• Sonuç bulunamadı

Hatemüʿl-Enbiyâ Efendimiz’in Muʿcizât-ı Azimeleri

2. TUHFETÜ’L-İSLÂM

2.1.2. Siyer-i Muhammediyye

2.1.2.5. Hatemüʿl-Enbiyâ Efendimiz’in Muʿcizât-ı Azimeleri

Hz. Muhammed’in doğumundan önce, doğumunda, çocukluk ve gençlik dönemlerinde pek çok muʿcize meydana gelmiştir. İslâmî kaynaklarda da sıklıkla bahsedilen muʿcizelerinden biri nûrdan yaratılmış olan Hz. Muahmmed’in cisminin gölgesinin yere düşmemesidir. Bu muʿcizeyi Mehmed Rıfat, Süleymân Çelebi’nin Mevlid-i Şerîf’inden alıntı yaptığı şu beyitlerle izah etmiştir:

Evvelâ ol kim mübârek cisminin Gölgesi düşmezdi hâka resminin

Nûr idi başdan ayaga gövdesi

Bu ʿayândır nûrun olmaz gölgesi (s. 51/526, 527)

Efendimiz (s.a.v)’in diğer bir muʿcizesi ise mübârek başının üzerinde her zaman bir bulut olması ve bu bulutun onu çölün yakıcı sıcağından korumasıdır. Yine Allah Resûlü’nün bu muʿcizesi de eserde, Süleymân Çelebi’nin mevlidinden alıntı yapılan şu beyitle izah edilir.

Ol mübârek reʾsi üzre her zamân

Bir bulut vardı olurdı sâyebân (s. 51/528)

İslâmi kaynaklara baktığımızda Allah’ın, peygamberlerine lutfettiği muʿcizeler, gönderildikleri toplumlar arasında ne itibar bulmuş ne meşhur olmuşsa o doğrultuda olmuştur. Bunlara en belirgin örnekler: Hz. Musa’nın kavmi arasında sihire, büyüye itibar edilmişti. Hz. Musa’ya ise kavminin bütün sihir ve büyüsünü bertaraf edecek bir âsa bahşedilir. Hz. İsâ’nın kavminde hikmet ve tıp ilmine itibar edilmişti. Bu sebeple de Hz. İsa’ya körleri iyileştirme, ölüleri diriltme gibi tıpla mümkün olmayan muʿcizeler bahşedilir. Hz. Muhammed’in gönderildiği Arap kavimleri arasında ise o dönem şiir ve hatiplik itibar görmekteydi. Bu hususta Arapların, gerek şehirli gerekse bedevi kabileleri arasında fesahat ve belagat ilmi, bir fazilet ölçüsü olarak görülmekle birlikte Araplar,

72

aralarında hatiplikleri ve güzel şiir nazmetmeleri ile övünmüşlerdir. Bu sebeple de Hz. Muhammed’e fesahât ve ve belagâtın en güzeli ve en üstünü olan Kur’ân muʿcizesi nazil olmuştur.

Öte andan Kur’ân, sûre sûre ve âyet âyet indikçe, Resûl-i Ekrem bu âyetleri ümmetine bildirdiği gibi, putperest Mekke halkına da tebliğ etmekteydi. Hz. Muhammed, onlara Kur’ân âyetlerini okuduğu zaman fesahât ve balâgatındaki güzelliğe hayran kalan müşrikler, küfürlerinden âyetlere Allah kelâmıdır diyemedikleri için ‘şâir sözü’ demişlerdir. Dönemin şâirlerinin şiirlerinden etkilenilerek Hz. Muhammed (s.a.v)

tarafından uydurulmuş, şâirâne bir şekilde söylenen sözler oldoğunu iddia etmişlerdir.190

Müşriklerin bu tutumu üzerine “İsrâ sûresinin 88. âyeti”191

nazil olmuştur. Kur’ân’ın hiç olmazsa bir sûresine benzer bir şey söylemekten âciz kalan dönemin inkârcı ünlü şair ve hatipleri ise çok üzülmüştür.

Mehmed Rıfat, Tuhfetü’l-İslâm adlı eserinde yukarıda anlatmış olduğumuz miraç hâdisesinde 533. beyitin ilk mısrasında İsrâ sûresinin 88. âyeti yerine Hūd sûresinin 44. âyeti örnek vermiştir. Eserde bu hâdise şu beyitlerle izah edilmiştir.

