• Sonuç bulunamadı

cı Çekmek / utluluk - Mutsuzluk

Belgede J J CQU U U‟ U F F YANSIMALARI (sayfa 116-119)

4.4. Hisseden ir arlık larak nsan oğası ve ğitimi

4.4.1. cı Çekmek / utluluk - Mutsuzluk

Rousseau, acı çekmeyi doğal bir duygu olarak görür. İnsanın acı çekebileceğini kabullenmesi gereklidir, çünkü bu insanın doğasında vardır. Acıyı kabullenmek, acı hissini azaltır. Eğer insan acı çekeceğini kabul etmişse, acı karşısında şaşırmayacak ve bu duruma daha kolay uyum sağlayabilecektir127. Bu yüzden de eğitimde, çocukları hayatın iniş çıkışlarına, aile çevresi dışından da gelebilecek kötülük ve zorluklara hazırlamanın gereğini vurgular: “Ona acıya katlanmayı öğretmek değil, onu acıyı hissetmeye alıştırmak gerekir”. Çünkü çocukları korumak yeterli değildir, onlara kendilerini korumaları öğretilmelidir128.

Çocuğun acı hissine alışması için onun doğal acılarla karşılaşması engellenmemelidir. “Acı çekmek onun öğrenmesi ve bilmesi son derece gerekli ilk şeydir”129. Aksi taktirde büyüdüklerinde acıya dayanamaz bir halde olurlar. Oysa herkes için hayatta, zevkten çok acı vardır130. Bu yüzden Rousseau, çocuğun acıyla karşılaştığı zamanlarda ebeveyn ve öğretmenlerin nasıl davranması gerektiğini belirler. Kaza anında telaş edilmemelidir, bu telaş yalnızca çocuğu daha fazla ürkütmeye yarar: “...acısını benim bu acıyı nasıl değerlendirdiğimi görerek değerlendirecektir131 . Çocuklar bir ayna gibi yetişkinleri yansıtırlar. Öyleyse Rousseau‟nun çocukların sosyal öğrenmeyi gerçekleştirdiğini savunduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Sosyal öğrenme, insanların doğrudan deneyim veya başkalarını gözlemle gerçekleştirdikleri öğrenmelerdir132. Albert Bandura‟nın 20.

Yüzyılda öne sürdüğü ve eğitimi derinden etkileyen bu öğrenme türü, Rousseau‟nun eğitim felsefesinde de kendini gösterir. Çocukların yetişkinleri taklidi hakkında, insan doğasını inceleyen filozoflar ve psikologlar da görüşler öne sürmüşlerdir. Mary Cassat‟ın “The First Mirror” isimli tablosunda da çocuk, annesine aynadan bakarak onun duruşunu almaktadır.

Rousseau da çocuklara acının karşısında nasıl tepki vermeleri, nasıl hissetmeleri gerektiğini öğretmek için anne ve babalara her ağladığında çocuğun yanına gitmemeyi önerirler. Narin çocuklar ağlamaklı olabilirler, bu durumda

127 Age, 154.

128 Age, 12-13.

129 Age, 66.

130 Age, 70.

131 Age, 66.

132 Albert Bandura, Social Learning Theory (New York: General Learning Press, 1977):17.

ağladığında çocuğun yanına gitmemek ve sakinleştiğinde yardım sağlamak çare olacaktır133.

Acı çekmek, insanda mutsuzluk olsa da başkasının acı çekmesi bir insan için aynı mutsuzluk demek değildir134. Rousseau, başka bir insanın acı çekmesi karşısında acıma duygusunun hissedildiğini, fakat bu duygunun insanın kendisini başkasının yerine koyarak aynı acıyı hissetmemesinden dolayı duyduğu hazzın sonucu olduğunu belirtir. Bu durumda aslında acıma duygusu, yine insanın ilk eğilimi olan kendini koruma ve sevme eğiliminden türediği sonucu çıkar. Bu eğilim, insanın kendisine kötülük yapan birine acımamasında da ortaya çıkmaktadır135. Öyleyse acımak, sanılanın aksine salt empati sonucu duyulmuş yüksek onurlu bir duygu değil; aksine insanın yine bencilliğinin ortaya çıktığı bir duygudur. Rousseau da buna bağlı olarak Emile‟nin şatafatlı bir hayat süren gençlere acıyarak bakmasını istemez. O gençler Rousseau ve Emile‟ye göre mutluluktan uzaktır; fakat Rousseau Emile‟nin onlara acıyarak bakmasını istemez ve bunun için Emile‟yi yönlendirir.

Bunun yerine ona, insanları sevmeyi öğretir. Çünkü mutlu olmak, bir insanın diğer insanları sevmesiyle mümkündür136.

Mutluluk için ise Rousseau, doğal mutluluğu ön plana çıkartır. Doğal mutluluk acı çekmemeyi bilmektir137. Fakat burada kast edilen acı çekmemeyi bilmek, hiç acı çekmemekten ziyade karşılaşılabilecek güçlüklere hazırlıklı olmak ve bunları birer hezeyan olarak görmemektir. İnsan böylece acı çekmez. Çünkü mutlak mutluluk veya mutlak mutsuzluk imkansızdır: “Bu yaşamda her şey karışı, hiçbir arı duyguyu tatmıyoruz, aynı durumda iki dakika bile kalmıyoruz”138. Bu yüzden ne kadar az beklentimiz olursa, o kadar mutlu oluruz. Çünkü mutluluk, yetileri arzularına denk olmaktır. Bu yüzden mutluluğa ulaşmak, iradeli bir denge ile mümkün olabilir, bu iradeli denge de doğada vardır. “Her şeyin en iyisini yapan doğa”139, insana arzuyu verdi. Ve bu arzu, düşünce dünyasıyla bağlantılı olduğundan sınırını çizmek zordur.

