• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2. PRĐZREN TÜRKLERĐNDE GEÇĐŞ DÖNEMLERĐ

2.1. Doğum

2.1.3. Doğum Sonrası

2.1.3.3. Kırk Basması

Lohusa kadının doğumdan sonraki kırk günlük süre içinde karşılaşabileceği diğer bir hastalık “kırk basması”dır. “Kırk basması” deyimi “al basması” hastalığındaki “basma” sözüne benzetme yoluyla meydana gelmiştir. Bu iki hastalığın aynı nitelikleri göstermesi sebebiyle, korunma yolunda da aynı tedbirlere başvurulmaktadır (Boratav, 1984:154).

Lohusa ile çocuğunun doğumdan sonraki kırk gün içerisinde hastalanmalarına “Kırkbasması, Kırkdüşmesi, Kırkkarışması” gibi isimler verilmektedir. Annenin ve çocuğunun bu süre içerisinde kırkbasmasına uğramamaları için başvurulan önlemlerden bazıları şunlardır: Anne ve çocuk kırk gün süre ile evden dışarı çıkarılmaz. Kırklı kadınların ve çocukların birbirleri ile karşılaşmamalarına dikkat edilir. Kırklı olmanın belirgin özelliği annenin bu süre içerisinde pis sayılmasıdır. Kaçınmanın temelinde bu pislik tasarımı yatmaktadır (Örnek; 2000:146).

Osmanlı adetlerinde, çocuk ebe tarafından ılık su ve sabunla yıkandıktan sonra, boynu, kulakları, ağzının içi, koltuk altları, bacak arası tuzlanırdı. Kundağın arasına “ümmü sıbyan nushası” koyulurdu. Bu nusha daima çocuğun üzerinde bulundurulurdu (Abdülaziz Bey, 2002:12-13).

Aksaray'a bağlı Yenikent’te kırklı kadına el öptürülmez. Yeni doğum yapmış kadının el öpmesi gerektiğinde “otur, sen kırklısın” denilerek bu işin önüne geçilir. (Öztürk, 1982:173) Urfa’da, lohusanın evine kırklı bir kadın gelirse çocuğun büyüyemeyeceği, zayıf kalacağına inanılır (Nahya, 1984: 78).

Adana yöresi Türkmenlerinde kırkı çıkmamış çocukların biraraya gelmeleri istenilmez, böyle hallerde çocukların öleceklerine inanılır (Kalafat, 2000:87). Lohusa kadının yanına âdetli bir kadın veya başka bir lohusanın gelmesi halinde çocuğun hastalanacağına veya öleceğine inanılır. Yeni doğan çocuğun yastığının altına bıçak konulursa çocuğun zeki ve cesur olacağına inanılır. Aydın'da yeni doğan çocuğa “Bismillah Muskası” takılır. Daha sonra nazarlık ve “Maşallah” takılır (Kalafat, 1996:7).

Samsun’da kırkı çıkmamış iki bebek bir araya getirilirse, kırkı çıkmamış bebeğin bulunduğu eve tartılmamış et girerse, cenazeden gelen bir kişi doğruca bebeğin yanına girerse “kırkbasması” olacağına inanılır. Kırkbasmasına uğrayan çocuklar geç yürümeye başlarlar, zayıf ve çelimsiz kalırlar. Kırk basmasını önlemek için; kırklı iki çocuğun birbiriyle karşılaşmamalarına çalışılır. Eğer bir kişi cenazeden gelmişse önce başka odaya, sonra çocuğun yanma alınır. Đki kırklı çocuk karşılaşırsa anneleri birbirlerinin yakalarına iğne takarlar ve birbirlerinin ağızlarına lokma verirler (Şişman, 2002:450).

