• Sonuç bulunamadı

Türkiye’de ihracata dayalı büyüme hipotezinin sektörler itibariyle analiz

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Türkiye’de ihracata dayalı büyüme hipotezinin sektörler itibariyle analiz"

Copied!
138
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

ZONGULDAK BÜLENT ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

ULUSLARARASI TİCARET VE İŞLETMECİLİK ANABİLİM DALI

Yüksek Lisans Tezi

TÜRKİYE’DE İHRACATA DAYALI BÜYÜME HİPOTEZİNİN

SEKTÖRLER İTİBARİYLE ANALİZİ

Merve Mine İlbeyli

(2)

T.C.

ZONGULDAK BÜLENT ECEVİT ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

ULUSLARARASI TİCARET VE İŞLETMECİLİK ANABİLİM DALI

Yüksek Lisans Tezi

TÜRKİYE’DE İHRACATA DAYALI BÜYÜME HİPOTEZİNİN

SEKTÖRLER İTİBARİYLE ANALİZİ

Hazırlayan Merve Mine İlbeyli

Tez Danışmanı Prof. Dr. Feride Öztürk

(3)
(4)
(5)

ÖZET

Kurum : ZBEÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası Ticaret ve İşletmecilik Anabilim Dalı

Tez Başlığı : Türkiye’de İhracata Dayalı Büyüme Hipotezinin Sektörler İtibariyle Analizi

Tez Yazarı : Merve Mine İlbeyli Tez Danışmanı : Prof. Dr. Feride Öztürk Tez Türü, Yılı : Yüksek Lisans Tezi, 2020 Sayfa Adedi : 126

Bu çalışma, Türkiye ekonomisi için “İhracata Dayalı Büyüme Hipotezi”nin geçerliliğini Toda-Yamamoto nedensellik yaklaşımını kullanılarak sektörler itibariyle, 2002Q1-2018Q4 dönemi için test etmeyi amaçlamaktadır. Toda-Yamamoto nedensellik testi sonuçlarına göre, Türkiye imalat sektörü için büyümeye dayalı ihracat hipotezinin geçerli olduğu, tarım, orman ve hayvancılık sektörü için ihracata dayalı büyüme hipotezinin geçerli olduğu tespit edilirken, hizmet sektörü için ise nedensellik ilişkisi tespit edilememiştir. Toplam ihracat ile GSYH arasındaki nedensellik ilişkinin ise çift yönlü olduğu görülmektedir.

Anahtar Kelimeler: İhracat, Gayrisafi Yurtiçi Hâsıla, Ekonomik Büyüme, Toda Yamamoto Nedensellik Testi.

(6)

ABSTRACT

İnstitution : ZBEU Institute of Social Sciences, International Trade and Business

Title : Sectors Analysis of Export Led Growth Hypothesis in Turkey

Author : Merve Mine İlbeyli Adviser : Prof. Dr. Feride Öztürk Type of Thesis, Year : MSc. Thesis, 2020 Total Number of Pages : 126

In this study, ‘Export-Led Growth Hypothesis’ is tested on the sectoral basis by applying Toda-Yamamoto causality approach in Turkey for the 2002Q1-2018Q4 period. The Toda-Yamamoto causality test results support the hypothesis of growth-led exports in the manufacturing sector and the hypothesis of export-led growth in the Agriculture, forestry and fishing sector. The results also indicate no causal relationship in the services sector. The causal relationship between total exports and GDP seems to be bidirectional.

Keywords: Export, Gross Domestic Product, Economic Growth, Toda Yamamoto Causality Test.

(7)

ÖN SÖZ

İhracat ve ekonomik büyüme arasındaki ilişkiyi inceleyen teorik ve ampirik literatürde yer alan çok sayıda çalışma olmasına karşın, ihracat ve ekonomik büyüme arasındaki ilişkinin yönü konusunda herhangi bir sonuca ulaşılamamıştır. Bununla birlikte ihracat ile ekonomik büyüme arasındaki ilişkiyi inceleyen sınırlı sayıda çalışma yapıldığı görülmektedir. Bu noktadan hareketle bu çalışma, Türkiye’de 2002Q1-2018Q4 dönemi için “İhracata Dayalı Büyüme Hipotezi”nin geçerliliğini Toda-Yamamoto nedensellik yaklaşımını kullanılarak sektörler itibariyle test etmeyi amaçlamaktadır.

Tez konusu seçiminden tamamlanmasına kadar her aşamasında değerli katkı ve eleştirileriyle yol gösteren emeği, sabrı ve yardımı koşulsuz olarak sunan danışmanım Sayın Prof. Dr. Feride Öztürk’e teşekkür ederim. Ayrıca destekleri ile her zaman yanımda olan annem Hürmet İlbeyli’ye ve babam Uğur İlbeyli’ye teşekkür ederim.

(8)

İÇİNDEKİLER

Sayfa ÖZET ... iv ABSTRACT ... v ÖN SÖZ ... vi İÇİNDEKİLER ... vii TABLOLAR LİSTESİ ... x KISALTMALAR LİSTESİ ... xi GİRİŞ ... 1

1.ULUSLARARASI TİCARET VE EKONOMİK BÜYÜME: KAVRAMSAL VE TEORİK ÇERÇEVE ... 3

1.1.Uluslararası Ticaret: Kavramsal Çerçeve ... 3

1.1.1.Uluslararası Ticaretin Gelişimi ... 4

1.1.2.Uluslarası Ticaret Politikası Amaçları ... 6

1.1.3.Uluslararası Ticaret Politikası Araçları ... 8

1.1.4.Uluslararası Ticaretin Çeşitleri ... 10

1.1.5.İhracatın Tanımı ve Türleri ... 11

1.1.6.İthalatın Tanımı ve Türleri ... 14

1.2.Uluslararası Ticaret: Teorik Çerçeve ... 17

1.2.1.Klasik İktisat Öncesi Dönemde Dış Ticaret Teorileri ... 17

1.2.1.1.Merkantilizmin Dış Ticaret Yaklaşımı ... 18

1.2.1.2.Fizyokratların Dış Ticaret Yaklaşımı ... 18

1.2.2.Klasik Dış Ticaret Teorisi ... 19

1.2.2.1.Mutlak Üstünlükler Teorisi ... 21

1.2.2.2.Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi ... 22

1.2.3.Neoklasik Dış Ticaret Teorisi ... 24

1.2.3.1.Faktör Donatımı Teorisi ... 25

1.2.4.Yeni Ticaret Teorileri ... 28

1.2.4.1.Nitelikli İşgücü Teorisi ... 29

1.2.4.2.Teknoloji Açığı Teorisi ... 30

1.2.4.3.Ürün Dönemleri Teorisi ... 31

1.2.4.4.Tercihlerde Benzerlik Teorisi ... 31

(9)

1.2.4.6.Monopolcü Rekabet Teorisi ... 33

1.3.Ekonomik Büyüme: Kavramsal Çerçeve ... 34

1.3.1.Ekonomik Büyümenin Belirleyicileri ... 35

1.3.1.1.Sermaye Birikimi ... 36

1.3.1.2.Teknolojik Gelişme ... 37

1.3.1.3.Nüfus Artışı ve İstihdam ... 38

1.3.1.4.Doğal Kaynaklar ... 39

1.3.1.5.Gelir Dağılımı ... 39

1.3.2.Ekonomik Büyümenin Ölçülmesi ... 40

1.3.3.Ekonomik Büyüme: Teorik Çerçeve ... 42

1.3.3.1.Klasik Büyüme Teorileri ... 43

1.3.3.1.1.Adam Smith Büyüme Modeli ... 44

1.3.3.1.2.David Richardo Büyüme Modeli ... 45

1.3.3.1.3.Thomas Robert Malthus Büyüme Modeli ... 46

1.3.3.2.Marksist Büyüme Modeli ... 48

1.3.3.3.Keynesyen Büyüme Modeli ... 50

1.3.3.4.Harrod-Domar Büyüme Modeli ... 51

1.3.3.5.Neo-Klasik Büyüme Modeli (Solow Büyüme Modeli) ... 55

1.3.3.6.İçsel Büyüme Modeli ... 60

1.3.3.6.1.Bilgi Birikimi ve Taşıma Modeli ... 62

1.3.3.6.2.Kamu Politikası Modeli ... 64

1.3.3.6.3.Beşerî Sermaye Modeli ... 65

1.3.3.6.4.AK Modeli ... 67

2.İHRACAT VE EKONOMİK BÜYÜME ARASINDAKİ İLİŞKİ ... 69

2.1.İhracata Dayalı Büyüme Hipotezi ... 71

2.2.İhracat ile Büyüme Arasındaki İlişkiyi Test Eden Ampirik Çalışmalar ... 75

2.2.1.İhracata Dayalı Büyüme Yaklaşımını Destekleyen Çalışmalar ... 76

2.2.2.Büyümeye Dayalı İhracat Yaklaşımını Destekleyen Çalışmalar ... 80

2.2.3.İhracat ile Büyüme Arasında İki Yönlü Nedensellik İlişkisi Olduğunu Destekleyen Çalışmalar ... 82

2.2.4.İhracat ile Büyüme Arasında Nedensellik İlişkisi Tespit Edilemeyen Çalışmalar ... 83

2.2.5.İhracat ile Büyüme Arasında Kısa ve Uzun Dönem Nedensellik İlişkisini Destekleyen Çalışmalar ... 84

(10)

2.3.Dış Ticaret ve Büyüme Üzerine Yapılan Çalışmaların Literatür Özetleri ... 87

2.4.Türkiye’de 2002-2018 Döneminde Makroekonomik Gelişmeler ... 91

2.5.Türkiye’de İhracata Dayalı Büyüme Hipotezi ... 95

3.TÜRKİYE’DE İHRACATA DAYALI BÜYÜME HİPOTEZİNİN SEKTÖRLER İTİBARİYLE ANALİZİ ... 101

3.1.Veri Seti ve Metodoloji ... 101

3.1.1.Veri Seti ... 101

3.1.2.Metodoloji ... 102

3.1.2.1.Birim Kök Sınamaları ... 102

3.1.2.1.1.ADF Birim Kök Testi... 102

3.1.2.1.2.PP Birim Kök Testi ... 103

3.1.2.1.3.Toda-Yamamoto Nedensellik Testi ... 104

3.2.Ampirik Bulgular ... 106

3.2.1.Modeldeki Değişkenlere Ait Tanımlayıcı İstatistikler ... 107

3.2.2.Durağanlık Testleri ... 107

3.2.3.Değişkenlerin ADF, PP Birim Kök Testleri Sonuçları ... 108

3.2.4.Gecikme Uzunluğunun Belirlenmesi ... 108

3.2.5.Otokorelasyon Testi ... 110

3.2.6.Normallik Testi ... 110

3.2.7.Değişen Varyans Testi (Heteroskedasite) ... 111

3.2.8.Toda Yamamoto Nedensellik Testi ... 111

SONUÇ ... 113

KAYNAKÇA ... 116

(11)

