• Sonuç bulunamadı

GENEL HATLARIYLA NESH PROBLEMİ

B. NÂSİH VE MENSUH

I. GENEL HATLARIYLA NESH PROBLEMİ

Kur'an’ın inmeye başladığı ilk günden itibaren, nazil olan her bir âyet veya sûre ve bunlara yönelik yapılan izahlar, dikkatle takip edilmiş, anlaşılmaya çalışılmıştır. Bu anlama çabalarının temel gayesi, muhatap olunan vahyi doğru bir şekilde anlamak olmuştur. Bunun için de ilk günden itibaren bu çerçevede bir takım kurallar belirlenmiş, İslam âlimlerinin gayretleriyle bu kurallar zaman içinde geliştirilmiş ve bir disiplin haline dönüştürülmüştür. Kur'an’ı anlama hususunda ortaya çıkan bir takım ihtilafların sebeplerinden biri de, bu kuralların ihtilaf edilmeye müsait olmasından kaynaklanmıştır. Hz.Peygamber döneminden itibaren bu ihtilaflar zamanla daha da çoğalmıştır. Buna paralel olarak İslam âlimleri de ortaya koydukları gayretler sonucu doğan her probleme karşılık yeni bir çözüm arayışı ortaya koymuşlardır. Nesh meselesi de, geçmişten günümüze üzerinde ihtilaf edilen alanlardan olmuştur.

Nesh, özellikle tefsir ilmi açısından bilinmesi gerekli görülen önemli bir konudur.169 Bu sebeple de Ulûmu’l-Kur’ân, Tefsir Usûlü ve müstakil eserlerde çok geniş bir şekilde incelenmiştir. Biz burada daha çok, kaynak eserlerden istifade etmek sûretiyle, konuyu genel hatlarıyla ele alacağız.

1. Neshin Lugat ve Istılah Manası 1.1. Neshin Lugat Manası

Nesh kelimesinin birden çok manası vardır.

ı- Nesh; yok etmek, izale etmek manasına gelir.170 “Nihâyet Allah, şeytanın ilka

edeceği (o fitneyi) iptal eder, yok eder.”171 Aynı şekilde, Güneş gölgeyi giderip gölgenin yerini tuttuğu vakit: "Güneş gölgeyi neshetti" şeklinde kullanılan ifade de bu türdendir.172

169 Zerkânî, Menâhil, II, 69; Zerkeşî, el-Burhân, II, 33.

170 Suyûtî, el-İtkân, II, 55; Zerkeşî, el-Burhân, II, 34; Zerkânî, Menâhil, II, 71. 171 Hacc 22/52.

172 Kurtubî, Ebû ‘Abdillâh Muhammed b. Ahmed el-Ensârî el-Câmi‘u li Ahkâmi’l-Kur’ân, I-IX + F,

ıı- Nesh, yer değiştirmek (tebdil) manasına gelir.173 “Bir âyetin yerini başka bir

âyetle değiştirdiğimizde…”174 âyetinde geçen neshden kasıt, yer değiştirme (tebdil) manasıdır.

ııı- Nesh, bir şeyi bir yerden başka bir yere nakletmek manasına gelir. “Kitabı

istinsah ettim” derken, kitabı bir yerden başka bir yere nakletmek anlamı kastedilmiştir.175

ıv- Nesh, yazmak manasına gelir. “Şüphe yok ki, neler yapıyor idiyseniz, biz

onların hepsini yazdırıyorduk.”176 Burada geçen nesh de yazmak anlamında kullanılmıştır.177

Sonuç olarak nesh kelimesi; yok etmek, izale etmek, yer değiştirmek, nakletmek, yazmak manalarına gelmektedir. Burada dikkatimizi çeken husus; bu anlamlardan hiç birinde “ebediyet” kaydının olmamasıdır. Yani neshin; bir şeyi ebediyete kadar izale etmek, yok etmek şeklindeki bir manasıyla karşılaşmadık. Bununla ilgili açıklama ileride gelecektir.

1.2.Neshin Istılah Manası:

Kelimenin lugat manasında yaşanan çeşitlilik ıstılah manasında da kendini göstermektedir. Burada yapılan tariflerden sadece bir kaçına yer vereceğiz.