Kastamonu Abana’da, kırkı karışan çocuklar bir araya getirilmez. Yıldızı düşük olan çocuğun “aydaş” olup zayıflayacağına, hatta öteceğine inanılır. Yeni doğmuş bebek ilk kez bir eve gittiğinde “su gibi ömrü uzun olsun” denilerek yüzüne hafifçe su sürülür ve yumurta verilir. Bebek kırkıncı günde mutlaka uzak bir yere götürülür. Buna “kırk uçurmak” denir (Yıldız, 2002:558).

kırkı çıkmamış anne ve çocuğu cenaze evine götürülmez. Kırkı çıkmamış çocuk veya anne hastalanırsa, “Şekerdere” suyu ile yıkanır. Efsunlanmış su içirilir, muska yazdırılır. “Kırk basmış” çocuğun tedavisi için çocuk tezekle tartılır ve bu tezekler fakire verilir. Kahramanmaraş’ta kırkı çıkmamış çocuğun bulunduğu evdeki su kapılarının mutlaka ağzı kapalı tutulur (Kalafat, 1996:8-11).

Harput ve çevresinde, Eski Türk inançlarında doğumu zorlaştırıp, çoğalmayı engelleyen Alkarısı'na, doğum anında olduğu gibi doğumdan sonra da lohusa ve çocuğunu himaye eden Umay ve Ayısıtlara dair çok canlı inançlar vardır. Yörede lohusanın sağlığını korumak ve doğum olayını kolaylaştırmak amacı ile birtakım pratiklerin uygulandığı da görülür. Nitekim kırkı çıkmamış kadınların, herhangi bir yerde karşılaşmaları halinde “kırklarının birbirine basmaması” veya “kırklarının birbirine karışmaması” için üstlerinde bulunan iğneleri değiştirirler (Araz, 1995: 98). Ağrı'da kırklı kadınların birbirleriyle görüştürülmemesi gerektiğine inanılır. Yeni doğum yapan kadın ile kırk gün içinde doğum yapmış kadın görüştürülmez. Doğum yapmış kadının kırkı sonra doğum yapan kadının üzerine geçer. Bu durum çocuğu ve anneyi etkiler, anne sütten kesilir. Görüşme gerçekleşmiş ise sütü kesilen anneye, beyaz şarap, buğday ve tuz ateşe atılır, hasta kadın ateşin dumanı ile tütsülenir (Örnek, 2000: 146).

Kocaeli’nin Bağırganlı, Antaplı ve Safalı köylerinde kırk basması, “yaşıt basması” adıyla da bilinir. Yaşıt basması için alınan tedbirler çocuğa yöneliktir. Bunlardan bazıları şunlardır: Kırk bastığı için rahatsızlanan, iştahtan kesilip cılız kalan çocuklar tekrar kırklanır. Kırkı çıkmamış iki bebek bir araya getirilirse, üstüne gelinen çocuğu kırk bastığına inanılır. Yeni doğan çocuk huysuzlanır ağlarsa nazar değdiğine, kırk bastığına inanılır. Hastalanan çocuklar Akpınar'a türbeye götürülür ve kırklanır. Çocuk yürüyemediği zaman da yaşıt bastığına inanılır ve Yabolu'ya götürülür. Yaşlı kadınlara kurşun döktürülür, okutulur. Çocuk hocalara götürülür, okunmuş su içirilir. Eve çiğ et getirilmez. Kırk tane kara ağaç dalından kırk çomak alınır ve yakılır. Külü suya dökülür ve çocuk bu suyla yıkanır. Kalburun altına kara tavuk koyulur ve üstünde kırkbasan çocuk yıkanır. Yaşıtbasan çocuğun yüzünde yaralar çıkar buna “urfiye” denir. Ocaktan alınan toprakla yaraların üzeri silinir (Altun, 2004: 158-159).

Tekirdağ'da kırk basmaması için çocuğun kırk gün dışarıya çıkarılmaması, lohusa kadınların yeni gelenleri ziyaret etmemesi, loğusaların karşılaşmamalan, karşılaştıkları takdirde iğne değiştirmeleri gerekir. Bunun yanında loğusanın yastığının altına soğan, bıçak, makas; bebeğin yanına ayna ve süpürge koyulur (Artun, 1998:10).

