• Sonuç bulunamadı

1.2. Uluslararası Ticaret: Teorik Çerçeve

1.2.3. Neoklasik Dış Ticaret Teorisi

19. yüzyıl sonrasında Klasik teoriye birtakım eleştiriler yapılmaktadır. Söz konusu eleştiriler genellikle uygulama aşamasında kendini gösteren fakat teori kısmında öngörülen düşüncelerden farklı sonuçlar itibariyle ortaya koyulmuştur. Çalışma saatlerinin uzun olması, sağlık açısından zararlı çalışma ortamı, işletme veya firmalarda çocuk ve kadın işçi çalışması, sendika kurularak gelişim göstermesi, toplumda sağlıkla ilgili problemlerin artması ve devletin zamanla ekonomiye müdahalesinin artması gibi problemler klasik teoriyi temelden sarsmıştır (Güngör, 2006: 8).

Klasik dış ticaret teorileri üzerine yapılan temel eleştiri, emek değer teorisine dayanması ve emek dışındaki diğer faktörlerin maliyet ve dış ticaret üzerine etkisini göz ardı etmesi şeklinde olmuştur. Neo-klasik Teori, Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi ana çizgileri içerisinde kalarak emek maliyeti ile birlikte diğer faktörlerinde içinde olduğu fırsat maliyeti yaklaşımıyla sonucunda oluşan verimlilik farklılığının uluslararası ticareti harekete geçirme konusunda yeterli olduğunu ortaya koymaktadır. Burada maliyet verimliliğin aksine, bir birim mal elde etmek için ihtiyaç duyulan kaynağın sağlanması ve kullanılan faktörün/faktörlerin parasal olarak değerinin bir araya getirilmesiyle elde edilmektedir. Bir malın fırsat maliyeti, söz konusu mal üretiminde bir birim artış sağlamak amacıyla gerekli olan kaynağı serbest bırakarak, başka bir mal üretiminden vazgeçilmesi gereken miktara eşit olması şeklinde tanımlanmaktadır (Bayraktutan, 2003: 178).

Ülkeler arasındaki üretim maliyetlerinin farklı olması nedeniyle uluslararası mal değişiminden kâr elde edileceğini belirten Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisindeki maliyetlerin hangi nedenle farklılık göstereceği konusundaki eksikliğin giderilmesi için Eli Heckscher, Faktör Donatımı Teorisi’ni ortaya atmıştır. 1930’lu yıllara gelindiğinde Heckscher’in öğrencisi olan Ohlin’nin geliştirdiği ve üzerine çalışmada bulunduğu teorinin adı Heckscher-Ohlin Teorisi (1930) şeklinde anılmaya başlamıştır (Seyidoğlu, 2007: 23). Heckscher-Ohlin teorisi, verimlilik farkını faktör donanımına bağlayarak, ülkeler arasında gerçekleşen ticaretin faktör gelirinin eşit hale gelmesi amacıyla yapılan bir

faaliyet olduğunu ve iç tekelin ortadan kalkmasına neden olduğunu savunmaktadır (Şentürk, 2007: 45).

1.2.3.1.Faktör Donatımı Teorisi

David Richardo’nun dış ticaret üzerine yaptığı katkılarından yaklaşık bir yüzyıl sonra İsveçli iktisatçılar Eli Heckscher ve Bertil Ohlin dış ticaretin esasına dayalı açıklamalarıyla Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi’nin eksikleri gidermek için çalışmalarda bulunmuşlardır (Deviren, 2003: 15).

Sanayi devriminin ortaya çıkması ve hızla ilerlemesi ile birlikte emek-değer yaklaşımının yerini sanayi almış ve üretim sürecinde emek geride kalmıştır. Bu durum ile birlikte uluslararası ticaret üzerine yapılan çalışmalarda ülkelerdeki faktörlerin varlığı ve yoğunluğu tartışma konusu olmuştur. Bu alanda yapılan çalışmalardan ilki Eli F. Heckscher (1919) tarafından yapılmış, Heckscher’in çalışmaları öğrencisi Bertil Ohlin (1930) tarafından geliştirilmiştir. 1919’daki makalesinde çalışması ‘faktör oranları teorisi’ olarak yer almış ve bu çalışma üzerine ilerleyen yıllarda öğrencisi olan Bertel Ohlin (1930) tarafından bir makale yayınlanmıştır. Bu çalışmalar daha sonra “Faktör Donatımı Teorisi veya Heckscher-Ohlin Teorisi’’ olarak anılmıştır (Öztürk, 2012: 25).

