• Sonuç bulunamadı

Buraya kadar anlattıklarımızdan Cürcânî’nin Muhtasar’ının müstakil bir eser olmayıp Tîbî’nin Mişkât Şerhi Mukaddimesi’nin hulâsası olduğu anlaşıldığına göre Muhtasar’la ilgili yapacağımız değerlendirmeler aslında ihtisar tarzı üzerine olmalıdır. Zira Cürcânî’nin metne ihtisar etmekten başka müdahalesi olmamıştır.

Daha önce Cürcânî’nin ihtisar ederken bazı konuları dışarda bıraktığını ifade etmiştik. Tîbî’nin Mukaddime’sinde yer almasına rağmen Cürcânî’nin zikretmeyi uygun görmediği konular şunlardır:

b)Muhtelifu’l-hadis c)Nâsih ve mensûh d)Garib lafız ve fıkhı

e)Mana ile rivayet etmenin hükmü f)İsimler, künyeler ve lakablar konusu g)Mu’telif- muhtelif

h)Müttefik- müfterik ı)Ma‘rifetü’l-mevâli i)Ma‘rifetü’l-evtan

j)Âdâbü’ş-şeyh, âdâbü’t-talib ve âdâbü’l-kâtib

Cürcânî Muhtasar’ında bu konuları dışarıda bırakmayı tercih ederken bazı konuları ise tafsilatlı bir şekilde eserine almıştır. Hangi amaçla bu tercihlerde bulunduğunu anlamak gayet güçtür. Yapılacak her tahmin bizce ihtimallerden herhangi birini saymaktan öteye geçemeyecektir. Cürcânî’nin kendi zevki ve tercihi böyledir demek doğruya en yakın fikir olsa gerektir.

Şerhe ihtiyaç duysa da Cürcânî’nin metni hadis usulü açısından doyurucu bir eserdir. Bu sebeptendir ki Hindistan medreselerinde çok tutulmuş ve talebelerin başucu eseri haline gelebilmiştir. O kadar ki eserle ilk defa karşılaşan kişiler eserin müstakil bir eser olduğunu bile zannedebilir. Bu zan devam ettiği müddetçe şerhin içerisindeki bazı cümlelere anlam vermekte güçlük çekilir. Fakat bu muhtasarın bir hatası değil okuyucunun onu ait olduğu bütünden ayırarak müstakil bir şekilde değerlendirmeye çalışmasından kaynaklanmaktadır. Meramımızı daha açık kılmak adına mevzu hadis konusunu ele aldığı yerdeki Cürcânî’nin kullandığı ifadeleri buraya almayı uygun görüyoruz. Cürcânî mevzu hadisi tarif edip uydurma hadisi tanıma yolları vs. gibi konuları ele aldıktan sonra şu cümleleri kurar:

“Müfessirlerden Allah Teala’nın koruduğu bir kısmı hariç (bu mevzu hadisleri) tefsirlerine koymakla hata etmişlerdir. Onların kitaplarına koydukları

mevzu hadislerden biri de şudur: ‘Rasulullah (s.a.v) (Necm suresinden) “Lat ve Uzza’yı gördünüz mü ve diğer üçüncüleri Menât’ı.’245 ayetlerini okuduğunda şöyle

dedi: ‘Bunlar yüce kuğulardır. Şüphesiz şefaatleri umulur.” Biz bu sözün batıl olduğunu beyan etmek için tilâvet secdesi babında yeterli izahatta bulunduk.”246

Muhtasar’ı ilk defa eline alan ve onu müstakil bir eser sanan okuyucu buradaki tilâvet secdesi babına yapılan göndermeyi anlamakta zorluk çeker. Fakat buradaki sorun metnin kendisinden değil okuyucunun bakış açısından kaynaklanmaktadır. Zira eser zaten müstakil değil bir ihtisar çalışmasıdır. Üstelik eser ait bulunduğu bütünden koparılmış ve müstakil bir şekilde elden ele dolaşır hale getirilmiştir. İşte okuyucunun meseleyi ilk etapta farkedememesinin sebebi budur. Leknevî de metne yazdığı Zaferu’l-Emânî isimli şerhinde okuyucunun yaşayabileceği olası kafa karışıklığını farketmiş ve şu açıklamalarda bulunmuştur:

“Bu ibareden anlaşıldığı kadarıyla Musannif (Cürcânî) bu risalede ve Mişkât’la ilgili hâşiyesinde adeti olduğu gibi bu babta da Tîbî’yi taklid etmiştir. Cürcânî bu haşiyesinde Tîbî’nin haşiyesini özetlediği gibi bu risalede de Tîbî’nin haşiyesine yazdığı Mukaddime’yi ve Hulâsa isimli eserini herhangi bir tenkide yer vermeksizin özetlemiştir.”247

Leknevî’nin de ifade etmeye çalıştığı gibi Cürcânî Mişkât Şerhi’ni ve Mukaddime’sini ihtisar ettiği için bu göndermede şaşırılacak bir durum mevcut değildir. Çünkü eser müstakil bir eser değildir. O sebepten bu, muhtasarın bir eksikliği olarak görülemez.