TABLOLAR LİSTESİ

Sayfa

Tablo 2.1: Ticaret ve Büyüme Üzerine Yapılan Çalışmaların Literatür Özetleri .. 88

Tablo 2.2: Türkiye’de 2002-2018 Yılları Arası Makroekonomik Göstergeler... 92

Tablo 2.3: Sektörlerel ve Toplam İhracat (TL) ... 94

Tablo 2.4: Türkiye’de 1980-2018 Yılları Arasında Büyüme Hızı ... 97

Tablo 3.1: Değişkenler ... 102

Tablo 3.2: Değişkenlere Ait Tanımlayıcı İstatistikler ... 107

Tablo 3.3: Augmented Dickey-Fuller (1979) ve Phillips-Perron (1988) Birim Kök Testi Sonuçları ... 108

Tablo 3.4: Optimal Gecikme Uzunluğu Belirlenmesi Sonuçları ... 109

Tablo 3.5: Otokorelasyon LM Testi Sonuçları ... 110

Tablo 3.6: Normallik Testi Sonuçları ... 111

Tablo 3.7: Değişen Varyans Testi Sonuçları ... 111

(12)

KISALTMALAR LİSTESİ

AB : Avrupa Birliği

ABD : Amerika Birleşik Devletleri

ADF : Augmented (Genişletilmiş) Dickey-Fuller AKP : Adalet ve Kalkınma Partisi

ASEAN : Güneydoğu Asya Uluslar Birliği AR-GE : Araştırma-Geliştirme

BRIC : Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin EVDS : Elektronik Veri Dağıtım Sistemi GB : Gümrük Birliği

GEGP : Güçlü Ekonomiye Geçiş Planı GSMH : Gayrisafi Milli Hâsıla

GSYH : Gayrisafi Yurtiçi Hâsıla IMF : Uluslararası Para Fonu KDV : Katma Değer Vergisi

KOBİ : Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler

LM : Lee-Strazicich Çift Yapısal Kırılmalı Birim Kök Testi NAFTA : Kuzey Amerika Serbest Ticaret Antlaşması

OECD : Ekonomik İşbirliği ve Gelişme Teşkilatı ÖTV : Özel Tüketim Vergisi

PP : Phillips-Perron

TCMB : Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası TÜİK : Türkiye İstatistik Kurumu

UNCTAD : Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı VAR : Vector Autoregressive (Vektör Otoregresif)

(13)

GİRİŞ

Bir ülkenin ekonomik büyümesi, bir önceki dönem ile kıyaslandığında GSYH’nin ne kadar yükseldiğini göstermektedir. Ekonomik büyüme temel makroekonomik hedeflerden biri olduğundan, ekonomik büyüme literatüründe büyümenin kaynaklarını açıklamaya yönelik çok sayıda teori geliştirilmiştir. Bu teorilerin temeli Adam Smith’e kadar dayanmaktadır. 20.yy’da, Adam Smith ile ortaya çıkan ihracatın ekonomik büyümenin kaynağı olduğu görüşünün önemini kaybettiği ve II. Dünya Savaşının ardından yerini ithal ikameci politikaların aldığı görülmektedir. Ancak 1970’lerin sonuna gelindiğinde politika değişikliği ile ihracata yönelik büyüme politikalarının uygulamaya koyulduğu görülmektedir (Palley, 2011: 3). Bu dönemde Japonya, Güney Kore, Hong Kong, Singapur, Malezya, Endonezya ülkeleriyle kendini gösteren ve sonrasında Çin ve Hindistan’ın da dâhil olduğu ihracata dayalı sanayileşme ve serbest dış ticaret politikalarının başarı sağlaması, başka ülkelerin de bu politikaları uygulamaya başlamasına neden olmuştur.

Bu gelişmeler ışığında Türkiye’de 1950-1960 döneminde liberal ticaret politikası benimsenirken, 1960-1980 döneminde ithal ikameci sanayileşme politikalarını uygulamıştır. Bu değişiklik ile döviz tasarrufu elde etmek ve sanayileşmenin hızlanması amaçlanmıştır. Ancak, 1970’lerde yaşanan petrol krizleri nedeniyle enflasyon daha da tetiklenmiş ve bu politikanın sürdürülebilirliği tartışma konusu olmuştur. 1970’li yılların sonlarına doğru Türkiye ekonomisi için dış açığın finansmanı sorununun oluşmasıyla ve enflasyonun şiddetinde yaşanan artış ile 24 Ocak 1980 kararları alınmıştır. Bu istikrar kararlarıyla ekonomide önemli değişiklikler yapılmış ve böylece Türkiye ihracata dayalı sanayileşme politikasını benimseyen ülkeler arasında yerini almıştır.

İhracat ile ekonomik büyüme arasındaki ilişki uzun yıllardan beri incelenen konular arasında yer almaktadır. Bu konu ile ilgili yapılan çalışmalarda dört farklı sonuca ulaşıldığı görülmektedir. Bunlardan birincisi, ihracatın ekonomik büyümeyi artırdığı (ihracata dayalı büyüme), ikincisi, ekonomik büyümenin ihracatı artırdığı (büyümeye dayalı ihracat), üçüncüsü, ihracat ile ekonomik

(14)

büyümenin birbirini karşılıklı olarak etkilemesi ve sonuncusu ise, ihracat ile ekonomik büyümenin birbiri üzerinde bir etkisinin olmamasıdır. Dolayısıyla, bu çalışmalar neticesinde, ihracat ile ekonomik büyüme arasındaki ilişkinin yönü hakkında ortak bir sonuca varılamadığı görülmektedir. Bu çalışmalarda geniş yelpazede sonuçlara ulaşılmış olmasının, ülkeler arasında ekonomik farklılıklara, kullanılan yönteme, söz konusu döneme, seçilen ülkelere göre farklılık gösterdiği gözlenmektedir. Bu bağlamda bu çalışmanın amacı, Türkiye’de 2002Q1-2018Q4 dönemi verileri kullanılarak ihracata dayalı büyüme hipotezini sektörler itibariyle Toda Yamamoto nedensellik yöntemiyle inceleyerek ilgili literatüre katkı sağlamaktır.

İhracat ile büyüme arasındaki ilişki üzerine literatür incelendiğinde, bu ilişkiyi inceleyen çalışmaların çoğunlukla toplam ihracat ve büyüme arasındaki ilişkiyi incelediği, ancak sektörel verilerle yapılan çalışmaların sınırlı sayıda olduğu görülmektedir. Bu durumun Türkiye ile ilgili çalışmalarda da geçerliliğini koruduğu gözlenmektedir. Bu kapsamda değerlendirildiğinde, bu çalışmada ihracata dayalı büyüme hipotezinin sektörel düzeyde test ediliyor olmasından dolayı özgün bir çalışma olduğu düşünülmektedir. Bununla birlikte çalışmada toplam ihracat ile büyüme arasındaki ilişki de incelenmiştir.

Çalışmanın birinci bölümünde, uluslararası ticaret ve ekonomik büyüme ile ilgili teorik çerçeve bulunmaktadır. Bu çerçevede dış ticaretin tanımı, kapsamı, ihracat ve gerçekleşme şekilleri ve teorileri açıklanmıştır. Yine aynı bölümde ekonomik büyüme tanımı, kapsamı ve dayandığı teoriler yer almaktadır. İkinci bölümde ise, ihracat ile ekonomik büyüme arasındaki ilişkiye değinilmekle beraber bu alanda yapılan çalışmaların literatür özeti yer almaktadır. Ayrıca bu bölümde Türkiye’de 2002-2018 döneminde makroekonomik gelişmelere yer verilmiştir. Üçüncü bölümde ise, çalışmada kullanılan veri seti, uygulanan methodoloji ve yapılan analiz sonucunda elde edilen ampirik bulgular yer almaktadır. Dördüncü bölümde ise sonuç yer almaktadır.

(15)

1.ULUSLARARASI TİCARET VE EKONOMİK BÜYÜME:

KAVRAMSAL VE TEORİK ÇERÇEVE

1.1.Uluslararası Ticaret: Kavramsal Çerçeve

Uluslararası çerçevede mal akımları, ekonomik ilişkilerde üzerinde durulan eski ancak önemeli bir konudur. Bu süreçte insan ihtiyaçlarında görülen artış, üretim teknolojisinin ilerlemesi, haberleşme ve ulaşımda görülen ilerleme dünya ticareti üzerinde de etkili olmaktadır. Uluslararası ticarette hizmet ikinci planda kalırken, mal ticareti birinci planda tutulmuştur. Bu doğrultuda uluslararası ticaret, mal akımları ve mal ticareti üzerinde durmuş ve bu etkileşimin teknoloji ile artış gösterdiğini ortaya çıkaran teorik çalışmalar dikkat çekmiştir (Seyidoğlu, 2001: 48).

Uluslararası ticaret, ekonomik bağımsızlığı olan ülkeler arasında yapılan mal ve hizmet ticaretinin tamamını kapsamaktadır. Diğer bir ifadeyle, yapılan ithalat ve ihracat işlemleri ve bu kapsamda yapılan işlemin parasal karşılıkları olarak tanımlanmaktadır. Dolayısıyla uluslararası ticaret, dış alım ve dış satım işlemlerinin toplamından oluşmaktadır (Gürsoy, 2010: 19). Uluslararası alanda yapılan her türlü ticari işlem dış ticaret kapsamında yer almaktadır. Ülkeler arasındaki alışverişler ithalat, ihracat ve transit ticaret işlemleri ile gerçekleştirilmektedir (Akın, 2010: 5). Bağımsızlığa sahip ülkelerin yaptığı sermaye, emek, teknoloji alışverişi gibi işlemleri de içinde barındıran uluslararası ticaret, ülkelerin karşılıklı olarak yaptığı ticaretin temellerini, elde ettiği kazancını ve fiyat ilişkilerini açıklamaya yönelmektedir (Özden, 2014: 58).

