• Sonuç bulunamadı

Fahr-i ʿÂlem Efendimiz’in Hâl-i Rızâʿat u Zamân-ı Sabâvetleri

2. TUHFETÜ’L-İSLÂM

2.1.2. Siyer-i Muhammediyye

2.1.2.2. Fahr-i ʿÂlem Efendimiz’in Hâl-i Rızâʿat u Zamân-ı Sabâvetleri

Rivayete göre Hz. Muhammed’in doğumuna kısa bir süre kala babası Abdullah, ticaret için Şam’a gider ve Şam’dan Mekke’ye dönerken yolda hastalanır. Kervan Medine yakınlarında olduğu için Abdullah’ın kervanda bulunan arkadaşları onu Medine’de bulunan dayılarının evine götürür. Bir ay hastalıkla cebelleşen Abdullah, burada vefât eder. Allah Resûlü ise daha doğmadan yetim kalır. Bu hâdise eserde şu beyitlerle izah edilir:

Gelmeden dünyâya ol ʿâlî-sıfât Şâm yolunda itdi ʿAbdullâh vefât

Hikmetin izhâr içün Rabb-i kerîm

Rahm-i mâderde anı kıldı yetîm (s. 46/448, 449)

Cahiliye döneminde yeni doğan çocukların şehrin kalabalığından, yoruculuğundan uzakta daha iyi büyümeleri ve iyi bir dil öğrenmeleri için bedevi kabilelerine sütanneye

verilmesi bir gelenek haline gelmiş olup hatta bunun için bir de pazar oluşturulmuştur.169

Sütanne adayları yılın belirli dönemlerinde bu pazara gelir ve yeni doğan çocukların anne ve babaları ile burada görüşürdü. Yine çocuklar sütannelerine burada verilirdi. Bu gelenek nedeniyle daha doğmadan yetim kalan Hz. Muhammed (s.a.v) bir de annesinden ayrı düşürülerek sütannesi Halime Binti Abdullah İbni Hâris’e verilir. Hâlime Hatun, Araplar arasında iffeti ve edebi ile tanınırdı. Hz. Muhammed dört yaşına gelinceye kadar sütannesi Halime Hatun’da kalır. Eserde bu hâdise şu beyitlerle izah edilmiştir:

Mâderinden aldı ol şâhı hemân Dâye destinde büyütdi bir zamân

Dâyesinde vardı iffetle edep Böylece meşhûr idi beyne’l-ʿArab

Dört sene bakdı anı virdi geri

Aldı âgûş-ı vefâya mâderi (s. 46/451-453)

169

Yaşar Çelikkol, Cahiliye Döneminde Mekke( M. 400-600 Yılları Arasında Mekke’nin Fiziki, Etnik,

Dini Ve İdari Yapısı) Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara

2002, s. 97; Mahmut Türk, Kureyş Sûresi Işığında Mekke Dönemi İktisâdî Hayatı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, , İstanbul 2006, s. 26; M. Asım Köksal, İslam Tarihi (1. Cilt), Köksal Yay., İstanbul 2005, s. 31-32.

61

Hz. Muhammed altı yaşında iken Hz. Âmine; câriyesi ve oğlunu da yanına alarak hem kocası Abdullah’ın mezarını ziyaret etmek hem de akrabalarını görmek maksadıyla Medine’ye gider. Takdir-i ilâhinin bir neticesi olarak Hz. Âmine çok geçmeden orada hastalanır. Hastalığı git gide ağırlaşan Âmine Hatun, Mekke’ye dönüş yolunda vefât eder.

Mâderi de üç sene sonra hemân Emr-i Hak’la eyledi terk-i cihân

İşte bu sûretle ol dürr-i yetîm

Kaldı mâderden de dünyâda yetîm (s. 47/454, 455)

Annesi Âmine Hatun’un vefâtıyla yapayalnız kalan Hz. Muhammed’i dedesi Abdulmuttalib himaye eder. Fakat Allah’ın takdir-i ilâhisi bu kutlu himayeye fazla müsaade etmez. Abdulmuttalib, Hz. Muhammed’i himayesine aldıktan bir yıl sonra yüz yaşında iken vefât eder.

