• Sonuç bulunamadı

Mustafa Kemal Atatürk’ün Endülüs Düşünceleri

1913 yılı Osmanlı Devleti açısından iç ve dış siyasette sancılı bir dönem olarak tarihe geçmiştir296. Bu zorlu dönemde M. Kemal, 21 Temmuz 1913’de Bolayır Kolordusu Kurmay

başkanı olarak I. Balkan Savaşları’nda kaybedilen Edirne’yi yeniden ülke topraklarına katmıştır. Bu dönemde Balkan Savaşları sonucunda Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğü ve Osmanlıcık fikir akımı büyük bir darbe almıştır. 1 Ağustos 1914 yılında I. Dünya Savaşı’nın başlamasının ardından Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu durumun farkında olan M. Kemal, 31 Ekim 1914 yılında arkadaşı F. Bulca’ya evliliğini kutlamak amacıyla yazmış olduğu mektupta Endülüs’ün çöküşü ile Osmanlı Devleti’nin mevcut durumunu aynı akıbet olduğunu belirtmiştir. Söz konusu mektup:

“Kardeşim Fuat. Mektubunu aldım. Yüce Tanrı’dan evliliğinin mutlu ve uğurlu olmasını en içten duygularımla dilerim. Yaşam kısadır. Bunu kutlamak ve taçlandırmak için insanların genellikle akla yakın gördükleri yol evliliktir. Bu genel kurala uymayanlar çok azdır. Bunlar da ana kuralın kötülüğünden değil, tam tersi bu güzel kurala uymaktan kendilerini önleyen nedenlerin tutsağı olduklarından, belki evlenmekten korktuklarından çok, karayazılı olanlardır. İnkâr edilemeyecek bir gerçektir ki, insanlar ve yaşam kadınsız olamaz. Evliler yaşamın çok gerekli bir davranışına uymuş, tüm düşünce ve umutlarını bir amaç, bir düzen ve bir hedefe yönlendirebilecek akılcılığı göstermiş olur. Ancak talih, karı ve kocanın ruh ve kalplerine uyum versin. Gönderdiğin ayrıntılı bilgilerden, mektubunun içeriğinden o çok gerekli olan uyumluluğun şimdiden elde edilebileceğine inanılabilir. Yüce Tanrı mutlu etsin kardeşim. Rasim, Hamdi ve diğer arkadaşlar ne âlemdedir? Vatanı kurtarmak için şimdiye kadar olduğumuzdan ziyade gayret ve fedakârlık lazımdır. Endülüs tarihinin son sayfalarını okuyunuz...” 297.

M. Kemal’in mektubundan hareketle, “Şark Meselesi” olarak bilinen proje ile Müslümanların İber yarımadasından atılması adı verilen “reconquista” hareketinin birebir

295 Faruk Nafiz Çamlıbel, Han Duvarları, İstanbul 1969, s.109; Ayvazoğlu, a.g.m., s. 84. 296. C. Küçük, a.g.mad., s. 24.

297 Doğumundan Ölümüne Kadar Kaynakçalı Atatürk Günlüğü, Ankara 1999, s. 32; Sinan Meydan,

örtüştüğünü gördüğünü söylemek yanlış olmaz. M. Kemal, Endülüs tarihinin son sayfaları ile Osmanlı Devleti’nin son sayfalarını aynı zihniyetin bir ürünü olarak görmektedir. Onun fikir dünyasında Endülüs, daha önce Osmanlı aydınlarında görülen romantik ve yanlı yaklaşımdan öte, bilinçli ve tarihsel gerçeklere dayanarak ders çıkartılacak bir tecrübe olarak yer etmiştir298.

