• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2. PRĐZREN TÜRKLERĐNDE GEÇĐŞ DÖNEMLERĐ

2.1. Doğum

2.1.3. Doğum Sonrası

2.1.3.2. Al Karısı ve Albastı (Hastalığı)

Halk kültüründe bir takım olağanüstü halleriyle insanların yaşamında etkileri olduğuna inanılan esrarengiz yaratıkların varlığına inanılır. Cin, peri, mekir gibi adlarla anılan bu varlıkların; bütün işlerini gece yaptıklarına, horoz sesi veya sabah ezanı duyulunca dağılıp konaklarına çekildiklerine, yaşadıkları yerlerin değirmenler, hamamlar, terk edilmiş, tekin olmayan yerler, örenler, mezarlıklar, hanlar olduğuna inanılır. Bu olağanüstü varlıkların yaptıkları işlere, kılıklarına, cinslerine göre; Karakoncolos,

Kara-Kura, Al-bastı, cadı, Çarşamba-Karısı, Albız gibi özel adları vardır. Albastı, al karısı bu tehlikeli varlıklardan biridir (Boratav, 1984:74-78).

Türk folklorunda, Al, Albastı, Alkarısı, Alanası, Alkızı, Alkî, Albız, Almıs gibi tabirlerle, doğum esnasında ve sonrasında, lohusa kadınlara ve çocuklara, nadir olarak da gebe, gelin, güvey, erkek, yolcu ve atlara musallat olan bir ruh veya hastalık ifade edilmektedir. Bu inanç, Çin Seddi’nden Balkanlar’a, Buz Denizi’nden Hindistan'a kadar yayılmış olan bütün Türk topluluklarının folklorunda yaşamaktadır. Bu ruhun lohusa kadınlara musallat olma şekli, Kırgız, Kazak, Özbek, Kürt, Azeri, Kerkük, Balkan, Kıbrıs ve Anadolu Türkleri’nde bütün tefarruatı ile aynı şekilde, aynı motif ve özelliklere sahiptir (Turan, 1992a:77).

Lohusa ve çocuklara sataşan bu öldürücü yaratığın zararından korunmak için lohusalar yalnız bırakılmaz. Halk ağıl, samanlık, viranelik, su kıyısı, kaya, çeşme ve su kaynaklarını alkarısının saklandığı yerler olarak kabul eder. Buralara besmele ile destur çekerek yaklaşır. Lohusa ve çocuğun bulunduğu yere süpürge, Kur’an, soğan, sarımsak, nazarlık asılır. Lohusa ile çocuğunun yastıklarının altına Kur’an-ı Kerim, orak, bıçak, demir, erkek pantolonu ve yeleği konur. Lohusaya ocaklı takkesi, gömleği giydirilir. Bu türden önlemlerin içerisinde yer alan öğelerin hepsinin dinsel ve büyüsel önleyici güçleri olduğuna inanılmaktadır (Örnek, 2000:144-146).

Gerek Şaman, gerekse Müslüman Türklerin inanışlarında bütün canlılığıyla yaşayan “Albastı veya Al Karısı”nı yakalamak ocaklı olmanın bir metodudur. Bu ruh ekseriyetle lohusalara musallat olup onların ciğerlerini söküp, suya atarak öldürür. Bunlar bazen insanlara yakalanırlar, yakalanan kişi alkarısına bir iğne batırıp veya başındaki tarağını alırsa onu kendisine köle yapar. Bu ruhu kimseye zarar vermemek şartıyla serbest bırakırsa “Al Ocaklısı” olabilir. Bu ocaklının şapkası, mendili veya kemeri lohusanın yanında duracak olursa, Alkarısı ona zarar veremez. Verilen zararları da ancak “Al Ocaklısı” iyileştirebilir (Duvarcı, 1990:36).

