• Sonuç bulunamadı

MUHKEM VE MÜTEŞÂBİH’E GENEL BİR BAKIŞ

A. KUR'AN İLİMLERİ’NİN TARİHÇESİ

I. MUHKEM VE MÜTEŞÂBİH’E GENEL BİR BAKIŞ

1.1. Muhkemin Lugat ve Istılah Manası

Muhkem kelimesi lügatte; bozulmaktan uzak, gerçek ve sağlam demektir ki, hikmet kelimesi de bununla ilgilidir.110

Muhkemin ıstılah manası: Muhkem, “Kendisiyle neyin kastedildiği

anlaşılabilecek derecede açık olan, nazım ve te’lifi itibariyle herhangi bir ihtilafa yol açmayan ve tek bir anlama delalet eden âyettir.”111

1.2. Müteşâbih’in Lugat ve Istılah Manası

Müteşâbih, muhkeme göre hem tarifi, hem de anlaşılması çok daha zor bir kavramdır. Bu sebeple üzerinde çok fazla ihtilaf edilmiştir.

Müteşâbih, sözlük anlamı itibari ile iki şeyin birbirine benzemesi manasını ifade eden “teşâbüh” masdarından türemiş ism-i faildir. Teşâbüh de, “şibh” kökünden türetilmiş “tefâül” vezninde bir kelimedir. Anlamı; iki şeyin birbirine benzemesi demektir. Buna göre birbirine benzeyen iki şeyden her birine de “müteşâbih” denilmektedir.112

Müteşâbih’in ıstılah manası: Müteşâbih hakkında farklı tanımlamalar yapılmış

olsa da genel olarak; “Manaları bilinemeyen yahut herhangi bir sebepten ötürü

anlamlarında kapalılık bulunan ya da birden çok manaya ihtimali olup, bu manalardan birisini tercihde zorluk söz konusu olan âyet, kelime ya da harflerdir.” şeklinde tanımlanabilir. 113

İki kavramın karşılaştırılması yapıldığında şöyle bir durum ortaya çıkmaktadır: Muhkem denince; manası açık ve net olan, anlaşılması için hiçbir hâricî karîneye ihtiyaç duyulmayan nitelikler karşımıza çıkmaktadır. Müteşâbihe denince de; “anlaşılması zor,

110 Yazır, Elmalılı Muhammed Hamdi, Hak Dini Kur'an Dili, I-X, Zehrâveyn Yay., İstanbul 1992, II, 309. 111 Zerkeşî, el-Burhân, II, 70; Zerkânî, Mehâhil, II, 273.

112 Yazır, Hamdi, Hak Dini Kur'an Dili, II, 309.

113 Geniş bilgi için bkz. Zerkeşî, el-Burhân, II, 69; Zerkânî, Mehâhil, II, 272; İbn Kesîr, Tefsîru’l-

birden çok veche ihtimali olan, manasında kapalılık bulunan” özellikler söz konusu olmaktadır.

2. Muhkem ve Müteşâbih Açısından Kur’an’a Genel Bir Bakış

Kur'an’ın ne kadarının muhkem, ne kadarının müteşâbih olduğunu net olarak ifade etmek mümkün gözükmemektedir. Çünkü öyle âyetler vardır ki, bazılarına göre muhkem, bazılarına göre ise müteşâbihdir. Bununla birlikte bazı âyetlerden yararlanmak sûretiyle Kur'an’ın muhkem ve müteşâbihi ile ilgili genel bir değerlendirme yapılabilir.

2.1. Kur'an-ı Kerim’in tamamı muhkemdir: Buna şu âyet delil olarak

gösterilmektedir: “Elif lam ra, (bu) öyle bir kitaptır ki âyetleri, hikmet sahibi ve her şeyden haberi olan (Allah) tarafından muhkem kılınmış sonra da güzelce

açıklanmıştır.”114 Subhi es-Sâlih; “Burada Kur'an’ın tamamı muhkemdirden kasıt,

onun muhkemliğinin lafız ve manalarına zarar vermeyecek şekilde sağlamlığı ve nazmının güzelliğidir”115 açıklamasında bulunmaktadır. Dolayısıyla bu açıdan bakıldığında Kur'an’ın tamamı muhkemdir.