İnsan her şeyi düşünebildiğine göre, her şeyi arzulaması da muhtemeldir. Fakat gerçek dünya sınırlı olduğundan, insanın yapması gereken beklentisini azaltarak bir denge oluşturmaktır. Bu açıdan Rousseau‟nun mutluluk ile ilgili düşünceleri

133 Rousseau, mile a a ğitim zerine, 65.

134 Age, 298.

135 Age, 334.

136 Age, 297.

137 Age, 288.

138 Age, 69-71.

139 Age, 70.

Buddha‟nın düşüncelerine benzer. O da Rousseau gibi insanın acı çekeceğini açıkça ifade eder ve ilkelerinin ilkine acı çekmeyi yerleştirir. Bu sayede insanı acı çekeceğine ikna eder ve beklentisini azaltarak mutluluğa ulaştırır. Beklentisi az olan insan, daha mutlu olur.

Nitekim insanın zayıflık da, Rousseau tarafından arzu ve imkanlarının uyumsuzluğu olarak tanımlanır. Ona göre “insan olduğu şey ile yetinirse çok güçlüdür”140. İnsan doğasında yetinmenin böyle bir yere sahip olduğuna inanan Rousseau‟nun çocuklara, yetinmeyi ve arzularında ölçülü olmayı öğretmesi beklenir.

Nitekim Rousseau da çocuklara imkanlarının kısıtlı olduğunu, zayıflıklarının hissettirilmesi gerektiğini savunur141. Bu hissettirme için de anne ve babanın, veya öğretmenin, çocuğun her arzusunu yerine getirmemesi gerekir. Ancak gereksinim duyduğu şeylerin gerçekleştirildiğini gören çocuk, arzularında doğal olarak daha ölçülü olacak, zayıflığını hissedecektir. Ancak bu uygulamada dikkatli olunmalı, çocuğun zayıflığı körüklenip anne ve babaya bağımlı hale getirilmemelidir. Çünkü bağımlılık, bir yetersizlik göstergesidir142. Çocuğun zayıflığından faydalanıp onu boyunduruk altına almak, onu mutsuzluktan alıkoyamayacak; aksine daha da mutsuz edecektir. Bunun için çocukların gereksinimleri arttırılmamalı, doğada gerekli olmayan hiçbir şey onlara ihtiyaç olarak sunulmamalı, verilenlerde ölçülü olunmalı ve böylece çocukların acı çekmeleri önlenmelidir.

Çocuğun mutluluğu için yapılması gereken diğer şey, mutluluğu başkalarından bağımsız hale getirmektir. Bu yolla Rousseau, başkalarını sevmeme ve onlarla ilgilenmemeden geçen mutluluk formüllerini – ki bu formüller klasik felsefede yerini almıştır – reddetmiştir143. Fakat başkalarından bağımsız olarak bir mutluluk inşa etmek de, insanın kendine ait kurallarının, değerlerinin olması ve bunlara göre hareket etmesini gerektirir. İnsanın başkalarının düşünce ve yargılarından bağımsız olmasının yolu ancak budur ve insan ancak bu şekilde alkışlanmasa da, ya da övülmese de kendi değerlerini gerçekleştirdiği için mutluluk duyar. Bu doğrultuda bir görüşle, Emile‟nin de kendi ahlak kurallarına sahip olduğu görülür. Rousseau, Emile‟nin sözde kurallara sözde bir uyum gösterisine engel olur144. Bu şekilde

140 Age, 72.

141 Age, 77-79.

142 Age, 297.

143 Arthur M. Melzer, he atural oodness of an: n he ystem of ousseau‟s hought (Chicago: The University of Chicago Press, 1990): 20.

144 Rousseau, mile a a ğitim zerine, 108.

Rousseau, insan doğasında temel gördüğü özgürlüğü de mümkün kılmış, Emile‟nin kendi kurallara uymasını sağlayarak onu özgürleştirmiştir.

Özgürlükle mutluluk arasındaki bu bağlantıyı Rousseau başka bir biçimde de ortaya koyar. Ona göre “özgürlüğümüzün huzuru birçok acıyı giderebilir”145. Rousseau‟nun bu cümle ile ifade etmek istediği, özgürlüğün hem ruhsal hem de bedensel acıları dindirebileceğidir. Bedensel özgürlüğü kısıtlanan çocuk mutsuz olacaktır, çünkü hareket etme ihtiyacını karşılayamamaktadır. Aynı şekilde ruhsal açıdan da özgür bırakılmayan, kendisinden beklenen davranışlara göre yaşayan çocuk da çevrenin ona nakşettiği kuralları anlayıp ona göre davranmaya çalışacak, öngörü kazanmaya çalışacak önceden nasıl davranması gerektiğini kestirmeye çabalayacaktır. Oysa Rousseau‟ya göre öngörü de insanı mutsuzluğa iter ve şimdiki zamanı yaşamasına engel olur146. Rousseau‟nun özgürlük ve mutluluk arasında kurduğu bu bağ ve Emile‟nin eğitiminde de bu bağı zedelememesi, onun insan doğası ve eğitim görüşleri arasındaki benzerliği tekrar gözler önüne sermektedir.

Belgede J J CQU U U‟ U F F YANSIMALARI (sayfa 116-119)