• Sonuç bulunamadı

4. EMEVÎLER DÖNEMİNDE VELİAHTLIK UYGULAMASINA GENEL BİR BAKIŞ

2.2. Hilâfetin Gerekliliği

Veliaht kimdir, veliahtlık nedir, İslâm’a göre bu uygulamanın hükmü nedir? sorularını cevaplamadan önce hilâfet ve halîfelik üzerinde durmak gerekiyor. Arapça “ فلخ” kelimesinden gelen halîfe; birinden sonra gelmek, arkasında olmak, geride kalmak, birinin yerine geçen kimse, babadan sonra gelen oğul anlamlarına gelir.645 Halîfelik, doğru mânâda kullanıldığında ve uygulandığında İslâmî siyaset biçimidir ve hilâfetin lüzumu hususunda İslâm alimleri arasında hemen hemen ihtilaf yoktur.646 Her çeşit kuvvet ve kudretin kaynağı sayılan İmam/Halîfe,647 ümmetin nazarında Hz. Peygamber’e halef olarak Müslümanların başına idareci olarak gelen kimsedir.648 Hilâfet ise, dinin muhafaza edilmesi ve dünya işlerinin dinî bir siyasetle idare edilmesi hususunda şeriat sahibine niyabettir.649

Maverdî’ye göre iki çeşit devlet geleneği vardır. Bunlar hilâfet devlet geleneği ve mülk devlet geleneğidir. Maverdî İslâmiyetin ilk asrında olduğu gibi hilâfet devlet geleneğini Kisra ve Kayser ile temsil edilen mülk devlet geleneği modelinden ayrıştırmak gereğinde bulunmuştur.650 Zira mülk sistemi İslâm’ın ilk döneminde Müslümanlara göre ilkeleri taşkınlık ve zulüm olan bir yönetim şekliydi ve sonuç itibariyle de istibdat anlamına geliyordu.651 Öncelikli olarak hilâfete namzet kimsenin bu görevi yerine getirmeye muktedir olacak birtakım şartları taşıması gerekiyordu. Bu şartlar, adayın Müslüman olması, reşit olması, akıllı ve ilim sahibi

644 Apak, İslâm Tarihi 4, 17.

645 İbn Manzur, Lisânü’l-Arab, I, 882.

646 İslâm âlimlerinin görüşleri hakkında bkz. El-Muhâcir, Hilâfet ve Halîfelik, 25-29; Baktır, Câhız’a

Göre Hilâfet, 95-96.

647 Hitti, Siyasi Ve Kültürel İslâm Tarihi, 487.

648 Mevdûdî, İslâmda Hükümet, 263-264; Abdurrazık, Ali, İslâm’da İktidarın Temelleri -Bir İdeolojik

Devlet Eleştirisi-, çev. Ömer Rıza Doğrul, İstanbul, 1995, 24-25; Makdisi, “İslâm Toplumunda Otorite”, SÜİFD, 110; Avcı, Casim, “Hilâfet”, DİA, c. XVII, 537.

649 İbn Haldun, Mukaddime, I, 545.

650 Birsin, Maverdî’nin Devlet Anlayışı, Mehmet, Mâverdî’nin Devlet Anlayışı, (Basılmamış Doktora Tezi), TC Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temal İslâm Bilimleri İslâm Hukuk Anblim Dalı, dnş. İbrahim Çalışkan, Ankara, 2004, 15.

olması, hür olması, erkek olması, âdil olması, bedeni ve şahsi yeterliliğe sahip olması, Kureyşten olması gibi hususlardır.652 Bu maddelere ek özellikleri sıralayan hukukçular da mevcuttur. Tahsinî şartlar653 olarak isimlendirilen bu şartları İmam Gazzali şöyle örneklendirir:654 Şehvetine yenik düşmemesi, şüpheli şeylerden uzak durması, hızlı hareket ve çabuk karar almaktan kaçınması, sükûtu muhafaza etmesi, konuştuğu zaman hoş ve güzel kelimeler kullanması, söyleyeceği şeyi en yalın ve düzgün ifadelerle yapması, ses tonunu iyi ayarlaması,655 güzel koku sürünmesidir.656

