• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2. PRĐZREN TÜRKLERĐNDE GEÇĐŞ DÖNEMLERĐ

2.1. Doğum

2.1.3. Doğum Sonrası

2.1.3.9. Nazar

Nazar, sözlüklerde “bakma, göz atma, göz değme” , (Devellioğlu, 1992:971) “belli kimselerde bulunduğuna inanılan, insanlara, özellikle çocuklara, evcil hayvanlara, eve, mala mülke, hatta cansız nesnelere de zarar veren, bakıştaki çarpıcı ve öldürücü güç, göz” (Türkçe Sözlük, 2005:1459) şeklinde açıklanmaktadır. Herhangi bir zararlı olay, böyle bir sebebe yüklendiği zaman “nazar değdi” deyimi kullanılır. Bu deyim, bakışlarında zararlı güç bulunan insanların bu özellikleriyle bir kişiye, bir hayvana ya da bir nesneye bakmasıyla canlı üzerinde hastalık, sakatlık, hatta ölüm, nesne üzerinde

sakatlanma, kırılma gibi olumsuz bir etkinin meydana gelmesi anlamını taşımaktadır (Boratav, 1984:103-104).

Đslam ülkelerinde ve Anadolu’da nazar inancı çok yaygındır. Halk arasında söylenen “deveyi kazana, insanı mezara” deyimi nazarın öldürücü gücünü açığa vurmaktadır. Nazarın özellikle geçiş dönemlerindeki çocuklar için büyük bir tehlike taşıdığı inancı çok yaygındır (Örnek; 2000:167). Nazar, halk arasında “kem göze uğrama”, “nazar değme”, “göz değme”, “göze gelme”, “nazara gelme”, “nazara uğrama” gibi adlarla tanımlanmaktadır.

Çocuklar, güzellikleri ve hünerleriyle herkesin hayranlığını kazanmış kişiler nazara uğramaya elverişlidir. Nazar, “kıskançlık” gibi olumsuz duygulardan gelebileceği gibi, özellikle kişinin yakınlarının fazla hayranlık ve sevgi duymalarından da gelebilir. Bu sebeple annenin ve babanın çocuğuna fazla düşkünlüğü iyi sayılmaz. Çocukların en yakınlarının sevgi ve hayranlık bakışlarının, aşırı okşamalarının kötü sonuçlar verebileceği inancı ile tatlı sözler yerine “maskara”, “çirkin” vb. kötüleyici sözlerle sevmek tavsiye edilir. Ayrıca arada bir kesinlikle “maşallah” demek ve tükürme taklidi de eklemek gerekir. Bu sözler ve hareketler ile kötü gözlerin etkisini ürkütüp kaçırmak amaçlanır. Nazardan ilk akla gelen korunma çaresi zarar görmesi ihtimali olan kişiyi “kem gözler”den kaçırmaktır. Çok sağlıklı ve güzel çocuklar mümkün olduğunca nazarının dokunacağı düşünülen kimselere gösterilmemeye çalışılır (Boratav, 1984:104-105).

Eski Türkler çocuğu olup kısa bir müddet sonra çocuğu ölen anne babalar, çocuğu erkekse çocuğuna “Tanrı nazarı değdi” zannedip, daha sonra doğan erkek çocuklarını “Tanrı nazarı”ndan korumak için yemekli merasim yaparak çocuğun adını “Niyazi”, “Kepek” “Ağırcı”, “Satılmış” gibi adlarla değiştirirlerdi. Ayrıca erkek çocuklarına uzun saçlar bırakıp kız çocukları gibi giyindirerek Tanrı nazarından korurlardı (Abdurrahman; 2004:125).