Türkiye’de yaşayan Kazak Türkleri’nin inanışlarına göre, lohusa kadın komşuya gidip yemek yemez. Kadının yattığı odaya Kur’an-ı Kerim, büyüklerin eşyası koyulur. Lohusa kadın gece yalnız bırakılmaz. Kadının kırkının çıkacağı gün, en yakın komşusu eve çağrılır ve yol açılır, ondan sonra lohusa kadın serbesttir. Kırklı kadınlar bebekleriyle karşılaştırılmaz. Kırklı çocuğun yastığının altına muska, makas koylulur. Kız çocuğunun beşiğine ya da kafasına baykuş tüyü takılır. Özbekler’de, lohusa kadın ve çocuğu bir hafta yalnız bırakılmaz. Kırklı kadın evinden fazla uzaklaşmaz, gece evinden dışarı çıkmaz. Gelin alayı kırkı çıkmamış kadının evinin önünden geçerse gelinin bir daha çocuğu olmaz. Lohusa kadının evine değirmenden un getirilmez. Kırklı çocuk yalnız bırakılacağı zaman başucuna bıçak, soğan, sarımsak, Kur’an-ı Kerim bırakılır. Kırgızlar’da, al bastığına inanılan kadının yanında silah atılır, köpek bağırtılır, tencere tava dövülüp gürültü çıkarılır. Kırkı çıkmamış kadın bir eve gittiğinde iyice doyurulur, yoksa açlığının kalacağına ve evdekilerin hiç doymayacağına inanılır. Kırklı çocuk yalnız bırakılmaz, bebeğin beşiğine hamaylı koyulur. Kırklı çocuğu görmeye gelenler, para, koyun, keçi, elbise gibi hediyelerle gelirler (Çevik, 2001:16-17).

Kazak Türkleri halk inançlarına göre, anne ve bebeği doğumdan sonra kırk gün dolmadan güneş görmemeli, eşiğin dışına çıkmamalıdır. Kırkı çıkan bebeğe kına yakılmaktadır. Bu uygulama bebeğin banyo suyuna kına katılarak yapılır. Böylece çocuğun görünmeyenler tarafından korkutulmasına engel olunacağına inanılır (Kalafat, 1999: 67).

Özbekistan’da anne ve çocuğu 40 gün kırklı olur. Bu dönemde yabancı kişilerin anne ve çocuğunun yanına girmesi yasaktır. Çocuğu yaşamayan kadınlar bu dönemde doğum yapılan eve sokulmaz. Doğu Anadolu'da kırklı karşılığı olarak Özbeklerde olduğu gibi “Çilli” tabiri kullanılır (Kalafat, 1997:252).

Nevşehir'de çocuğa yönelik bir tehlike olarak düşünülen “kırk basması”nın, doğumdan sonra kızları otuzbeş, erkekleri ise kırkgün etkilediğine inanılan majik güç olduğuna inanılmaktadır. Kırk basmasının belirtileri, çocuğun zayıf, cansız olması, renginin sararması, emdiğini sarı renk kusmasıdır. Çocuğu ölen bir kadının kırkı çıkmamış çocuğun yanına gelmesi, cenazeden gelen birinin doğrudan çocuğun yanına gitmesi kırk basmasının sebeplerinden gösterilmektedir. Bu nedenle ölü evinden gelen önce tuvalete girer ve ölü kırkının tuvalete dökülmesi sağlanır. Gelen misafir çocuğun yanına gelmeden çocuk misafirin bulunduğu yere götürülmektedir (Sevindik, 1996:237).

Aladağ Yörükleri'nde, çocuğu yaşamayan kadınların kırk gün lohusa kadınların ziyaretlerine gitmeleri yasaktır. Đki kırklı kadın bir evde toplanırsa, aralarında iğne değiştirirler. Böylece çocuklarını kırk basmasını önlediklerine inanırlar. Lohusası bulunan bir evin üst tarafından düğün alayı ve gelin geçirmek yasaklanmıştır (Yalman, 1993:218).

