• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2. PRĐZREN TÜRKLERĐNDE GEÇĐŞ DÖNEMLERĐ

2.1. Doğum

2.1.3. Doğum Sonrası

2.1.3.4. Kırklama

Türk topluluklarının genelinde, annenin ve çocuğun temizliği ile ilgili en belirgin geleneksel uygulama “Kırklama” olayıdır. Doğumu izleyen yirminci gün sonunda anne ve çocuk yıkanır. Buna “Yarım Kırk” denir. Çocuk kırk günlük olduktan sonra “Kırklama” töreni yapılır. Çocuk ve anne yıkandıktan sonra temiz bir kabın içine 40 ölçek su konur, içine altın, gümüş, boncuk, kömür ve yeşil otlar atılır. Dua okunur, lohusaya ve bebeğe dökülür. Böylece bebek ve anne “Kırklanmış” olur. Bundan sonra anneanneye, dedeye ve diğer akrabalara gezmeye götürülür. Bursa ve Balıkesir yöresinde bu olaya “Kırk Uçurma”, Antep yöresinde ise “El Öpme” denir. Çocuğun kırklanması geleneği etkin bir biçimde sürdürülmektedir. Çocuğun kırklanmaması durumunda, çocuğu kırkından sonra kırkların (cin, peri vb.) basacağı inancı geleneksel kesimde yaygındır (Đlbars, 1982:250).

Anadolu’nun birçok bölgesinde “Kırk”, “Yarı Kırk”, “Kırk çıkarma”, “Kırklı” gibi inançlar ve bunlarla ilgili anneye ve çocuğa tatbik edilen çeşitli uygulamalar vardır. Bunlar yapılmadığı takdirde anne ve yavrusunun hastalanabileceğine veya ölebileceklerine inanılır. Çocuk ve annenin yarı kırkı ve kırkı çıkarılırken üzerlerine kevgil ile su dökülmesinin hayrına inanılır. Özbeklerde çocuk dünyaya geldiği zaman çocuğu ve annesini cinlerden ve yaman gözlerden korumak amacıyla ateşten geçirilerek “kırk devri” yapılır (Kalafat, 2007:59 ve Kalafat, 1997:252).

Lohusaya ve çocuğuna kırkbasmaması için kırk gün içinde yapılan işlemlere kırklama denir. Bu işleme “kırkdökme, kırkçıkarma” gibi isimler de verilir. Doğumun 7., 20., 30., 37., 39., ve 41. günler bu işlemin daha çok yapıldığı günlerdir. Kırklama işlemi şu şekilde yapılır: Lohusa ile çocuğunun üstüne içerisine altın, gümüş, yumurta, kırk tane arpa, buğday, çakıl, fasulye, anahtar vb. konulan su dökülür. Đzmir çevresindeki Tahtacıların geleneğinde ise susuz kırklama yapılmaktadır. Bu uygulama suyla yağılan kırklamadır. Susuz kırklamada sadece çocuk kırklanmaktadır. Kırklama için çocuğun beşiğinin altına kaba bir döşek serilir. Beşiğin iki tarafına karşılıklı iki kadın oturur. Sağ tarafta oturan kadın başı kıbleye gelecek şekilde çocuğu kucağına alır ve bir “Sallû salavat, sallû Muhammet diyenin akıbeti hayrolsun” şeklinde dua ederek çocuğu beşiğin altından diğer kadına yuvarlar. Soldaki kadın çocuğu aynı şekilde beşiğin

altından sağdaki kadına yuvarlar. Çocuk üç kez bu biçimde yuvarlandıktan sonra kırklama işlemi sona ermiş olur (Örnek, 2000:147 ve Boratav, 1984:154).

Eski Đstanbul hayatında, “kırk hamamı” âdeti vardı. Doğumun kırkıncı günü lohusa ve çocuğu hamama götürülürdü. Hamamın dışarısında lohusayı ve ebe hanımın kucağında olan çocuğu çengiler ve sıracılar çalarak oynayarak üç defa dolaştırırlar, sonra içeri getirirlerdi. Hamamın dışarısında akşama kadar çengiler çalıp oynarlar. Lohusa ile çocuk hamamın içerisinde iken şayet kırk hamamına başka bir lohusa getirilecek olursa kırk basmaması için çocuğu hemen kucağa alıp yukarı kaldırırlardı (Ali Rıza Bey, 2001:5).