Bir ülke için gelişmişlik göstergesi olan aynı zamanda gelir açısından kaynak özelliği taşıyan uluslararası ticaretin, temel ihtiyaçların hızlı bir biçimde giderilmesinde ve toplum refah düzeyinde artış sağlanmasında önemi büyüktür (Kara, 2012: 34). Genellikle uluslararası ticarette gerçek taraflar firmalardır. Uluslararası ticaret için diğer önemli nokta ise, ülkelerin küresel pazardan pay elde etmeye çalışmalarıdır. Uluslararası piyasaların kalkınma ve entegrasyon ile uyum halinde olması büyümeyi ülkeler için ihracat ile ithalata bağlı kılmaktadır. Uluslararası ticarette karşılaşılan zorluklar arasında siyasi hükümetlerin farklılık göstermesi, gümrük kotaları, dil ve kültür farklılığı, para birimlerinin farlılık

(16)

göstermesi, ekonomik sistemlerin farklılık göstermesi, hane halkının zevk ve tercihleri, bunların yanında uluslararası ticarete konu olan belgelerin farklılık göstermesi, teslim yapılma şekli ve ödeme biçimleri gösterilmektedir (Yıldız, 2016: 3-5).

Uluslararası ticaret, ülkelerin belirli mallar üzerinde uzmanlaşma sağlayarak daha büyük kazançlar elde etmesine imkân sunmaktadır. Bununla birlikte öğrenmeye hız kazandırmakta ayrıca buluşlara da hız kazandırmakta ve buna ek olarak üretim kaynaklarının, işgücünün ve zamanın da daha verimli kullanılmasına olanak sağlamaktadır. Aynı zamanda uluslararası ticaret, ülkelerin ölçek ekonomilerinden faydalanmalarına da olanak sağlamaktadır (Taylor, 2002: 4). 1.1.1.Uluslararası Ticaretin Gelişimi

Uluslararası ticaret deyiminin ortaya çıkış nedeni, birbirinden bağımsız iki siyasi varlığın yani devletin tamamen eşit haklara sahip olarak varlığını sürdürmesi olarak gösterilmektedir. Başka bir ifadeyle, sınırlar olmadan esas itibariyle uluslararası ticaret olmaz; ancak bu genel kural olmadığı için devletler arasında siyasi sınırların varlığına rağmen bu sınırları yok etmek anlamına gelen ekonomik birliklerin kurulması sağlanmıştır. İnsanlığın başlangıcına gidildiğinde siyasi sınırlar olmadan da ticaretin varlığından söz edilebilmektedir. İlkel dönemlerdeki insan topluluklarının arasında olan ticaret mal mübadelesine dayanmaktadır (Ataman ve Sumer, 2000: 1).

Toprak mülkiyetinin olmadığı göçebe toplumlarda ticaret, karşılıklı alışveriş olarak gerçekleştirilmiştir. Bu ticaret şekli son derece ilkel üretim düzeyini göstermektedir. Balıkçılıkla geçinen bir kabile ile avcılıkla üretimini sağlayan bir kabilenin ürünlerini mübadele etmesi hem birey açısından hem de bireylerin bağlı oldukları kabile açısından ticaret kabul edilebilmektedir (Canbaz ve Özcan, 2009: 11).

Uluslararası ticaretin ortaya çıkmasında doğal ve ekonomik olmak üzere iki etken bulunmaktadır. Doğal etkenlerin başında dünya tabii kaynakların ekonomik güce göre dağılmaması yer almaktadır. Yer altı kaynakları da buna dâhil olmak üzere bazı kaynaklar sadece belirli ülkelerde bulunmaktadır. Bazı ülkelerde ihtiyacından fazla tabii kaynak varken diğerlerinde bu durum tam tersi olup kıt

(17)

kaynak sorunu yaşanmaktadır. Mutlak üstünlük olarak açıklanan bu durum dış ticaretin ilk sebebidir. Ülkeler kıt kaynaklarını bol olan ülkeden ithal etmektedirler. İkinci mutlak üstünlük sebebi olarak iklim koşulları gösterilmektedir. İklim şartları pek çok mahsulün belirli bölgelerde yetişmesine sebep olmaktadır. Bu doğal üstünlük durumu dış ticareti gerekli kılmaktadır. Bazı ülkeler çeşitli sebeplerle bazı mal ve hizmetlerde ekonomik üstünlüğe sahiptir. Düşük maliyet ile yüksek üretim hacmine ulaşabilmek için ülkeler üstün oldukları alanda üretimleri gerçekleştirecek diğer ihtiyaçlarını ise diğer ekonomik üstünlüğe sahip ülkelerden temin edeceklerdir. Mukayeseli üstünlükler teorisi denilen bu kural, liberal ekonomi dönemindeki uluslararası uzmanlaşmanın da temelini oluşturmaktadır (Ataman ve Sumer, 2000: 3).

Uluslararası ekonomik ilişkiler geçtiğimiz yüzyılın ortalarında başlamış ve günümüze kadar artarak devam etmiştir. Küreselleşme süreciyle beraber, dünya ülkeleri birleşerek ekonomi ve ticarette devletlerin sınırlarının ortadan kalktığı, uluslararası şirketlerin belirleyici konuma gelmesiyle uluslararası bir pazar ortaya çıktığı, teknolojideki hızlı gelişme ile beraber ulaşım ve iletişimin de hızlı gelişmesiyle teknoloji sayesinde dünya çapında üretim ve pazarlama alanında ilerle kaydedilmiştir (Eroğlu ve Ömer, 2002: 5).

Küreselleşme ile beraber gelişmiş ülkelerin aralarında yaptıkları ticaret, endüstriler arası ticaret yerine endüstri içi ticarete dönüşmüştür. Başka bir ifadeyle, günümüzde aynı endüstri içindeki farklı nitelikte malların el değiştirmesinin önemi artmış bulunmaktadır. Önceden endüstriler arası uzmanlaşma söz konusu iken bugün ürünler üzerine uzmanlaşma söz konusu olmuştur. Bu gelişme üzerinde, 1980’li yılarda kurulan Avrupa Birliği (AB), Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği (ASEAN), Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması (NAFTA) gibi bölgesel bloklar ve uygulanan liberal politikalar büyük ölçüde etkili olmuştur. Günümüze bakıldığında dünya ticaretinin yarısından fazlası aynı faktör donanımını elinde bulunan ülkelerin arasında yapılmaktadır. Bu ticaretin dörtte üçünden fazlasını endüstri içi ticaret oluşturmaktadır. Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı (UNCTAD) verilerine göre küresel ticaretin üçte biri endüstriler arası ticaretten oluşmaktadır (Saruhan, 2010: 56).

(18)

Ülkeler arasında yapılan ticaretin önündeki çeşitli engeller giderek azalmaya başlamış hatta zamanla yok olmaya başlamış ve uluslararası ticaretin hacminde de artış gözlenmiştir. Gelişimini tamamlamış ülkelerden gelişmekte olan ülkelere doğru büyük oranda teknoloji aktarımı olmuş, uluslararası anlamda finans piyasalarının gelişimini sağlamış, işgücü akımı ülkeler arasında hız kazanmış ve yabancı sermayenin akışı üzerinde gelişmelerle karşılaşılmıştır (Aktan, 1999: 1-3).

1.1.2.Uluslarası Ticaret Politikası Amaçları

Ülke ekonomisinin kalkınmasında ihracatın önemi büyüktür. Bu yüzden ülkeler ihracatın artırılmasını, ithalatın ise azaltılmasını amaç edinmektedirler. Ülkelerin bu amaca ulaşma yönünde verdikleri kararlar ve bu anlamda alınan tedbirler uluslararası ticaret politikasını oluşturmaktadır. Uluslararası ticaret politikası, ekonomi politikasının alt politikası özelliğini taşımakla beraber birkaç özel hedefi dışında genel anlamda ekonomi politikası hedeflerine de ulaşmayı amaçlamaktadır. Uluslararası ticaret politikası tanımından da anlaşılacağı üzere elde edilmek istenen amaçlar şu şekilde sıralanmaktadır (Seyidoğlu, 2003: 118-120);

Hazineye Gelir Sağlamak: İthalat ve ihracat üzerinden alınan vergiler,

hazinenin önemli gelir kaynağını oluşturmaktadır. Buna örnek olarak, petrol ve enerji üzerinden alınan vergiler gösterilmektedir.

İktisadi Kalkınma: İktisadi kalkınmanın sağlaması amacıyla birbirinden

farklı iki politika uygulanmaktadır. Bunlardan ilki, ithal ikameci sanayileşmedir. İthal ikameci politikada hükümet yerli sanayisini korumacı bir yol izler bu yönde tedbirler alır. İkincisi ise, dışa açık yapılan sanayileşme politikası olarak ifade edilmektedir. Burada, ithal ikameci sanayileşmenin aksine hükümetin daha çok ihracatı özendirici bir yol takip ettiği ve kısa vadede döviz gelirlerinde artışı hedeflediği görülmektedir. Sağlanan bu döviz gelirleriyle de ülkede üretilmeyen ama kalkınma için gerekli olan yatırım mallarının ithali desteklenmektedir.

Yerli Sanayiyi Dış Rekabetten Koruma: Ülke hükümetleri yeni gelişim

gösteren ve yüksek maliyetle üretimi sağlayan sanayi dalı uzun vadede ihracat potansiyeli taşıyor ise bu sektörleri yurtdışı rekabetinin yıkıcı etkisinden korumak

(19)

amacıyla bazı politikalar uygular. Bunlar arasında ithalat vergileri, kotalar, hatta ithalat yasakları ve bunlara ek olarak ithal edilen malların fiyatında yükselme de yer almaktadır.

Piyasadaki Aksaklıkların Giderilmesi: Ülkenin iç piyasasında herhangi bir

malın monopolistik bir özellik taşıması o ülkedeki tüketicilerin düşük kalitedeki bir mal için yüksek fiyatlar ödeme zorunluluğu getirebilmektedir. Bunun nedeni, monopol piyasada maliyet yüksek ve üretim miktarı diğer piyasalarla karşılaştırıldığında daha düşük olmasıdır. Üretimde artış sağlamak için fiyatlarda da artış olması gerekmektedir. Ülke hükümeti bu monopolistik ve oligapolistik yapıyı kırmak için gümrük vergilerini düşük tutup ithal malların ülke içinde monopol piyasada üretimi yapılan maldan uygun fiyata satışını sağlayacaktır. Hükümet söz konusu mal ithalatında vergiyi düşürerek bu malın yerli sanayi sayesinde, halka ucuz olarak satışını sağlayacaktır. Böylece, kaynakların daha etkin kullanımı sağlanarak iç piyasadaki rekabet gelişecektir.