Mektupta M. Kemal’in, “Endülüs tarihinin son sayfalarını okuyunuz...” sözünün ne ifade ettiğini anlamak için Endülüs’ün yıkılış sürecinde öne çıkan bazı hususları dile getirmek faydalı olacaktır. Çünkü M. Kemal iki Müslüman devletin yıkılışları arasında yakın bir bağlantı kurmaktadır. İspanya’da Müslümanlar 781 sene siyasi hakimiyetlerini sürdürmüşlerdir. 1492 yılında biten siyasi hakimiyetlerinin ardında da bu coğrafyada medeniyet açısından yaratıcılıklarını bir süre daha devam ettirmişlerdir. Ancak ilerleyen süreçte İspanya’da yapılan kıyımlar soruncu İber Yarımadası’nda Müslümanların hakimiyetinin izleri birer birer silinmiştir.

Endülüs tarihinin son sayfalarına baktığımızda, İber yarımadasındaki İslâm hakimiyetinin sona ermesine sebep olan unsurların başında, Müslümanlar arasındaki asabiye kavgalarının olduğunu görmekteyiz299. Araplar ve Berberîler Endülüs’ün fethinde beraber

hareket etmiş olsalar da fetih gerçekleştikten sonra ilk iç çatışmalar bu iki grup arasında yaşanmıştır. İspanya’nın kuzeyde yer alan Berberî kabilelerinin kavgalarının sonucunda bu kabilelerin Kuzey Afrika’ya göç etmesi kuzeyde bulunan Hristiyan Kontluklar için önemli bir tehlikeden kurtulmak anlamına gelmektedir. Ayrıca bu bölge Müslümanlara karşı ilk isyanların hareket merkezi haline gelerek Hıristiyanların kuzeyde hakimiyetlerini güçlendirmelerine sebep olmuş, Müslümanların hakimiyet sahaları ise Güney bölgesi ile sınırlı kalmıştır300. Bu olayları Suriye’den gelen Arap askerleri ile önceden Endülüs’e

yerleşen Araplar arasında ortaya çıkmaya başlayan sıkıntılar ve Endülüs’e gelen Kaysî-Kelbî

298 M. K. Atatürk Nutuk’ta da Türk toplumunu etkileyen olaylar hakkında konuşurken Endülüs üzerinden

örneklendirmeler yapmıştır. Örneğin bir taarruz esnasında karşı taarruzu da düşünmek gerekmektedir. Yoksa tedbir almadan hareket edenler mağlup olacak ve yok olacaktır. Atatürk bu ifadelerinden sonra Endülüs’te batının onlara karşı taarruzunda Müslümanların acı ve ibret verici bir felakete uğradıklarını söylemektedir. Nukuta değindiği bir başka konu ise, Halifelik tartışmaları hakkında düşüncelerini belirttiği bölümde, tüm Müslümanların bir halifesi olmasının mümkün olamayacağıdır. Nitekim orta çağda Endülüslülerin, Abbasilerin ve Fâtimilerîn halifesinin farklı olduğuna değinmiştir. Burada “…Endülüs’te her bin kişilik bir cemaatin ‘bir emirülmüminini ile bir minberi’…” olduğu ifadeleriyle Endülüs örneğinde dahi halifelik makamının Müslümanlar arasında birlik sağlayamadığına dikkat çekmektedir. bk. Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, Ankara 2015, s. 336, 541.

299 Mehmet Özdemir, “Endülüs’ün Yıkılış Süreci Üzerine Mülâhazalar”, Endülüs’ten İspanya’ya, Ankara

1996, s. 29.

kabileleri arasındaki çatışmalar takip etmiştir301. İç sorunlardan bir başkası ise “Muvelledûn”

olarak adlandırılan sonradan Müslüman olan İspanyollar ile Araplar arasında meydana gelmiştir302. Endülüs’e sıçrayan bu problemlerin bedeli tahmin edilenden çok daha fazla

olmuş kendi aralarında bölünen Müslümanlar zaman ilerledikçe güçlerini kaybederek İber yarımadasından tamamen çekilmek zorunda kalmışlardır. Endülüs’te emirlik ve halifelik döneminin ardından ortaya çıkan küçük sultanlıklar ile birlikte Mulûku’t-Tevaif dönemine girilmiştir. Bu küçük sultanlıklar birbirlerine dost gibi davransalar da zamanla Hristiyanlardan yardım alarak kendi aralarında mücadelelere başlamışlardır303.