Safranbolu’da, Đki lohusa kadın kırkları çıkmadan birbirlerini çocuklarıyla beraber görürlerse çocuklardan birini kırk basacağına inanılır. Kırk basan çocuk, çok zayıf kalır, gelişimini tamamlayamaz. Böyle durumlarda aileden birisi, çocuğu ocağa götürür. Ocaklı kadın, kendi ocağından aldığı külü ılık suyla karıştırıp bir tülbendin üzerinden çocuğun üzerine döker. Tülbent sayesinde suyun içindeki kül süzülmüş olur. “Đnayet Allah’tan” diyerek tülbendin içinde toparlanan kül akarsuya atılır. Safranbolu çarşı kesiminde bu tür hastalıklara maruz kalan çocuklar eski hamama götürülür ve orada “mühürlü kurna” adı verilen bölümdeki su ile çocuklar yıkanır. Đki lohusa kadın çocuklarını kırk basmaması için birbirlerine iğne alıp verirler (Akman, 2007: 398). Hazara Türkleri'nde lohusa kadın kırkı çıkıncaya kadar et yemez, lohusa kadının bulunduğu eve et girmez. Kırkı çıkmamış kadın yedi gün boyunca dışarıdan gelen yemeği yemez. Kırk gün evden çıkmaz. Kırk gün boyunca annenin ve bebeğin bulunduğu odaya kadınlardan başka kimse giremez. Evde lohusa olduğunu bilmeyenleri uyarmak için evin kapısı bir iple bağlanır. Anne ve bebek kırk gün yalnız bırakılmaz. Lohusa kadın yalnızken aynaya bakmaz (Çelik, 2001:11-12).

Türkmenistan'da doğumun üzerinden kırk gün geçinceye kadar doğum yapan kadın kırklı (çilli) sayılır. Kırklı bulunan eve âdet görmekte olan kadın ve cenaze defnetmekten dönen kişi girmez, eve et ve yumurta sokulmaz. Kırkı çıkmamış iki annenin görüşmesi sakıncalı kabul edilir (Kalafat, 2000: 48).

Bulgaristan Türkleri'nde doğumun üzerinden kırk gün geçene kadar anne ve çocuk kesinlikle yalnız bırakılmaz. Eğer çocuk yalnız bırakılacaksa yatağının üstüne veya başucuna Kur'an, bıçak, makas veya ekmek bırakılır. Kırkını doldurmamış iki bebek, yanyana veya karşı karşıya getirilmez. Kırk gün süresince adetli bir kadın çocuğun bulunduğu odaya girmez. Girmek zorunda kalırsa da “annen de benim gibi” ifadesini kullanır (Ergin, 2001: 216-217).

Makedonya Türkleri’nde kırkı çıkmamış kadın bereketinin kaçmaması için elini hamura süremez. Gündüz evin eşiğinden dışarı çıkabilir, ancak hava karardıktan sonra çıkamaz. Bir şeye “uğradığına” inanılan kadınlar Hüseyin Dede ve Yusuf Dede türbelerine giderler. Buralarda adak adanır, türbeye mum bırakılır, havlu hediye edilir, bez bağlanır (Kalafat, 2000:86).

Azerbaycan Quba’da kırkı çıkmamış kadınların karşılaşmalarına “kırkları düştü” denir. Đki kırklı karşılaştığı zaman kırklı kadınlar iğnelerini değiştirir. Kırklı çocuk olan eve et ve un getirilmez. Kırklı kadın ve çocuk olan evin önünden cenaze geçirilmemeye dikkat edilir (Balıkçı, 1999: 9).

Prizren bölgesinde kırk basması çocukların yakalandığı bir rahatsızlık olarak bilinir. Çocuğu cinler değiştirmesin diye kırk gün lohusa kadın ve çocuğu yalnız bırakılmaz. Başucunda Kur’an-ı Kerim bulundurulur (K35, K37, K42, K43, K47, K54, K55). Bebeğin kırkı çıkana kadar hiçbir yere çıkarılmaz (K4, K5, K17, K37, K43).

Lohusa kadın kırk gün aynaya bakmaz, baktırılmaz, yüzünü görmesi istenmez (K35, K36, K40, K42).

Lohusa kadınların ve bebeklerin yan yana gelmeleri engellenir. Kırklarının karışacağına inanılır (K35, K37, K40, K42, K43, K47, K54, K55).