Geldi ʿAbdu’lmuttalib ol pîr ü pâk Mustafâ’yı aldı oldı tâbnâk

Bir sene sonra bu pîr-i hôş-siyer

Yüz yaşında itdi ʿukbâya sefer (s. 47/456, 457)

Abdulmuttalib, iyice yaşlanıp ölüm döşeğine düşünce bütün evlatlarını vasiyetini bildirmek üzere başına toplar. Hz. Muhammed’in babası Abdullah ile aynı anadan olan oğlu Ebû Tâlip’i yanına çağırıp Hz. Muhammed’in elini Ebû Tâlip’in eline koyarak kâinat güneşini amcasına emanet eder. Babasının vefâtına çok üzülen Ebû Tâlip, kendisine

emanet edilen Hz. Muhammed’i alarak evine götürür.170

Maddi durumu çok iyi olmayan Ebû Tâlip, Hz. Muhammed’i kendi çocuklarından ayırmayarak iyi yetişmesi için elinden gelen gayreti gösterir. Eserde bu husus şu beyitlerle izah edilir:

Mustafâ çün oldı ceddinden cüdâ Virdi el ʿemmi Ebû Tâlib ana

Bin nevâzişlerle aldı dârına

Saʿy u gayret eyledi akdârına (s. 47/458, 459)

170 İbn-i Hişam, es-Siret'ün-Nebeviyye I, Neşet Çağatay (Çev.), Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yay., Ankara 1971, s. 106-111; M. Asım Köksal, İslam Tarihi (1. Cilt), Köksal Yay., İstanbul 2005, s. 73.

62

Rivayete göre uzun süredir kuraklık ve kıtlık ile mücadele eden Mekke’ye bir damla yağmur yağmıyordu. Kuraklık nedeniyle hayvanlar kırılıyor, insanlar çaresizlik içinde beklemektedir. Bu duruma çare arayan Mekke’nin önde gelenleri bir araya toplanmış, yağmurun yağması için putlara dua etmeleri gerektiğini konuşuyorlardı. Aralarından hoş bir ihtiyar çıkıp dedi ki “Yakınınızda Hz. İbrahim’in neslinden salih bir kimse var iken başka sebeplere başvurmak boşunadır. O salih zata gidip ricada bulunmak daha uygun olur.” Halk, ihtiyarın sözlerinin doğruluğunu kabul edip Ebû Tâlip’in kapısına varıp hacetlerini arz ederler. “Ya Ebû Tâlip! Yağmur duasına çıkacağız isteriz ki sen de aramızda olup dua edesin.” diye ricada bulunurlar. Bunun üzerine Ebû Tâlip o zamanlar himayesi altında olan Hz. Muhammed’i de yanına alarak Kâbe’ye varır. Ebû Tâlip Kâbe’nin duvarına yaslanır, ellerini havaya kaldırır ve Kâbe’nin rabbine yalvarrmaya başlar. O sırada üzerine bir ağırlık çöker. Resûl-i Ekrem’den yana bakan Ebû Tâlip, görür ki yaratılmışların en güzeli, âlemlerin rahmet menbaı parmağını kaldırmış, gökyüzüne doğru tutmaktadır. O anda gökyüzünden şiddetli bir rahmet yağmaya başlar. Bu hali gören halk çok sevinir. Bu ilahi lütuf karşısında Ebû Tâlip çok mutlu olmuştur. Bu saadetle Ebû Tâlip, bu hâdiseyi anlatan bir de şiir nazmetmiştir. Bu bilgi hem Tuhfetü’l-İslâm’da hem de diğer kaynaklarda yer alan bilgiler arasında nakledilmektedir.

Mekkede kaht u galâ oldı o sâl Çok telâş itdi buna anda ricâl

Var idi bârâna pek çok ihtiyâc ʿİllet-i cuʿa ararlardı ilâc

Mekke halkı meşveret eylerdi tâ Yalvarup esnâma itsünler duʿâ

Var idi ol yerde bir hoş ihtiyâr Çıkdı meydâna didi olmaz bu kâr

Nezdiñizde nesl-i İbrâhîmden Hôş-seyr bir merd-i sâlih var iken

Başka esbâba tevessül boş olur Gitseñiz ammâ o zâta hoş olur

63 İhtiyârı diñleyüp tayyib diyü Gitdiler birden Ebû Tâlib diyü

ʿArz-ı hâcet itdiler ol dem ana Tâ ki gelsün Kaʿbeye itsün duʿâ

Mustafâyı aldı birlikde hemân Kaʿbeye gitdi Ebû Tâlib o ân

Kaʿbeye geldi tayandı sıdk ile Başladı ʿarz-ı münâcâta bile

Çok duʿâ itdi kesel geldi aña Bakdı ol nûr-ı nübüvvetden yaña

Parmagıñ kaldırdı ol dem Mustafâ Âsumâna togrı tutdı ol hümâ

Ol dakika itdi âsâr-ı sudûr

Eyledi şiddetli bir yagmur zuhûr

Mekke halkı gördi bu hâlı bütün Fahr-i ʿâlemle sevindiler o gün

Çok sevindi çün Ebû Tâlib hemân

Nazm ile bu vakʿayı itdi beyân (s. 47/460-474)