Nazardan korunmak için, nazar boncuğu takmak, çocuğu pis yırtık kıyafetlerle gezdirmek, nefesi kuvvetli hocalara okutmak, muska takmak, ziyaretlere götürmek, nazar değeceği inanılan kimselerden uzak tutmak gibi çeşitli uygulamalar yapılır (Örnek; 2000:170). Çocukları nazardan korumak için mavi boncuk takılması

uygulaması çok yaygındır. Mavi genelde nazara karşı koruyucu olarak bilinir. Nazardan korunmak için ayetler yazılı muska ve levhaların kullanılması sadece çocuklar için değildir (Salih ve Kalafat, 2000:34). Muska, “içinde dinî ve büyüleyici bir gücün saklı olduğu sanılan, taşıyanı, takanı veya sahip olanı zararlı etkilerden koruyup iyilik getirdiğine inanılan nesne, yazılı kağıt, hamaylı”dır (Türkçe Sözlük, 2005:1422).

Nazardan korunmak için yapılan uygulamaların başında nazarlık gelir. Nazarlık, koruma ve korunma amaçlıdır. Bu objelerin yalnızca biçimleri değil, yapıldıkları maddeler ve renkleri de önemlidir. Bu maddelerin özünde gizli bir kuvvetin varlığı olduğuna inanılır. Tabiattaki birtakım objelerden korkan insan felaketleri ve mutlulukları bu objelerin içinde sanarak onlardan yararlanmak istemiştir (Artun, 2005:251).

Halkımız tarafından da kullanılan nazarlıklar arasında mavi boncuk, yedi delikli boncuk, kendiliğinden delinmiş taş, eski süpürge, sarımsak, kartal pençesi, hurma çekirdeği, sarı kehribar, yumurta kabuğu, kurban gözü, geyik boynuzu, öküz boynuzu, at kafası, çörek otu, günlük, kuru karanfil ve üzerliği sayılabilir. Nazarlıkların bazıları evlere asılmakta, bazıları üstte taşınmakta, bazıları da bağ, bahçe ve tarlalarda bulundurulmaktadır. Çörek otu, günlük, kuru karanfil ve üzerlik ise nazara karşı yapılan tütsüde kullanılmaktadır (Akalın, 1993: 247).

Nazarlık olarak, göz şeklindeki mavi boncuk ve üzerinde “maşallah” yazılı altın kullanılması çok yaygındır. Orta ve Doğu Karadeniz’de sümüklü böcek kabuğu, Batı Anadolu ve Trakya'da midye, kaplumbağa kabuğu, Đç Anadolu’da yedi delikli boncuk, şap, kurt dişi, iğde çürüğü, acıbadem çekirdeği, muska takmak gibi uygulamalara rastlanılmaktadır (Binbaşıoğlu, 1998: 23).

Sivas’ta insanları nazardan korumak için çeşitli pratiklere başvurulmaktadır. Gök (mavi) bir bezin içine, kırkbir adet çörek otuna birer Đhlâs suresi okunarak çıkın yapılır. Bu çıkın çocuğun gömleğinin içine tutturulur. Her türlü tehlikeden korunmak için ve nazara karşı Fatiha Suresi, Felâk ve Nâs Sureleri, Ayet-el Kursî okunur. Çocuğun başlığına mavi boncuk, iğde dalı, altın ve gümüş paralar dikilir. Köylerde yapılan bu başlıklarda, yedi delikli mavi boncuk, deniz hayvanlarının kabukları da

bulunur. Altın çocuğun alnına gelecek şekilde başlığa dikilir. Mavi boncuk altınla beraber, bilezik şeklinde, kolye şeklinde kız çocuklarının süsü olarak kullanılır. Çapraz olarak çocuğun boynundan beline kadar asılan hamaylı (hamail) dizisinde mavi boncuk, altın, gümüş, küçük madenî anahtar, hatta demir parçacıkları yer alabilir. Üzerlerinde mavi boncuklar bulunan altın maşallah kırmızı bir kurdeleyle bağlanmış olarak, çocuk nazarlığı olarak çok kullanılmaktadır. Üzerlerinde Ayet-el Kursî yazılmış altın künyeler, mavi boncuklu at nalı şeklinde altın nazarlıklar, mavi boncuklu kolye, küpe, yüzük ve bilezikler çocukların hem süsleri hem de nazarlıklarıdır. Gümüş ve altın taşıyana nazar değmeyeceği inancından dolayı gümüş ve altın süs eşyası olarak taşınır (Üçer, 1997:167-169).

