• Sonuç bulunamadı

Gebe Kadının Kaçınmaları - Uygulamaları

BÖLÜM 2. PRĐZREN TÜRKLERĐNDE GEÇĐŞ DÖNEMLERĐ

2.1. Doğum

2.1.1.5. Gebe Kadının Kaçınmaları - Uygulamaları

Kadın gerek gebeliği, gerekse lohusalığı süresince çevresinde bir çeşit hasta olarak kabul edilir ve ona göre davranması istenir. Bu durumdaki kadın gebeliği boyunca bağlı bulunduğu kültürel ortamın geçerli saydığı işlemlere uymak zorundadır (Örnek, 2000:135). Gebe kadın doğacak çocuğun olumsuzluklardan etkilenmemesi için bazı eylemlerden kaçınır, bebeği olumlu etkileyecek bazı eylemleri ise uygular (Artun, 2005:132).

Gebe kadının yediği şeylerin, sık sık baktığı insanların ve hayvanların çocuğun huyuna, vücut yapısına, yüz özelliklerine etkide bulunacağı sanılır. Bunun için kadın, doğacak çocukta kusur niteliğinde bir iz bırakması mümkün olan şeyleri yemekten, böyle şeylere bakmaktan kaçınır. Özürlü kimselerle alay etmesi çok tehlikeli sayılır, doğacak çocukta aynı kusurun olacağına inanılır. Çalınan şeylerin, gizlice alınan yiyeceklerin de doğacak çocukta bir iz bırakacağına inanılır (Boratav, 1984:146-147). Anne karnındaki çocuğu olumlu ya da olumsuz etkileyeceğine inanılan birtakım benzetmeli (analojik) işlemler vardır. Gebe kadın bunlardan kaçınmaya veya yerine getirmeye çalışır. Ayıya, maymuna, deveye bakmaz, balık, tavşan, paça, kelle yemez, cenazeye bakmaz, gizli, saklı bir şeyi alıp yemez. Bu kaçınmaların aksine yapmaya özen gösterilen bazı davranışlar da vardır. Aya, gökyüzüne, güzel kimselere bakar, gül koklar, ayva, elma, yeşil erik, üzüm yer (Örnek, 2000:137-138).

Bütün inanç ve normlar, hem gebe kadının hem de çocukla alakalı bir takım pratikleri ihtiva eder. Bu pratik ve inanmaların temelinde eski Türk inançlarının büyük tesiri olduğu aşikârdır. Erzurum’un köylerinde, hamile kadının akşam namazından sonra dışarı çıkması iyi sayılmaz. Akşam namazından sonra kapı önüne, eşiğe ve evin dışına sıcak su dökülmez. Çünkü bu yerlerde bulunan cinler yanar ve sakat kalırlar, kendilerine karşı kin beslerler, doğum yapınca çocuğa musallat olur, ciğerini söküp götürürler (Türkdoğan, 1982:588).

Afyon Bayat’ta ana rahminde gündüz döllenen çocuğa, “gündüzleme” adı verilir. Böyle bir çocuğun aileye ve topluma yararlı olmayacağı inancı egemendir (Aydın, 2001:40).

Urfa’da gebe kadınlar ayıya, tavşana bakmaz, bakarsa çocuğun baktığı hayvana benzeyeceğine inanılır. Can eriği yemez, yerse çocuğun başında erik büyüklüğünde çıban olacağına inanılır (Nahya, 1984:75).

Samsun’da kadınların hamilelik dönemleriyle ilgili inanışlardan bazıları şunlardır: Hamile kadın cenazeye bakarsa doğacak çocuğunun benzinin sarı olacağına inanılır. Kadın aşerdiği dönemlerde ciğer, çilek, zeytin, salça ve nar gibi yiyeceklerden yedikten sonra ellerini yıkamadan yüzüne ya da vücudunun herhangi bir yerine değdirirse, doğacak olan çocuğunun da vücudunun aynı yerinde yediği gıdanın rengine benzer bir iz oluşacağına inanılır. Hamile kadın elma yerse doğacak çocuğu güzel olur, ayva yerse çocuğun benzi sarı olur. Đğne hamile kadına elden verilmez, yere konularak verilir. Eğer elden verilirse çocuğunun çok zayıf doğacağına inanılır (Şişman, 2002:446).

Kandıra Türkmenlerinde gebe kadının çocuğunun güzel olması için uyguladığı pratiklerden bazıları şunlardır: Çocuğun güzel olması için bozgunlukta güzele bakılır. Anne çocuğun kendisine benzemesini isterse aynaya bakar. Çocuğun gözleri mavi olsun diye denize bakılır, kara gözlü olsun diye zeytin yenilir. Sarımsak yenilirse çocuk beyaz olur. Ayva ve yumurta yenilirse çocuk gamzeli olur. Bebek annenin karnında oynadığında aya bakılırsa, ay gibi güzel bebek olur. Anne en çok kime bakarsa, çocuk ona benzer. Çocuk kime benziyorsa annenin o kişiyi çok sevdiğine inanılır. Çocuğun iyi huylu olması için anne iyi huylu insanlarla güzel insanlarla görüşür. Hamile kadın “Allah bana iyi huylu, hayırlı evlat ver.” diye dua eder.

