• Sonuç bulunamadı

II. BÖLÜM

3.4. Şerhteki Dil ve Üslûbu

3.4.3. Örneklendirme Metodunu Kullanma

Eğitim öğretim usulünde örneklendirme en sık başvurulan yöntemlerden biridir. Böylece soyut meseleler somutlaştırılarak öğrencinin ve okuyucunun zihnine yaklaştırılmış olur. En kapalı mevzuları bile suhuletle anlaşılır hale getirebilme özelliğine sahip olan bu metod, yerinde ve düzgün kullanıldığında ayrıca muhataba okuma zevki dahi verebilmektedir. Hadis usulüyle ilgili çetin ve kapalı mevzuların açıklığa kavuşturulmasında ve muhatabın anlayış düzeyine indirilmesinde örneklendirmenin yeri yadsınamaz. Leknevî de bu yararları gözettiğinden ötürü şerhi sırasında konuların açıklanmasında bol bol örnekler verir. Ve böylece anlaşılması zor hususları izaha kavuşturur.

Cerh ve ta’dil konusunda otorite olan bir imamdan bir ravi hakkında hem cerh hem de ta’dil rivayeti mevcut ise bu durumda bunu nasıl anlamamız gerektiği hususu hadis usulünde en çetrefilli mevzulardan birini teşkil eder. Leknevî de bu hususu şerhinde örneklendirme yöntemini kullanarak açıklama yoluna gider. Öncelikle ravilerin sıfatlarına bakan hadis imamlarının onlar hakkında cerh ya da ta’dil lafızlarından birini kullandıklarını ifade eden Leknevî, bu ifadeyi müstakil olarak kullanmalarıyla birine nisbeten kullanmaları arasında fark olduğunu hatta cerh-ta’dil imamlarından bir ravi hakkında müstakilmiş gibi rivayet edilen cerh lafızlarının dahi kimi zaman birine nisbetle söylenmiş olabileceğini vurgular. İmamlardan bu şekilde rivayet edilen “sikadır” veya “zayıftır” gibi ibarelerin iki ravi arasındaki kıyaslamalar içinde kullanılabildiğini ifade ederek konunun daha iyi anlaşılması için şu örneği verir: “Bu durumun örnekleri çoktur. Onlardan biri Osman ed-Dârimî’nin şu sözüdür: ‘Yahya b. Maîn’e el-Alâ b. Abdirrahman’ın babasından rivayeti hakkında sordum. O ikisinin rivayet ettiği hadis nasıldır? dedim. Onda bir beis yoktur dedi. Bunun üzerine ben: ‘O mu yoksa Said el-Makbûrî mi sana daha sevimlidir? dedim. ‘Said daha sikadır. el-Alâ ise zayıftır.’ dedi. Bu sözüyle İbn Main, el-Alâ’ın mutlak olarak zayıf olduğunu söylemeyi murad etmemiştir. Buna ‘Onda bir beis yoktur’ sözü de delalet eder. Sadece Said’e nisbetle zayıf olduğunu söylemek istemiştir.”558

558 Leknevî, Zaferu’l-Emânî, s. 84-85

Örneği zikrettikten sonra açıklamalarını sürdüren Leknevî, cerh-ta’dil imamlarından birinden aynı ravi hakkında hem cerh hem de ta’dil lafızlarının nakledilmesinin meydana getirdiği sıkıntılı durumun böyle vakıalara hamlolunarak çözülebileceği teklifi getirir. Bazen de böyle çelişkili rivayetlerin sebebinin o ravi hakkında cerh-ta’dil imamının kanaatinde meydana gelmiş olabilecek bir değişmenin yatabileceğini öne süren Leknevî bu konuya da açıklık getirmek sadedinde şu örneği zikreder

“Tıpkı Hasen b. Ufeyr hakkında Dârakutni’nin sözündeki iki ihtimalden birinde olduğu gibi. (Darakutni onun hakkında) ‘münkerdir’ demiştir. Başka bir yerde ‘metruktür’ demiştir. İkinci ihtimale göre bu iki lafız arasında bir fark yoktur. Sehâvî’nin Elfiye şerhinde zikrettiği gibi bilakis Darakutni’ye göre bu ikisi aynı mertebededir”559