Kureyşten ve erkek olmak ihtilaflı şartlardır.657 Câhız’a göre ise akıl, liyakat ve dürüstlükten başka hiçbir şey devlet başkanının tayininde rol oynamaz.658 Halîfe’nin tayini ve tespiti için dört usül vardır. Bunlar: Bey’at usûlü, istihlaf (veliaht bırakma), şûra usulü ve İstilâ (zor kullanarak yönetime gelmek)’dır.659 İslâm tarihinde bu dört yola da başvurulmuştur. Hz. Ebû Bekir biat usûlü ile halîfe olmuş, Hz. Ömer Hz. Ebû Bekir’in kendisini aday göstermesi ile yani istihlafı ile halîfe olmuş, Hz. Osman şûra heyetinimn aldığı karar neticesinde halîfe olmuş, Muâviye’de mevcut halîfe Hz. Ali’ye itaat etmeyerek, kılıç yoluyla halîfe olmuştur. İslâm hukukçularına görebu dört yol da meşrûdur ve bu yolla hilâfete geçen kimseye biat etmek vaciptir.660 Ümmetin yeni seçilen başkana muvafakatı ve rızası olmadan, bir emri vâki ile halîfeyi seçmek (istihlaf/veliaht tayini) veya seçilmiş göstermek meşrû değildir. Bu noktada Hz. Ebû Bekir’in Hz. Ömer’i istihlaf etmesiyle, Emevîler ve Abbâsiler zamanında olan istihlafı birbirine karıştırmamak gerekir. Nitekim râşid halîfelerden sonra ümmetin ya da ehlü’l-hal ve’l-akdin rızasına başvurmadan halîfeler, keyfî ve kendi iradesiyle

652 Maverdî, Ahkâmu’s Sultaniyye, 5-6; el-Amâsî, Abdüsselâm, Tuhfetü’l-Umerâ ve Minhatü’l-Vüzerâ

(Siyaset Ahlâkı), çev. A. Mevhibe Coşar, Trabzon, 2011, 51; Ebu Zehra, İslâm Hukuk Okulları, 477; Arabi, İslâm’da Yönetim Sistemi, 108-109; el-Bedri, İslâma Göre Devlet Adamı ve Âlim, 69-62. 653 Cemâleddin, İslâm’da İdarî Siyaset, 122; Demici, İmâmetu’l Uzma, 216-263; Akyüz, Hilâfet ve

Saltanat Dönemi, 118-139; Azimli, Halîfelik Tarihine Giriş, 33-37.

654 Gazali, Nasihat, 26; Gazzali, İslâm Siyaset Rehberi, 63. 655 Gazzali, İslâm Siyaset Rehberi, 63

656 Sa’lebî, Taht Adabı, 132.

657 Zeydan, İslâm Medeniyeti Tarihi, I, 159; Azimli, Halîfelik Tarihine Girriş, 33-37.İmam Azam Ebû Hanife hariç, hilâfetin Kureyşliliğini savunmuştur. Akyüz, Dört Mezheb İmamı, 36,74,99,129. 658 Baktır, “Câhız’a Göre Hilâfet”, CÜİFD, 103.

659 Uslu, Hüseyin, Başlangıçtan Günümüze İslâm Müesseseleri Tarihi, İstanbul, 1985, 145. 660 Demici, İmâmetu’l Uzma, 209; Harrâni, Ahmed b. A., İslâm’da İdâre Edenler ve Edilenler, İstanbul, 1974, 285.

veliaht belirlemiştir. Yine de Emevîler ve Abbâsîler’de uygulanan istihlaf usûlü İslâm hukukçularına göre meşrûdur ve itaat zorunludur.661

Müslümanlar şu durumlarda kendilerini idare edecek kimseye biat etmekle yükümlüdürler:

1-Veliaht bırakmaksızın makamdaki halîfenin ölümü. Hz. Ebu Bekir’in Hz. Peygamber’in vefatından sonraki durumu gibi.