Dış Piyasalarda Monopol Güçten (Tekelcilikten) Yararlanmak: Bir ülke

eğer bir malın üretiminde monopol özellik taşıyorsa ve fiyatta artış yaparak dış ticaret sonuçlarını kendi yararına çevirmek istiyorsa, bu malın ihracatına hükümet tarafından kota koyulabilir.

Yurt İçi Fiyat İstikrarının Sağlanması: Ülke hükümetleri gümrük

tarifeleriyle, kotalarla, vb. engeller ile iç talebi yerli mala çekerek istihdam da artış sağlayabilmektir. Bu sayede yerli sanayideki yükseliş ile işsizlik önlenecektir. Arz açığını gidermenin başka bir yolu, hükümet iç piyasadaki mallardan arzında azalma görülen ve dolayısıyla fiyatında yükselme olan mallara karşı gümrük vergilerini düşürüp ithalatı daha serbest bırakacaktır. Böylece fiyatlar genel seviyesinde istikrar sağlanmış olur ve piyasa arz açığı giderilebilecektir.

Cari Açığın Önlenmesi: Ülkelerin dış ödemeler dengesinde açıklık ya da

fazlalık görülebilmektedir. Dış ödemeler dengesinde açıklık olan ülkeler döviz rezervlerinde tükenme sorunu ile karşılaşabilir. Bu yüzden ithalatı sınırlayıcı politikalara başvuracaklardır. Dış açığı gidermek için diğer bir yöntem ise döviz gelirlerinin artırılması olabilir. Bu amaçla hükümet ihracatı teşvik amacıyla

(20)

sübvansiyon türündeki politikaların uygulamasına ek olarak zaman zaman da hem ithalatı azaltma hem de ihracatı artırma politikalarını aynı zamanda uygulayabilmektedir.

Otarşi (Kendi Kendine Yeterlilik): Ülke hükümetleri diğer ülkelerle

ilişkilerini benimsemiş oldukları maliye politikası, para politikası, kotalar, sübvansiyonlar, vergilerden oluşan araçlarla en alt düzeye indirmeyi ve sadece kendi ülke kaynaklarıyla yetinmeyi tercih edebilir. Ancak hiçbir ülke gerekli kaynaklara eksiksiz bir şekilde sahip değildir.

Sosyal Amaçlar: Hükümet kamu ahlakı ve güvenliğini, insan, çevre, hayvan

ve bitkilerin üzerinde etkisi olan mal ithalatına engel olmak amacıyla bazı malların ithalatına yasaklayıcı politika araçları uygulamaktadır.

Uluslararası İlişkilerin İyileştirilmesi: Uluslararası alanda ilişkiler, esas

itibariyle iktisadi menfaatlere ve ülke güvenlik derecesinin artmasını sağlama amacına dayanmaktadır. Bu nedenle ülkeler arasında iyi ilişkiler kurularak, karşılıklı olarak çıkarların sağlanmasında büyük önem taşımaktadır. Dolayısıyla uygulanan politikaların belirlenmesinde diğer ülkeler ile kurulan siyasi ilişkilerin rolü büyüktür. İlişkileri iyi olan ülkeler arasında gümrük vergileri düşük olurken kötü ilişkiler sahip ülkeler arasında tersi uygulanacaktır.

Dış Ödemeler Dengesizliklerinin Giderilmesi: Bir ülkenin dış ödemeler

dengesinde açık söz konusu olması, o ülkede bulunan döviz rezervlerinin yok olmasına sebep olmaktadır. Dış açıkla karşılaşan ülkeler ilk olarak bu açığı dış borçlanma yoluyla kapatmak istemektedirler. Fakat, açık dış borç ile kapatıldığında, kısa vadede bir önlem alınmış olacaktır. Uzun vadeli olarak bu açığı kapatmaya yönelik bir politika kullanmak gerekmektedir, bu yüzden de dış ticarete, ithalatı azaltan ve ihracatı artıran müdahaleler yapılmalıdır.

1.1.3.Uluslararası Ticaret Politikası Araçları

Uluslararası ticaret, bakıldığında sadece ekonomik büyümenin ve dış ülkelerle yapılan siyaset arasında bir aracı konumunda değil, ülkelerin var olabilme nedeni olarak görülmektedir. Diğer bir ifadeyle, ülkelerin dışa açık politika izlemeleri günümüzde zorunluluk kazanmıştır. Geçmişe bakıldığında da

(21)

dışa kapalı politika izleyen ülkeler de zamanla dışa açık hale gelmiş veya bu uluslararası politikalarını yeniledikleri dikkat çekmektedir. Diğer yönden uluslararası ticaretin belirleyicileri olarak ifade edilebilen Batı Avrupa ve Kuzey Amerika ülkeleri, Japonya, Avustralya ve Yeni Zelanda gibi gelişimini tamamlamış ülkelerin, küreselleşme etkisiyle birlikte sahip oldukları payın diğer ülkelerle karşılaştırılamayacak büyüklükte olduğu söylenebilmektedir. Bu ülkelerin buralara gelmelerinde uluslararası ticaretlerinin ve uyguladıkları politikaların önemi tartışılamaz. Bu nedenle uluslararası alanda ülkelerin çıkarlarını korumaları açısından uluslararası ticaret politikası araçlarının önemi büyüktür. Bunlar gümrük tarifeleri, tarife dışı araçlar, ihracatın özendirilmesi, bağlı ticaret olarak aşağıda tanımlanmaktadır (Seyidoğlu, 2007: 141).

Gümrük Tarifeleri: Malları sınırdan geçişi aşamasında alınan vergilere

denilmektedir.

Tarife Dışı Araçlar: Ülkeden döviz çıkışına neden olan işlemlerin

azaltılması amacıyla hükümetin tarafından tek taraflı olarak yapılan kısıtlamalardır. Bunlar, miktar kısıtlamaları, tarife benzeri faktörler, görünmez engeller, gönüllü ihracat kısıtlamalarıdır.

 Miktar kısıtlamaları: Bu kısıtlamalar, ithalat hacminin direkt olarak sınırlanmasına yöneliktir. Miktar kısıtlamalarıyla ülkeye giriş veya çıkışı olacak malım hacmi direkt belirlenmektedir. Miktar kısıtlamaları, koyulan kotalar, ithalat yasağı ve döviz kontrolü araçları olarak bilinmektedir.

 Tarife Benzeri Faktörler: Tarife benzeri engeller fiyat mekanizması sayesinde etkileri görülen araçlar olarak tanımlanır. Buradaki mekanizma ithalatı pahalılaştırıp, toplam talebi yabancı mallardan yerli mallara doğru kaydırarak işlemektedir. Bu sayede yerli üretimde artış sağlanıp ithalat azaltılmış olacaktır.

 Görünmez Engeller: Sağlık, güvenlik ve çevre standartları gibi ticaret üzerinde engel özelliği taşıyan araçlar da bulunmaktadır. Konulma nedenleri farklılık gösterse de uluslararası ticareti sınırlandırmalarından dolayı dış ticaret engellerinden biri olarak görülmektedir.

(22)

 Gönüllü İhracat Kısıtlamaları: İthalatçı ve ihracatçının aralarında yaptıkları görüşmeler neticesinde mal ihracatının belirli bir kısmına kota koyulmasıdır.

İhracatın Özendirilmesi: Döviz kazandırıcı işlemlerin özendirilmesi

amaçlanmaktadır. Genellikle dış piyasaya yeni açılan gelişimini tamamlamamış ülkelerin başvurduğu bir yöntemdir.

Bağlı Ticaret: Dövizlerde tasarruf oluşturmak, serbest döviz yöntemiyle

satışı yapılamayan kalitesi düşük olan yerli malın ihracını yapabilmek, yabancı sermaye ile büyük sanayi tesisleri inşa etmek için bağlı ticaret yöntemine başvurulabilmektedir. Günümüzde takas ve kliringe ek olarak karşı satın alım, geri satın alım, dengeleme gibi yöntemlerle yapılmaktadır.

1.1.4. Uluslararası Ticaretin Çeşitleri

Ekonomik anlamda uluslararası ilişkiler birçok nedene dayanmaktadır. Ülkeler, yapılan üretim kendilerine yetmediği için ve bazı mallar yalnızca bazı ülkelerde bulunduğu için karşılıklı ticari ilişkiler gerçekleştirmektedirler. Bu ticari ilişkiler kalıcılığını ve canlılığını devam ettirmektedir (Yıldız, 2016: 11). Ülkeler arasında devam eden bu uluslararası ticaretin çeşitleri aşağıdaki gibi sıralanmaktadır (Gürsoy, 2010: 29, Yıldız, 2016: 11, Toroslu, 2000: 2).

Normal Ticaret: Ülkenin genel ticaret kurallarına dayanarak serbest döviz

kullanılarak yapılan ticaret şeklinde tanımlanmaktadır.

Bağlı Ticaret: Taraflardan birinin genellikle kamu kuruluşu olmasıyla

beraber, ithalatçı konumdaki ülkede döviz eksikliği söz konusu olduğu zaman borcunu ödemek için ihracatçı ülkeye dövizden başka kaynaklarla ödeme yapmasına denir. Buradaki amaç, söz konusu ülkelerin imzaladığı anlaşmalar doğrultusunda karşılıklı olarak ticareti dengelemeye çalışmaktır.

Sınır ve Kıyı Ticareti: İki komşu ülke arasında, bölge ihtiyaçlarını

karşılamak, istihdama katkıda bulunmak ve ticaret faaliyetlerini artırmak için ülkenin sınır ve kıyı bölgelerinde karşılıklı olarak yapılan ticarettir (Ayahan, 2014: 4). Söz konusu ticaret karadan yapılırsa sınır ticareti, denizden yapılırsa kıyı

(23)

Serbest Bölge Ticareti: Bu bölge, bir ülkenin ulusal sınırları içerisinde yer

almakla beraber, gümrük sınırlarının dışında kabul edilmiş ayrıca ülkede uygulanmakta olan mali ve ekonomik mevzuatın bir kısmının ya da tamamının dışında kabul edildiği bölgelere denir.