Gaziantep’te çocuk kundaklandıktan sonra nazar değmesin diye iki kaşının arasına kömür veya sürme ile çarpı işareti yapılır. Bu işaret “maşallah” anlamındadır. Aynı amaçla içinde sarımsak, soğan kabukları, üzerklik bulunan bir muska, kurt derisinden bir parça, nazar boncuğu, iğde dalı parçasından oluşan nazar takımı kundak üzerine tutturulur (Güzelbey, 1982:23).

Çukurova'da nazara karşı nazarlıkların kullanılması yanında üzerlik ile tütsü yapılır. Halk arasında buna “üzerlik tüttürmek, tütsü yapmak” denir. Tütsü için üzerliğin yanında çörek otu, tuz, kuru karanfil kullanılır. Tava ateşe kapalı olarak konulmakta, üzerlik patlamaya başladığı zaman tava ateşten indirilerek kapağı açılmakta ve böylece dumanın nazara uğramış kişiye doğrudan yönelmesi sağlanmaktadır. Küçük çocuklar, bebekler tütsünün üzerinden geçirilir veya tütsü kabı onların etrafında dolaştırılır. Tütsü kabındaki son dumanla ev tütsülenir. Evin tütsülenmesinin amacı sadece nazar değildir. Aynı zamanda evin içinde bir köşede saklanmış olan cinlerin de üzerlik tütsüsü sayesinde evden kaçacağına inanılmaktadır. Üzerkliğin tütsüde kullanılmasının nedeni, dumanının bol olması ve tohumların yanarken çatlayıp ses çıkarmalarıdır. Çıkan bu seslerle nazarın bozulacağına inanılmaktadır (Akalın, 1993:257).

Tütsü ve üzerklik Osmanlı adetlerinde de yer almaktadır. Lohusanın odasına ve evin diğer bölümlerine yedi gün her akşam çörek otu ve üzerklik otu tohumlarından tütsü yapılırdı. Çörek otu tütsüsü kırk gün boyunca her akşam tekrarlanırdı. Nazara karşı tedbir olarak iki günde bir kurşun dökülürdü (Abdülaziz Bey, 2002: 15).

Üzerlik otunun ve ondan yapılmış tütsünün koruyucu ve kurtarıcı olacağı inancı, Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan, Karakalpakistan, Azerbaycan, Kafkasya’da da vardır (Salih ve Kalafat, 2000:49).

Kocaeli’nin Bağırganlı, Antaplı ve Safalı köylerinde tüm Anadolu'da olduğu gibi nazar değer düşüncesiyle çocuğa mavi nazar boncuğu ve muska takmak en yaygın davranış şeklidir. Karaçalı dikeni, sarımsak, çörek otu bir beze bağlanır ve omza dikilir. Çocuklar fazla süslenmez, iyi giydirilmez. Çocuğun atleti ters giydirilir. Nazar değdiğine inanılan çocuk, delik taştan geçirilir. Çocuğun yüzüne ocak karası sürülür. Çocuğu dışarı çıkan anne, “tüü bismillahirrahmanirrahim. Nazardan çocuk çatlayacağına, taş çatlasın” diyerek taşa tükürür. Nazar değen kişinin başından üç defa çevrilir (Altun, 2004:225).

Yozgat'ta “nazar değmesi”nin bir adı da, “göz değmesi”dir. Göz değen insanda şu belirtilerin ortaya çıktığına inanılır: Gözler kamaşır, sulanır. Çocuk ise huysuzlanır, sebepsiz yere ağlar, ateşlenir ve benzi solar, halsizleştiği görülür. “Göz değmesi”ne karşı tedbir olarak; Nas ve Felak sureleri okunur. Nazar muskasıyla birlikte kurşun, iğde dalı ve mavi boncuk takılır. Üzerlik tüttürülür (Uslu, 1996:173-174).