Faktör Donatımı Teorisi’ne göre, bir ülke üretim faktörlerinden hangisinde nispeten (bol) zenginse, o faktörü yoğun biçimde kullanıp üretilen malın üretimi daha ucuz olacağından o mallarda uzmanlaşmaya gitmeli ve bunların ihracını yapmalı diğer malları da ithal etmelidir (Şentürk, 2007: 45). Faktör Donatımı fiziki faktör donatımı ve ekonomik faktör donatımı olmak üzere iki şekilde ele alınmaktadır. Fiziki faktör donatımına 𝑠𝑒𝑟𝑚𝑎𝑦𝑒 𝑠𝑡𝑜𝑘𝑢 𝑒𝑚𝑒𝑘 𝑠𝑡𝑜𝑘𝑢⁄ şeklinde ulaşılmaktadır. Hangi ülkenin faktör (𝑠𝑒𝑟𝑚𝑎𝑦𝑒 𝑒𝑚𝑒𝑘⁄ ) oranı büyükse o ülke sermaye açısından zengin kabul edilmektedir. Ekonomik olarak ele alınırsa faktörlerin fiyat oranları kullanılmaktadır. Ülkelerden hangisi bir faktöre yoğun olarak sahipse o ülkedeki faktör fiyatı daha ucuz olur bu da 𝑠𝑒𝑟𝑚𝑎𝑦𝑒𝑛𝑖𝑛 𝑓𝑖𝑦𝑎𝑡𝚤 𝑒𝑚𝑒ğ𝑖𝑛 𝑓𝑖𝑦𝑎𝑡𝚤⁄ oranı ile elde edilmektedir (İşgüden ve Akyüz, 1998: 32-33).

Teorinin aksine bir durum gerçekleştiğinde, ülkedeki insanlar faktörü yoğun olan mala yönelir ve talep artarsa faktör donatımı ekonomik olarak tersine döner

ve faktörün fiyatında artış olur. Yine bir ülkede sermaye yoğun olmasına rağmen faiz oranları göreceli olarak yüksekse sermaye yoğun mallar pahalı bir şekilde elde edilir. Bu tür mallar ithal edilip emek yoğun mallar ihraç edilebilir. Bu faktör donatımı teorisine ters durumun ortaya çıkma sebebi olarak da hükümet müdahalesi veya talebin fazla olması gösterilmektedir (Temel, 2017: 15).

Faktör Donatımı Teorisinden, Faktör Fiyatları Eşitliği, Stolper-Samuelson ve Rybczynski Teoremi olmak üzere üç önemli teori oluşmuştur. Takip eden bölümlerde sırasıyla bu teoriler incelenmektedir.

Faktör Fiyatları Eşitliği Teorisi: Uluslararası Faktör Fiyatları Eşitliği teorisine göre, serbest yapılan malın ticareti, ticarete taraf olan ülkedeki üretim faktörü fiyatlarını eşit konuma getirmektedir. Başka bir ifadeyle, serbest yapılan ticaret ve uluslararası alanda uzmanlaşmanın ülkelerin bol miktarda elinde bulundurduğu faktörün fiyatını artırıp, kıt faktörün fiyatını indirerek ülkeler arasında fiyat eşitliğinin neden olur (Seyidoğlu, 2007: 71).

Bu teoride ülkeler yoğun olan faktöre bağlı mallarda uzmanlaşıp üretime başlanmaktadır. Kaynakların, uzmanlaşılan alana aktarılmasıyla faktörlerin çekildiği sektörlerdeki üretim azalacaktır. Örneğin motor sermaye yoğunlukta olan, tekstil ise emek yoğunlukta olan bir sektördür. Motor üretimin azaltılmaya gidilmesi sonrasında oluşan iş gücü tekstil üretiminde çalışabilecektir. Sermaye faktörünün tekstil sektöründe istihdam etmesi olasılığı daha azdır. Tekstil sektörüne yoğunlaşma olmasıyla iş gücü talebi bu sektörde hızla artış gösterirken sermaye talebi daha kısıtlı artacaktır. Üretimin yapısında gerçekleşen bu değişiklik faktör fiyatlarında da değişime neden olacaktır. Faiz düşerken ücretler artış gösterecektir. Üretim yapısını motor üretimine aktaran bir ülkede ise motor üretimini arttırmak için sermaye talebi artacaktır. Tekstil sektöründe çalışan iş gücünün motor üretimine kayması kolay olmadığı için iş gücü talebi azalacaktır. Burada ise sermayeye göre iş gücü fiyatı düşüş gösterecektir. Biri sermaye yoğun diğeri emek yoğun, motor ve tekstil üreten iki ülke, uzmanlaşma ve faktör yoğunluğuna göre yaptıkları üretimle dış ticaret yaparlarsa ve serbest dış ticaretin etkisiyle ülkeler arasındaki faktör fiyatları eşit hale gelecektir (Utkulu, 2005: 4).

