• Sonuç bulunamadı

nsan oğası zgür müdür?

yapacağı tek şeyin herkese iyilik yapmak olduğunu belirtir. Öyleyse iyilikte karşılık beklemenin sebebi, güçsüzlük ve topluma dahil olma olarak belirtilebilir ve bunlar Rousseau‟nun insan doğası çerçevesinin dışında kalmaktadır. Rousseau‟ya göre doğal insan iyilik paktına elverişli değildi, çünkü “...ertesi günü bile düşünmezdi”44. Onun için iyi olma durumu, bir anlaşmadan ziyade özsel bir durumdu ve insan doğası yaratılışı gereği bu karşılıksız iyiliği yapma eğilimindeydi. Bu da Rousseau‟nun „insan doğasının mükemmelliği‟ görüşü ile uyuşmaktadır. Karşılık beklemeden iyilik yapma, insan için çok daha üst bir seviyedir ve Rousseau‟ya göre insan doğası gereği zaten bu seviyededir. İyiliğin karşılığından bahsetmenin sebebi insanın kendi doğasını hırpalaması, iyiliğin karşılıklı bir hal almasına neden olmasıdır.

Özgürlük, Rousseau‟nun felsefesinde yalnızca temel bir unsur değil, aynı zamanda kıymetli bir cevherdir. Alan yazında da sıkça geçen Rousseau‟nun özgürlük kavramı, David James tarafından üçe ayrılmıştır: i. insanın ilkel hayatta sahip olduğu doğal özgürlük, ii. Politik toplumların ortak gücüyle belirlenen demokratik özgürlük, ve iii. İnsanın içinde yaşadığı kurallara uymasını gerektiren ahlaki özgürlük48. Rousseau‟ya göre insan yeteneklerinin en asili olan özgürlük49, her iklimde yetişmez50. İklim şartlarına göre ülkelerin yönetim biçiminin dahi farklılaşması gerektiğini düşünen ve çevre koşullarının insan ve devletleri bu denli etkilediğine inanan Rousseau, bu şartlara göre özgürlüğün varlığının belirleneceğini söyleyerek aslında her toprak parçasının özgürlüğü yetiştirecek kadar „iyi‟ olmadığı mesajını da vermiş olur. Rousseau bu ayrımı insanların genetik özelliklerine göre değil, çevre özelliklerine göre yapmıştır. Bu durum özgürlük ile ilgili iki durumu ortaya çıkartır:

i. Özgürlük insanlar arasında ayrım yapılmaksızın her insanın doğasında var olan bir cevherdir, ii. Özlerinde özgürlüğü barındıran bir insan topluluğunun bir araya gelmesi özgürlüğün var olması ya da varlığını sürdürmesi için yeterli değildir. Çevre şartlarının da bu özgürlüğe olanak sağlaması gereklidir. Bu açıdan bakıldığında doğa, insanın en kıymetli yeteneklerinden hatta ihtiyaçlarından olan özgürlüğe izin verecek koşulları her zaman sağlamamaktadır. Özgürlük, insanın hem ihtiyacı hem de hazinesidir. Buna elverişli olmayan iklim, insanın tözlerinden birini ondan çalmış olur. İnsanın yükümlülüğü ise ona en uygun olan koşulları bulmak olur bu durumda, nitekim Emile ve Rousseau da bu arayışta bulunmuşlar, hayatlarını en güzel yaşayacakları koşulları aramak için Emile‟nin evlenmek istediği kadını, Sophie‟yi, dahi terk etmişlerdi51.

3.2.2. zgürlüğün erçekleştirmesi

Emile ve Rousseau‟nun aradığı, üzerinde özgürlük yetişen bir yer değil; kendi içlerindeki özgürlüğü devam ettirebilecekleri bir çevre idi. Çünkü Rousseau‟nun insan doğası felsefesinde özgürlük, insanın içinde yetişmesi gereken bir olgudur.