Kayseri’de yaşayan Kazaklar nazar değmesin diye muska (Tumar) yazdırıp üzerlerinde taşırlar. Nazarının değdiğine inanılan kişinin elbise veya ayakkabısından bir parça alınır. Alınan parça yediye bölünür üzerklik otunun siyah taneleri ile yakılır ve nazar olan kimseye koklattırılır. Çocuklara nazar değmesin diye beyaz ve siyah koyun yünlerinden iplik yapılır, bunların üzerine de boncuk takılarak beşiklere asılır. Yeni doğan çocukları nazardan korumak için de, yeni sokağa çıkarken onların alınlarına is sürülür. Uygurlar’da ise, nazar değmesin diye hayvan iskeleti, at nalı, eşek nah ve ayrıca nar çiçeği dalından ufak bir kısım ipe geçirilerek evlere asılır (Güngör, 1992:10).

Harput ve çevresinde nazar, “kem nazar”, “nazara uğradı”, “nazar değmesi”, “göz değmesi”, “göze gelme”, “nazar”, “nazara gelme”, “nefesi dokunma”, “nefesi değmiş”, “kem göze gelmiş”, “gög (mavi) göze gelme” gibi adlarla ifade edilmektedir. Nazardan korunmak için, nazarının değdiği bilinen kişilerden uzak durulur, nazarlık taşınır, muska ve hamayil taşınır, tütsü yapılır, kurşun dökülür (Araz, 1995:167-177).

Bayburt ve Erzurum yöresinde, bebekleri nazardan korumak “kötü gözler dağlara taşlara” denir. Adana yöresi Türkmenlerinde çocuğu nazardan korumak için çocuğun alnına annesinin ayağının altından is sürülür (Kalafat, 2000:87).

Ankara'da; karaağaç dalı dört köşe yontulur, çocukların ve hayvanların boynuna nazarlık niyetine takılır. Çorum'da kaplumbağa kabuğundan nazarlık yapılmakta ve koruyuculuğuna inanılmaktadır (Kalafat, 1996a:21).

Anadolu'da hayvanları nazar değmesinden korumak için tuz okunur veya tuz çevrilir. Bir bez parçasının içine, bir avuç tuz konur, “göz atanın gözü kör olsun, dil atanın dili kurusun” diye nazar değen hayvanın sırtına, karın altına vurularak tuz çevirme işlemi yapılır (Gözaydın, 1991: 26-28).

K. Afganistan Türklerinde kurt dişi çocukların nazardan korunması için kullanılır. Türkmenler çocuğun kalpağına, Özbekler omuzuna kurt dişi takarlar. Kurt dişi Anadolu’da da nazar boncuğu olarak kullanılır. Mavi boncukla birlikte kızların saçına erkeklerin omzuna, yakasına ve beşiğine takılır. Çocukların nazardan korunmaları için siyah ve beyaz iplik bir arada çocukların omzuna dikilir. Beyaz ve siyah insan gözündeki koyu ve açık renkleri temsil ettiğinden nazarı önleyeceğine inanılır (Kalafat, 2000:71-72). Siyah ve beyaz renkli ipler insan gözündeki siyah ve beyazı simgeler. Beyaz ve Siyah, Ak ve Kara halk inançlarımızda mitolojik derinliğe sahiptir. Ak, iyi ve yardımcı olabilecek iyeleri, Kara ise, çekinilen iyeleri simgeler. Kordon haline getirilmiş ak ve kara yün iplerden koruyucu kol ve bel bağı yapılması, Türkmenistan’da yaygındır (Salih ve Kalafat, 2000:34).

Azerbaycan Türklerinin inançlarına göre üzerinde üzerlik gezdiren çocuklara nazar değmez. Üzerklik tütsüsü nazar değmemesi için hastaya koklatılır. Nazardan korunmak için üzerkliği gelinler çeyizlerine bağlar, evlerin bir yerine üzerlik asılır (Hacıyeva, 1997: 118).

Afganistan'daki Hazara Türkleri ile Doğu Karadeniz’deki Çepni Türkleri, çocuğa nazar değmemesi için, beşiğin direğine kurt kemiği, yeleğine kurt dişi takılır. Ayet’el Kürsi, Yasin-i Şerif üç veya yedi değişik renkte beze sarılıp beşiğe, çocuğun omzuna takılmaktadır. Bazı bölgelerde beyaz ve siyah iplikler bir arada bükülerek çocuğun boynuna asılır. Nazara uğrayanları iyileştirmek için kurşun döktürülür. Evlerin giriş

kapılarının üstüne, koç ve geyik boynuzları çakılır, nazar boncukları asılır (Çelik, 2001:13).