Kırk çıkarmaya Urfa’da “kırkı dökülmek” denir. Kırkıncı gün anne ve çocuk hamama götürülür. Anne yıkanır ve temizlenir. En sonunda bir tasa su koyulur. Yaşlı bir kadın baş parmağını suya kırk kere sokup çıkarır. Su lohusanın başından dökülür. Aynı işlem çocuk için de uygulanır (Nahya, 1984:78).

Gaziantep’te doğumun yirminci ve kırkıncı günleri lohusanın hamama götürülmesine “nevse hamamı” denir. Yirminci gün gidilene “yirmi hamamı”, kırkıncı gün gidilene “kırk hamamı” denir. Nevse hamamına “okuyucu”lar yoluyla kadının ve kocasının yakınları çağrılır. Nevse hamamının son bölümü kırklamadır. Kırklama için ebenin getirdiği kurt başı kurnanın içine konur. Su akmaya başlayınca elin parmakları suya batırılır ve kırka kadar sayılır. Kurt başı bebeğin üzerinde tutularak bebek ve annesi yıkanır. Bu işleme “kırklama” denir. Evde yapılan kırklama farklıdır. Anne çocuğunu kucağına alır su dolu bir kaba başka bir kaptan 40 kaşık su döker. Bu suyla bebek ve annesi yıkanır (Güzelbey, 1982:24-26).

Aksaray Yenikent Köyü’nde doğumun kırkıncı günü anne ve bebek yıkanır. Yıkanmanın sonunda anne ve çocuğun başlarının üzerinden elek, kevgir, kalburdan geçirilen su akıtılır. Böylece kırklama yapılmş olur (Öztürk, 1983:172).

Kırklama genelde lohusaya yönelik bir pratik olmasına rağmen, Sivas Güneyevler’de kırklama çocuğa yönelik bir uygulamadır. Bu uygulamaya göre çocuk yıkanmadan önce kalburun içine 40 buğday, 40 tane arpa konur. Arpa ile buğdayın olduğu kalbur çocuğun başına koyularak üç kez su dökülür. Bu uygulama sırasında aynı zamanda dua

Adana yöresi Türkmenlerinde çocuğun kırkının çıktığı gün, yüzüne bir tülbent örtülür ve dudaklarına bir taş sürülür, bu esnada “sırrı berk olsun” denir. Böylece çocuğun büyüyünce ağzının sıkı olacağına, iyi sır tutabileceğine inanılır (Kalafat, 2000: 86). Samsun’da, bebeğin ve annesinin doğumdan kırk gün sonra özel bir şekilde yıkanmalarına “kırklama” denilir. Önce bir kaba kırk adet küçük taş ve kırk kaşık su koyulur. Daha sonra bu suya üç Đhlâs, bir Fatiha süresi okunup üflenir. Çocuk yıkandıktan sonra, hazırlanan kırklama suyu, içinde tespih ve yüzük bulunan bir süzgeç yardımıyla çocuğun başından aşağıya dökülür. Daha sonra kabın dibinde kalan az miktarda su da evin içine serpilir Böylece çocuğun kırklanması yapılmış olur. Aynı şekilde anne de yıkanarak kırklanması yapılır. Suyun içine konulan taşlar çocuğun ve annenin taş gibi sağlam olmalarını simgeleştirir. Önce mutlaka çocuk, sonra anne kırklanır. Kırklama kırk günden önce olursa çocuk huysuz olur. Annenin kırklanmasıyla lohusalık dönemi de bitmiş olur. Anne, kırklandıktan sonra yeni elbiselerini giyer ve çocuğun yanına gelir. Anneye üç kez “çocuk mu ağır, sen mi?” diye sorulur. Anne de “çocuk ağır” der. Böylece annenin çocuğu basması önlenmiş olur. Ayrıca çocuk, kırklandıktan sonra, anne de kırklanana kadar emzirilmez. Bu uygulamalar çocuğa doğumdan yirmi gün sonra da uygulanabilir. Buna ise “yarı kırklama” denilir (Şişman, 2002:451).

Nevşehir'in Akçaören ve Yeşilöz köylerindeki kırklama işleminde anne bebeğini kucağına alır. Üstlerine çarşaf örtülür ve üzerlerine kalburdan su serpilir. Son kırklamada anne ve çocuğun vücudunun tamamı yıkandıktan sonra üzerlerine kalburdan geçirilerek su dökülür (Sevindik, 1996:239).

