2. TUHFETÜ’L-İSLÂM
2.6. Muhtevâ Özellikleri
Çalışmanın muhteva özellikleri başlığı altında öncelikle âyet, hadîs ve Arapça ibarelerle yapılan iktibaslar, Hz. Muhammed’e atfedilen isimler, Mehmed Rıfat’ın Süleyman Çelebî’nin Mevlid-i Şerîf’inden alıntı yapmış olduğu sehl-i mümtenî özelliği gösteren beyitler ve deyim niteliğindeki ifadeler tesbit edilebildiği ölçüde örnekler verilerek açıklanacaktır.
2.6.1. Âyet ve Hadîsler
Klâsik Türk Edebiyatı özellikle dîni-tasavvufî mahiyetteki manzum ve mensur eserlerde, İslâm’ın iki temel kaynağı âyet ve hadîslerin yeri azımsanamayacak kadar çoktur. Şâir veya yazarların, ortaya koydukları eserlerde, âyet ve hadîsleri birebir almalarının yanı sıra eserlerini bunlardan yaptıkları iktibaslarla da zenginleştirdikleri görülür. Mehmed Rıfat da eserinde Hz. Peygamber’i ya da bir dîni şahsiyeti tasvir edip överken âyet ve hadîslerle iktibaslarda bulunmakla birlikte Arapça ibarelere de yer verilmiştir. Eserde bunlara örnek beyitler şunlardır:
232
107 Sûre-i ikrâʾla233
geldi ibtidâ
Vâlih ü hayrân oldı Mustafâ (s. 50/508)
Ol zamân yâ eyyühe’l-müddessiri234
Vahy idüp hürmet ile gitti geri (s. 50/513)
Çünki yā ardubleʿî235
itdi nuzūl
İmriü’l-Ḳays ḫˇāheri oldı melül (s. 51/533)
Mustafâ didi eyâ Rabbü’r-Rahîm236
Ey hatâ-pûş u ʿatâsı çok kerîm (s. 55/580)
Gâlip oldı rahmeten li’l-ʿâlemîn237
Bu iki ekber gazâlarda hemîn (s. 60/636)
.
Şâd oldı anda cümle müʾminîn
Rahmetü’llâhi ʿaleyhim ecmaʿîn (s. 57/604)
Karşu geldi cümleten ehl-i semâ
Didiler ehlen ü sehlen merhabâ (s. 54/572)
2.6.2. Hz. Muhammed’e Atfedilen İsimler
Manastırlı Mehmed Rıfat, eserinde; Hz. Peyagamber’in; Muhammed, Mustafa, Ahmed, Nûr-ı Nübüvvet, Nûr-ı Hüdâ, Hayrü’l-Beşer, Fahrü’l-Enâm, Fahr-i Resûl, Fahr-i ʿÂlem, Hayrü’l-Enām, Fahr-i Cihan, Fahr-i Kâʾinât, Ḥabîb, Mahbûb (sevgili) gibi esmâ-i nebide yer alan isimlerini iktibas yolu ile eserinde kullanmıştır. Metinde bunlara örnek beyitler şunlardır:
Hayrü’l-Beşer, Hayrü’l-Enâm :
Togdı ol sâʿatde ol hayrü’l-enâm
Kalk ayaga vir salât ile selâm (s. 43/417)
233
Kur’ân-ı Kerîm, Alak, 96/1-5. 234 Kur’ân-ı Kerîm, Müddessir, 74/1-5. 235 Kur’ân-ı Kerîm, Hûd, 11/44. 236 Kur’ân-ı Kerîm, Yâsin, 3/58. 237
108 Kalmıya gayrı cihânda şûr ü şer
Çünki geldi ʿâleme hayru’l-beşer (s. 46/446)
Mustafa, Muhammed, Ahmed :
Mustafâ çün oldı ceddinden cüdâ
Virdi el ʿemmi Ebû Tâlib aña (s. 47/458)
Kavlimi diñle benim ey söz eri
Alma Şâma Ahmedi dönder geri (s. 48/485)
Geldi Cebrâʾil didi ol hazrete
Yâ Muhammed müjde bu nev devlete (s. 52/550)
Fahrü’l-Enâm, Fahrü’l-Enbiyâ :
İrdi çün kırk yaşına fahrü’l-enâm
Oldı emniyyetle ʿiffetle benâm (s. 49/501)
İşbu muʿciz kârı fahrü’l-enbiyâ
Eyledi küffâra karşu hoş edâ (s. 52/538)
Fahr-i Kâinât, Fahr-i Cihân, Fahr-i Âlem : Hâsılı yollarda bir çok muʿcizât
Eyleyüp izhâr-ı fahr-i kâʾinât (s. 59/629)
Mâl virdi Şâma gönderdi hemân
Geldi Busrâ’ya yine fahr-i cihân (s. 49/496)
Fahr-i ʿâlem gitdi andan da öte
Çıḳdı ol demde huzûr-ı ʿizzete (s. 55/577)
Fahr-i Resûl, Resûl, Resûlallah : Yā Resûllallâh didi Sıddîk aña
109 Girdi şehre böyle şöhretle Resûl
Mescidinde itdi züvvârı kabûl (s. 61/651)
Nûr-ı Hudâ, Nûr-ı Nübüvvet : Böylece şarka cenûba dâʾimâ
Seryeler gönderdi ol nûr-ı hüdâ (s. 61/655)
Çok duʿâ itdi kesel geldi aña
Bakdı ol nûr-ı nübüvvetden yaña (s. 47/470)
Habîb, Mahbûb :
Ümmetiñ virdim saña ben yâ habîb
Cenneti ben anlara kıldım nasîb (s. 59/583)
Eyledi Cibrîl’e fermân ol zamân
Git dedi mahbûbımı al gel hemân (s. 52/545)
2.6.3. Sehl-i Mümteni238
Mehmed Rıfat; metinde vermiş olduğu dipnotta, Süleyman Çelebi’nin Mevlid-i Şerîf’inde sehl-i mümteni özelliği gösteren pek çok mısra ve beyitin bulunduğunu ve onları iktibas yoluyla kendi eserine alabilmek için bu eserin “Siyer-i Muhammedi” bölümünü Süleyman Çelebi’nin eseri ile aynı vezinde kaleme almış olduğunu belirtir. Ayrıca Süleymân Çelebi’nin Mevlid-i Şerîf’inden aldığı mısra ve beyitleri parantez içinde verdiğini de eserin 41. sayfası 383. beyitinde verilen dipnotta ifade etmiştir.