Rousseau, İtiraflar‟da Cenevre‟de elçinin yanında çalıştıktan sonra geri dönerken özgürlük, eşitlik, birlik ve adalet üzerine düşünüyor. Bu değerlerin Cenevre‟de olmadığından dolayı üzülüyor ve vatanında olduğunu düşünerek vatanına özlem

48 David James, “The Question of Freedom in Rousseau's Writings”, History of European Ideas, c.37 s.1 (2011): 403.

49 Age, 162.

50 Age, 74.

51 Rousseau, mile a a ğitim zerine, 668.

duyuyor. “Ne kadar aldanıyordum; fakat bu aldanış ne kadar tabii idi. Bütün bu, şeyleri yüreğimin içinde taşıdığım için vatanımın içinde de gerçekten gördüğümü sanmaktaydım”52 diyerek özgürlüğün ancak insanın kendinde olabileceğini belirtir.

Rousseau içinde bulunan özgürlük değeri ve özgürlük sevgisine o kadar sahiptir ki, bu değeri vatanında da gördüğünü sanır. Oysa özgürlüğe yalnız insan sahip olabilir, bir vatanda, ya da bir iklimde yeşeren özgürlük ise ancak insanın toprağa vuran aksidir.

Öte yandan özgürlük bugün, insan tarafından farklı yorumlanmaya ve uygulanmaya başlamıştır. İnsanın en kıymetli cevheri olan özgürlük, doğal halinden çıkarılıp yapmacık yasalara uydurulmaya başlandıktan sonra insanları köleleştiren bir unsur haline gelmiştir. “Özgürlük elde edilebilir ama bir kaybedildi mi, bir daha ele geçmez artık”53. Rousseau, özgürlüğü kaybetmenin yalnızca insanın uygulamalarına değil, özüne de zarar verdiğini savunur. Çünkü doğal insan tasavvurundaki Rousseau için insan, özgür olduğu müddetçe vardır. Onun için yıllarca yaşamanın önemi yok, özgürce yaşamanın önemi vardır54. İnsanlar özgürlüklerini kaybettikçe, özgürlüğün ne olduğunu da hatırlamaz olurlar. Böyle bir durumda, bir kez kırıldığında onarılamayacak kadar hassas olan özgürlük, Rousseau‟ya göre hakkında konuşulamayacak kadar köleleşmiş durumdadır55. Öyleyse medeniyette insanların yalnızca davranışları değil, zihinleri de köleleştirilmiştir. Çünkü insanın özgürlüğü, onun düşünmede de özgür olması anlamına gelir 56 . Özgürlük hakkında düşünemeyecek kadar köleleşmiş insanın diğer konularda özgürce düşünmesi beklenemez. Öyleyse insanın, medeniyet denen toplumsallaşma ile kendinden, diğer bir deyişle „insanlığından‟ kaybettiği söylenebilir.

Özgür olmayan insan, bu gereksinimini başka bir yerden sağlayamaz. Çünkü özgürlük bir başka kişiye ya da kuruma devredilmeyen bir iyeliğe sahiptir. Bir kişinin özgürlüğünü bir başkası savunamaz ya da kullanamaz57. Öyleyse özgürlük her insanın doğasında var olan ve insanın salt kendine ait olan bir imtiyazdır. Bu imtiyaza sahip olmak ve onu korumak insana mutluluk getirirken, özgürlüğün

52 Rousseau, tiraflar , 220.

53 Rousseau, oplum özleşmesi, 42.

54 Rousseau, mile a a ğitim zerine, 17.

55 Rousseau, nsanlar rasındaki şitsizliğin aynağı, 159.

56 Age, 102-103.

57 Age, 162.

elinden alınması insanı yeise sevk eder. Çünkü özgürlük bireyseldir, insan için bir ihtiyaçtır ve insanın özünde önemli bir yere sahiptir.