Alkarısı ve albastı hastalığa sebep olan ruh, lohusa kadınlara musallat olur. Yalnız kalan lohusanın yanına peri kızlarının gelerek, ciğerini alıp gittiklerine ve bu şekilde lohusayı al bastığına inanılır. Đnanışlarda; alkarısı tüfek sesinden, ocaklılardan,

demirden ve kırmızı renkten korkar. Bunun içindir ki, lohusaya kırmızı kurdeleli altın takılır, kırmızı şeker götürülür (Đnan, 2006:171).

Türkmenlerin inançlarına göre “Al Basması” ile “Kara Basması” farklı şeylerdir. Al basması gece olur ve “al” yeni doğum yapmış kadınları basar. “Al basması”ndan korunmak için, gelin yalnız bırakılmaz, onun odasında yaşlı bir kadın bulundurulur. Kadının odasında Kur'an-ı Kerim bulundurulur. Kara basması ise gündüz de olur ve “kara”, hamile olmayan insanları da basabilir. Kara basması, insanın gözüne bir karartının görünmesi şeklinde tezahür eder. Daha ziyade, yalnız insanları kuytu, tenha yerlerde basar (Kalafat, 1995a:17).

Erzurum'un bazı köylerinde de benzer inanmalar görülmektedir. “Kabos” denilen saçları ve tırnakları uzun, çirkin bir kadın, yeni doğum yapmış kadınlara musallat olur, ciğerlerini söküp alarak ölümlerine neden olur. Bu yaratıktan korunmak için kıyafetlere iğne tutturulur. Kadının yatağının etrafına yünden örülen iplikler gerilir. Kabos kimseye zarar vermeden yakalanırsa kıyafetine iğne batırılmalıdır. Lohusa kadın yalnız bırakılmamalıdır, geceleri ışığı söndürülmemeli, çocuğun beşiğinin yanına ekmek ve Kur’an-ı Kerim bırakılmalıdır (Çevirme ve Sayan, 2005:68).

Osmanlı âdetlerinde, lohusa yedi gün boyunca yalnız bırakılmazdı. Odanın görünmez bir yerine süpürge koyulurdu. Lohusanın döşeğinin ayak tarafına siyah saplı bir bıçak koymak terk edilmeyen bir âdetti. Lohusa yedi gün boyunca oda kapısının eşiğinden atlatılmazdı. Lohusaya hatır sormaya gelen hanımların içinde emzikli olan, yani meme emen küçük çocuğu bulunan varsa, lohusanın ayak tarafına oturtulmazdı. Bu durumda lohusanın sütünün kaçacağına inanılırdı. Sütü çekilir korkusuyla lohusanın odasında yedi gün boyunca bohça ve kuşak gibi şeyler düğümlenmezdi (Abdülaziz Bey, 1995:14-15)

Ali Rıza Bey eski Đstanbul hayatında al basması ile ilgili olarak şu bilgileri vermektedir; kadınlar tarafından birinci derecede dikkat ve itina edilen mesâilden biri de “al basmamak” için lohusayı odasında yalnız bırakmamaktı. Mamafih her türlü ihtimale karşı oda kapısının arkasına bir adet ortalık süpürgesi konulmak ihtiyatında gaflet etmezler! O sıralarda lohusaya şayet bir rahatsızlık gelecek olursa “süt hastasıdır” derler, ehemmiyet vermezlerdi. Đkinci, üçüncü günlerden itibaren konu

komşu, hısım ve akraba göz aydına gelirler. Bu gelenler çocuğa altın takarlar veyahut kurabiye ve buna mümasil hediye getirirler. Ziyaretçilere iptida kahve verilip badehu kırmızı ve sıcak lohusa şerbeti ikram olunur. Bu veçhile şerbeti içenlerin “Allah lohusanın sütünü gür etsin!” duasını söylemesi âdettir (Ali Rıza Bey, 2001:3).