Gebe kadın doğacak çocuğun sağlıklı ve güzel olması için bir takım kaçınmalarda bulunur. Ayıya, maymuna, deveye çocuk çirkin olur diye bakılmaz. Mübarek gecelerde gebe kadın kocasıyla yatmaz. Çocuk kemiksiz olur gebe kadın diye balık yemez. Çocuğun dudağı yarık olmasın diye tavşana bakılmaz. Çocuğun benzi sarı olmasın diye cenazeye bakılmaz. Ciğere, ete bulaşmış bir elle vücudun herhangi bir yerine dokunulmaz. Gebe kadın sakız çiğnemez, çocuğun ağzında sakız gibi bir et parçası olacağına inanılır. Doğacak çocuğun huyunu etkileyecek düşüncesiyle annenin sinirli ve gergin olmaması gerekir. Kötü huylu çocuklar kınanmaz, kınanırsa doğacak çocuğun ona benzeyeceğine inanılır. Kötü insanlar görünce yol değiştirilir, görmezden gelinir (Altun, 2004: 115-116).

Gaziantep’te hamile kadının güzel şeylere bakar. Ciğer yemez. Çocuk kıllı olur diye tüylü meyve yemez. Çocuğun gözü kırmızı olmasın diye hamile balığa bakmaz. Çocuk sivri dilli, hain, suskun olur düşüncesiyle yılana bakılmaz. Yılan süründüğü için çocuk geç yürür. Çilek çok yenirse çocukta leke olacağına inanılır (Yüksel, 2007: 83).

Özbek Türklerinde gebe kadın “düğün eti” yemez, yemesi halinde çocuğunun geç doğacağına inanılır. Đki kat ayal (iki canlı kadın) doğum yapıncaya kadar saçını kesmez. Hamile kadının fotoğraf çektirmesi halinde ömrünün kısalacağına inanılır. Anneler doğum esnasında yalnız bırakılmazlar. Yanlarında, ekmek, soğan, sarımsak, biber, tuz, bıçak, kamçı, ısırık (üzerlik) bulundurulur (Kalafat, 1997: 250-251).

Prizren’de karnındaki bebeğin annenin bütün davranışlarından etkileneceği yönündeki düşünce sebebiyle, anne adayının bazı davranışlardan kaçınması veya yapması gerektiği düşünülür.

Gebe kadının kaçınması gerektiği düşünüler davranışlardan bazıları şunlardır; gebeliğin yedinci ayına giren kadın evin saçağı altından çıkmaz. Gebeliğin yedinci ayına kadar en az bir kişinin eşliğinde sokağa çıkar. Eğer çıkması gerekiyorsa yanına bir yakınını alarak çıkabilir (K17, K31, K42).

Gebe kadın, sakat bir insana bakarsa ve bunu hayretle kabul ederse, çocuğunun da sakat doğacağına inanılır (K4, K33, K34).

Kimseyi taklit etmez ve kötü şeylere şaşmaz. Böyle davranırsa doğacak çocuğun da aynı özellikli olacağına inanılır (K40, K48).

Cenazeye giden, ölüyü, cesedi seyreden gebe kadının, ölü çocuk doğuracağına veya çocuğun yüzünün toprak renginde olacağına inanılır. Cenazeye gitmesi zorunlu olan gebe kadın, kendini korumak için kırmızı iplikle parmağını sardıktan sonra cenazeye gider (K25, K26, K37).

Hamile kadın doğumun son ayına girdiği dönemde kendi ailesinin evine gitmemeye özen gösterir. Evinde bekâr kardeşi varsa, kardeşinin erkek çocuğa sahip olmayacağına veya aileden birinin ölebileceğine inanılır (K25, K26, K48).

Çocuğu olumsuz yönde etkileyeceği düşüncesiyle kaçınılan bu davranışların aksine, çocuğu olumlu yönde etkileyeceği düşüncesiyle bazı davranışlar yapılır. Bu davranışlardan bazıları şunlardır;

Hamile kadın gizlice iplik makarası alırsa, doğacak çocuğunun gamzeli olacağına inanılır (K34, K42, K48).

Hamile kadın aya veya gökyüzüne ve güzel kimselere bakarsa, doğacak çocuğunun güzel yüzlü olacağına baktığı kimseye benzeyeceğine inanılır (K4, K35, K49, K55). Kadın gül koklarsa, çocuğunun güzel kokacağına inanılır (K4, K17, K35, K49, K55). Gebe kadının kaçınmaları Türk dünyasında ortak özellikler göstermektedir. Kötü ve çirkin şeylere bakılmaması, kimseyle alay edilmemesi ve kınanmaması ortak kaçınmalardır. Aynı şekilde cenazeyle ilgili kaçınmalar da ortaklık göstermektedir. Gebe kadının yapmaya özen gösterdiği davranışlarda da ortaklık söz konusudur. Güzel ve hoşa giden şeylere bakılır.

Anne karnındaki bebeği olumlu veya olumsuz etkilediği düşüncesiyle kadının kaçındığı veya yerine getirmeye özen gösterdiği bu pratikler, bilinçaltında yatan benzetmeli (analojik) büyü özellikleri göstermektedir.