• Sonuç bulunamadı

1. KUDRETİN FİİLE ZAMANSAL İLİŞKİSİ

1.4. Kudretin Devamlılığı

87 eğer kudret, fiilden önce olursa fiilden hali olacaktır ve onu etkilemeyecektir. Zaten on-ların kudreti fiille birlikte ele almaları fiilin kudretsiz meydana gelme durumunun olma-ması ve kudretin onu ancak birliktelikle etkileyebilmesidir.468

Sonuç olarak baktığımızda Mâturîdî âlimleri Mu’tezile’nin argümanlarını çürüt-meye çalışırken Eş’arîler’in yöntemlerinden farklı bir yöntem sergilemişlerdir. Daha önce üzerinde durduğumuz gibi Eş’arîler veya Mu’tezile karşıt düşünceyi eleştirirken genel-likle kendi kabul ettikleri düşünceler üzerinden hareket ederler. Ancak Mâturîdîler’in, bu noktada iki mezhepten de ayrıldıklarını görüyoruz. Çünkü onlar karşıt düşünceyi eleşti-rirken yine onların düşüncelerinden ve kabullerinden hareket etmektedirler. Böylelikle onlar, genel olarak akli temellendirmelerle baskın çıkan Mu’tezile’ye karşı savunmacı bir söylemden çok eleştirel bir söylemi de geliştirmişlerdir. Öte yandan Mu’tezile’nin kud-retin fiilden önce olduğuna yönelik akli temellendirmelerini kudkud-retin fiille birlikteliğine yönelik ele alması da kayda değer bir husus olarak göze çarpmaktadır.

88 büyük bir kısmı devamlıdır.471 Dolayısıyla onların kudreti algılanabilen arazlar kategori-sine dâhil ederek devamlılığını savunduklarını görüyoruz.472

Arazları ve dolayısıyla kudreti sürekli kabul eden Mu’tezile kelâmcıları, arazların nasıl bâkî oldukları konusunda ihtilaf etmişlerdir. Bir kısım âlimler, arazların cisimlerin sürekliliğine bağlı olarak devam ettiğini kabul ederlerken bazıları da arazların mekânsız bir beka ile baki olduklarını iddia etmişlerdir.473 Araz olan kudretin de mekânda olmayan bir beka ile baki olduğunu söyleyen Mu’tezile kelâmcıları, kudretteki bekanın Allah’ın ona ‘baki ol’ demesi ile olduğunu belirtmişlerdir.474 Ancak Mu’tezile âlimleri, her ne kadar kudretin sürekli olduğunu kabul etseler de kudretteki sürekliliğin yokluğu kabul etmeme anlamında olmadığını özellikle vurgularlar.475 Dolayısıyla onlara göre arazlar, yokluğu kabul eden bir yapıya sahiptirler. Onların bu yapıda olduklarının delili de birleş-miş olanın, ayrıldığı zaman birleşmenin, hareket edenin, sakinleştiği zamanda hareketin mümkün olmaması şeklinde temellendirirler.476 Mu’tezile ekolünde kelâmcıların bazı arazlara yükledikleri devamlılık özelliği onların gerçek hayatta karşılığının olmasıyla ala-kalıdır. Mesela rengi araz olarak baki kabul etmeleri onun bir varlığı belirli bir süre renkli kılmasıyla ilgilidir. Dikkat edilirse onların ses, zaman ve hareket arazlarını devamlı gör-memeleri de onların anında yok olmalarından kaynaklanmaktadır. Bu durumda onların araza yükledikleri niteliklerde istidlal biş-şahid yönteminin etkili olduğu görülmektedir.

Ancak Mu’tezile’nin bu noktada algılanamayan arazlar kategorisinde dâhil ettiği kud-reti477 devamlı kılmasının temelinde teklif anlayışı olduğunu söyleyebiliriz. Mu’tezile âlimleri, fiilin meydana gelebilmesi için kudretin fiil var oluncaya kadar varlığını devam ettirmesi gerektiğini belirtirler. Çünkü onlara göre teklifin kabih olmaması için insana emredilen fiillerin yapılabilmesi için kudretin fiilden önce insanda bulunması gerekir. İn-sanda fiilden önce bulunması gereken kudretin de fiili meydana getirmesi için fiil anına kadar devamlı olması şarttır. Dolayısıyla insan kudretinin baki olması, onun ikinci, üçüncü ve sonsuz vakitlerde fiile kâdir olduğunu, bu anlamıyla teklifin de sabit olduğunu

471 Yavuz, İslâm Kelâmında Araz Nazariyesi, s. 79.

472 İbn Metteveyh, et-Tezkira fî Ahkâmi’l-Cevâhîr ve’l-A’raz, 41; Bağdâdî, Usûlu’d-Dîn, 70-71; Nesefî, Tabsiratu’l-Edille fî Usûli’d-Dîn, 2:788-789; Cemalettin Erdemci, “İbn Metteveyh ve et-Tezkira fî Ahkâmi’l-Cevâhîr ve’l-A’raz adlı Eseri Üzerine”, İslami İlimler Dergisi, 1/2(2009), 195.