Kayseri’de yaşayan Uygurlar, “Albastı” yerine “Kara basmak” tabirini kullanırlar. Yeni doğum yapmış kadın üç gün yalnız bırakılmaz. Evde geceleri ışıklar yanık bırakılır. Bazen bu işlem kırk gün devam eder. Albastı’dan korunmak için hastanın yastığının altında Kur'an-ı Kerim, evde silah bulundurulur. Kadınlarda albastı ile ilgili bir belirti sezildiğinde “Pocan” patlatılır. Albastı cinlerin bir çeşidi olarak düşünülmektedir. Kazaklar’da da, albastı terimi yerine “Kara bastı” kullanılmaktadır. Doğum yapan kadın uzun süre baygın kalırsa, onun “karabastı”ya uğradığına inanılır (Güngör, 1992:7-8).

Urfa’da “yeni doğum yapmış kadının mezarı kırk gün açıktır” denir. Lohusa kadın ve bebeği yalnız bırakılmaz. Gece yalnız kalacaksa baş ucuna süpürge koyulur, yastığın üzerine çuvaldız batırılır. Yorganı mavi olmalıdır (Nahya, 1984:78).

Sivas’ın Divriği ilçesine bağlı Güneyevler Köyü ve yakın köylerdeki yaygın inanca göre, alkarısı, lohusaya sevdiği bir insan kılığında yemek getirir ve yemesini ister. Alkarısından korunmak için, lohusanın yastığının altına iğne, çuvaldız koyulur. Yataktan kalktıktan sonra kadının yakasına iğne takılır, yatağının altına soba maşası konur, yatağın etrafı kalın iplerle sarılır (Türk, 1989:113).

Çorum'da lohusa kadınların yanına süpürge, maşa ve erkek ceketi koyularak, “al basması”nın önleneceğine inanılır. Aydın'da lohusa kadının başucuna bıçak, demir parçası veya süpürge koyulursa cinlerden korunacağına inanılır (Kalafat, 1996:7). Kandıra Türkmenleri al basmasına karşı tedbir olarak; lohusa ve çocuğunu kırkları çıkana kadar evde yalnız bırakmazlar. “Al basması”nın adı “ağırlık basması”dır. Lohusa yatağının başına bir erkek ceketi koyulur. Odaya, oklava, süpürge koyulur. Lohusanın başucuna makas, bıçak gibi demir bir eşya koyulur. Lohusanın yatağının altına köz (ateş) koyulur. Yeni doğan çocuğun çamaşırları gece yıkanmaz, yıkama işi öğleye kadar bitirilmeye çalışılır. Lohusanın başına kırmızı çember örtülür. Yorganı kırmızı olur. Ağırlık basması halinde lohusa bunalır, terler. Bağırmak ister, bağıramaz,

kalkmak ister kalkamaz. Köylerde ağırlık basmasını sağaltmak için yaşlı kadınlara gitmek, hocalara okutmak, muska yazdırmak en yaygın davranıştır. Al Karısı al renkten korktuğu için lohusaya al bez bağlanır, al renkli yorgan örtülür. Al renge böylece koruyucu bir nitelik yüklenmiş olmaktadır (Altun, 2004: 151).

Artvin'de Albasmasına “Lohusa Humması” veya “Karakuray” denir. Amasya'nın Uzunoba köyünde ise, doğum yapan gençleri kara iyelerden korumak için iki ceviz birbirlerine sürttürülerek ses çıkarılır. Kara iyelerin sesten rahatsız oldukları, hatta yoğun ses karşısında hayatlarını yitirdiklerine inanılır (Kalafat, 2007: 62).

Güneyyurt Yörükleri’nde “Haylanma” al basması hastalığının bir adıdır. “Haylanma”dan korunmak için lohusa kadının yastığının altına ayna konulur. Lohusalara bir hafta kadar su içirmemek, yağla pekmezden başka bir şey yedirmemek al basmasına karşı uygulanan diğer pratiklerdir (Yalman, 1993: 510).

