudreti yoktur. Bundan dolayı bir kudrete konu olan şeyin aynı yönden iki kudret sahibinin kudreti altında girmesi düşünülemez. Ayrıca onlar, fiili yapmaya kudreti olma-yanın, bir başkasını onu yapmaya muktedir kılmasını muhal görürler. Dolayısıyla insana fiilini yapması için kudretini veren Allah olduğuna göre Allah’ın insanın yaptığı her şeye muktedir olduğunu beyan etmişlerdir. Mâturîdîler bu düşüncelerini; ‘bir şeye ilişkin bil-gisi olmayanın, bir başkasını o şey hakkında bilgi sahibi yapmasının mümkün olmadığı örneğiyle temellendirirler. Böylelikle, kudret sahibi Allah’ın kula kudret vermesiyle ku-lun kudreti buku-lunduğuna göre fiil, zorunlu bir şekilde iki kudret sahibinin kudreti ile mey-dana gelmiş olur.713 Çünkü eğer kişi, Allah sayesinde muktedir olmuşsa, bu kudrete sahip oluşuyla ilahi kudretin ortadan kalkması yani fiile taalluk etmemesi söz konusu değildir.

Bu durum Allah sayesinde bilgi sahibi olup ilahi ilmin ortadan kalkmasının gerekli olma-yışı gibidir.714 Yani Mâturîdî, kulun kendi fiiline olan kudretinin, aynı şeye yönelik ilahi kudreti ortadan kaldırmayacağını belirtir. Ona göre böyle olmadığı takdirde Allah’ın şeye bizzat değil, başkası sayesinde kâdir olacağını ifade eder.715

Mâturîdî âlimleri, insanın cevherleri yaratma gücünün olmadığını kabul ederler.

Arazların cevherlerden daha ince olması hasebiyle de insanın fâil olduğu halde arazları da yaratma gücünün olmadığını, bu bakımdan icadı Allah’a fiili de insana izafe ve nispet etmek gerektiğini belirtirler. Çünkü onlara göre fiil, mefulden başka olduğu için bir tek şey, iki fâilin mefulü olamaz. Mesela oturma Allah’ın mefulü yarattığıdır, ama ona ait bir

711 Mâturîdî, Kitâbu’t-Tevhîd, 310-311.

712 Nesefî, Tabsiratu’l-Edille fî Usûli’d-Dîn, 2:901.

713 Nesefî, et-Temhîd fî Usûli’d-Dîn, 67; Kitâbu’t-Temhîd, 281; Mâturîdî, Kitâbu’t-Tevhîd, s. 342.

714 Mâturîdî, Kitâbu’t-Tevhîd, 361.

715 Mâturîdî, Kitâbu’t-Tevhîd, 342.

148 fiil değildir. Oturma kulun fiildir ama onun yaratmasıyla değildir. Bu anlamıyla meydana gelen iş Allah’ın fiili değildir. Ama Allah’ın yarattığı iş kulun fiili olup Allah’ın mefulü-dür.716 Böylelikle Allah fiilin icadına, insan ise işlemesine güç sahibidir. Allah’ın icadı kadim olup söz konusu fiili, ezeli yaratma ve kudretiyle var eder. Kul da aynı fiili hâdis kudretiyle işler. Buna göre insanın fiili Allah’ın fiilinden başka olup söz konusu iki kud-retten her biri, bu fiilde eserlerini göstermeleri anlamına fiile etki ederler ve bir tek fiilde iki kudretin eserlerinin olması da caizdir.717

Mâturîdî, Mu’tezile’nin, sözün sadece bir kişiye ve haberin de bir kişiye ait olabi-leceğinden hareketle bir tek fiilin bir fâile ait olması gerektiğini belirtmesine karşı çıkar.

Mâturîdî bu anlayışa karşılık duyulur âlemde bir şey için; ‘bu cemaatin sözdür’ ‘bu haber filan ile filanın haberidir’ gibi söylemlerin olduğunu ve Mu’tezile’nin bu temellendirme-sinin fasit olduğunu söyler.718 Öte yandan bir fiile iki kudretin etkili olduğunu kabul et-menin düalist bir anlayışa sebep teşkil etmeyeceğini belirtir. Çünkü Allah’ın bir başkasını kendi rububiyetini bozacak bir kudrete sahip kılması gibi bir durumun söz konusu olma-dığını belirtir.719 Netice itibariyle Mâturîdî âlimleri, yaratmanın insanın kudretinde olma-ması ve Allah’ın insanın kudretinin yetmediği bir durumda sorumlu tutolma-masının mümkün olmaması nedeniyle, bir fiile iki kâdirin etkisinin olabileceğini kabul ederler.720

Mâturidîler’in Allah’ın insanı, kendi rububiyetini bozmayacağı kadar kâdir kıl-mıştır düşüncesi Mu’tezile’nin de savunduğu bir görüştür. Eş’arî ve Mâturidîler’in diğer başlıklarda Mu’tezile’nin Allahla birlikte yaratıcılar var ediyorlar düşüncelerinden hare-ketle onları eleştirmelerine rağmen burada kısmen de Mâturîdîler’in aynı durumda oldu-ğunu görüyoruz. Dolayısıyla kelâmcılar bazı noktalarda farkında olmadan diğer mezhe-bin görüşünü kabul etmiş veya benzer bir görüş oluşturmuştur. Ancak eleştirilerin sadece konu bağlamında ele alınması bu ortak yönleri görmelerini kısıtlamıştır.

716 Pezdevî, Usûlu’d-Dîn, 110.

717 Pezdevî, Usûlu’d-Dîn, 111.

718 Mâturîdî, Kitâbu’t-Tevhîd, 323-324.

719 Mâturîdî, Kitâbu’t-Tevhîd, 345-346.

720 Nesefî, Tabsiratu’l-Edille fî Usûli’d-Dîn, 2:899-901.

149