473 Eş’arî, Makâlâtu’l-İslâmiyyîn, 361.

474 Eş’arî, Makâlâtu’l-İslâmiyyîn, 358; Bağdâdî, Usûlu’d-Dîn, 71.

475 Macit, Dünya Kurmak Eylem ve Değişim, 105.

476 Macit, Dünya Kurmak Eylem ve Değişim, 105.

477 Ttritton, İslâm Kelâmı, 89.

89 gösterir.478 Zaten Mu’tezile, insanın her halinin kudret hali olduğunu ve insanın uyku-sunda bile kudret halinin devam ettiğini iddia eder. Ancak insanın kudret hali onu fiilden sorumlu olmasını sağlamasa da onu kudretten alıkoymaz. Çünkü Mu’tezile’ye göre uyu-yanın, uyanık olandan farkı sadece ilmi ve kastıdır. Yoksa kudretin sürekli olmasından dolayı kudret açısından bir farklılık söz konusu değildir.479

Mu’tezile mezhebi içerisinde kudretin sürekli olduğu konusunda bazı âlimlerin farklı görüşler ortaya koyduklarını belirtmek gerekir. Onlardan Ebu Kasım el-Belhi ve taraftarları, çoğunluğun aksine kudretin iki zamanda baki olmadığını, fakat fiilin de acz ile meydana gelemeyeceğini beyan ederler. Böylelikle Allah’ın ikinci vakitte yine kudret yarattığını, böylece fiilin yine kudretle meydana geldiğini savunurlar.480 Mu’tezile’de kudretin sürekliliği konusu da onların teolojik paradigmaları çerçevesinde geliştirilmiştir.

Algılanabilen arazlara süreklilik özelliği yüklemeleri onların teolojilerinin bazı nokta-larda somut gerçeklikler üzerinden şekillendiğinin göstergesidir. Algılanmayan arazlara yükledikleri özellikler ise Mezhebin genel kabulü çerçevesinde istidlal yöntemi ile ortaya konulmuştur.

Kelâm tarihine baktığımızda Mu’tezile’nin aksine kudretin sürekli olmadığını sa-vunan âlim ve düşünce ekollerinin olduğunu görüyoruz. Bu konuda ilk fikirlerden birini ortaya koyan kişinin Muhammed en-Neccar olduğu söylenmektedir. O, kudretin sürekli olmadığını belirtmiş ve varlığının fiilin varlığına, yokluğunun da fiilin yokluğuna bağlı olduğunu söylemiştir.481 Ancak bu görüşün savunuculuğunu sistemli bir şekilde yapan Eş’arîlik ve Mâturîdîlik ekolleri olduğundan, konumuzu bu iki ekol çerçevesinde ele al-maya çalışacağız.

Eş’arî ve Mâturîdîler, kudreti, cismin cüzlerinden biri olarak görmedikleri için onun araz olduğunu belirtmiş ve kudretin sürekliliğini, Mu’tezile gibi araza yükledikleri özel-likler bakımından ele almışlardır. Eş’arî ve Mâturîdî geleneklerine göre araz, fena özelliği taşıdığından kendisinde bulunan bir nitelik sebebiyle sürekli olamaz. Bu durumda eğer araz sürekli olacaksa, bu sürekliliği sağlayacak olan şeyin arazın başkasında bulunan bir beka ile olması gerekecektir. Ancak her iki ekole göre böyle bir durumun olması

478 Eş’arî, Makâlâtu’l-İslâmiyyîn, 236; Nesefî, Tabsiratu’l-Edille fî Usûli’d-Dîn, 2:807.

479 Kâdî Abdulcebbâr, el-Muğnî, 8:56-57.

480 Eş’arî, Makâlâtu’l-İslâmiyyîn, 230.

481 Eş’arî, Makâlâtu’l-İslâmiyyîn, 283.

90 imkânsızdır. Çünkü onlara göre bir varlığın diğer bir varlığın niteliğiyle nitelik kazanması mümkün değildir.482 Böylelikle Eş’arî ve Mâturîdî âlimleri, arazın başkasının süreklili-ğini kullanarak sürekli olmasının imkânsız olduğunu savunmuş ve hiçbir durumda arazın sürekli olmayacağını ortaya koymaya çalışmışlardır. Dolayısıyla âlimlerin bu hususta üzerinde durdukları en önemli nokta bakilik konusu olmuştur.