Stolper- Samuelson Teorisi: Heckscher tarafından ele alınan faktör fiyatlarının serbest ticaret ile eşitlenmesini Ohlin mutlak eşitlik yerine bu yönde bir hareket olarak tanımlamış ve sonunda Samuelson ticaretin serbest olmasıyla faktör fiyatları eşitliği elde edildiğini kanıtlamıştır. Stolper ve Samuelson (1941), ticaretin serbest yapılmasının, ülkedeki herkesin yararına, korumacılığın ise herkesin zararına olacağı düşüncesi karşısında durarak teoriyi, serbest ticaretin faktör fiyatları üzerindeki etkisine dayanarak geliştirmişlerdir. Bu modele göre, serbest ticaret ülkede zengin olarak bulunan faktörün gelirinde artış sağlarken, eksik (kıt) faktörün gelirinde düşüşe neden olmaktadır (Stolper ve Samuelson, 1941: 140-176).

Sermaye yoğun mal üreten ülke emek yoğun bir mal ithal ettiğinde gümrük tarifesi uygularsa iç piyasada aynı malın tüketici ve üreticiler açısından fiyatının artışına neden olur. İthal mala konulan tarife nedeniyle iç piyasada aynı malın üretimi artış gösterecektir. Aynı zamanda emek yoğun sektörde iş gücüne ihtiyaç vardır bu nedenle iş gücü talebi artar ve ücretlerin yükselmesi, gelirin artması söz konusu olacaktır. Bunun sonucunda malı ithal eden ülkedeki kişilerin reel ücretinde artış meydana gelecektir. Sermaye yoğun olarak ihracata yönelik üretim yaptığı için bu sektörde çalışan iş gücü emek yoğun sektördeki talep artışına bağlı olan ücret artışı nedeniyle sektörde değişiklik olacaktır. Sermaye yoğun sektörde üretimde azalma gözlenebilmektedir. Gümrük tarifesinin bu etkisine bağlı olarak uluslararası uzmanlaşmadan uzaklaşma görülecektir. Bu durum iş gücü lehine ücretleri artırırken ihracatın azalmasıyla ulusal gelirde azalma ihtimalini artırmaktadır (Aslan ve Terzi, 2006: 6).

Rybczynski Teorisi: Rybczynski Teorisi (1955), faktör arzında görülen değişimin üretim sonuçlarını tam istihdam koşullarında inceleyerek iki mallı iki faktörlü modellerde faktörlerden birinin arzı artış gösterince bu faktöre yoğun olarak sahip olan ve bu faktörü kullanan malda üretim miktarı yükselirken, arzı sabit olan faktörü kullanan malda üretimin sektörler arasında gerçekleşen aktarma nedeniyle azalacağını ifade etmektedir. Kısaca bu teoriye göre, ülkenin elindeki üretim faktörlerinden biri miktar olarak artış gösterince o üretim faktörü yoğun biçimde kullanan malın üretiminde artış görülürken, diğer mal üretiminde ise azalma olacaktır (Yılmaz, 1992: 158).

Örneğin, Türkiye’de emek yoğun mal olarak tekstil, sermaye yoğun mal olarak motor üretildiği kabul edildiğinde; emek stokunda görülen artış tekstil üretiminde artışa neden olacaktır. Sermaye ihtiyacı, tekstil sektöründeki genişlemeye paralel olarak artış gösterecektir. Artan sermaye ihtiyacı motor üretiminden çekileceği için motor üretiminde azalma olacaktır (Yüksel ve Sarıdoğan, 2011:200).

Leontief Paradoksu: Wassily Leontief (1947) faktör donatımı teorisini, 1930’larda geliştirdiği ‘İnput-Output’ tekniğini kullanarak endüstriler arasındaki ilişkiyi ölçmeyi hedeflemiş ve 1947 yılı sonrasında ABD’nin ithalat ve ihracatının emeğin yoğun olduğu maldan mı oluştuğunu yoksa sermaye yoğun maldan mı oluştuğunu incelemiştir. Yapılan inceleme sonucunda ABD emeğin yoğunlukta olduğu malın ihracı yapan sermaye yoğun malların da ithalini yaptığı görülmüştür. Ancak Faktör Donatımı Teorisine göre ABD’nin sermeye stoku olduğu için emek yoğun mal ithali yapması gerekmektedir. Leontief’in yapmış olduğu inceleme sonucunda elde edilenlerin beklenenin tersinde sonuç vermesiyle bu durum Leontief Paradoksu şeklinde tanımlanmıştır (Temel, 2017: 17).