Türkmenistan'da çocuğun çile / kırk saçı nazarlık olarak 3-4 yaşına gelinceye kadar ona takılır. Đlk saçını çile saçını mutlaka dayı keser, aksi halde çocuğun hasta olacağına inanılır (Kalafat, 2000: 47).

Özbekistan'da bebeği fena gözden korumak için elbiselerine nazarlık, muska ve göz boncuğu takılır. Çocuğun, beşiğinin ve annesinin etrafında üzerlik tütsüsü gezdirilir. Bebeği nazardan korumak için kurt kemiği, kurt dişi, üzerklik, sarımsak, iğne kullanılarak muska yaptırılır (Kalafat, 1997: 262).

Makedonya'nın Debre şehrinde yaşayan Türkler, “yeni ay”ı gören kişinin karşısındaki insana nazar değdireceğine inanmaktadırlar. Bu nedenle, “yeni ay”ı gören kişi, nazarı kimseye değmesin diye, bir Fatiha ve üç Đhlâs okumaktadır (Ercan; 2006:81).

Azerbaycan Quba’da nazar değmesin diye çocuğun üzerine iğne, gözboncuğu takılır. Çocuğa nazar değdiyse üzerinde tuz, üzerlik çevrilmektedir. Nazarı değdirdiğine inanılan kişinin üzerinden parça alınıp yakılır (Balıkçı, 1999:9).

Türkmeneli'nde erkek çocuğunu nazardan korumak için Türk dünyasının bölgelerinde olduğu gibi tıraş edilmeyip saçları uzatılır, kız elbisesi giydirilir. Bu uygulamanın temelinde kötü güçleri kandırma arzusu vardır (Kalafat, 2007:59).

Kastamonu Abana’da, özellikle anne-babanın çocuğa nazarının değeceğine inanılır. Nazarın tedavisi için nazar duası okunur, tütsü yakılıp kurşun dökülür. Nazarı değdiği önceden tespit edilen kişilerin bir daha nazarının değmemesi için kendisine hissettirmeden ayakkabısının altından küçük bir parça kopartılarak ocakta yakılır (Yıldız, 2002: 558).

Sivas’ta nazar değdikten sonra iyileştirmek için; Ayet-el Kursî (yedi defa), Đhlas Suresi (üç defa) ve Fatiha Suresi (bir defa), Felâk ve Nâs Sureleri (üçer defa) okunur. Okunmuş ekmek, tuz ve su köpeğe verilir. Nazarı değen kimseye okutturulan su çocuğa içirilir. Nazar değdiğine inanılan çocuğa muska yazdırılır. Nazar muskası yılda bir kere okunmazsa tesiri olmaz diye bilinir. Nazar değene kurşun döktürülür, tütsü yapılır. Üzerlik ateşe atılır, çocuk çıkan dumanın üzerinde tutulur. Çörek otu, tuz ile

birlikte ateşe atılır, bunlar ateşte sıçrarken nazarın çıkacağına inanılır. Bu uygulamalar nazar değdikten sonra iyileştirmek amacıyla yapılmaktadır (Üçer, 1997:177-178). Anadolu’nun birçok yöresinde nazara geldiği için ölmesinden korkulan çocuk, nefesi kuvvetli kimselere okutulur. Okuyan kimse okurken esnerse nazar aldığına inanılır (Kalafat, 2007:49).

