• Sonuç bulunamadı

3. VELİAHTLARIN BELİRLENMESİNDE ETKİLİ OLAN FAKTÖRLER

3.1. Nesebin Etkisi

Arapların aşırı derecede soy (neseb) davası gütmeleri onların kabile kabile kabuklarına çekilmesine ve dolayısıyla bir devlet olmalarına engel oluyordu.784 Soylarıyla övünen Araplar, Ensab ilmine, gerek cahiliyye döneminde gerekse İslâm’dan sonra önem vermeye devam ettiler. Her ne kadar Hz. Peygamber asabiyetten Müslümanları men etmeye çalışsa da nesebin etkisinin hâlâ devam ettiğini henüz Hz. Peygamber’in vefatından hemen sonra Benî Sakîfe’de toplanan sahabenin tutum ve söylemlerinden anlamaktayız. Ensab ilmi İslâm’dan sonra da çocuklara bir ders gibi öğretilen ve övünme aracı olarak kullanılan bir ilim oldu. Neseb o kadar önemliydiki Muâviye’nin oğlu Yezîd’i veliaht olarak seçmesi dahi, iktidarın başka bir aileye intikalini engellemekti. Aynı şekilde el-Mansûr’un Mehdî’ye yaptığı nasihatler arasında ehlibeytine hürmet göstermesi, onlara öncelik verip bol bol ihsanlarda bulunması ve önemli makamlara onları ataması785 talimatlarını vermesi de nesebin ne kadar önemli olduğunun göstergesiydi.

Bir halîfede bulunması gereken şartları sıralayan âlimler dahi bu şartlara halîfenin Kureyş’ten olmasını zarûri bir faktör olarak eklemişlerdir. Ancak bu husus İslâm’ın ruhuna ve esaslarına aykırı bir durumdur.786 Câbirî de “İmamlar Kureyş’tendir”787 hadîsini ilk dönem kaynaklarda Hz. Ebû Bekir’in Ensar’a böyle bir hadisin varlığını öne sürmek ve nassla bunu temin altına almak varken bunu gündeme getirmemesinden ve bu hadisin yer aldığı kaynakların Abbâsîler döneminde

783 Ayalon, “Wali al-ahd”, EI, XI, 126.

784 Hamîdullah, Muhammed, İslâm’da Devlet İdâresi, İstanbul, 2012, 69. 785 Dûrî, Asru’l-Abbasîyyu’l-Evvel, 82.

786 el-Arabî, İslâm’da Yönetim, 100.

yazıldığından yola çıkarak hadisi sahih kabul etmez.788

Hilâfetin saltanata dönüşmesi, yönetimin belli bir aileye münhasır kılınması anlamına gelmektedir. Abbâsîler de halîfeler kendilerinden sonra kimin halîfe olacağına kendileri karar verse de kimi zaman ailesinin isteği ve baskısına maruz kalmış ve bu doğrultuda karar vermişlerdir. Bu, halîfenin hilâfeti aile dışında birine tevdî edeceği anlamına gelmemelidir. Me’mûn’un Ali er-Rıza’yı veliaht yapma girişimi hariç hiç bir halîfe, hilâfetin ailesi dışında birine devredilmesine değil teşebbüs etmek, bunu aklından dahi geçirmemiştir. Bizim nesebden kastımız bizzat veliaht adayının annesinin hanedan ailesinden gelmesidir. Devlet yönetimi gibi ağır mesuliyet isteyen bu iş dahi halîfelerin zaafları ve hanedan ehlinin hırslarına yenik düşerek, hanedan kanı taşıyan annenin çocuğuna tereddütsüz biat edilmesine sebep olmuştur.

