• Sonuç bulunamadı

İftiâl babının ism-i mefûlü olan muhtasar kelimesi sözlükte kısaltımış/özetlenmiş anlamına gelir. İhtisar ise bir şeyin fazlalıklarını hazfetmek

demektir.174 Bu kelimenin birçok ilim dalında farklı anlamlar kazandığından sarfı

nazar ederek biz iki önemli anlamı üzerinde durmayı gerekli görüyoruz. Birincisi her hangi bir kitabın fazlalık kısımlarının atılması suretiyle oluşturulan özet kitaplar için olan kullanımı, ikincisi ise herhangi bir ilim dalına yeni başlayanlar için kısa bilgiler ihtiva eden kitaplar için olan kullanımıdır. Bu her iki tür kitaba da muhtasar ismi verilmektedir. Kitapların bu iki kısımdan hangisine girdiğini içerikleri ve başka kitapların özeti olup olmadıkları belirlemektedir. Muhtasar kitapların nasıl ortaya çıktıklarına göz attığımızda şununla karşılaşırız. Birçok ilim dalında büyük hacimli eserler yazılmaya başlanınca ilim talibleri bu kitapların hepsini okuma ve kuşatmakta zorlanmaya başlamıştır. Ardından da bu kitapların esaslarının korunduğu özet çalışmaların yapılması ihtiyacı doğmuştur. İşte muhtasarlar böyle bir ihtiyaçtan kaynaklanmışlardır. Uzmanların bildirdiğine göre Arapça’da hicri dördüncü asırdan

önce ihtisar çalışmaları nadiren görülmüştür.175 Bunun sebebi büyük ihtimalle hacimli

eserlerin bu tarihten itibaren yazılmaya başlamasıdır. Bir diğer sebep de bizce klasiklerin bu dönemden sonra oluşmaya başlamasıdır. İhtisar edilen eserlerin çoğunun klasik eserler oluşu da bu gerçeğe işaret etmektedir. “Muhtasarlar genellikle asıl eserin yorumu konumunda bulunduğundan her ihtisar belirli bir ferdîliğe sahiptir.”176 Yani her ayıklama işlemi bir yorumu bünyesinde barındırdığı için muhtasarlar artık biraz da özetlemeyi yapan kişinin eseri sayılırlar. Çünkü eser onun gözünden bize ulaşmış bulunmaktadır. Muhtasar türü eserlerin vücuda getirilmesine sebep olan etkenleri şu şekilde sıralamamız mümkündür:

174 İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab, thk: Ahmed Muhammed Abdülvahhâb, Muhammed Sâdık el-Abdî, Dâru

İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî, Beyrut, 1999, C. 4, s. 109

175 İsmail Durmuş (2006), Muhtasar, DİA, C. 31, İstanbul, s. 57 176 Gös, yer.

1-Ders kitabı hüviyetindeki eserlerin talebeler için özlü hale getirilmesi ihtiyacı

2-Hadis ilmi özelinde isnad zincirlerinin tekrarına lüzum kalmaması

3-Hacimli eserler okuyucunun çok fazla vaktini aldığından özüne vakıf olmak isteyenlerin vakit kaybını önleme gayesi

Bu gayelere matuf olarak islamî ilimlerde birçok muhtasar eser kaleme alınmıştır. Hadis ilmine gelince;

“Muhtasar türü kitaplar hadis ilminde de yaygındır… İlk dönemlerde hadis kitaplarında rivayetler senedleriyle birlikte zikredilirken hadislerin kaynaklara intikalinden sonra IV. (X.) asrın ortalarından itibaren senedler hazfedilip hadisler sadece metinleriyle yazılmaya başlanmıştır. Hacimli eserlerin telif edilmesinden ve bunların şerhlerinin kaleme alınmasından sonra bu eserlerdeki bilgilere kolayca ulaşma, şerhlerde zamanla eskiyen bilgileri ayıklama ve bunları mükerrer rivayetlerden arındırma ihtiyacı muhtasar eserlerin kaleme alınmasına vesile olmuştur. Bunlara genellikle muhtasar denilmekle birlikte başlıklarında hulâsa, ihtisâr, telhîs, mülahhas, tehzîb, takrîb, müntekā, muhtâr, muktetaf ve müntehab gibi kelimeler kullanılmıştır. Hadis metinlerinin yanı sıra usul ve ricâl kitapları dahil hadis ilimlerinin her alanında pek çok muhtasar eserle karşılaşmak mümkündür.”177 İbnü’s-Salâh’ın Ulûmu’l-Hadis isimli eseri hadis usulü sahasında bir çığır açmıştır. Ondan sonra yazılan eserler onun ya bir özeti ya da şerhi mahiyetinde olmaktan öteye geçememişlerdir. Tabii olarak İbnü’s-Salâh’tan sonra onun bazı değerlendirmeleri tartışılmış hatta yanlışlanmışsa da bu onun hadis usulü sahasındaki en önemli dönüm noktası olma özelliğinden hiçbir şey kaybettirmemiştir. İbnü’s-Salâh’ın Ulûmu’l- Hadis’i Bedruddin İbn Cema‘a tarafından el-Menhelü’r-Revî ismiyle ihtisar edildiği gibi Tîbî tarafından Hulâsa adıyla da özetlenmiştir. İbn Kesir’in İhtisâru Ulumi’l- Hadis adıyla özetlediği bu eserin en yaygın ve meşhur özeti Nevevî tarafından Takrîb ismiyle gerçekleştirilmiştir. Irâkî, eseri nazım şeklinde özetlemiş ve hadis usulü tarihinde Elfiye diye meşhur olan eserini meydana getirmiştir. Sonrasında İbn Hacer

tarafından kaleme alınan Nuhbetü’l-Fiker adlı eser de bir takım ziyadelerle birlikte İbnü’s-Salâh’ın eserinin bir özeti mahiyetini haizdir. Osmanlı coğrafyasında İmam Birgivî’nin telif ettiği hadis usulüyle ilgili ufak hacimli eser, şârihi Davud el-Karsî’nin de belirttiği gibi İbn Hacer’in Nuhbe’sinden yararlanmak suretiyle vücuda

getirilmiştir.178 Bunlar dışında da birçok muhtasar hadis usulü eseri kaleme alınmışsa

da ufak hacmiyle ve yaygınlığıyla hiçbiri Beykûniyye manzumesi kadar rağbet görmemiştir. Buraya kadar isimlerinden bahsettiğimiz muhtasarlar hadis usulü tarihindeki belli başlı önemli muhtasarlardan bazılarıdır. Bunlar arasında Cürcânî’nin Muhtasar’ı İslam dünyasının değişik coğrafyalarında yoğun ilgiye mazhar olmuş ender eserlerden biridir. Şüphesiz bunda müellifinin ilmi karizmasının etkisi olduğu gibi muhtevasının ve konuları ele alış tarzının da etkisi olduğu yadsınamaz. Özellikle Hint alt kıtasında yaygın bir şekilde okutulan eserin kaynağı ve Cürcânî’ye aidiyeti üzerine tartışmalar meydana gelmiş yine bu süreçte üzerine bazı şerhler kaleme alınmıştır. Biz de öncelikle Cürcânî’nin bu eserinin kaynaklarını, ardından da Cürcânî’ye aidiyetini ortaya koymaya çalışacağız. Sonrasında diğer muhtasar hadis usulü eserleriyle karşılaştıracak ve nihayetinde eser üzerine bazı mülahazalarda bulunacağız.