2.2. Kur'ân-ı Kerim’ın tamamı müteşâbihdir: Buna ise şu âyet delil olarak

gösterilmektedir: “Allah sözün en güzelini (Kur'an’ı) müteşâbih bir kitap halinde

indirdi.”116Burada Kur'an’ın tamamının müteşâbih olmasından kasıt, Kur'an âyetlerinin belağat, icaz ve bir kısmını diğerine üstün tutmak hususundaki güçlülüğüdür.117

2.3. Kur'ân-ı Kerim’in bir bölümü muhkemdir bir bölümü ise müteşâbihtir:

Buna da Ali İmran Sûresinin 7.âyeti delil olarak gösterilmektedir. “Kitabı sana

O indirdi. O’nin bazı âyetleri muhkemdir, bunlar ummu’l-kitaptır. Diğerleri ise müteşâbihtir. Kalplerinde bir yamukluk bulunanlar sadece onun müteşâbih olanlarının ardına düşerler. Fitne aramak ve te’vilini aramak için, halbuki onun te’vilini ancak Allah bilir. İlimde râsih (derinlik sahibi) olanlar da derler ki: İnandık, hepsi Rabbimizden, ne var ki akl-ı selim sahiplerinden başkası düşünüp anlamaz.”118 Bu âyette ise açıkça Kur'an’ın bir bölümünün muhkem bir bölümünün de müteşâbih olduğu ifade edilmektedir.

Muhkem ve müteşâbihin anlaşılması konusunda ihtilaf sebeplerinden biri de bu âyette nerede vakfedilip nerede vakfedilmeyeceği meselesidir. Birinci görüşe göre;

114 Hud 11/1.

115 es-Sâlih, Subhi, Kur'an İlimleri, s.291. 116 Zümer 39/23.

117 es-Sâlih, Subhi, Kur'an İlimleri, s.291. 118 Ali İmran, 3/7.

“Allah’tan başka hiçbir kimse, müteşâbih olan lafızların manasını bilemez.” Buna göre bu görüş sahipleri ُّا ِإ üzerinde dururlar. İbn Abbas, Hz.Aişe, Hasen, Malik b. Enes, Kisâî ve Ferrâ’dan gelen rivâyetler de bu yöndedir.119

İkinci görüşe göre ise; “ilim sahipleri de müteşâbihin manasını bilirler.” Bunlar ise aynı âyetin, ِْْا ِ َن ُ ِ!ا"اَو üzerinde dururlar. Ebû’l-Hasen el-Eşarî bu görüşte olanlardandır. 120

Bu konuda ortaya konan görüşler ve bu görüşlere yönelik deliller Kur'an ilimleri ve tefsir usûlü kaynaklarında uzun uzadıya anlatılır. Burada altı çizilmesi gereken diğer bir mesele de, te’vil kavramının doğru anlaşılması hususudur. Yani eğer te’vil kelimesi; Mücâhid ve diğerlerinin anladığı şekilde “tefsir” manasına alınırsa,121 o zaman yukarıdaki âyette nerede durulup durulmayacağı önemli hale gelir. Yok eğer te’vil kavramını; bir şeyin akıbeti, ortaya çıkması, mahiyeti, hakikati şeklinde anlarsak ki, gerçekte te’vilin sözlük anlamı da budur,122 o zaman mesele daha anlaşılır hale gelir.

Buna göre, selefin kabul ettiği gibi âyette lafza-ı celâl üzerinde durduğumuzda, bu durum müteşâbihin anlaşılması konusunda her hangi bir problem ortaya çıkarmaz. Çünkü burada müteşâbihden kasıt, onların manasının anlaşılması değil, mahiyetlerinin, âkibetlerinin bilinmesidir. Dolayısıyla insanın, kıyametin vukûu, ümmetin eceli gibi bir takım gaybî gerçeklerin mahiyetini bilememesi, bunların sadece Allah tarafından bilindiğinin kabul edilmesi, zaten kabul gören genel bir kanaattir.123 M. Hamdi Yazır ( da, müteşâbih âyetlerin te’villerini bilme konusunda, Allah’ın bilmesi ile insanların ya da râsih ulemanın bilmesinin aynı olmayacağını ifade etmektedir.124