Ankara'nın Akyurt ilçesine bağlı Elecik köyünde anne ve bebek kırklanır. Buna “aydaşlama” denir. Kırklama suyuna gümüş ve buğday atılmaktadır. Gümüş bebeğin gümüş gibi temiz kalpli olması isteğini ifade eder. Kırklama için özellikle değirmenlerin suyu tercih edilmektedir. Burada yapılan kırklamada, bir leğene tavuk veya kemik konur. Kırklanacak bebeğin üzerine bu sudan kırk kaşık dökülür. Anne ve bebek aynı suyla yıkanmaktadır. Bu pratikte tavuk çırpındıkça bebeği tehdit eden hastalıkların terk edip gideceğine inanılmaktadır. Leğenin içine konulan kemik, bebekteki kötülükleri kendisine toplaması içindir. Bebekteki rahatsızlıkların kemiğe geçirildiğine inanılmaktadır (Erdoğan, 1996:188).

Kocaeli’nin Bağırganlı, Antaplı ve Safalı köylerinde yapılan kırklamada anne ve çocuk yeni giysiler giyer. Anneye boy abdesti aldırılır. Kırklama işlemini genellikle evdeki büyükler, babaanne, anneanne gibi yaşlılar yapar. Kırklama suyuna kırk kaşık su sayılır. Kırk suyuna 3 Đhlas, 1 Fatiha ve bilinen diğer dualar okunur. Kırklama suyunun türbeden getirildiği de olur. Susuz kırklama yapılmaz. Suyun içine altın veya gümüş yüzük, bilezik, para, demir bir nesne koyulur. Kırklama suyu, ikiye bölünür. Hem anne hem bebek bu suyla yıkanır. Kırklamadan artan su evin her tarafına serpilerek ev kırklanır. Artan suyla çocuğun çamaşırları yıkanır (Altun, 2004: 168-169).

Bulgaristan Türkleri’nde, bebeğin doğumunun 20. günü yarı kırkı sayıldığı için küçük bir tören yapılır. Bebek, annesi, kayınvalide ve eltiler yarı kırkı uçurmak için gelinin annesinin evine giderler. Bebeğin doğumunun 40. günü ise “tam kırkı” adı verilen geleneksel kırklama töreni yapılır. Çocuğun yıkanacağı suyun içine yine madeni eşya (bozuk para, altın, gümüş yüzük vs.) yumurta sarısı ve bir parça tuz atılır. Yıkama işlemi önce bebeğe sonra da anneye uygulanır. Çocuğun yıkanmasından sonra kaynana, gelinini ve torununu yanına alarak “kırk uçurmak” maksadıyla anneanneye ve en yakın akrabalara ziyarette bulunur. Bu ziyaretler sırasında, ziyaret edilen her haneden çocuğa bahşiş verilir. Verilen bahşiş genellikle yumurtadır. Çocuğun kırklanmasını takiben “çocuk gezesi” denilen geleneksel bir tören daha yapılmaktadır. Bu törenin özelliği sadece kadınların katılmasıdır. Misafirler kendilerine verilen ziyafetten sonra genişçe bir odanın bir tarafında çocuğun anne tarafından diğer tarafında da baba tarafından akrabalar olmak üzere toplanırlar. Çocuk varsa halası yoksa baba tarafından yakın bir kadın akrabası tarafından ilk önce annesinin kucağına oturtulur. Anne bu kadına para ya da içinde mendil, çorap, başörtüsü vs. bulunan bir bohça hediye ederek çocuğu tekrar kadına verir. Bu kadın sırayla hazır bulunan bütün misafirlerin kucağına çocuğu oturtarak kendi bahşişini ve çocuğa verilen hediyeleri toplar. Burada çocuğun önce baba tarafından sonra da anne tarafından akrabalarının kucağına verilme sırası gözetilir. Yapılan bu törene “çocuğu satmak” denir. Bu satma töreni bittikten sonra aynı kadın, çocuğa verilen bütün hediyeleri herkese gösterir. Bu törene aynı zamanda “çocuğun küçük düğünü” adı verilmektedir (Ergin, 2001: 218-219).

Azerbaycan Quba’da kırklama işlemi, kırkıncı gün annenin ve çocuğun rahata kavuşma, doğa üstü güçlerin etkisinden kurtulma amacına yönelik olarak yapılmaktadır. Kırk suyuna kırk buğday, kırk arpa, kırk nohut atılır. Kırk suyunda önce bebek, sonra annesi yıkanır. Biriken su evin duvarlarına, ağaçlara, evin içine serpilir. Kırklı suyla çocuğun beşiği ve elbiseleri yıkanır (Balıkçı, 1999:10).