2-Halîfenin görevden alınmasını gerektiren bir sebepten dolayı makamda halîfenin azledilmesi. Bu durumda ümmet, kendi ilkelerini yerine getirebilecek ve mesuliyet yüklenecek bir imama biat etmeye mecburdur.

3-Halîfe etrafındakilerden veya sınır boylarında bulunanlardan kendisine karşı bir isyan hareket hissetmesi. Bu durumda halîfe, emire uyup itaat altına girmeleri için isyancılara karşı kendisine biat alır ve isyana karşı kendisine biat eden kimseleri yönlendirir.

4- Veliaht tayin eden halîfenin vefatından sonra veliaht tayin edilen kimseye halîfeliği için biatın alınması.

5- Hilâfet makamında oturan halîfenin, veliaht tayin etttiği kimse için ileride halîfe olacağına dair hayatta iken halktan biat alması.662

Bu maddeler, halîfe tayininin vacip/farz olduğunu göstermektedir.663 Bu işin vacip olduğuna dair ileri sürülen deliller ise şunlardır:

Birincisi; Ashâb ve tabiîn bu hususta birleşirler. Hz. Peygamber vefat edince hemen Hz. Ebû Bekir’e biat edilmiştir. Şayet imam seçmek vâcip olmasaydı sahâbenin Benî Sakîfe’de bu kadar tartışması da caiz olmazdı.664 Daha sonraları da aynı şey devam etmiştir. Bu suretle halîfe tayin etme konusunda ümmetin icmâsı vardır.

661 Gökmenoğlu, “Verâset”, SÜİFD, 258. 662 Demici, İmâmetu’l Uzma, 208-209.

663 Kerimoğlu, İslâmi Hareketin Mahiyeti, 122.

664 el-Ferrâ, Ahkâm, 19. Ayrıca Hz. Ömer’in halîfe seçme işini 6 kişilik bir şura ehline bırakması da imam seçmenin vacip olduğuna delildir. el-Ferrâ, Ahkâm, 195.

İkincisi; Dinî vecîbelerin yerine getirilmesi ve halkın rahatı bir imamın tayiniyle mümkün olur. İslâmî kural ve yasaklar uygulanamazsa halk içinde çekişme hasıl olur, zulüm çoğalır ve anarşi hâkim olur. İnsanlar arasında meydana gelen husûmet sona ermez. Bu yüzden farzın bağlı olduğu şey de farzdır ve dolayısıyla halîfenin tayin edilmesi farzdır.665 Bunlara ek olarak, İslâm ülkesini korumak, bu amaçla ordu hazırlamak, orduyu cihat için cepheye sevk etmek farzdır ve bu devlet ile mümkün olur.666 Câhız’a göre de bir devlet başkanının olması zarûridir. Bu gerekliliğin kaynağı ise nasslar olmayıp, insanların ihtiyaçları ve sahabenin uygulamasıdır.667

Sadece hilâfet olarak değil devlet başkanlığı konusunda da günümüz siyaset bilginlerine göre müttefikan kabul edilmiş temel mefhumlardan biri devlet içinde var olan hakim şahıs veya sınıfın, devlet içinde yaşayan bütün vatandaşların ve hatta bütün muhalif grup ve onlara ait kuvvetlerin birarada yaşamasını sağlayan bağlayıcı bir güç olmasıdır.668 İster ırsî olsun ister başka şekilde olsun, devlette en yüksek siyasî kudrete haiz olan kimse kendisinin hükümdar olduğunu söylerse onun hakimiyetini tanımak gerekir.669 Bu yüzden dünya var olduğundan beri topluluklara yön veren ve onlara liderlik eden kişi ya da kişiler mutlaka olmuştur ve olmaya da devam edecektir.