3. Müteşâbih’in Çeşitleri

Râgıb el-Isfehânî (v.502/1108) manasının anlaşılması bakımından müteşâbihi üç kısma ayırır:

a. Manasını hiç kimsenin bilemeyeceği müteşâbih. Meselâ, kıyametin ne zaman kopacağı, Allah’ın zatının ve sıfatlarının hakikatlerinin bilinmesi, ahir zamanda çıkacak dâbbenin ne zaman çıkacağı gibi.

b. İnsanın bazı vasıflarla manasını bilebileceği müteşâbih. Meselâ garip lafızları bilme, muğlak hükümleri bilme gibi.

119 Yazır, Hamdi, Hak Dini Kur'an Dili, II, 316. 120 es-Sâlih, Subhi, Kur'an İlimleri, s.293.

121 Şimşek, M. Sait, Kur'an’ın Anlaşılmasında İki Mesele, Esra Yay., İstanbul 1997, s.40. 122 Işıcık, Yusuf, Kur’an’ı Anlamada Temel İlkeler, Esra Yay., Ankara 1997, s.109. 123 Işıcık, Yusuf, Kur’an’ı Anlamada Temel İlkeler, 111.

c. Yukarıdaki iki durum arasında olan, ancak ilimde rusûh sahiplerinin bilebileceği ve başkaları için manası kapalı olan müteşâbih. Meselâ, Rasûlullah (s.a.v.)’ın İbnu Abbas için söylediği; “Allah”ım, onu dinde fakih kıl ve ona tevili

öğret.” sözünde işaret ettiği kısım budur.125 Benzer şekilde Zerkânî de müteşâbihi üç kısma ayırmaktadır.126

4. Müteşâbih Âyetlere Örnekler

Müteşâbih âyetlere örnek olarak; Allahın sıfatları, huruf-ı mukattaa, kıyametin saati, ahiret ahvali, ruh, sur, ve dabbetu’l-arz, arş vb. konulara dair âyetler burada zikredilebilir.

Meselâ; “Rahman arşa istiva etti.”127, “Onun yüzünden başka her şey yok

olacaktır.”128, “O kullarının üzerinde kahru galebe sahibidir.”129, “Rabbin geldi ve

melekler de saf saf olarak geldi.”130, “Rabbinin vechi baki kalır.”131, “Allah’ın eli

ellerinizin üzerindedir.”132 âyetleri bunlardandır.

Bu bölümde son olarak bu tür âyetlerin yorumlanması meselesine gelince; âilmlerin çoğu, selef ulemâsının “Allah’ın sıfatları konusunda tefvize kail olduklarını” söylemektedirler. Bunu söylerken de İmâm Mâlik’in; “İstivâ mâlumdur, keyfiyeti ise

meçhuldür. Onun hakkında soru sormak ise bid’attır.” sözünü delil olarak zikredeler. Bunların kullandıkları bir diğer delil de, Suyûtî (v.911/1505)‘nin Tirmizî (v.297/892)’ye atfettiği bir nakildir. Söz konusu nakle göre Tirmizî, ru’yetullahla ilgili bir hadisi naklettikten sonra şu izahta bulunmuştur: “Sufyan es-Sevrî (v.161/778), Malik

(v.179/795), İbnu’l-Mübârek (v.181/797), İbnu Uyeyne (v.198/813), Vekî’ (v. 197/812) ve diğer imamlardan ilim (hadis) ehli, bu gibi konularda takip edilecek yolu şöyle belirlemişlerdir: ‘Bu hadisler oldukları gibi rivâyet edilirler. Biz, bu hadislerde söylenenlere inanır, keyfiyet üzerinde durmaz, onları açıklamaz ve birtakım vehimleri ileri sürmeyiz.”133

Ancak bu nakillerden selefin, müteşâbihlerin manaları üzerinde hiç durmadıkları; onları tamamen Allah’a havâle ettikleri; manalarını söylemekten kaçındıkları neticesini çıkarmamak gerekir. Bu haberlerde anlatılanların manalarını