Türkmenistan'da “çile’den çıkarma” uygulamasına göre; çocuk doğumundan 7 gün geçtikten sonra çileden çıkarılır, banyo yaptırılır. Banyo suyuna 7 kaşık tuz, 7 tane pirinç veya buğday, beyaz gümüş koyulur. Bu şekilde çocuğun temizlik seven, konuşkan, sağlıklı ve rızıklı olacağına inanılır. Banyo yapıldıktan sonra çocuk 7 evi dolaştırılır. Gittiği evler çocuğu boş çevirmezler. Bir hediye vermelerinin hayrına inanırlar. Türkmenistan’da Amuderya Nehri kıyılarındaki çile, büyük ve küçük çile olarak ikiye ayrılır. Çocuk yirminci ve kırkıncı gününde banyo yaptırılır. Pişme (pişi) yapılıp ikram edilir. Böylece çocuğun muhtemel görünmeyen tehditlerden korunduğuna inanılır (Kalafat, 2000:47-48).

Makedonya Türkleri’nde kırk çıkarma işleminde dereden kırk taş toplanır. Çocuk ve annesi yıkanırken bu taşlar başlarından aşağıya dökülür. Bir hastalığa yakalanmış kimseler ve kırklılar nazardan ve büyüden anlayan “patkacı”lara götürülür. Patkacı hastayı su dökerek yıkamak suretiyle patkalamış olur (Kalafat, 2000:86).

Afganistan'daki Hazara Türkleri’nde doğum yapan kadın kırk gün sonra en büyük çocuğu veya kocasıyla evinden dışarıya çıkar. Suyun kenarına kadar gider, su içerek oradan en yakın akrabasının evine uğrar ve böylece kırkı biter (Çelik, 2001:12).

Kırklama pratiklerinde kullanılan temel madde sudur. Bütün Türklerdeki köklü bir inanışa göre, su kutludur ve temizdir. Kutlu ve temiz olan suyu kirletmek, uğursuzluğa ve felakete sebep olur (Sümer, 1999:75). Eski Türk inancına göre “Türk Tanrısı” nasıl Türk milletinin hamisi ise, Türk yurtları, hususiyle yüksek dağları, pınarları, suları, ata mezarları ve hatıralarıyla, öylece mukaddes ruhların makamı ve yurdun koruyucusuydu (Turan, 2000:C.1:88). Nitekim Bilge Kağan Abidesi’nde “Yukarıda Türk Tanrısı, Mukaddes Yeri, Suyu öyle tanzim etmiştir. Türk milleti yok olmasın diye, millet olsun diye.” (Ergin, 2001a:37). ifadesi yer almaktadır. Yüksek dağlar ve

pınarlar hayırlı ruhların mekânı sayılıyordu. Bunlara yer-su deniyordu ve bunlar tazim ediliyordu. Buralarda Tanrı’ya dua ediliyor kurbanlar kesiliyordu (Turan, 2000:51). Prizren’de kırkıncı gün hem anne hem de çocuk yıkanmaktadır. Çocuk yıkandıktan sonra kırklama suyu hazırlanır. Kırklama suyuna yine madeni eşya (bozuk para, altın, gümüş yüzük vs.) atılır. Madeni eşyalar uzun ömürlülüğün simgesi olarak düşünülür. Hazırlanan suyla önce bebeğe sonra da anneye uygulanır.

Çocuğun yıkanmasından sonra kaynana gelinini ve torununu yanına alarak önce nunanın evine ziyarete gider. Daha sonra bebek kız ise erkeğin akrabalarına, bebek erkek ise kızın akrabalarına “kırk uçurmaya” gidilmektedir. Bu ziyaretler sırasında, ziyaret edilen her haneden “kısmeti bol olsun, yokluk görmesin” diye çocuğa bahşiş verilir (K17, K27, K35, K36, K37, K42, K43, K47, K54, K55).

Türk topluluklarının genelinde; annenin ve çocuğun temizliği ile ilgili en belirgin geleneksel uygulama “Kırklama” olayıdır. Kırklama pratikleri, lohusa ile çocuğunu, kirlerinden arındırma fonksiyonuna sahiptir. Bütün Türklerdeki köklü bir inanışa göre, su kutludur ve temizdir. Temeli su kültüne, yer-sulara dayanan bu inanç sebebiyle “kırklama” pratiğinde su kullanılmaktadır.