İnsanın kendi koyduğu yasalara uyması olan özgürlük, Rousseau‟nun devletinde devlet kurallarının genel istemle oluşturulmasıyla korunmuş olur58. Bu sayede her insanın onay verdiği, benimsediği yasalarla yönetilmesi, diğer bir deyişle özgürlükleri garantilenmiş olur. Fakat Rousseau‟nun yasa ihlali konusundaki eylem planı oldukça şaşırtıcıdır. Rousseau, bir insanın devlet yasalarına uymadığı durumlarda taraflardan birinin yok olması gerektiğini belirtir59. Rousseau aynı eserinde “bütüne varlık ve anlam ver”60menin ancak toplum sözleşmesiyle mümkün olabileceğini söylediğine göre, devletin yok olması söz konusu değildir. Bu noktada genel istem yasalarının insanların özgürlüğünü sağladığı mı, yoksa insanların sorunsuz yaşamalarını mı garantilediği sorusu akıllara gelir.

3.2.3. zgürlük ve nsan lişkileri

Özgürlük, insanların birbirine duyduğu minnet duygusunu kaldıramayacak kadar hassas bir terazidir. Rousseau‟nun tanımına dönersek, özgürlük yalnızca insanın kendi koyduğu yasaların boyunduruğu altına girip, başka hiçbir boyunduruğu kabul etmemesidir. Eğer minnet duygusu insanı bir zorundalığa itiyor veya başka bir insanın boyunduruğuna sokuyorsa; özgürlüğünü de elinden alıyor demektir. Nitekim Rousseau “La Petit Prophete” operasını yazdıktan sonra kralın da oyunu izlemesinden sonra opera salonunu terk ederek kralın boyunduruğu altına girmekten kaçıyor. Burada kralın boyunduruğu altına girmek onun yasalarına ve devlet düzenine uymak değildir. Kralın, bir insan olarak boyunduruğu altına girmektir.

Kralın övgülerini duymamak için salonu terk eden Rousseau, bu şekilde kendi özgürlüğünü koruduğunu savunur61. Rousseau insanların övgüleri ve yergilerinden kaçarak özgürlüğünü korumaya çalışmış bir kimsedir. İtiraflar‟ı da bir insanın nasıl olması gerektiğini objektif bir şekilde ortaya koymak amacıyla yazdığını belirttiğine göre, Rousseau‟nun görüşüne göre insanların birbirleri hakkında olan düşüncelerinin birbirlerinin özgürlüğüne zarar verecek dereceye ulaşabileceği söylenebilir.

Çocuklarını kimsesizler yurduna bıraktıktan sonra halkın yergilerinden kaçan Rousseau, kralın övgülerinden de aynı şekilde kaçmıştır. Elbette ki insanların

58 Rousseau, oplum özleşmesi, 22.

59 Age, 30

60 Age, 34.

61 Rousseau, tiraflar , 198.

birbirleri hakkında fikir sahibi olmaları yanlış değildir; fakat bir kralın övgüsünü almış olmak ona hizmet etmeyi ve yöneten kimliğinden ziyade bir kimse olarak ona bağlı olmayı gerektirir. Nitekim insanların birbirleri hakkında düşünmelerinin her zaman özgürlüğe zarar vermediğini aynı operanın (“La Petit Prophete”) halk tarafından onaylanmamasında görürüz. Rousseau “La Petit Prophete”in halk tarafından onaylanmadığını ve bu yüzden kendisine kaba davrandıklarını belirtir62. Fakat bu davranışlar Rousseau‟nun özgürlüğüne zarar vermemiştir63. Öyleyse başkaları hakkında fikir sahibi olmak ve bunu davranışlara yansıtmak başka, bir kişinin özgürlüğüne zarar vermekse başka bir eylemdir.