Safranbolu’da, hastadan nazarı gidermek için kurşun dökülür. Bir çanağına koyulan kurşun ateşte eritilir. Hasta yatırıldıktan sonra üzerine bir çarşaf örtülür. Eriyen kurşun, soğuk su konulmuş bir kabın içerisine üç defada dökülür. Suyun içinde kurşun hangi şekle girmişse ona göre yorum getirilir. Bu su dolu kabın içine bıçak, makas, şiş, tarak konulur. Daha sonra nazar duası okunur. Kurşun dökülen suyla hastanın yüzü, elleri ve ayakları ıslatılır. Bu işlemler bitince hastaya camdan dışarıya doğru bakması söylenir. Bundaki amaç, hastalığın camdan dışarı doğru çıkıp gitmesini sağlamaktır. Kurşun parçaları da üç yol ağzına atılır. Bu işlemleri yapan kişi arkasına bakmadan oradan uzaklaşır (Akman, 2007:397-398).

Kırgız Türklerinde, nazarın etkisine, kuvvetli bir nazarın ölüme dahi yol açabileceğine inanılır. Nazarın tedavisi için üzerklik otu ile tütsü yapılır. Tütsünün insanları olduğu gibi hayvanları da kötü gözlerden koruduğuna inanılır (Kalafat, 1996b: 93).

Kosova Türkleri de nazara inanırlar. Daha çok mavi gözlülerin nazarının değdiğine inanılmaktadır. Nazardan korunmak için mavi boncuk, kırmızı iplik vb. şeyleri takarlar. Nazarın en fazla lohusa ve küçük çocuklara değdiğine inanılır.

Eve gelen misafirleri, mavi gözlülerden ve bilhassa çocuğu olmayan kadınlardan korumaktadırlar. Çocuklarına düşkün olan anne-babanın nazarının değeceğine inanılır (K4, K10, K18, K19, K35).

Çocukları sevenler “nazar değmesin” veya “göz olmasan” diye “çocuğunuz pek çirkin” diyerek elini metal olan şeye sürdürür ve çocuğun yüzüne hafif tükürür gibi davranır (K13, K41, K42, K46).

Çocuğu nazardan korumak için omzuna nazar taşı veya kurt dişi takılır (K13, K42). Çocuğun sağlam bir hayat sürmesini istedikleri zaman onun omzuna nazar boncuğu ve kurt dişinden başka, köstebek pençesini de dikerler (K13, K38, K42, K54).

Nazar değdiğine inanılan çocuklar okunur, okunmuş su içirilir (K13, K47, K54, K55). Üzerinde mavi boncuklar bulunan altın “Maşallah” kırmızı bir kurdeleyle bağlanmış olarak, çocuk nazarlığı olarak kullanılır (K4, K17, K38).

Gümüş ve altın taşıyana nazar değmeyeceği inancından dolayı gümüş ve altın süs eşyası olarak taşınır (K4, K13, K40, K46).

Nazardan ilk akla gelen korunma çaresi zarar görmesi ihtimali olan kişiyi kem gözlerden kaçırmaktır. Çok sağlıklı ve güzel çocuklar, hatta kırkı geçtikten sonra da mümkün olduğunca nazarının dokunacağı düşünülen kimselere gösterilmemeye çalışılır. Çocukların en yakınlarının sevgi ve hayranlık bakışlarının, aşırı okşamalarının kötü sonuçlar verebileceği inancı ile tatlı sözler yerine “maskara”, “çirkin” gibi sözlerle sevmek tavsiye edilir. Çocukları nazardan korumak için mavi boncuk takılması uygulaması Türkler arasında çok yaygındır. Mavi genelde nazara karşı koruyucu olarak bilinir. Nazardan korunmak için ayetler yazılı muska ve levhaların kullanılması sadece çocuklar için değildir. Üzerlerinde mavi boncuklar bulunan altın maşallah kırmızı bir kurdeleyle bağlanmış olarak, çocuk nazarlığı olarak çok kullanılmaktadır. Üzerlerinde Ayet-el Kursî yazılmış altın künyeler, mavi boncuklu at nalı şeklinde altın nazarlıklar, mavi boncuklu kolye, küpe, yüzük ve bilezikler süs ve nazarlık fonksiyonunu birlikte yerine getirirler. Gümüş ve altın taşıyana nazar değmeyeceği inancından dolayı gümüş ve altın süs eşyası olarak taşınır. Sayılan uygulamalar daha çok insanın nazardan etkilenmesini önlemek içindir.