Ankara’nın Akyurt ilçesinde al basması, saf ve temiz olduğundan dolayı sadece çocukları tehdit ettiğine inanılan bir hastalıktır. Bu yüzden çocuğa altın takılır, içinde altın bulunan suyla çocuk yıkanır. Koluna kırkı çıkana kadar kırmızı kurdele bağlanmaktadır. Çocuğun üstüne kırmızı örtü örtülür. Bu örtü makasla yedi yerinden “niyet Allah'tan” diyerek kesilir. Albastığına inanılan bebek köye yeni gelen bir gelinin kucağına verilir (Erdoğan, 1996:188).

Kırgız-Kazak Türkleri’nin inançlarına göre albastı, “kara albastı” ve “sarı albastı” olmak üzere iki çeşittir. Sarı albastılar hoca veya baksı (şaman)ların okumasıyla giderler. Kara albastı ise kendini görme gücüne sahip olan ocaklılardan başka kimseden korkmaz. Bu ruh lohusalara musallat olup ciğerlerini alır, götürür suya atar. Baksılar yahut ocaklı adamlar “albastı”yı ciğeri yerine koymaya mecbur ederler (Đnan, 1998a:259-260).

Türkmeneli’de “al”, lohusa kadınları basan bir güçtür. Böyle haller için “Al Apardı” denir. Al aparmaması için lohusanın yastığına iğne batırılır. Bazı yörelerde çocuğun ve annenin yastığının altına bıçak koyulur (Kalafat, 2000:70).

Kazakistan’da kadınların doğum esnasında, “albastı” veya “murtû” adı verilen bir cinin doğum yapacak olan kadınları basarak sıkıntı vereceğine, hatta öldüreceğine

inanılır. Bunun şerrinden korunmak için evde yanmakta olan ateşe yağ atılır. Evdeki yükün üzerine beyaz bir bez yaymak suretiyle, ölmüşlerinin ruhlarından yardım istenir (Altay, 1998:219).

Ahıska Türkleri’nde Alkarısına karşı korunmak için lohusa kadının yastığının altına Kur'an-ı Kerim ve altın konur. Alkarısından kurtulmak için “daire” kurulur. Bunun için bir tasa su konulur. Hasta suda gördüğü şeyleri bir kâğıda yazar. Bu kâğıt değirmenin çarkına atılır veya yakılır. Yakılırken çıkan seslerin ölmekte olan cinlere ait olduğuna hükmedilir. Đnanca göre “karakura” insanları insan kılığına girerek basar. Korunmak için Ayet-el Kürsi okunur. Alkızını yakalayan onu tövbe ettirirse, o kişiye dokunmaz (Kalafat, 2007: 62).

Kırgız ve Kazaklar kötü ruhların demirden kaçtığına inanırlar. Lohusa kadınlara musallat olduğuna inanılan “al karısı” veya “albastı”nın çelikten korktuğuna dair inanış Anadolu’da da yaygındır (Đnan, 1998b:231).

Kıbrıs’ta kendisini albasan lohusanın öleceğine inanıldığından “lohusanın mezarı kırk gün açık olur” denir. “Kırkı karışan” lohusaların görüşmeleri halinde albasacağına yorumlanır. Bu nedenle lohusalar kırklanmadan görüşmezler. Görüşmeleri halinde çocuklarının ölmemesi için sarılıp öpüşürler. Lohusanın yataktan çıkacağı ilk gün olan 3., 5., veya 7. günde, evdeki kötü ruhları (Albastı Garısını) uzaklaştırmak için bir tören düzenlenir (Bağışkan, 1997:43-44).

Makedonya'nın Zegor Köyü’nde, kırkı çıkmamış kadın geceleyin yalnız bırakılırsa Anadolu'da “Al Karısı” adıyla bilinen, Makedonya'da ise, sadece geceleri dolaşan “Novyak” adlı bir kötü ruhun gelip, çocuğun ve annenin gücünü aldığına inanılmaktadır. Bundan korunmak için, “Al Karısı”nda olduğu gibi, lohusanın yanına demir konur, odada süpürge bulundurulur. Đkindi ezanı okunduğu zaman, çocuğun ve annenin çamaşırları ipten alınır. Eğer unutulursa, ertesi gün tekrar yıkanır (Ercan, 2006:75-76).