125 Suyûtî, el-İtkân, II, 14; Zerkânî, Menâhil, II, 178. 126 Zerkânî, Menâhil, II, 177.

127 Taha 20/2. 128 Kasas 28/88. 129 Enam 6/61. 130 Fecr 89/22. 131 Rahman 55/27. 132 Feth 48/10.

bilmek ayrı şey, keyfiyetlerini bilmek ayrı şeydir. Allah’ın sıfatlarının keyfiyet ve hakîkatlerini bilmek, insan aklını aşan bir durumdur. Kıyas yoluyla keyfiyetlerin bilmeye de yol yoktur. Allah’ın bir benzeri yoktur ki insan, Allah’ı ona kıyaslasın. Nasıl Allah’ın zâtının hakîkat ve keyfiyetini bilmekten âciz isek, sıfatlarının da hakîkat ve keyfiyetini bilmekten âciziz. İşte bu sebeple selef, sıfatlarla ilgili nasslarda anlatılanların keyfiyetleri üzerinde durmamış ve ayrıntılara girmekten kaçınmışlardır.134

Sonraki âlimler ise, kullanılan lafızları, kendilerine en yakın mecazi manasıyla algılar ve buna göre âyetleri izah etmeye çalışırlar. Meselâ; istivayı, hiç kimsenin yardımı olmaksızın işleri tedbir hususunda manevi üstünlük ile, Allah’ın gelişini, emrinin gelişi olarak izah ederler.135

5. Müteşâbihlerin Kur'an’da Yer Almasının Hikmetleri

Müteşâbihlerin Kur'an’da yer alması ile ilgili pek çok hikmetten bahsedilir. Aşağıda bunlardan bir kısmına yer verilmektedir:

a. Müteşâbihlerin Kur'an’da yer almaları, insan için bir imtihan vesilesidir.136 Çünkü bu çeşit âyetler, insanın gayba imanının ölçüsünü ortaya koyar.137

b. Müteşâbihatın Kur'an’da yer almasının hikmetlerinden biri de söz konusu âyetlerin, ne derece kabiliyetli ve bilgili olursa olsun insana, hem acizliğini ve cehaletini göstermesi, hem de Allah’ın kudretini ve ilminin yüceliğini idrak ettirmesidir.138

c. İnsanı diğer canlılardan ayıran temel özelliklerinden biri, düşünmesidir. İnsanoğlu bu yönünü geliştirmelidir. İlmi arttıkça ve düşünme kabiliyeti geliştikçe Kur'an’ı daha iyi anlayacaktır. Kur'an’da müteşâbihin mevcut olması, insanın, taklîdi terk ederek düşünmesi, fikir üretmesi, Kur'an’ın inceliklerini anlamak için daha çok ilim elde etmesine bir sebeptir.

d. Gelecekte vuku bulacak şeylerin ne zaman vuku bulacaklarının gizli tutulması, insanın yararınadır. Bu durum, insanın gevşemesine engel olduğu gibi korku ve telaşa kapılmasına da engeldir.139

e. Şâyet Kur'an’ın tamamı muhkem olsaydı, o takdirde te’vile ihtiyaç hissedilmez, insanların ilmî açıdan birbirlerine üstünlükleri de söz konusu olmazdı.

134 M. Sait Şimşek, Kur'an’ın Anlaşılmasın İki Mesele, s.52. 135 es-Sâlih, Suhhi, Kur'an İlimleri, s.296.

136 Zerkeşî, el-Burhân, II, 75. 137 Zerkânî, Menâhil, II, 282. 138 Zerkânî, Menâhil, II, 283.

Başka bir ifade ile âlimin cahile olan üstünlüğü ortadan kalkar, derece itibari ile hepsi eşit seviyeye gelirdi.140

Kur'an’da müteşâbihin olmasının hikmetleri ile ilgili beş madde halinde sunulan bu bölüm daha da uzatılabilir ya da kısaltılabilir. Diğer taraftan her bir maddenin farklı şekillerde eleştirisi de yapılabilir. Çünkü bunlardan hiç biriyle ilgili naklî delillere yer verilmiş değildir. Biz burada daha fazla detaya girmeden temel kaynaklarda yer aldığı şekliyle söz konusu hikmetlere yer vermekle yetindik.