Onlara göreeğer arazlara baki nitelemesi verilip onlar da baki olursa, onların yok olmaları da imkânsız olacaktır.483 Hatta onların yokluğunun imkânsızlığı, yaratılmaları-nın imkânsızlığını, yaratılmalarıyaratılmaları-nın imkânsızlığı da, onların ve onlarla birlikte olan ci-simlerin kadim olmasını gerektirecektir484 Ancak cisimlerin ve bu anlamıyla arazların ka-dim olması batıl olduğuna göre onların sürekliliğinin de olması söz konusu değildir.485 Öte yandan onlara göre varlığı zatının gereği olmayan her şey sonradan yaratılmış olup sürekliliğinden bahsedilmez. Eğer bir varlıkta süreklilik olacaksa, o varlıktaki sürekliliğin

‘sürekli ol’ emriyle ya da her an Allah’ın yaratmasıyla olmalıdır. Bu anlamıyla Eş’arî ve Mâturîdîler’e göre arazların sürekli olmalarının mümkün olmaması, kudretin de sürekli-liğini mümkün kılmamaktadır.486 Mâturîdî kelâmcıları, kudretin sürekli olamayacağını onun fiille ilişkisi bağlamında da ispatlamaya çalışırlar. Bu anlamda onlar fiili meydana getiren kudretin sadece fiil için olduğunu belirtirler. Ancak bir insanın kudretle nitelen-dikten sonra aczin meydana gelmesinin de mümkün olduğunu ifade ederler. Dolayısıyla eğer fiilin kudreti, fiilden sonrada devam etseydi bu kudret, kendisini taşımaktan âciz olan bir fiil için bulunmuş olacaktı ki bu da mantıksız ve tutarsız olacaktır.487 Hatta böyle bir durum, kudret bulunurken fiilin bulunmaması, fiilin bulunması da kudretin olmaması an-lamına gelecektir.488 Böylece insanın hep bazen âciz olması ve fiilin olmaması kudretin ikinci zamanda yok olmasından dolayıdır ki bu da onun sürekli olamayacağını açık bir şekilde ortaya koymaktadır.489

482 Eş’arî, Kitâbu’l-Lüma’, 94; Macit, Dünya Kurmak Eylem ve Değişim, 138;Pezdevî, Usûlu’d-Dîn, 25;

Nesefî, Tabsiratu’l-Edille fî Usûli’d-Dîn, 2:788; Macit, Dünya Kurmak Eylem ve Değişim, 121.

483 Cüveynî, Kitâbu’l-İrşâd, 217;Pezdevî, Usûlu’d-Dîn, 25.

484 Bağdâdî, Usûlu’d-Dîn, 71-72; İbn Fûrek, Mücerredu Makâlât, 265.

485 Bağdâdî, Usûlu’d-Dîn, 71-72; İbn Fûrek, Mücerredu Makâlât, 265;Nesefî, et-Temhîd fî Usûli’d-Dîn, 57-58; Kitâbu’t-Temhîd, 264;Mâturîdî, Kitâbu’t-Tevhîd, 346.

486 İbn Fûrek, Mücerredu Makâlât, 108.

487 Mâturîdî, Kitâbu’t-Tevhîd, 347.

488 Pezdevî, Usûlu’d-Dîn, 124.

489 Nesefî, Tabsiratu’l-Edille fî Usûli’d-Dîn, 2:807;Mâturîdî, Kitâbu’t-Tevhîd, 367.

91 Yukarıdaki paragrafta da değindiğimiz gibi Eş’arî ve Mâturîdî âlimlerinin kudretin sürekliliğini reddetmelerinin en önemli sebebi ona ezeli kudretin sahip olduğu bir nitelik atfedileceği kaygısıdır. Çünkü bu iki ekol, ezeli kudretin kendi makduratının vukuunu öncelediğini belirtirler. Bu anlamıyla eğer hâdis kudretin sürekli olduğu iddia edilirse onun ezeli kudret gibi makdurundan önce meydana gelmesinin kabul edilmesi gerektiğini beyan ederler. Ancak onlar, ezeli kudret ile hâdis kudretin benzer nitelikler taşımadığını belirtirler.490 Bu bakımdan hâdis kudretin makdurdan önce olmadığını ve bu anlamıyla onun sürekli olamayacağının da açık bir durum olduğunu vurgularlar.491