Karşı Satın Alım: Bu ticaret şekli, bir şirketin yabancı bir ülkeye mal satışı yapması ve daha sonra da o ülkeden mal satın alması şeklinde gerçekleştirilmektedir.

Geri Satın Alım: İleri düzey teknolojiye sahip ülkenin bir firması, gelişimini

tamamlamamış bir ülkeye makine donanımı, üretim amaçlı teknoloji ve anahtar teslim fabrika satışı yaparak firmanın ürettiklerinden bir kısmını geri satın alma sözünde bulunmasına denir. Bu yöntem ile gelişmiş ülkelere hammadde sağlanmış olur.

Dengeleme Anlaşmaları: İlk satışı serbest döviz işlemi ile gerçekleştirdikten

sonra satıcı ülkenin alıcı ülke üstündeki döviz baskısını azaltmak amacıyla onun döviz elde etmesine ya da elindeki dövizi daha tasarruflu kullanması için yardımcı hizmetlerde bulunmasına denir. Kısaca, kamu kurumları ve kamu ortaklıklarının uluslararası alanda gerçekleşen ithalatı karşılamak amacıyla yapılacak olan ihracata yönelik anlaşmayı ifade etmektedir

.

1.1.5.İhracatın Tanımı ve Türleri

İhracat genel anlamıyla, ülkedeki kurumlar veya kişiler tarafından üretilen mal ve hizmetlerin yurt dışına satılmasıdır. Başka bir ifadeyle, ülke sınırlarının içinde serbest dolaşım kapsamında olan malların başka ülkelere satışının yapılması olarak tanımlanmaktadır (Köksal, 2016: 4).

İhracatın uluslararası literatürde birden fazla tanımı bulunmaktadır. Bennett (1998)’e göre yurt içinde üretimi yapılan, saklanan ve işlem gören malın dış pazarda satışa sunulmasıdır (Bennett, 1998: 15). Aynı zamanda ihracat, ülkelerin kanunları kapsamında mal ve hizmetlerin uygun ulaştırma yöntemiyle ve gerekli belgelerle hedeflenen pazara, buradan da tüketiciye ulaşmasını sağlamak olarak ifade edilmektedir (İpek, 2015: 14).

(24)

İhracat, ürünün kalitesinin yüksek ve uluslararası standartlarda, piyasa şartlarına uygun üretimi yapılmasından, ülke dışında pazar sağlamasına, reklam ve tanıtım sağlanmasına, uygun olan paketleme ve ulaşım şeklinin tercih edilmesi, ihracatçının ülkesinde bulunan uluslararası ticaret mevzuatı göz önünde bulundurularak gerekli işlemlerin yapılmasından malın söylenen konuma anlaşılan zamanda teslim aşamasına kadar birçok aşamadan geçerek gerçekleşmektedir (Kaya, 2009: 11). İhracat işlemlerinin ülke ekonomisi açısından, istihdamı artırmak, ekonomiyi devalüasyona karşı korumak, ürünü çok sayıda müşteriye ulaştırmak, karlılığı artırmak, mevsimsel satışta dalgalanmayı en aza indirmek ve marka tanıtımı sağlayarak satışları artırmak gibi birçok faydası bulunmaktadır (Kaya ve Turguttopbaş, 2012: 12).

İhracatın dört farklı türü bulunmaktadır. Bunlar, ön izne bağlı ihracat, kayda bağlı ihracat, özellik arz etmeyen ihracat ve özellik arz eden ihracattır. İhracat yapan ya da ihracat amaçlı üretimi gerçekleştiren firmaların yapacağı ihracatın bu türlerinden hangisine dâhil olduğunu bilmeleri gerekmektedir. Yapılacak ihracatın hangi grupta yer alacağını belirleyen hususlar ise, ihracı yapılacak mal cinsi, ihracatın hangi ülkeye yapılacağı, karar verilen ödeme ve ticaret biçimi olarak sıralanmaktadır. Bu hususlar dikkate alınarak yapılan ihracatın türleri aşağıda yer almaktadır (Gürsoy, 2010: 226, Cengiz, 2010: 11, Şirinpınar, 2012: 27, Köksal, 2016: 21, Karafakioğlu, 2008: 23, Saçık, 2013: 2).

1.Ön İzne Bağlı İhracat: İhracata konu olan bazı malların ihracı, uluslararası

anlaşma, kanunları doğrultusunda belirli makamın ön iznine bağlıdır. Söz konusu malların ihracatında gerekli yerlerden gerekli izinler alındıktan sonra ihracat mevzuatı hükümleri uygulanmaktadır.

2.Kayda Bağlı İhracat: Kayda bağlı ihracat listesinde bulunan mallar kayda

bağlı olarak ihraç edilmektedir.

3.Özellik Arz Etmeyen (Serbest) İhracat: Serbest olan ihracat, belirli bir izne

veya kayda tabi olmadan yapılan ihracat türüdür.

4.Özellik Arz Eden İhracat: Bu ihracat türleri konsinye ihracat, ithal edilmiş

(25)

ve takas yoluyla ihracat, kredili ihracat, bavul ticareti, e-ticaret yoluyla ihracat, yurt dışında fuar ve sergilere katılım yoluyla ihracat olarak sıralanmaktadır.

A. Konsinye İhracat: Konsinye sözcüğü, malın satışından sorumlu olan

komisyoncuya malın mülkiyeti yapılmaksızın işleme konu olan malın gönderilmesine denir. Mal gönderildikten sonra malın mülkiyetinin değil sadece malın zilyetliğinin devri söz konusu olmaktadır.

B. İthal Edilmiş Malların İhracatı: Serbest dolaşıma yeni giriş yapmış ya da

daha önceden kullanılmış mal ihracının yapılmasına denir. İhracatın desteklenmesi amacıyla belirlenen kanunlar ve gümrük kuralları çerçevesinde malın gerekli vergileri ödenmeden ülkesine tekrar geri dönüşü yapılama ayrıca kendi ülkesinde satış işlemi de yapılamaz.

C. Serbest Bölgelere Yapılacak İhracat: Bu bölgeler ülke sınırları içerisinde

olan fakat gümrük sınırının dışında sayılan ve bulunduğu ülkenin ticari hükümlerinin uygulandığı yerdir.

D. Bedelsiz İhracat: Karşılık olarak yurt dışından herhangi bir ödeme

alınmadan mal çıkışının yapılması olarak ifade edilmektedir. Bu malları firmalar veya kişiler yurt dışındaki pazara tanıtmak ve reklam yapmak amacıyla göndermektedir.

E. Ticari Kiralama: Gümrük mevzuatı hükümlerine tabi olarak, söz konusu

malın bir süre kullanılması amacıyla yurt dışına bir bedel karşılığında ihraç edilmesidir.

F. Transit Ticaret: Yurt dışı ya da serbest bölge kapsamındaki yerli

firmadan veya antrepodan satın alınma işlemi yapılan malın, ülkeden transit olarak veya doğrudan yurt dışında ya da serbest bölge içinde bulunan yerli firmaya veya antrepoya satılması şeklinde tanımlanmaktadır.

G. Sınır Ticareti Kapsamında Yapılan İhracat: Sınır ticareti, şehirlerin

ihtiyacı olan malların belirli bir miktarını sınır komşusu olduğu ülkeden daha düşük fiyatlarla ithal etmesine ve bu şehirlerin ekonomisinin canlanmasıyla beraber ihracatın da artması olarak ifade edilmektedir.

(26)

H. Bağlı Muamele ve Takas Yoluyla İhracat: İkiden fazla tarafın bulunduğu

ve bu taraflar arasında takas olarak yapılan ihracat şeklidir. Bağlı muamele veya takas anlaşması; ithali ve ihracı yapılacak malların cinsini, standardını, kalitesini, teslim şeklini, yerini ve anlaşmanın geçerlilik süresini içermelidir.

I. Kredili İhracat: Bu ihracat, iki ya da daha çok taraf arasında kredi

anlaşmalarının dışında ihracat yapılan tutarın, ülke parasının değerini korumak amacıyla belirlenen süreden uzun olacak biçimde elde edilmesini sağlayan ihracat şeklidir.

İ. Bavul Ticareti: Ülkedeki malların, seyahat eden yabancı kişiler tarafından

kendi ülkelerinde satmak amacıyla götürdükleri malın satım alımını yapmasına denir. Bu ticaret şekli sınır ve kıyı ticaretine benzemektedir ancak ticari amaç taşımasına rağmen yolcunun yanında eşya niteliğinde malları taşıması gümrük vergisinden muaf olasına neden olarak bu noktada sınır ve kıyı ticaretinden ayrılır.

J. e-ticaret Yoluyla İhracat: Bu ticaret şeklinde, iletişim araçları kullanılarak

başka bir ülkedeki alıcı firma ya da kişilere satış yapılmaktadır.

K. Yurt Dışı Fuar ve Sergilere Katılım Yoluyla İhracat: Uluslararası

düzeyde ticaret fuarlarına ve sergilere gerek bireysel gerekse şirket olarak ülkeyi temsil amacıyla, yurt dışına yollanacak bedelli ya da bedelsiz malların yurt dışına çıkış işlemlerini kapsamaktadır.

1.1.6.İthalatın Tanımı ve Türleri

İthalat genel tanımıyla, ticaretinin yasak olmadığı malların o ülkenin mevzuatına uygun şekilde istenen belgeler ile gümrükten, vergisini ödedikten sonra yurt içine getirilmesidir (İpek, 2015: 36). Diğer bir ifadeyle, bir ülkede üretilen malları, başka ülkelerdeki alıcıların satın alması işlemidir. Dış alım olarak da ifade edilmektedir. İhracatın zıddıdır ve bir araya gelince bir ülkenin dış ticaret dengesini oluşturmaktadırlar. İthalatı, özel ve/veya tüzel kişiler, kamu iktisadi kurumları veya devlet doğrudan yapabilmektedir (Kaya, 2009: 11).

Gelişimini henüz tamamlamamış olan ülkeler açısından ithalat ve iktisadi kalkınma ilişkisinin önemi büyüktür. Bu ülkeler sanayileşmelerini sağlamak

(27)

olan ithalatla karşılarlar. Bunun sebebi, bu ülkelerde teknolojinin ileri seviyelere ulaşamaması ve sermayenin yetersizliği olarak gösterilmektedir (Bıdırdı, 2007: 13).

İthalat, bedelli ithalat, bedelsiz ithalat ve geçici ithalat olmak üzere üç şekilde yapılmaktadır.