Hazreti Kurʾândır aʿzam muʿcize Vasf u taʿrîfi anın gelmez söze

Lafz u maʿnâsında vardır çok nizâm Kadrini anlar anın ehl-i kelâm

Çünki yâ arduble’î itdi nuzûl

İmriü’l-Kays192

hˇâheri oldı melûl (s. 51/531- 533)

Bir diğer muʿcizesi ise, “İnşikāk-ı mâh” olarak bilinen Hz. Muhammed’in (s.a.v) parmağı ile ayı ortadan ikiye bölme hâdisesidir. Rivayete göre kâfirler bir gece Hz. Muhammed’in yanına gelir ve “Biz iman etmeye geldik.” derler. Fakat iman etmek için bir

190

Mohammed Ali Shareef, El-Hatîb El-Kazvînî’nin Telhîsu’l-Miftâh Eseri Işığında Klâsik Türk

Edebiyatı Belâgat Terimlerinin Tasnîfi, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Bilimler

Enstitüsü, Ankara 2015, s. 8-15. 191

“De ki: 'Tüm insanlar ve cinler bu Kuran'ın bir benzerini oluşturmak amacıyla toplansalar ve bu konuda birbirlerine destek olsalar bile onun bir benzerini oluşturamazlar.”

192 Cahiliye döneminin ünşü şâiridir. İbn Sellâm el-Cumahî, Resûl-i Ekrem’in dedeleri Abdülmüttalib ile Hişâm b. Abdümenâf zamanında şiiri ilk defa uzatıp kaside haline getiren şairin İmruülkays’ın dayısı Mühelhil b. Rebîa olduğunu ifade eder. Bununla birlikte kaynakların çoğunda İmruülkays klasik kaside formunu ilk defa ortaya koyan, Arap şiirini belli kurallara bağlayan ve özellikle kafiye için esaslar koyan şair olarak tanıtılmaktadır. Yedi meşhur muallaka arasında ilk sırayı alan uzun kasidesine iki kişiye hitapla başlaması, arkadaşlarını durdurup sevgilisinin göç ettiği yerde yok olmaya yüz tutmuş izler ve kalıntılar önünde kendisiyle birlikte ağlamaya davet etmesi İmruülkays’tan kalma bir gelenektir. Ahmet Savran, “İmruülkays b. Hucr”, İA, Türkiye Diyanet Vakfı Yay., İstanbul 2000, C. 22, s. 237-238.

73

muʿcize isterler. Gece karanlığında gökyüzünde bulunan ayı göstererek Hz. Muhammed’den onu ikiye ayırmasını isterler. Bunun üzerine Hz. Muhammed samimiyetle Allah’a du’a eder. Allah’ın en sevgilisi, yine Allah’ın emri ile gökyüzündeki aya dikkat kesilir ve o mübarek eliyle ona işaret eder. Sonsuz kudret sahibi olan Allah’ın inayeti ile ay ikiye bölünür ve her parçası semâda ayrı bir yer tutar. Yine ilâhi hikmet yardımıyla ay tekrar birleşir ve eski halini alır. Bu hâdise üzerine müminler sevince gark olup tekbirler getirirken hâdise karşısında şaşkına dönen inkârcı müşrikler oradan ayrılır. Eserde bu hâdise şu beyitlerle izah edilir:

Muʿcizâtından biri de ey civân İnşikak-ı mâh ile oldı ʿayân

İşbu muʿciz kârı fahrü’l-enbiyâ Eyledi küffâra karşu hoş edâ

Şöyle ki bir şeb gelür küffâr hep Didiler imân içün geldik bu şeb

İsteriz ammâ ki bir hoş muʿcize Mâhı şak eyle bu şeb göster bize

Ol zamân fahr-i resûl kıldı duʿâ Sıdk ile Allâh’a itdi ilticâ

Emr-i Hakla mâha dikkat eyledi Dest-i pâkıyla işâret eyledi

Defʿaten oldı iki parça kamer Her biri tutdı semâda başka yer

Derʿakab birleşdiler bi’l-intizâm Eski hâliñ buldı mâh oldı temâm

Eyledi tekbîr müʾminler o ân

74