Mehmed Rıfat’ın işaret ettiği beyitlere bakıldığında, şâirin; siyerin birinci bölümünde yirmi iki beyit iki mısra, beşinci bölümde üç beyit, altıncı bölümde on beyit dört mısra, sekizinci bölümde de iki beyit iki mısra olmak üzere toplam otuz yedi beyit sekiz mısra Süleyman Çelebi’nin eserinden birebir alıntı yaparak eserinin anlatımını güçlendirmeye çalıştığı anlaşılmaktadır.
Çün tulûʿ itdi o dem ol nûr-ı dîn
(Nûra gark oldı semâvât u zemîn) (s. 43/418)
238 Kolay ve sade göründüğü halde söylenmesi zor olan söz. Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, “Sehl-i Mümteni” Kapı Yay., İstanbul 2011, s. 396.
110 (Merhabâ ey cân-ı cânân merhabâ)
(Merhabâ ey derde dermân merhabâ) (s. 44/423)
(Secdede başı dili taḥmîd ider)
(Kaldırup bir parmagın tevhîd ider) (s. 45/433)
(Merhabân biñ yâ Muhammed didiler)
(Ey şefâʿat kânı Ahmed didiler) (s. 54/573)
2.6.4. Deyimler
Deyimler; gerçek anlamlarından uzaklaşarak yeni bir anlam ifade eden, bir durumu bir kavramı özetleyen, iki ya da daha çok kelimeden meydana gelen kalıplaşmış söz öbekleridir. Klasik Türk Edebiyatı şâirleri ise XV. yüzyıldan itibaren eserlerinde, uzun uzadıya konuşmak yerine az sözle çok şey anlatma amacında olmuştur. Bu sebeble de milletin asırlar boyunca karşılaştıkları olaylar karşısında meydana getirdikleri özlü sözleri, deyimleri kullanarak hem şiirde aktarmak istediği duyguyu kuvvetlendirmiş hem de
ifadede akıcılığı sağlamıştır.239 Döneminin Türkçeye hâkim önemli kalem sahiplerinden
olan Mehmed Rıfat’ın eserinde tespit edilen deyimlere örnek beyitler şunlardır: Vakti geldi oldı peyġamber o kavme virdi yed
Tatlı dille240pek müʾessir sözle kıldı nush ü pend (s. 16/127)
Ol harâretli havâ bir hafta tâm itdi devâm
Kaynadı ırmakları âteş kesildi241 her makâm (s. 17/130)
Hazreti Yaʿkûb oldı pek mükedder agladı
Kanlı yaşlar dökdi242 âteşle derûnun dagladı (s. 19/154)
Büt-perest olmuş idi ammâ o halk çokdan beri
Karşu geldi cümlesi gūş itmedi243 peygamberi (s. 32/297)
239 İsmet Emre, Türk Dili ve Kompozisyon Bilgisi, Anı Yay, Ankara 2010, s. 255; Ahmet Turan Sinan,
Türkiye Türkçesinde Deyimler Üzerine Bir Dil İncelemesi, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Fırat
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstütisi, Elazığ 2000, s. 6-28.
240 Tatlı dil: Gönül alıcı, hoşa giden, kırmayan konuşma biçimi ya da söz. 241 Ateş kesilmek: Çok kızgın, öfkeli davranışlar göstermek.
242
111
Ârz-ı Kenʿân’da Yahûdâ devleti kalmış idi
Ol civâra yerleşüp lâyıklı kök salmış244
idi (s. 33/314)
Ol kadar yaş dökdi245 tâ kim gözleri oldı ʿalîl
Perde geldi bir zamânlar soñra kaldı bî-delîl (s. 19/155)
İşbu şâd ile unutdı pend-i Yaʿkûbı o gün
Söyledi ihvânına başdan başa246
hâli bütün (s. 18/144)
Ol gice esnâm oldı ser-nigûn247
Büt-perestler cümleten oldı zebûn (s. 45/440)