2.1. Şer'î bir hükmün, bir başka şer'î delile dayanılarak kaldırılmasıdır.178

2.2. Bir nassın hükmünün, daha sonra gelen bir nass ile veya mukaddem tarihli bir nassın hükmünün muahhar tarihli bir hüküm ile değiştirilmesidir.179

Burada; hükmü kaldıran âyete nâsih, hükmü kaldırılana mensuh ve bu olaya da nesh denir.

2. Nesh Konusunda Cumhûrun Görüşü

Nesh konusu geçmişten günümüze, her dönemde çok tartışılan bir konu olmuştur. Bazı âlimler neshin olduğuna dair görüş beyân ederken, bazıları da neshin vuku bulmadığına dair görüş belirtmişlerdir. Aşağıda özetle bunlara değineceğiz. Ama önce, konuya genel bir bakış açısı kazandırmak düşüncesiyle, âlimlerce genel kabul gören hususlara yer vereceğiz.

173 Suyûtî, el-İtkân, II, 55; Zerkeşî, el-Burhân, II, 34; es-Sâlih, Subhi, Kur'an İlimleri, s.268. 173 Hacc 22/52.

174 Nahl 16/101.

175 Suyûtî, el-İtkân, II, 55; İbn Kesîr, Ebû’l-Fidâ İsmâil (v.774/1372), Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, I-IV,

Dâru İhyâ, Beyrut 1998, I, 144; es-Sâlih, Subhi Kur'an İlimleri, s.268.

176 Casiye 45/9.

177 Zerkeşî, el-Burhân, II, 35; Subhi Sâlih, Kur'an İlimleri, s.268. 178 Zerkânî, Mehahil, II, 176.

a. Nesh küllî esaslarda değil, cüzî hükümlerde cereyan eder. 180 b. Ebediyet kaydı düşülmüş hükümlerde nesh söz konusu olmaz.181

c. Akîdeye, fedâile, ve ahbâra ait âyetlerde nesh olmaz.182 d. Kur'an kendinden önceki kitapları neshetmiştir.183

e. Nesh konusunda, Hz.Peygamber’den; “şu âyet şu âyeti neshetti” diye sağlam sarih bir nakil gelmemiştir.184

Esasında ister neshi kabul etsin ister etmesin, nesh meselesi Kur'an’ın az sayıdaki bir kısım âyetleri üzerinde yapılan bir tartışmadır. Dolayısıyla bu meseleyi, Kur'an’ın tamamına yönelik bir mesele haline dönüştürmek yanlış olur. Ve bu yanlış; Kur'an’ın bütünlüğü hakkında bir takım şüphelerin ortaya çıkması gibi çok tehlikeli sonuçlara yol açabilir.

3. Nâsih- Mensuh Konusunda Genel Kâide

Şeriatlarda nesh caizdir, bu hikmete uygundur ve vakidir. Musa (a.s.)’ın şeriatı, İbrahim (a.s.)’ın şeriatında bulunan bazı hükümleri, İsa (a.s.)’ın şeriatı, Tevrat’ın bazı hükümlerini, İslam Şeriatı da, kendinden önceki bütün şeriatları neshetmeştir. Nesh, ameli hükümlerde olur, insanlık yararına olduğu için meşrudur. İnsanların maslahatı (menfaati) zamana göre değişiklik arzettiği için, hikmet ve ilim sahibi Yüce Allah, her zamana uygun olanı meşru kılar. 185

Doğrusu buraya kadar herhangi bir ihtilaf söz konusu değildir. Üzerinde ihtilaf edilen husus, aynı şeriat içinde bazı hükümlerin diğer bazı hükümleri neshetmesi noktasında olmuştur. Öyle ki, İslam uleması nezdinde bidâyeti, hicrî birinci yüzyılın sonlarına varan bir tartışma süreci başlamıştır. Burada dikkat çeken ilk husus, selef uleması nezdinde, Kur'an’da neshin olduğu konusunda genel bir kabulün olmasıdır. Daha sonra ise, Hicrî 322’de vefat eden Ebû Müslim el-İsfehani ile birlikte, Kur'an’da neshin olmadığı ile ilgili farklı bir görüş ortaya çıkmıştır. Günümüze gelindiğinde ise bu tartışmanın her iki tarafında da çok sayıda araştırmacının olduğu gerçeği ile karşı karşıya kalınmıştır. Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için, tartışmaların tüm detaylarına girmeksizin önce, neshi kabul edenler ve bunların görüşleri, sonra da neshi reddedenler ve bunların görüşleri üzerinde duracağız.