İnsan ürünü olan her eserin övgüye layık tarafları olduğu gibi eleştiriye açık tarafları da mutlaka mevcut olacaktır. Biz de bu bölüm içerisinde Cürcânî metni içerisinde eleştiriye açık olduğunu düşündüğümüz bazı tarafları zikredeceğiz.

Muhtasar metninin eleştiriye açık olduğunu düşündüğümüz taraflarından biri kitaba metin, hadis, sened ve isnad kavramlarını tanımlamakla başlayan Cürcânî’nin,

245 Necm, 19-20

246 Cürcânî, el-Muhtasar, s. 59 247 Leknevî, Zaferu’l-Emânî, s. 450

haber kavramını ve kaç kısma ayrıldığını beyan etmeden doğrudan mütevatir haberi tanımlamaya girişmesidir. Oysa ki Cürcânî’nin ihtisar etmiş olduğu Tîbî’nin Mukaddimetü’l-Kâşif an Hakâiki’s-Sünen’ine baktığımızda orada bu konunun öncelikli olarak ele alındığını görürüz:

“Haber; hariçteki bir şeyin başka bir şeye nisbetini bizzat kendisi ifade eden kelamdır. Hariçteki ile kastettiğimiz şey bu nisbetin hârici başka bir nisbet olmasıdır. Bu nisbet onun hakkında bir hikâyedir. İnşânın aksine eğer mutâbıksa sâdıktır değilse değildir. Birincisi; haber ya kati şekilde sadıktır -Allah Teala’nın haberi gibi- veya Müseylime’nin haberi gibi kâzibdir. Sıdka zanlıdır. Âdil kişinin haberi gibi. Ya da yalana zanlıdır. Fasık kişinin haberi gibi. Veya meşkûktür. Meçhul kişinin haberi gibi. İkincisi: Haber ya mütevatirdir ya da âhaddır. Mütevatir; ….”248

Görüldüğü üzere Tîbî önce haber kavramını tarif etmekte ardından çeşitlerini ve kaç kısma ayrıldığını ifade edip okuyucunun kafasında meseleyi bir yere oturttuktan sonra mütevatir konusuna giriş yapmaktadır. Fakat Cürcânî bu öncül ıstılahları zikretmeksizin mütevatir konusunu ele almaya çalışmaktadır ki konunun kavranması açısından önemli olan bu ıstılahların terkedilmesi eğitim-öğretim tekniği açısından hatalı bir davranış olarak değerlendirilebilir.

Muhtasar metninin eleştiriye açık olduğunu düşündüğümüz taraflarından bir diğeri ise ihtisar ederken gözden kaçırdığı bazı hususların olmasıdır. Yani vaad etmiş olmasına rağmen işaret ettiği yer geldiğinde her hangi bir açıklamada bulunmamış olmasıdır. Bunların zühûl eseri meydana geldiği kanaatindeyiz. Anlattığımızı daha açık kılma adına Cürcânî’nin metnini buraya alıntılamak daha yerinde olacaktır. Cürcânî hasen hadis konusunu işlerken şunları söylemektedir:

“Eğer “hasen; sika derecesine yakın ravinin rivayet ettiği müsned yani muttasıl isnadlı hadistir veya sika ravinin mürsel olarak rivayet ettiği hadistir ki her ikisi de başka bir cihetten daha rivayet edilmiş olup şüzûz ve illetten salimdir” denilirse bu, tanımların en kapsamlısı, en yerinde olanı ve kapalılıktan en uzağı olmuş olur. Müsnedden kastımız sonuna kadar isnadı muttasıl olandır. Sikadan kastımız

adalet ve zabtı kendinde cemetmiş olandır. (Muhtasar metninde yukarıdaki tanımda kullanılan) sikatin

ةقث

lafzının nekre olması şüyu içindir. Bunun açıklaması ilerde mürsel nevinde gelecektir.”249

Açıklamanın ileride mürsel nevinde geleceğini vaad eden Cürcânî’nin mürsel hadis konusunda ifadelerine baktığımızda vaad ettiği konuyla ilgili sözünde durmadığı müşahade ederiz. Zira mürsel bahsindeki ifadeleri şunlardan ibarettir.

“Mürsel, tabiînden bir kimsenin “Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu veya şöyle yaptı” şeklindeki sözüdür. Fıkıhta ve usulde mürsel hadis maruftur. Onda ihtilaf vardır. İmam Şafii’nin mürsel hakkındaki ayrıntılı görüşü usul-i fıkıh kitaplarında mezkûrdur.”250

Görüldüğü üzere mürsel konusunda vaad edilen herhangi bir açıklamada bulunulmamıştır. Bu da metni ihtisar ederken düşülen hatalardan biri olarak zikredilebilir. Leknevî’nin bu konuyla ilgili açıklamalarını ve meselenin daha farklı boyutlarını çalışmamızın üçüncü bölümünde yapacağımızdan burada şimdilik bu kadarıyla yetinmeyi uygun görüyoruz.