Eş’arî ve Mâturîdî ekolleri, kudretin sürekli olamayacağını onun sıfat olmasından hareketle de temellendirmeye çalışırlar. Onlara göre şâyet kudret sürekli olursa onda bu sürekliliği sağlayan bir beka arazının olması gerekir. Ancak böyle bir durum olduğu tak-dirde kudrette bulunacak bu beka arazının, tıpkı kudret gibi bir sıfat olması hasebiyle, sıfatın sıfat ile veya arazın araz ile kaim olması şeklinde bir durumu ortaya çıkaracaktır ki böyle bir durum imkânsızdır. Çünkü onlara göre şâyet sıfat, bir nesne ya da şahsa nispet edilmeksizin yalnızca bir sıfat sayesinde var olabilseydi, aynı şekilde kudretin kudretle, hayatın hayatla, ilmin ilimle var olduğunu söylemek mümkün hale gelirdi ki böyle bir durumun olması da söz konusu değildir.492 Bu temellendirme kanaatimizce her ne kadar sıfat-sıfat ilişkisi kapsamında ele alınsa da araz-araz ilişkisinin daha dikkat çekici bir ta-rafı olduğunu düşünüyoruz. Çünkü bütün kelâmcılar, arazın arazı kabul etmeyeceğini ka-bul ettiklerini görüyoruz. Bundan dolayı Eş’arî ve Mâturîdîler’in bu temellendirme üze-rinden yürümeleri isabetli bir yöntem kullandıklarını göstermektedir.

Eş’arî ve Mâturîdî kelâmcıları, kudretin sürekliliğini kabul eden Mu’tezile’nin gö-rüşlerinin çelişkili olduklarını belirtirler. Onlar Mu’tezile’nin ölü ve âciz bir organda fiilin bulunmasını imkânsız gördüğünü ve kudretin bu durumda mevcut olmadığını, kudretin olmaması hasebiyle de doğrudan (mübaşir) fiilin meydana gelmesinin imkânsız olduğunu söylediklerini iddia ederler. Ancak Eş’arî âlimleri, onların doğrudan fiiller için kabul ettikleri bu durumun dolaylı yani tevellüd fiiller için de kabul etmeleri gerektiğini vurgu-larlar. Ancak Eş’arîler, Mu’tezile’nin taşın yuvarlanmasını veya atıldıktan sonra mızrağın gitmesini mümkün gördüklerini belirtiler. Böylelikle Mu’tezile’nin doğrudan fiiller için

490 Cüveynî, Kitâbu’l-İrşâd, 218-219.

491 Pezdevî, Usûlu’d-Dîn, 25.

492 Eş’arî, Kitâbu’l-Lüma’, 94;Pezdevî, Usûlu’d-Dîn, 25.

92 kabul ettiği durumu tevellüd fiiller için kabul etmediğini, dolayısıyla düşüncelerinin çe-lişkili olduğunu beyan ederler.493 Ancak Eş’arîler’in burada organın kudret sahibi olma-ması ile tevellüd fiili kıyaslamalarında kaçırdıkları önemli bir nokta olduğu kanaatinde-yiz. Eş’arîler’in ifade ettikleri şekliyle insandan birbirinden bağımsız iki ayrı doğrudan (mübaşir) fiil çıkıyormuş gibi bir algı oluşmaktadır. Fakat doğrudan fiili meydana getir-meden tevellüd fiili meydana getirememektedir. Dolayısıyla organda kudretin olmaması doğrudan (mübaşir) fiili, doğrudan fiilin olmaması da tevellüd fiilin meydana gelmemesi anlamına gelmektedir.

Mâturîdî âlimleri Allah’ın insanları kendisine ihtiyacı olacak şekilde yarattığını be-lirterek, kudret sürekli olduğu takdirde, insanın Allah’tan müstağni olma durumunun olu-şacağını vurgularlar. Çünkü onlar, fiilin devamını sağlayacak olan şeyin kudret olduğunu, kudretin süreklilik özelliği olmaması nedeniyle de kulun kudretinin devam ettirilmesine muhtaç olduğunu belirtirler.494 Onlara göre eğer fiili meydana getiren kudret, sürekli mevcut olursa Allah’tan böyle bir istekte bulunmak yersiz bir talep konumuna düşecek-tir.495 Sonuç itibariyle Mâturîdî ve Eş’arîler’in bu konuda Mu’tezilî düşünceye karşı pa-ralel bir düşünce sergilediklerini görüyoruz. Ancak her iki ekolün de insanın kudret sahibi olması durumunda rabbinden müstağni olacağı konusu aşırı bir teolojik yorum olarak gö-rünmektedir.