180 Şâtibî, el-Muvâfakât, III, 103.

181 Ebû Zehra, Muhammed, İmam Şafiî (tr. Osman Keskioğlu), Diyanet Yay., Ankara 1996, s.235. 182 Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü, s.124.

183 Şimşek, M. Sait, Kur'an’nın Anlaşılmasında İki Mesele, s.155. 184 Demirci, Muhsin, Tefsir Usûlu, s.163.

4. Kur'an’da Neshi Kabul Edenler ve Bunların Delilleri

Öncelikle şunu belirtelim ki, Kur'an’da neshedilen âyetlerin sayısı konusunda, neshi kabul edenlerce ittifak edilmiş bir miktar mevcut değildir. Bu sayıyı 200’e, hatta 500’e kadar bile çıkaranlar olmuştur.186 Suyûtî ise mensuhtur diye belirtilen bir çok âyeti inceledikten sonra, bunların çoğunun mensuh olmadığını, mensuh olan âyet sayısının ancak 20 kadar olduğunu bir beyitle kayda ifade etmiştir.187 Daha sonra gelen Hindistanlı Şah Veliyyullah ed-Dihlevi, el-Fevzu’l-Kebir adlı eserinde, Suyûtî’nin, bu mensuh dediği âyetleri incelemiş ve bunlardan ancak beş tanesinin mensuh olduğunu söylemiştir.188

Bu girişten sonra neshi kabul edenlerin görüşlerine yer verebiliriz:

a. “Biz bir âyetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya onu unutturursak

(ertelersek) mutlaka daha iyisini veya benzerini getiririz. Bilmez misin ki Allah her şeye kadirdir.”189

b. “Biz bir âyetin yerini başka bir âyetle değiştirdiğimizi de –ki Allah’ın

indirdiğini gâyet iyi bilir. Onlar (Muhammed)’e: ‘Sen sadece uyduruyorsun’ derler. Hayır öyle değildir, ama onların çoğu bunu bilmezler.”190

c. “Allah dilediğini siler, (dilediğini de) sabit bırakır, bütün kitapların aslı Onun

yanındadır.”191

d. “Sizden birine ölüm geldiği zaman, eğer geriye mal bırakırsa, anaya, babaya

ve akrabaya uygun bir biçimde vasiyet etmek, Allah’tan korkanlar üzerine bir borçtur.”192

e. Neshin bizzat Kur'an’da bulunduğu konusunda icma’ mevcuttur.

f. Bir âyetin bir başka âyeti neshettiği hususunda sahabeden yapılan nakillerde, Kur'an’da neshin fiîlen var olduğunu göstermektedir.

g. Nesh aklen de mümkündür.193 Çünkü nâsih ve mensuh konumunda bulunan iki âyet arasında herhangi bir çelişki söz konusu ise ve bu çelişki de neshin dışında

186 Kâsımî, Kur'an’ı Anlamak, s.30. 187 Suyûtî, el-İtkân, II, 62.

188 Cerrahoğul, Tefsir Usûlü, s.127. 189 Bakara 2/106.

190 Nahl 16/101. 191 Ra’d 13/39. 192 Bakara 2/180.

193 Zuhaylî, Vehbe, et-Tefsîru’l-Münîr (tr. Hamdi Arslan ve diğerleri), XV, Risâle Yay., İstanbul 2005, I,

başka bir yolla halledilme imkanına sahip değilse, böyle durumlarda akıl neshe müracaatı zarûrî görmektedir.194