Muhtasar metninin eleştiriye açık yanlarından biri de Tîbî’nin metninde karşılaşılan yanlışlıkları tekrarlamasıdır. Zira metni ihtisar etmek ihtisar edilen metnin müellifini yanlışlarında da takip etmeyi gerektirmez. Bunun sayısız örneklerini Nevevî’nin et-Takrîb isimli muhtasarında görüyoruz. Nevevî, Takrîb’inde birçok yerde kitabını ihtisar ettiği İbnü’s-Salâh’ın yanlış bulduğu görüşlerine itirazlar getirir ve müellifi eleştirmekten çekinmez. Hatalı olduğunu düşündüğü hususlarda onu takib

etmez.251 Fakat Cürcânî böyle yapmaz. Yanlışlarında dahi Tîbî’yi takib etmeye devam

eder ki bu metnin eleştirilmesini gerektiren hususlardan biridir. Doğrusunu söylemek gerekirse Tîbî’nin kendisinden mi yoksa müstensihlerinden mi kaynaklandığını

bilemediğimiz bir şekilde

تاينلاب لامعلأا انمإ

hadisinin ravilerinden biri olan Yahya b.

249 Cürcânî, el-Muhtasar, s. 44 250 Cürcânî, el-Muhtasar, s. 54

Said el-Ensârî, yanlışlıkla Yahya b. Said el-Kattân olarak kayda geçirilmiştir. Muhtasar metninin elimizdeki iki ayrı neşrinde de ravinin ismi Yahya b. Said el-

Kattân olarak geçmektedir.252Bu da muhakkiklerin ellerindeki yazma nüshalarda ismin

Yahya b. Said el-Kattân şeklinde kaydedildiğini göstermektedir. Şayet Tîbî’nin Mukaddime’sinin tahkikli basımında da aynı hatayı görmemiş olsaydık hatanın Cürcânî’nin muhtasarını istinsah edenlerde olduğunu düşünebilirdik. Fakat aynı hatayı Mukaddime’de de görünce253 hatanın Tîbî’nin metninden kaynaklandığı yönündeki kanaatimiz kesinleşmiş oldu. Fakat Cürcânî bu hatayı fark edememiş ve raviyi yanlış bir şekilde Yahya b. Said el- Kattân olarak kayda geçirmiştir. Oysaki Buhârî nüshalarına baktığımızda bu hadisin ravisinin Yahya b. Said el-Ensârî olduğunu açıkça

görmekteyiz.254 O halde Cürcânî’nin metni ihtisar ederken zühul eseri bazı hatalar

yaptığını söyleyebiliriz.

Cürcânî’nin Tîbî’nin hatalarını takib etme yanlışına düştüğü yerlerden biri de zayıf hadis konusunu işlerken meydana gelmiştir. Tîbî, zayıf hadis konusunu işledikten sonra yirmi üç aded kavramla ilgili malumat vermeye başlar. Bunları iki kısma ayıran Tîbî, bir kısmının sahih, hasen ve zayıf arasında müşterek kavramlar olduğunu söyler diğer kısmının ise sadece zayıf hadislere has olduğunu beyan eder. Bu ikinci kısımda ele aldığı kavramlar arasında mevkuf ve maktu‘ hadisler de mevcuttur. Diğerleri sırasıyla mürsel, munkatı‘, mu’dal, şâz-münker, muallel, müdelles, muzdarip, maklub ve mevzudur. Bu sonuncular zayıf hadise has kavramlar ise de mevkuf ve maktu hadisler, zayıf hadise has kavramlar değildirler. Mevkuf, genellikle sahabenin söz ve fiili olarak tanımlanır ve muttasıl olabileceği gibi munkatı‘

da olabilir.255 Maktu hadis ise Cürcânî’nin de belirttiği gibi tabiînin söz ve fiilleri için

kullanılan bir tabirdir.256 Bir diğer değişle mevkuf ve maktu‘ hadisler sahih

olabilecekleri gibi zayıf da olabilirler. Bu sebepten mevkuf ve maktu‘ hadisleri

252 Seyyid Şerif Cürcânî, Risaletün fi İlmi Usuli’l-Hadis, thk: Ukayl b. Muhammed b. Zeyd el-Makturi,

Daru İbn-i Hazm, Beyrut, 1992, s. 33; Cürcânî, el-Muhtasar, s. 41

253 Tîbî, Şerhu’t-Tîbî alâ Mişkât, C. 1, s. 375 254 Buhârî, Bed’ü’l-Vahy, 1

255 Nevevî, et-Takrîb, s. 91

Tîbî’nin ve onu izlemek suretiyle Cürcânî’nin yaptığı gibi zayıf hadise has kavramlar içinde zikretmek hatalıdır. Bu konuda Leknevî de bir takım eleştirilerde bulunur ki bunları üçüncü bölümde beyan edeceğimizden şimdilik bu kadarıyla iktifa ediyoruz.