Muallel hadis ve hadislerde bulunan illetler hadis usulünün en zor konularından biridir. Bir hadisteki illeti ancak hadis ilminde rüsuha erişmiş alimler anlayabilir. İllet konusunu ele aldığı sırada Leknevî, konuyu örneklendirme metodunu kullanarak şu şekilde açıklar:

“Sonra illet ya isnaddadır ( ki bu çoğunlukla böyledir) ya da metindedir. İsnadda olan illet, metni de zedeler ya da sadece isnadı zedeler. Yani metin maruf ve sahih olabilir. Tıbkı Ya’la b.Ubeyd’in Sevri’den onun da Amr b.Dinar’dan yapmış olduğu “Alıcıyla satıcı muhayyerdir”560 hadisinde olduğu gibi. Burada Amr b.Dinar

denilmesi hatadır. Doğrusu Abdullah b. Dinar’dır.”561

Yukarıda Leknevî’nin Ya’la b. Ubeyd’in rivayetini illetli bulmasının sebebi rivayetin Abdullah b. Dinar’dan gelmesine rağmen ravinin yanılıp Abdullah ismini Amr’a çevirmesidir. Bunun tesbit edilmesinin yolu ise hadisin bütün tariklerinin toplanmasıdır. Bu hadiste de bu metoda baş vurulmuş ve hem çoğunluğu oluşturan hem de daha sika olan ravilerin rivayeti Abdullah b. Dinar tarikiyle rivayet etmeleridir. Konumuz bu olmadığı için bu kadarıyla iktifa ediyor ve örneklendirme metoduna

559 Leknevî, Zaferu’l-Emânî, s. 85 560 Buhari, Büyû, 44

dönüş yapıyoruz. Şüphesiz ki isnaddaki illete bir örneğin verilmesi uzun açıklamalarla elde edilemeyecek birçok faydanın kazanılmasını sağlamıştır. Ayrıca Amr isminin yanlış olup doğrusunun Abdullah olduğu gerçeği öyle her hadisçinin farkedebileceği bir husus değildir. Bunu sadece hadislerin metin ve senedlerine derin vukufiyeti olan kimseler farkedebilir. Leknevî de verdiği örnekle okuyucunun meseleyi daha iyi kavramasına yardımcı olmuştur.

Leknevî, Buhari’nin Sahih’inin neden Müslim’in Sahih’inden daha üstün olduğunu izah etme sadedinde açıklamalar yaparken Buhari’nin muasır olmayı muan’an hadisin sıhhati için yeterli görmeyip en az bir kez görüştüklerinin sabit olmasını şart koştuğunu anlatırken Buhari’nin kitabında yaptığı çok önemli bir şeye dikkat çeker. Buna göre Buhari bazen bir babda hiç de yeri olmamasına rağmen bazı hadisler ya da senedler zikreder. Bunu yapmasının sebebi bir önce muan’an olarak rivayet ettiği hadisteki ravinin şeyhinden semâının sabit olduğunu ispatlamaktır. Bu açıklamaları yapan Leknevî konuyu örnekle açıklamayı ihmal etmez:

“Örneğin Kitabu’l-İman’daki şu kavli böyledir: “Bize Adem b. Ebi İyâs tahdis etti. Dedi ki bize Şu’be, Abullah b. Ebu’s-Sefer ve İsmail’den tahdis etti. Onlar da Şa’bî’den O da Abdullah b. Amr’dan aktardığına göre Nebi (s.a.v) şöyle buyurdular: “Müslüman, elinden ve dilinden Müslümanların güvende oldukları kimsedir. Muhacir ise Allah’ın nehyettiği şeylerden hicret edendir.”562 Sonra Buhari

Şöyle dedi: “Ebu Avâne şöyle dedi: Bize Davud b. Ebi Hind, Âmir’den tahdis etti. Âmir dedi ki: Abdullah b. Amr’ı Rasulullah (s.a.v)’den tahdis ederken işittim.” Kâdı Bedruddin el-Ayni, Umdetü’l-Kâri Şerhu Sahihi’l-Buhari isimli eserinde şöyle demektedir: “Buhari, bu ta’likle Şa’bî’nin Abdullah b. Amr’dan sema’ı olduğunu göstermeyi murad etmiştir.”563

Bu yaptığı alıntıyla konuyu örneklendiren Leknevî, kafalarda meselenin muğlak kalmasının önüne geçtiği gibi konuyu somutlaştırmak suretiyle de zihne yaklaştırmış bulunmaktadır.

562 Buhari, İman, 4