Abbâsîler iktidara geçerken hilâfetteki miras haklarını kanıtlamayı soylarına dayandırarak başarmışlardır. Bu onların işini de kolaylaştırmıştır. En büyük rakipleri olan Ali evladı dahi Abbâsîler’in bu iddialarına itiraz edememişlerdir zira kendileri de imâmet teorilerini tamamen soya dayandırarak izah etmektedirler.789 Abbâsîler’in ilk yüzyılına baktığımızda Ebu’l-Abbas, Mehdî ve Emîn’den başka annesi ümmü veled olmayan halîfe yoktur. Tarih kiatplarının hepsinin ittifakla üzerinde durduğu şey ise bu üç halîfeyi hilâfette öne geçiren hususun anneleri tarafından da Abbasî soyuna mensup olmalarıdır. Fethi Polat; bir köke mensubiyetin üstünlük aracı olarak ilk olarak şeytanla başladığını söyler ve şeytanın ateşten yaratıldığı için çamurdan yaratılan bir varlığa secde etmek istemeyerek bunu başlattığı yorumunda bulunur. 790

Daha önceden de ifade ettiğimiz gibi Emîn’in annesi Zübeyde bint Ca’fer el- Mansûr, Emîn’i, Hârun’un hilâfetinden kısa süre sonra dünyaya getirmiştir. Böyle bir anneden doğmuş olması, Emîn’in kendisinden birkaç ay önce dünyaya gelen ve annesi cariye olan Me’mûn’a tercih edilmesine neden olan en büyük faktör olmuştur. Emîn’e 173/789-790 tarihinde biat alınmıştır.791 Me’mûn’un ikinci veliaht olmasındaki husus ise onun zeka ve yetenekleri sayesinde halîfe ve devlet erkanının dikkatini çekmiş olmasıdır. Emîn hilâfete geçince kardeşini veliahtlıktan azledip henüz büluğa ermemiş

788 Câbirî, Arap-İslâm Siyasal Aklı, 176-179. 789 Câbirî, Arap-İslâm Siyasal Aklı, 426-427 790 Polat, “Soy İddiası”, SÜİFD, 19.

çocuğunu veliaht yapmak istediğinde de devlet erkanının Emîn’i desteklemelerinin tek sebebi, Arap asabiyetinden kaynaklanmaktaydı. Çünkü Emîn asil bir Araptı ve Fârisî tesirinden bıkan ve onların egemenliğini kıskanan Araplar için Emîn, Arap egemenliğinin tesisi açısından önemli bir simgeydi.792

Ali b. Mûsâ’ya, Me’mûn’un: “Neye dayanarak hilâfetin sizin hakkınız olduğunu iddia ediyorsunuz?” sorusuna Ali b. Mûsâ: “Ali’nin Hz. Peygamber’e olan yakınlığına ve Fatıma’nın neslinden olamamıza dayanarak...” cevabını vermis bunun üzerine Me’mûn: “Bu iş eğer sadece akrabalık meselesi ise Hz. Peygamber’in akrabaları arasında ona Ali’den daha yakın veya Ali’yle eşit yakınlıkta olan insanlar var fakat hesaba katılan şey bu değil de sadece Fatıma’nın soyundan olmak ise, Fatıma’nın hakkı kendisinden sonra Ali’ye değil, oğulları Hasan ve Hüseyin’e geçmiştir. Bu da Ali’nin hayattayken ve sağlıkları yerindeyken oğullarının haklarını gasp ettiği ve kesinlikle hakkı olmayan bir işi ele geçirdiği anlamına gelir.” Me’mûn’un bu cevabına Ali b. Mûsâ cevap verememiştir.793 Öyle görünüyorki nesebini öne atarak makam elde etmek, insanların taltifine mazhar olmak ve bununla gurur duymak Abbâsî Devleti’nin tamamında yadırganmayan hatta her fırsatta gündeme getirilen bir durumdu.

Me’mun’un Ali b. Musa’yı veliaht seçmesinin sebebi olarak kaynaklar, Me’mûn’un Abbasoğulları ve Ali evladı soyundan gelenler arasında Ali b. Musa’dan daha faziletli ve takva sahibi birisini bulamadığını gösterir.794 Önce Me’mûn’un Ali b. Musa’yı her ne sebepten olursa olsun veliaht göstermesi, sonra mihne davasında diretmesi Me’mûn’un izlediği politikanın farklılığını gözler önüne sermektedir. Me’mûn’un birçok ilimle ilgilenmesi ve devlet adamlarının etkisinde kalması onun böyle kararlar almasında etkili olmuştur.