Türk dünyasının farklı bölgelerinde albasmasından korunmak için başvurulan çarelerden bazıları şunlardır:

• Beşiğe at kulağı asılır.

• Lohusanın yorganına iğne sokulur.

• Lohusanın yanına kılıç, tabanca, bıçak koyulur.

• Lohusa ve çocuğu kırk gün yalnız bırakılmaz.

• Lohusanın yastığının altına Kur’an-ı Kerim veya bir parça kurt derisi konur.

• Yanlarında erkek veya erkek çocuk bulundurulamayan lohusalara erkek gömleği giydirilir ve yanlarında bir horoz bulundurulur.

• Lohusanın yatağının altına soğan koyulur.

• Lohusanın odasında süpürge bulundurulur.

• Lohusanın başucuna kocasının elbisesi, siyah erkek pantolonu asılır.

• Lohusaya kırmızı yorgan örtülür ve kırmızı elbiseler giydirilir.

• Lohusanın yatağının çevresine kıl şeritli kordon yapılır.

• Yün tarağının dişlerine soğan geçirilip lohusanın yanına koyulur.

• Lohusanın başına beyaz tülbent örtülür. Alnına kırmızı kurdele bağlanır.

• Lohusanın lambası kırk gece söndürülmeden yakılır (Turan, 1992a:96).

Alkarısı inanmalarının tıptaki karşılığı, “doğum sonrası depresyonu”dur. Đnanmalara genellikle “saçma sapan, akıl dışı, hurafe, ilkel insan düşüncesi” demenin halk yaşamındaki ilgili inanmalara ve uygulamalara bir çözüm getirmeyeceği bir gerçektir. Bu tür kültürel uygulamalar bilimsel bir değeri olmasa bile, anne ve çocuğu korumayı amaç edinen bir yaklaşım olarak görülmektedir. Đnsanlığın var oluşundan bugüne kadar birçok toplumda hastalıkların kişinin bedeninin ve ruhunun kötü ruhlardan arındırılması şeklinde tedavi edilmeye çalışıldığı, alkarısı gibi inanış ve uygulamalarda kişiyi bedensel ve ruhsal yönden bir bütün olarak ele alan çağdaş psiko-terapinin bazı ipuçlarının görüldüğü bilinmektedir (Çevirme ve Sayan, 2005:71-72).

Türk dünyasının hemen her yöresinde Kosova’da ve Prizren ve çevresinde de yeni doğum yapan kadında “al basması” olayı görüleceğinden korkulur. Yeni doğum yapmış kadın kırk günü doldurmadıkça onun mezarının açık olduğu, cinlerin ona tesir edebileceği inancı mevcuttur. Bu sebepten dolayı, doğum yapan kadın kırk gün evden çıkarılmaz. Dışarı çıktığı takdirde “al basması” olacağından korkulur. Anne ve çocuk tek başlarına bırakılmaz. Yanında bir bakıcı bulunur (K35, K37, K42, K43, K47, K54, K55).

Kaldıkları odada Kuran-ı Kerim, erkek kıyafetleri, bıçak, makas, demir, soğan, sarımsak gibi maddeler bulundurulur (K35, K37, K47, K54, K55).

Lohusanın tülbentinin, giysilerinin veya yorganının kırmızı olmasına dikkat edilir (K17, K27, K35, K37 ).

Albasması konusunda “lohusanın mezarının kırk gün açık olduğu” inancı Türk dünyasında ortaklık göstermektedir. Aynı şekilde albasmasından korumak için lohusanın yalnız bırakılmaması, evinden dışarı çıkmaması, odada Kur’an-ı Kerim bulundurulması, madeni eşyalar bulundurulması gibi uygulamalarda ortaktır.