5. Neshi Reddedenlerin Bu İddialara Karşı Cevapları

a. Bakara 106’da yer alan âyetin195, Kur'an’da neshi söz konusu ettiğini kabul etsek bile, mevcudiyetine kesin delil olamayacağı ortadadır. Mealinden de anlaşılacağı gibi nesh, bir şarta bağlanmıştır. Nesh söz konusu olacaksa “daha iyisi veya benzerinin getirileceği” anlatılmaktadır. Kur'an’da bu üslupla ifade edilen nice şart vardır ki, vuku bulmamıştır.196

el-Cessâs da bu âyette neshin olmadığı yönünde görüş belirtmiştir. “Bahis

mevzuu olan, eskiden vahyedilmiş kanunların, eski peygamberlerin kitaplarının yerini Kur'an'ın almasıdır, bizzat Kur'an'da, bir şeyin yerini bir başkası almış değildir.197

Muhammed Esed ise; “Burada kastedilen Kitabı Mukaddes öğretisinin, yerini

Kur'an’ın getirdiği öğretiye bırakmasıdır” 198 şeklinde benzer bir yaklaşımda bulunmuştur.

Âyetin neshe delil olmayacağının bir başka kanıtı da dille ilgilidir. Şöyle ki, Kuran’da kullanılan “âyet” kelimesi Allah’ın varlığının ve söylediklerinin ispatı olan her şey için kullanılır. Türkçe’de belge, mucize, delil, işaret, Kuran âyeti şeklinde ifadesini bulan her şey Arapça’da “âyet” olarak tanımlanır. Kuran’a göre Allah’ın yarattığı her şeyde, bitkilerde, insanda, eski kavimlerin başlarına gelenlerde, gece ile gündüzde “âyet” ler vardır. Türkçe’mizde âyet kelimesinin sadece Kuran âyetleri manasında kullanılması yanlış anlamaya zemin hazırlayan nedenlerden biridir.

Bazı çevirilerde Arapça’da hiç geçmemesine rağmen “hüküm” kelimesi de yukarıdaki âyetin çevirisine ilave edilip “âyetin hükmü” şeklinde çeviri yapılıp, sanki âyetlerin hükmü neshedilebiliyormuş gibi bir hava verilmeye çalışılmıştır. Oysa Kuran’da geçen “âyet” kelimesine baktığımız vakit çok ilginç bir kullanım şekli olduğunu görüyoruz. “Âyet” kelimesinin çoğul şekli olan “ayat” kelimesi tüm Kuran’da mucize, belge, delil, işaret, Kuran âyetleri manasında kullanılır. Fakat “ayat”ın tekil ifadesi olan “âyet” kelimesi Kuranın hiçbir yerinde Kuran âyeti

194 Şimşek, M. Sait, Kur'an’da İki Mesele, s.88-89. 195 Bakara 106. âyetin metni yukarıda kullanılmıştır. 196 Şimşek, M. Sait, Kur'an’da İki Mesele, s.92.

197 el-Cessâs, Ebu Bekir Ahmet B. Ali er- Râzî, Ahkâmu’l-Kur’ân, I-II, Beyrut 1986, I, 89.