Bedelli (Normal) İthalat: Ülkelerin yabancı bir ürün ya da hizmeti para

karşılığında ya da başka bir mal veya hizmet karşılığında satın almasına denir. Diğer bir ifadeyle, ödeme şekillerinden birinin kullanılarak satın alınan malın ülkenin gümrük sınırlarından içeriye girmesine denir (Birincioğlu, 2017: 4).

Bedelsiz İthalat: Karşılığında döviz aktarımı söz konusu olmadan yurt dışından alınan ve yurda getirilmesi zorunluluğu olmayan tasarruf ile satın alınan bazı kişisel ve ticari nitelikteki eşyaların yurt içine girişinin yapılması şeklinde tanımlanmaktadır (Kaya, 2015: 154).

Geçici İthalat Rejimi: Serbest dolaşım dışındaki bir eşyanın ithalat

vergisinin bütünün veya bir kısmını ödememe gibi bir şansının olduğu ve ticaret politikası önlemlerine tabi tutulmadan, gümrük bölgesinde kullanılması ve bu kullanımda yıpranmadan başka bir değişiklik olmadığında tekrardan ihracının mümkün olduğu hükümlerin uygulandığı rejim olarak tanımlanmaktadır (Resmî Gazete, 2005).

İthalat ayrıca ödeme yöntemlerine göre de sınıflandırılmaktadır. Bunlar, akreditifli ihracat, mal karşılığı ödeme, vesaik belge mukabili ödeme, kabul kredili ödeme, peşin ödeme ve özel takas olarak aşağıda açıklanmaktadır (Akın, 2010: 178).

Akreditifli İhracat: Akreditifin kelime anlamı, ithalatçının talebi üzerine bir

bankanın ihracatçıya verdiği, belirli şartları sağlayarak sattığı mal ve hizmetin bedelini ödeyeceğini taahhüt etmesi olarak tanımlanmaktadır. Akreditifli ödemede, uluslararası kurallar ile bankacılık kuralları uygulanır ve ihracat akreditiflerinin peşin ödemeye imkân veren bölümleri, akreditiflerin kendi hükümlerine tabidir (Seymen, 2015: 11).

(28)

Mal Karşılığı Ödeme: Bu ödeme şekli alıcı açısından herhangi bir risk

taşımazken satıcı açısından önemli riskler taşımaktadır. İthal ettiği mal karşılığında ödeme yapılmadan malların alıcının, satış sözleşmesinde bulunan varış yerine ulaşmasından sonra veya mallar satıldıktan sonra bedelini ödeyerek belgenin geri çekilmesiyle gerçekleşmektedir (Yanık ve Uzun, 2013: 74).

Vesaik Belge Mukabili Ödeme: İthalatçı ve ihracatçı arasında belge

düzenlendikten sonra malın, ihraç ülkesinden ayrıldığını gösteren belgeyi ihracatçı kendi bankasının aracılığıyla ithalatçının bankasına gönderir. İthalatçının malları teslim alabilmesi için ihracatçının bankaya vereceği tahsil emriyle bankanın mal bedelini tahsil ettikten sonra belgenin teslim edilmesiyle malların gümrükten çekilmesi şeklinde gerçekleşir. İhracatçı açısından belli bir garanti sağlayan ödeme şekli olarak ifade edilmektedir (Birincioğlu, 2017: 5).

Kabul Kredili Ödeme: İhracatçı poliçeyi malları ithalatçıya göndermeden

önce düzenler ve ithalatçı poliçeyi kabul ettikten sonra malların sevkiyatı gerçekleşmektedir. İthal edilen malların bedeli belirli bir vade sonunda ödenir. Kabul kredili ödeme vadeli ithalat olduğu için akreditif, vesaik mukabili ödeme ve mal mukabili ödeme şekilleriyle birlikte uygulanabilmektedir (Yanık ve Uzun, 2013: 76-77).

Peşin Ödeme: İthalatçının ithal ettiği malları teslim almadan bedelini banka

aracılığıyla ihracatçıya peşin olarak ödemesiyle gerçekleşmektedir. Tahsil edilecek peşin ödeme ile ilgili olarak hazırlanacak döviz alım belgesinde, bedelin peşin ihracat için kullanılacağı, hangi yolla (havale, efektif, çek, kredi kartı) gönderildiği, peşin ödemenin sresi yer alır. Peşin ödeme üçüncü kişilere devredilemez. Peşin bedel için bankalarca garanti verilebilmektedir (Akın, 2010: 179).

Özel Takas (Karşı Ticaret): Mal veya hizmetin ihracatı ve ithalatında

karşılıklı taraflar gerçek ya da tüzel kişi olduğu durumunda ihracat ile ithalatı yapılacak olan malların bedelleri belirli bir para transferi söz konusu olmadan malların bir kısmının veya tamamının birbiriyle değiştirilmesi şeklinde gerçekleşen ticarettir. Takas işlemleri aynı müşteri ile uzun vadeli olarak değil, genellikle bir defa yapılmaktadır (Yanık ve Uzun, 2013: 73).

(29)

1.2.Uluslararası Ticaret: Teorik Çerçeve

Sanayi devriminden önceki dönemde büyük oranda tarım odaklı üretim ile şekil alan uluslararası ticaretin, ülke ekonomisinin büyümesine yönelik yaklaşımları merkantilist düşünceye dayanmaktadır. Sanayi devrimi sonrasında Klasik dış ticaret teorileri, dış ticaret teorilerinin gelişmesine katkı sağlamıştır (Bayraktutan, 2003: 176).

Uluslararası ticaret teorilerinde Adam Smith’ten günümüze kadar önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Klasik dış ticaret teorileri, üretim faktörleri arasında sadece emek faktörüne dayanmaktadır ve üretimin maliyetini yine emek miktarına bağlamaktadır. Devamında Neo-Klasik iktisat teorileri, fırsat maliyeti kavramıyla, sermayenin de bir üretim faktörü ve maliyet unsuru şeklinde dikkate alınmasında etkili olmuşlardır. Ayrıca uluslararası verim farklılığını ve refah düzeyini faktör donatımı ile açıklamaya çalışan teoriler ve iki ülkeli iki faktörlü modeller emek ve sermayeye dayanmaktadır (Özel, 2012: 4-5). 1950’li yıllarda Keynesyen modele dayandırılan dünya ekonomisinde 1970’lere gelindiğinde dengesizliklerle karşılaşılmıştır. Bunun sebebi olarak Kesnesyen politikalar gösterilmektedir. Söz konusu dönemde yaşanan petrol krizi ile dünya ekonomisi liberal politika dönemine (30 yıl öncesine) dönüş yaşamıştır (Şentürk, 2007: 5).

1960 yılı ile beraber Klasik dış ticaret teorilerini yetersiz gören yeni dış ticaret teorileri ortaya çıkmış ve günümüze kadar varlığını devam ettirmiştir. Ölçeğe göre artan, monopolcü, eksik rekabet gibi teorilerle karşımıza çıkan yeni ticaret teorilerinin emeğin niteliğini ve teknolojinin gelişimi ile üretim sürecini daha etkin hale getiren dış ticaret modelini ortaya koydukları görülmektedir (Özel, 2012: 4-5).

1.2.1.Klasik İktisat Öncesi Dönemde Dış Ticaret Teorileri

Klasik iktisat öncesi dönemdeki dış ticaret teorileri Merkantilistler ile Fizyokratlar tarafından geliştirilmiştir. Takip eden bölümlerde sırasıyla Merkantilistlerin ve Fizyokratların dış ticarete yaklaşımı incelenmektedir.

(30)

1.2.1.1.Merkantilizmin Dış Ticaret Yaklaşımı

Ticaretin gelişme göstermesi Batı Avrupa iktisat tarihinde ‘Merkantilizm’ olarak anılırken iktisadi sistem bakımından ‘ticaret kapitalizmi’ olarak ifade edilmektedir. Merkantilizm, Avrupa’da doğmasıyla beraber orada gelişme göstermiştir. Merkantilizm 16. ve 17. yüzyıllarda (yani orta çağ sonu ile sanayi devrimi arasında) etkisini göstermiş bir düşünce akımı olup, yine bu yüzyıllar arasında Avrupa’da meydana gelen siyasi, kültürel ve ticari devrimin ürünü haline gelmiştir (Ünsal, 2005: 5). Söz konusu dönemlerden önce dış ticaretten bahsetmek güçtür, ancak bu dönemde İpek Yolu ticaretiyle birlikte gelişme göstermiştir (Seyidoğlu, 2007: 20).

Merkantilizm, Avrupa’da sanayi ve ticaretin orta çağda birleşiminden sonra güçlü ve merkezileşmiş ulus devletler yaratmayı amaçlayan politikalar sistemi olarak kabul edilmektedir (Öztürk, 2019: 130). Merkantilist düşünce üç temel faktöre dayanarak açıklanmaktadır; bunlardan ilki, milli ve güçlü bir devlet ilkesi. İkinci, kıymetli madenleri elinde bulundurmak ve kazanç tutkusuna sahip olmak, üçüncü ise dış ticaretin gerekliliğidir (Tekeloğlu, 1993: 18). Merkantilizmde altın stokunu artırmak ve böylece devletin zenginliğini sağlamak için dış ticarete önem vermelerinden dolayı dış ticaret filosunun önemi büyüktür (Seyidoğlu, 2007: 21).

Merkantilistler dış ticaret bilançosu fazla veren, güçlü bir devlet oluşturma amacı gütmüşlerdir (Şentürk, 2007: 36). Uluslararası ticaret yapan iki ülkeden birinin daha fazla ihracat yapıp dış ticaret hacminin artması, diğerinde ise dış ticaret açığı oluşması merkantilizme göre uluslararası ticaretin aslında sıfır toplamlı bir faaliyet olduğunu göstermektedir. Bu nedenle bir ülke kazanırken diğeri kaybedecektir (Kaymakçı, 2012: 105). Merkantilistlerde bireyin değil devletin zenginliği ön plandadır (Güngör, 2006: 3).