Buradan hareketle, özgürlük Rousseau‟nun felsefesinde hem bir ihtiyaç hem de bir imtiyazdır. İnsanın en kıymetli cevherlerinden olan özgürlük, insanın doğasında vardır ve başka hiçbir yerde yoktur. Bu kıymetli cevher, gerçek dünyada var olmak için elverişli koşullara ihtiyaç duyar. Bu koşullardan en önemlisi insanın kendi koyduğu yasalara uyabilme imkanıdır. Bu da ancak insanların kendi yasalarını oluşturmasına izin veren bir devlet düzeniyle, ya da Rousseau‟nun terimiyle “doğal hayat”la mümkün olabilir. Doğal hayat, insanın medeniyetle tanışmadan, daha doğru bir ifadeyle medeniyeti icat etmeden önceki hayatıdır. O hayatta insanlar kendi yasalarına uyar, bir toplum olmadıklarından bir boyunduruk altında olmaz, ve özgürce yaşayabilirlerdi. Fakat medeniyetle birlikte insanlar kendilerini köleleştirmiş, kendi uydurdukları yasalara kendilerini mahkum etmiş ve doğalarındaki en kıymetli cevheri zımparalamışlardır. Yalnız şu açıktır ki insan özgürlüğünü, hele ki özgürlük idesini ve arzusunu hemen kaybetmez. Bugün dünyanın birçok yerinde insan özgür olmak istemiyle posterler asıyor, politikacılar özgürlükle ilgili söylemlerde bulunuyorsa; özgürlük insanda hala bulunmaktadır.

İnsanın bir kez kaybettiğinde özgürlüğün düşüncesini dahi geri kazanamayacağını düşünen Rousseau bu konuda açıkça yanılmıştır. İnsan bugün özgürlük üzerine düşünüp yazıyorsa, afişler hazırlayıp nutuklar veriyorsa özgürlük düşüncesi henüz yok olmuş değildir. Fakat ne yazık ki Rousseau medeniyetin insanın özgürlüğünü öldürdüğü konusunda haklıdır. İnsanı belli kalıplar içerisine yerleştiren medeniyet ve devlet düzenleri, insanın özgürlüğünün elinden alındığını fark ettirmeyecek bir biçimde bu kalıplarda hayatlarına devam etmelerini sağlamaya çalışır. İnsan her ne kadar bu farkındalığa ulaşsa da, özgürlüğünü geri kazanmanın yollarını henüz

62 Rousseau, tiraflar , 207

63 Age, 208.

bulabilmiş değildir. Doğal hayatında olduğu gibi özgürce yaşamanın anahtarı henüz bulunamamıştır.

Başka bir bakış açısıyla insanın doğasından başka hiçbir yerde bulunamayan özgürlüğün belirli bir sisteme oturtulmasının gerekliliği gözden geçirilmelidir. İnsan her ne kadar doğal hayatındaki kadar özgür olmak arzusunu ve dürtüsünü taşısa da, bir toplum düzeni içerisinde bu mümkün değildir. Özgür olmak arzusu, insana zaman zaman kalıpların dışına çıkma isteği verir. İnsan bu isteği engelleyebilir veya dizginleyebilirken, özgür olma dürtüsü insanın kolay kolay yenebileceği bir dürtü değildir. Çünkü dürtüler doğaldır, fakat arzular insanın sonradan da kazanabileceği istemlerdir. Dürtüler ilkel ve hayvansaldır, insanın fiziksel birçok ihtiyacı dürtülerle kendini gösterir. Öyleyse bir toplum düzeni, insanı özgür kılabilmelidir ki insanlar bu ihtiyacını gerçekleştirebilsin. Rousseau bu düzenin çözümünü “genel istem”le bulduğunu savunur. Rousseau‟ya göre eğer bir devletteki insanların hepsi bir araya gelir ve genel bir istemle bir yasa düzeni oluştururlarsa, koydukları yasalar onların kendi yasaları olacaktır ve özgürlük tanımına uyacaktır. Genel istem, insanların hepsinin değil çoğunun kabul ettiği yasalardır64. İnsanların tümü genel isteme uymalıdır ki, “orada her insan hem herkesle birleştiği halde yine kendi boyunduruğunda kalsın, hem de eskisi kadar özgür olsun”65.