Müslümanlar bölünürken Hristiyanlar boş durmayarak Müslümanlara karşı birlik oluşturup kendi aralarındaki problemleri bir kenara koymuşlar ve reconquista projesine hız vermişlerdir. Bu hareketin sonucunda 1492 yılında Müslümanların son kaleleri olan Granada’dan çekilmeleri İspanya’daki siyasi varlıklarının son bulmasıyla sonuçlanmıştır. Bundan sonraki dönemde adada kalan Müslümanlar için Engizisyon dönemi başlamıştır. Yarımadadaki İslâmî izler yok edilmiş, Müslümanlara ait olan ne varsa silinmeye çalışılmıştır.

Endülüs tarihinin son sayfaları böyle iken Endülüs ile özdeşleştirilen Osmanlı’nın son dönemlerine bakmakta fayda vardır. O dönemde dünya üzerinde Fransız İhtilali ile başlayan milliyetçilik akımı imparatorluklar içerisinde varlığını sürdüren milletlere tesir ederek bağımsızlık mücadelelerini tetiklemiştir. Osmanlı İmparatorluğu içerisinde yaşayan azınlıklar da bu etkiden nasibini alarak bağımsızlık mücadelesine girişmişlerdir. Osmanlı Devleti azınlık isyanları ve bu isyanlara destek veren sömürgeci devletlere karşı koymada yetersiz kalarak dağılmaya başlamıştır. Bu durumun yaşanmasında ülke içinde yaşanan particilik, ordunun siyasete bulaşması, milliyetçiliğin beraberinde getirdiği içtimai çatışmalar, sosyal hayattaki insanların bölünmüşlüğü gibi faktörler oldukça etkili olmuştur. Ülke içindeki bu bölünmüşlük, beraberinde emperyalist devletlerden destek alan azınlıkların devlet kurmalarına, çöken ekonominin bir sonucunda dış borçlanmalara ve beraberinde gelen iç isyanlara kadar gitmiştir304.

M. Kemal Paşa, imparatorluğun durumunu çok iyi tahlil etmiş ve tarih bilinci çok yüksek olduğu için Osmanlı ve Endülüs arasındaki benzerliği görerek Osmanlı Paşalarına

301 Özdemir, “Mülâhazalar”, s. 31-32. 302 Özdemir, “Mülâhazalar”, s. 33. 303 Özdemir, “Mülâhazalar”, s. 38. 304 Meydan, a.g.m., s. 58.

ve arkadaşlarına Endülüs’ü ibretlik bir örnek olarak göstermiştir. Endülüs’ün son dönemlerinde yaşanan olaylar ile Osmanlı Devleti’nin yıkılma sürecindeki olaylar arasında paralellik kurmuştur. Bununla birlikte devletin akıbetinin aynı olamaması için onları daha fazla gayrete ve çalışmaya teşvik etmiştir. Ayrıca bu mektuptan anlaşıldığı üzere M. Kemal Paşa, tarih okumalarını cephede dahi aksatmadan sürdürmektedir. Bunun yanında M. Kemal’in okuduğu kitaplar arasında Ziya Paşa’nın Endülüs Tarihinin de bulunmaktadır. Kitabı okurken önemli gördüğü kısımların altını çizmiş, notlar almıştır305.

1. Türkiye’nin Geleceği Üzerine Konuşmalar

M. K. Atatürk, 14-20 Şubat 1923 tarihlerinde Batı Anadolu gezisine çıktığı zaman 2 Şubat günü İzmir’de yaklaşık 6 saat süren bir konuşma ile halka seslenmiştir. Bahsi geçen konuşmada Avrupa ve Endülüs’le ilgili şu tespitlerde bulunmuştur.