1.2.1.2.Fizyokratların Dış Ticaret Yaklaşımı

Fiyokrasi, Merkantilizme tepki olarak Fransa’da ortaya çıkmış düşünce akımıdır. Bu akımın kurucusu, Francois Quesnay’dır (1694-1774) ve en önemli eseri ‘Tableau Economique’dir. Colbertizmin’den beklenen etkinin görülmemesi nedeniyle Fransa’da anlaşmazlıklar olmuş ve bunun neticesinde Fizyokrasi meydana gelmiştir. Fizyokrasi ‘Doğa Yasası’ anlamına gelmektedir. Fizyokratlar

(31)

ilahi güçler sayesinde doğal düzenin sağlandığını savunmaktadırlar (Güngör, 2006: 4).

Fizyokrat düşüncenin ana etmenleri şu şekilde sıralanmaktadır (Erdoğan, 2006: 10);

 Merkantilistlerden farklı olarak zenginliğin kaynağını doğa olarak görürler. Net hasılayı tarım ve madencilik oluşturur bu yüzden tarımsal üretimi artırma ve geliştirme düşüncesi vardır.

 Fizyokratlar özel mülkiyet ve rekabet taraftarıdırlar. İnsanlar istediğini yapsın, mallar serbestçe geçsin düşüncesine sahiptirler.

 Fizyokratlar ekonomiye ilk defa makro açıdan yaklaşmış ve üretim süreci üzerinde içlemede bulunmuşlardır. Bu makro incelemede gelir; toprak sahipleri, çiftçiler, esnaf/sanatkâr olmak üzere bu gruplar arasında dağıtılmaktadır.

Fizyokrat yaklaşım, ekonomide arz ve talepte yaşanan dengesizliklerin sürekli olmadığını ve söz konusu dengesizliklerin piyasa mekanizmasında kendiliğinden yok olacağını, bu nedenle müdahale etmenin anlamsız olduğunu savunmaktadır. Bu yaklaşımda ekonominin serbest olması görüşü yer almaktadır. (Güngör, 2006: 5). Bu düşünce de fizyokratların ilahi düşünce yapısıyla uyumludur. Uluslararası ticaret serbest olsun ki tahıl ürünleri ve üreticiler zarar görmesin dolayısıyla devletin zenginliği de sağlanabilsin görüşü yer almaktadır (Yılmaz, 2012: 14). Fizyokratlarda tüketim mallarının bol olması ve bu malların iyi fiyatla satışının yapılmasının gerçek zenginliği sağladığı görüşü bulunmaktadır. Ticaret ise, mal karşılığında mal alma yöntemiyle yapılan bir faaliyet olduğu için değer oluşumu söz konusu değildir. Malın malla olan değiş tokuş işlemidir ve Fizyokratlara göre, satın alım yapılmadan satmak körlük hatta siyasal açlık olarak ifade edilmektedir (Yılmaz, 1992: 13).

1.2.2. Klasik Dış Ticaret Teorisi

Zenginliğin kaynağını kıymetli madenler olarak gören bu nedenle dünya servet stokunda değişiklik olmadığını ve yapılan ticaretin taraf ülkelerden

(32)

yalnızca birine fayda sağlayacağını savunan Merkantilist düşünce, sanayi devrimiyle beraber kendini gösteren kitlesel üretim nedeniyle zayıflamış ve serbest ticaret gereksinimini karşılayamaz hale gelmiştir (Bayraktutan, 2003: 176).

Sanayi devrimi sonrasında gelen buhar gücü, kas gücünün yerini almış, kitlesel üretim ise el tezgâhları yerine kullanılmıştır. Tek sıkıntı makinelerin ürettiği ürüne pazar bulunması olmuştur. Yabancı ülkelerin kapılarını, üretimi yapılan malların satışının yapılabilmesi için yabancı malın ithaline izin vermesi gerekmiştir. Bu konuda merkantilist düşünce yetersiz kalmış ve liberal görüş onun yerini almıştır. Liberal görüşün temeli Adam Smith’e dayanmakta, amacı ise milletlerin zenginliğe ulaşmasını sağlamak olmuştur. Adam Smith, gerçek zenginliğin üretimden ve özellikle de verimlilikten sağlanacağını belirtmektedir (Seyidoğlu, 2007: 15).

Adam Smith (1776), firma, toplum ve ülkeler bazında bir uyum söz konusu olduğunu ve özgür hale gelmesiyle birlikte devreye girecek olan görünmez elin bu uyumu devam ettirebileceğini belirtmektedir. Smith uzmanlaşma ile öğrenme arasındaki ilişkiyi analiz ederek artan verimlilikle birlikte ölçeğe göre artan getiride de artış görülebileceğini ve böylece uzun dönemde büyüme sağlanabileceğini ifade etmektedir. Bunun uluslararası ticarette de geçerli olduğunu, ülkeler arasındaki iş bölümü ve uzmanlaşmanın maliyetlerde farklılaşmalara sebep olduğunu ve ticaretin bu maliyet farklılıklarından sağlandığını ifade etmektedir (Öztürk, 2019: 131).

Genelde iktisat bilimi, özelde ise uluslararası ticaretin temelleri Adam Smith’in Milletlerin Zenginliğini (1776) yayınlamasıyla atılmış bulunmaktadır. David Richardo (1817) ise, Smith’in teorisinin geçerlilik alanını büyüterek günümüze kadar getirmiştir. Bu teorileri açıklamadan önce her iki teorinin de üzerinde durduğu varsayımları aşağıdaki gibi sıralamakta fayda vardır (Şentürk, 2007: 39);

 İki mallı, iki ülkeli ticaret modeli

 Tam istihdam düzeyinde bir ekonomi

(33)

 Ticarete konu olan ülkelerde üretim faktörlerinin miktarı ülke içerisinde aynı kalmış

 Zamanın dikkate alınmadığı statik analiz yapılmış.

 Üretim faktörlerinin ülke içerisinde tam hareketli olduğu ülke dışında tam hareketsiz olması.

 Ticarete katılan ülkeler aynı üretim teknolojisine sahiptir.

 Malların üretim maliyeti sabittir.

 Arz odaklı analizler söz konusu.

 Tam rekabet koşulları geçerlidir.

 Emek-değer teorisi vardır.

 Taşıma giderlerinin sıfır olduğu varsayımı vardır. 1.2.2.1.Mutlak Üstünlükler Teorisi

Modern iktisat teorisinin temellerini oluşturan Klasik İktisadın temeli Adam Smith (1776)’in yayınladığı Milletlerin Zenginliğinin Doğası ve Sebepleri üzerine Bir Araştırma (An Inquiry Into the Nature and Causes of the Wealth of Nations) eseriyle atılmıştır. Mutlak Üstünlük Teorisi, o dönemdeki ülkeler arasında yapılan ticareti açıklamaya çalışan Merkantilizme karşı ortaya koyulmuştur. Adam Smith, ülkelerin ticaretini serbest ticaret üzerine kurmalarını ve uzmanlaştıkları mallarda üretim artışına giderek bu uzmanlaştıkları malları ihraç etmelerinin önemine değinmektedir. Smith görünmez el olması gerektiğini yani Merkantilist görüşün aksine devlet müdahalesinin olamaması gerektiğini savunmaktadır (Sever, 2009: 59).

Adam Smith, Mutlak Üstünlükler Teorisiyle ticaretin serbest hale gelmesinin ve uluslararası alanda uzmanlaşma faydalarının üzerinde durarak bunu açıklamaya çalışmaktadır. Merkantilizme karşı, devlet müdahalesinin gereksiz olduğunu ve serbest ticaret ile malların serbest dolaşacağını bu sayede altın ve gümüşün her zaman elde edileceğini savunmaktadır (Smith, 2002: 21).

Mutlak Üstünlükler Teorisinde iki ülkeli modelde, ülkelerden biri diğer ülkeyle kıyaslandığında mallardan hangisinin üretimini diğerlerine göre az maliyetle gerçekleştiriyorsa onun üretiminde uzmanlaşmaya gitmeli ve bu düşük maliyet ile ürettikleri malların ihracını yapmalı yüksek maliyetle üretilen malları

(34)

ise başka bir ülkeden ithal etmelidir (Seyidoğlu, 2007: 21). Bu sayede, uluslararası uzmanlaşma, serbest ticaret ve kaynakların da etkin kullanımı sonucu hem üretimde artış olacak hem de serbest ticaret döneminden öncekine kıyasla daha çok çıktı düzeyine paralel olacak bu sayede ülkelerin refah düzeyinde iyileşme söz konusu olacaktır (Chacholihades, 1990: 14-15). Dış ticarette uzmanlaşma ve iş bölümünü önemini açıklayan bu teoride, işçilerin ürettikleri mal miktarı emek miktarına bağlı olarak gerçekleşmektedir. Bu sayede emek verimliliği sayesinde üretim maliyetleri oluşmaktadır (Coşkun, 201:2).

Mutlak Üstünlükler Teorisi, uluslararası ticaretin yapılması gerektiğinin bilimsel olarak açıklanmasında başlangıç noktasını oluşturmaktadır. Ancak uluslararası ticaretin bütününü açıklamakta yeterli değildir. Çünkü ‘Bir ülke bütün ürünlerin üretiminde üstünlüğe sahip ise dış ticaret nasıl yapılır?’ sorusuna cevap bulamamaktadır. Bunun cevabını David Richardo (1817) uluslararası ticareti daha kapsamlı ve daha açıklayıcı bir şekilde anlatarak, üretim maliyetlerinde mutlak değil göreceli üstünlüğe dikkat edilmesi gerektiğini savunmuştur (Temel, 2017: 10).

1.2.2.2.Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi

Adam Smith’ten sonra, David Richardo (1817) yaklaşık 40 yıl sonra Politik İktisadın ve Vergilendirmenin Prensipleri (Principles of Political Economy and Taxation) eserini yayınlamıştır. Mutlak Üstünlük Teorisi’nin bir ülkenin her iki malın üretiminde de mutlak üstünlüğünün olduğu durumu ihmal edilmesi üzerinde duran ve bu durumda bile serbest ticaret yönteminin ülkenin yararına olduğunu savunan David Richardo (1817) Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi’ni (Theory of Comperative Advantage) ortaya koymuştur (Şentürk, 2007: 42).

Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi ile serbest ticarette elde edilecek kazanç sayesinde ekonomik refahın artacağı ve ekonomik büyümenin hız kazanacağı savunulmaktadır (Erkan, 2012: 195-218). Serbest dış ticareti destekleyen Richardo (1817), bir ürünün ucuza üretilmesinden ve o ürünün üretiminde uzmanlaşılmasından çok, başka ülkeler ile olan göreceli durum üzerine incelemede bulunmaktadır. Buna göre, ülkeler üretimde mutlak olarak üstün oldukları malları değil mukayeseli olarak üstün oldukları malları üretmeli bunları

(35)

ihraç etmeli ve mukayeseli olarak üstünlüğü az olan malların ithalini gerçekleştirmelidir. Bu sayede her iki ülke de kazanç sağlayacaktır. Mukayeseli üstünlük ülkelerin daha çok verimli olduğu malı üretmesini daha az verimli olduğu malın ise kaynak aktarımını savunmaktadır. Bu da kaynağın tasarruflu kullanılmasına olanak sağlar. Bu durum, ülkenin sadece bir malda göreceli olarak verim düşüklüğü olduğunda değil, birden fazla malda verim düşüklüğü olduğu zaman geçerlidir. Çünkü görece olarak en verimsiz olduğu bir malı üretmesi o ülkenin kaynaklarının israfına neden olacaktır. Böyle bir ülkede kaynaklar daha verimli olunan üretim alanına kaydırılmalı ve verimsiz olunan mallar ithal edilmelidir (Temel, 2017: 10).

David Ricardo’nun Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi’nde karşılaşılan istisnai durum, bir ülkenin söz konusu diğer ülkeye göre sahip olduğu mutlak dezavantaj her iki malda da aynı oranda sahip olduğunda meydana gelmektedir. Böyle bir durumda karşılıklı çıkarlar doğrultusunda ticaret yapma olanağı bulunmamaktadır. Bu durum, Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisinin uygulanmasının pek mümkün olmadığı nadir anlarda ortaya çıkmaktadır (Deviren, 2003: 12)

Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi dış ticaretin yararlarını açıklamasına rağmen, hangi ülkenin daha karlı olacağını açıklayamamaktadır. David Richardo (1817) dış ticaretin mübadele oranlarının hangi sınırlar içinde olacağını söylemiş ancak fiili uluslararası ticaret oranının ne olacağını belirtmemiştir (Deviren, 2003: 11). Karşılaştırmalı Üstünlük Teorisi, küreselleşen dünyadaki uluslararası ticareti açıklamada yetersiz kalmıştır. Bu teorinin, temelini emek değer teorisinin oluşturması, işgücünün ülke içinde tam hareket sağladığı ülkeler arasında ise hareketsiz sayılması, talep koşullarına dikkat edilmemesi, sabit maliyete ve tam uzmanlaşma zerine kurulması ve benzeri nedenlerden dolayı modelde aksaklıklar ile karşılaşılmıştır. David Ricardo’nun (1817) çalışmasında uluslararası ticaretin kaynağının ne olduğu konusuna değinmemesi ve özellikle ülkelerin işgücü verimliliği arasındaki farkların nedenlerine değinmemesi sonraki çalışmalara kapı aralamıştır. Emek değer teorisine dayanan ve statik arz teorisi niteliğinde olan Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi, daha sonra gelen Neo-klasik iktisat savunucuları tarafından geliştirilmiştir (Seyidoğlu, 2007: 21).

(36)

1.2.3.Neoklasik Dış Ticaret Teorisi

19. yüzyıl sonrasında Klasik teoriye birtakım eleştiriler yapılmaktadır. Söz konusu eleştiriler genellikle uygulama aşamasında kendini gösteren fakat teori kısmında öngörülen düşüncelerden farklı sonuçlar itibariyle ortaya koyulmuştur. Çalışma saatlerinin uzun olması, sağlık açısından zararlı çalışma ortamı, işletme veya firmalarda çocuk ve kadın işçi çalışması, sendika kurularak gelişim göstermesi, toplumda sağlıkla ilgili problemlerin artması ve devletin zamanla ekonomiye müdahalesinin artması gibi problemler klasik teoriyi temelden sarsmıştır (Güngör, 2006: 8).

Klasik dış ticaret teorileri üzerine yapılan temel eleştiri, emek değer teorisine dayanması ve emek dışındaki diğer faktörlerin maliyet ve dış ticaret üzerine etkisini göz ardı etmesi şeklinde olmuştur. Neo-klasik Teori, Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi ana çizgileri içerisinde kalarak emek maliyeti ile birlikte diğer faktörlerinde içinde olduğu fırsat maliyeti yaklaşımıyla sonucunda oluşan verimlilik farklılığının uluslararası ticareti harekete geçirme konusunda yeterli olduğunu ortaya koymaktadır. Burada maliyet verimliliğin aksine, bir birim mal elde etmek için ihtiyaç duyulan kaynağın sağlanması ve kullanılan faktörün/faktörlerin parasal olarak değerinin bir araya getirilmesiyle elde edilmektedir. Bir malın fırsat maliyeti, söz konusu mal üretiminde bir birim artış sağlamak amacıyla gerekli olan kaynağı serbest bırakarak, başka bir mal üretiminden vazgeçilmesi gereken miktara eşit olması şeklinde tanımlanmaktadır (Bayraktutan, 2003: 178).

Ülkeler arasındaki üretim maliyetlerinin farklı olması nedeniyle uluslararası mal değişiminden kâr elde edileceğini belirten Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisindeki maliyetlerin hangi nedenle farklılık göstereceği konusundaki eksikliğin giderilmesi için Eli Heckscher, Faktör Donatımı Teorisi’ni ortaya atmıştır. 1930’lu yıllara gelindiğinde Heckscher’in öğrencisi olan Ohlin’nin geliştirdiği ve üzerine çalışmada bulunduğu teorinin adı Heckscher-Ohlin Teorisi (1930) şeklinde anılmaya başlamıştır (Seyidoğlu, 2007: 23). Heckscher-Ohlin teorisi, verimlilik farkını faktör donanımına bağlayarak, ülkeler arasında gerçekleşen ticaretin faktör gelirinin eşit hale gelmesi amacıyla yapılan bir

(37)

faaliyet olduğunu ve iç tekelin ortadan kalkmasına neden olduğunu savunmaktadır (Şentürk, 2007: 45).

1.2.3.1.Faktör Donatımı Teorisi

David Richardo’nun dış ticaret üzerine yaptığı katkılarından yaklaşık bir yüzyıl sonra İsveçli iktisatçılar Eli Heckscher ve Bertil Ohlin dış ticaretin esasına dayalı açıklamalarıyla Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi’nin eksikleri gidermek için çalışmalarda bulunmuşlardır (Deviren, 2003: 15).

Sanayi devriminin ortaya çıkması ve hızla ilerlemesi ile birlikte emek-değer yaklaşımının yerini sanayi almış ve üretim sürecinde emek geride kalmıştır. Bu durum ile birlikte uluslararası ticaret üzerine yapılan çalışmalarda ülkelerdeki faktörlerin varlığı ve yoğunluğu tartışma konusu olmuştur. Bu alanda yapılan çalışmalardan ilki Eli F. Heckscher (1919) tarafından yapılmış, Heckscher’in çalışmaları öğrencisi Bertil Ohlin (1930) tarafından geliştirilmiştir. 1919’daki makalesinde çalışması ‘faktör oranları teorisi’ olarak yer almış ve bu çalışma üzerine ilerleyen yıllarda öğrencisi olan Bertel Ohlin (1930) tarafından bir makale yayınlanmıştır. Bu çalışmalar daha sonra “Faktör Donatımı Teorisi veya Heckscher-Ohlin Teorisi’’ olarak anılmıştır (Öztürk, 2012: 25).

Faktör Donatımı Teorisi’ne göre, bir ülke üretim faktörlerinden hangisinde nispeten (bol) zenginse, o faktörü yoğun biçimde kullanıp üretilen malın üretimi daha ucuz olacağından o mallarda uzmanlaşmaya gitmeli ve bunların ihracını yapmalı diğer malları da ithal etmelidir (Şentürk, 2007: 45). Faktör Donatımı fiziki faktör donatımı ve ekonomik faktör donatımı olmak üzere iki şekilde ele alınmaktadır. Fiziki faktör donatımına 𝑠𝑒𝑟𝑚𝑎𝑦𝑒 𝑠𝑡𝑜𝑘𝑢 𝑒𝑚𝑒𝑘 𝑠𝑡𝑜𝑘𝑢⁄ şeklinde ulaşılmaktadır. Hangi ülkenin faktör (𝑠𝑒𝑟𝑚𝑎𝑦𝑒 𝑒𝑚𝑒𝑘⁄ ) oranı büyükse o ülke sermaye açısından zengin kabul edilmektedir. Ekonomik olarak ele alınırsa faktörlerin fiyat oranları kullanılmaktadır. Ülkelerden hangisi bir faktöre yoğun olarak sahipse o ülkedeki faktör fiyatı daha ucuz olur bu da 𝑠𝑒𝑟𝑚𝑎𝑦𝑒𝑛𝑖𝑛 𝑓𝑖𝑦𝑎𝑡𝚤 𝑒𝑚𝑒ğ𝑖𝑛 𝑓𝑖𝑦𝑎𝑡𝚤⁄ oranı ile elde edilmektedir (İşgüden ve Akyüz, 1998: 32-33).

Teorinin aksine bir durum gerçekleştiğinde, ülkedeki insanlar faktörü yoğun olan mala yönelir ve talep artarsa faktör donatımı ekonomik olarak tersine döner

Referanslar

Benzer Belgeler

Benzer şekilde eğer b2i = 0 (yani b2 katsayısının bütün i ler için sıfır olması) istatistiksel olarak anlamlı ise, o zaman yine ekonomik büyümenin, ihracatın Granger

Hazırlayan: Yunus KÜLCÜ Zincirleme Sayı

After leaching experiments, the maximum nickel extraction in this study was achieved under the following conditions: 0.75 M sulphuric acid, 30°C, a 1/10 solid-to-liquid

2003 yılında İlköğretim Matematik Öğretmeni olarak ilk kez atandığımda pek çok hedefle görevime başlamıştım. Öncelikli hedefim ilk olarak üniversitede

Uluslararası mali kuruluşlarının oluşturulmasının kalkınma acısından hedefi, savaştan sonra Avrupa ülkelerinin ekonomisinin yeniden yapılandırılmasını sağlayarak,

Sait Faik, insanı ve eĢyasıyla bir bütün olarak kabul ettiği tabiatın sesini daha rahat duyabilmek için denize koĢar.. Orada bilinen Ģeylerin farklı

The suggested approach is based on data mining techniques and detects plagiarism by comparing suspect and source papers using Jaccard similarity.. The data set is a

To know the effect of diameter on the stress-settlement response of floating stone column the experimental results show that by inserting the stone column the load-carrying