“Bütün Avrupa’yı baştan başa çiğneyen ve Paris’e kadar giden Türklerdir. Fakat her taarruza karşı, daima mukabil taarruz düşünmek lazımdır. Bunu, asker olanlar çok iyi bilir. Yapılmış taarruza karşı, mukabil taarruz düşünmeden hareket edenlerin sonu, behemehal mağlup olmaktır, yıkılmaktır, yok olmaktır. Türklerin İslâmlıktan evvel ve İslâmlıktan sonra tasarruflarını tetkik edebe biliriz ve bu takdirde Türk ve İslâm taarruzlarından bahsedebiliriz. Türkler bilhassa İslâm olduktan sonra Avrupa’nın içine yeni yeni taarruzlar yapmışlardır. Ondan evvel İslâm olarak İslâmiyet adına Batıya taarruz eden, Avrupa’ya taarruz eden -biliyorsunuz- Araplardır. Fakat batı alemi bütün bu muvaffakiyetler ve üstünlükler karşısında mukabil taarruza geçmek gerekliliğinin zamanının geldiğini duydu ve karşı taarruza başladı. Evvela Araplara yapılan bu karşı taarruz; Endülüs’te acı ve geniş felaket dolu bir yenilgi ile başladı. Fakat orada bitmedi. Bütün İslâm alemi; Afrika kuzeyinde izlene izlene bugüne kadar geldi. İzlemek devam etti ve Osmanlı Türklerine geçti.”306.

Atatürk bütüncül bir tarih anlayışıyla Osmanlı’nın Avrupa ve Anadolu’dan çıkartılması projelerini Endülüs’ün Avrupa’dan çıkartılmasının bir devamı olarak görmüştür. Avrupa’ya yapılan Müslüman saldırılarına karşı devamlı bir karşı taarruz ile cevap verilmiş ve bunun ilk örneği Endülüs’te yaşanmıştır. Avrupalılar, Endülüs

305 “Endülüs Tarihi’nin birinci cildinin kırk üç, kırk dört ve altmış üçüncü sayfaları; üçüncü cildin iki yüz

doksanıncı sayfası, dördüncü cildin ise doksan dört, doksan beş ve doksan altıncı sayfaları asılları ve sadeleştirilmiş halleriyle verilmiş; fakat kitabın hemen hemen her sayfasının Atatürk tarafından işaretlendiği ifade edilmiştir”. “Bu bilgiler “Atatürk’ün Okuduğu Kitaplar” başlıklı çalışmayı derleyen Gürbüz Tüfekçinin eserinden alınmıştır. bk. Atatürk’ün Okuduğu Kitaplar, der. Gürbüz Tüfekçi, Ankara 1983, s. 185-191; Gözütok, a.g.t., s. 26; Atatürk’ün Okuduğu Kitapları I-XXIV, Anıtkabir Derneği Yayınları, Ankara 2001.

306 Sadi Borak, Atatürk’ün Resmi Yayınlara Girmemiş Söylev Demeç Yazışma ve Söyleşileri, Ankara 1997, s.

Müslümanlarının içinde bulundukları garabet döneminden faydalanarak iç çekişmeleri kendi lehlerinde kullanmışlardır. Müslümanların Avrupa’dan çekilmesinin Endülüs ile başladığını söyleyen M. Kemal bunun devamının daha sonra Osmanlı ile olduğuna değinmiştir. Osmanlı her ne kadar Viyana şehrine kadar ilerlemiş olsa da bu taarruzlarına karşı gelecek olan karşı taarruza cevap verememiş ve muhtemel çöküşün fitili burada ateşlenmiştir. Atatürk’ün işaret ettiği karşı taarruz yani Reconquista, İspanya-Fransa sınırında küçük bir tepede 30-35 kişilik bir grupla başlamıştır. O dönemde fetih hareketlerine devam eden Müslümanlar bu gruba önem vermemiş, ancak bu hareket büyüyerek Endülüs’te Müslümanların sonunu hazırlamıştır.

M. Kemal toplumların tarihlerinden ders alınması gerektiğini Endülüs ve Osmanlı örneklerini vererek Türk milletine Cumhuriyet kurulmadan olası tehlikeleri aktarmıştır. Verdiği örneklere baktığımızda Atatürk’ün fikir hayatında Endülüs’ün önemli bir yeri olduğu görülmektedir.