198 Esed, Muhammed, Kur'an Mesajı (tr. Cahit Koytak, Ahmet Ertürk), I-III, İşaret Yay., İstanbul 1999, I,

manasında kullanılmamıştır. Tekil olan “âyet” kelimesinin geçtiği şu âyetleri inceleyip söylediğimizi gözlemleyebilirsiniz: [2 Bakara Sûresi 106, 118, 145, 211, 248, 259; 3Ali İmran Sûresi 13,41,49,50; 5 Maide Sûresi 114; 6 En’am Sûresi 4,25,35,37,109; 7 Araf Sûresi 73,106,132,146,203; 10 Yunus Sûresi 20,92,97; 11 Hud Sûresi 64,103; 12 Yusuf Sûresi 105; 13Ra’d Sûresi 7,27,38; 15 Hicr Sûresi 77; 16 Nahl Sûresi 11,13,65,67,69,101; 17 İsra Sûresi 12; 19 Meryem Sûresi 21; 20Taha Sûresi 22,47,133; 21 Enbiya Sûresi 5,91; 23 Müminun Sûresi 50; 25Furkan Sûresi 37; 26Şuara Sûresi 4,8, 67,103,121,128,139, 154,158 ,174,190,197; 27 Neml Sûresi 52; 29 Ankebût Sûresi 15,35,44; 30 Rum Sûresi 58 34 Sebe Sûresi 9,15; 36 Yasin Sûresi 33,37,41,46; 37 Saffat Sûresi 14; 40 Mümin Sûresi 78; 43 Zuhruf Sûresi 48; 51 Zariyat Sûresi 37; 54 Kamer Sûresi 2,15; 79 Naziat Sûresi 20] Listeden de gördüğümüz gibi, söz konusu ifade Bakara Sûresi 106. âyette “âyet” olarak tekil şekilde geçtiği için, bu ifadeden Kuran’ın âyetlerini değil Allah’ın kainattaki delilleri, belgeleri, mucizeleri, işaretleri manasındaki “âyetleri” anlamak doğru olur.199

b. “Biz bir ayeti başka bir ayetin yerine getirdiğimizde, -ki Allah ne indirdiğini

gayet iyi bilir- onlar (Muhammed’e): ‘Sen sadece uyduruyorsun’ derler. Hayır, öyle değildir, ama onların çoğu bunu bilmezler.”200 Bu ayette zikri geçen “âyet” kelimesinden maksat risalettir. Yani Muhammed (a.s.)’ın peygamber olarak gönderilmesiyle Hz.Musa ve Hz. İsa’nın risalet dönemlerinin son bulduğu, yerlerine Muhammed (a.s.)’ın risaletinin kaim olduğu ifade edilmektedir. Nitekim söz konusu ettiğimiz âyetin inişi, Mekke’nin son dönemlerinde olmuştur ve bu dönemde müşrikler, Medine’deki Ehli Kitap’la ilişki kurmuş; İslam’a karşı koyma hususunda onlardan yardım istemeye başlamışlardır. Bu âyetle de, artık Yahudilerle Hıristiyanların dönemlerinin son bulduğu; Muhammed (a.s.)’a indirilen şeriatla, şeriatlarının nesh edildiği ifade edilmektedir. Bunun hicretten kısa bir müddet önce vurgulanmış olması da önemlidir. Çünkü hicret olayı ile Müslümanlar Yahudi ve Hıristiyanlarla direkt olarak yüz yüze geleceklerdir. Böylece şimdiden Müslümanlara, önceki şeraitlerin nesh edildiği haber verilmiş olmaktadır.201

c. Neshe dâir ileri sürülen bir başka delil de; “Allah dilediğini siler, dilediğini

bırakır; ummu’l-kitap O’nun katındadır.”202 ayetidir. Bu âyette de; Bakara 106 ve Nahl

199 http://www.kurandakidin.net/bolumler/25dinioyuncak.htm (10.02.2006). 200 Nahl, 16/101.

201 Şimşek, M.Sait, Kur'an’da İki Mesele, s.91. 202 Ra’d, 13/39.

101. âyetlerine dair yapılan izahlara benzer bir izah söz konusudur. Yani burada da “âyet”ten kasıt, Kur'an’ın geçmiş risâletleri neshetmesidir. Ki söz konusu âyetin siyak ve sibakı da bunu gösterir. Şöyle ki; Allah her peygamber için bir süre belirlemiştir. Bu peygamberleri gönderenin de kendisi olması hasebiyle, bunların hükümlerine son verme yetkisi de, yine kendisine aittir. Ancak bunu yaparken katında mevcut bir kitap (plan) dahilinde hareket eder.203

d. “Birinize ölüm geldiği zaman, eğer bir hayır (mal) bırakacaklarsa, anaya,

babaya, yakınlara uygun bir biçimde vasiyet etmek, Allah’tan korkanlar üzerine bir borçtur.” 204 Bu âyetin yorumuna gelince, Kadı Beydâvî, İbn Cerîr, İbn Kesîr ve daha pek çokları; bu âyetin miras âyetleriyle ya da varise vasiyet yoktur hadisiyle neshedildiği fikrinde değildirler. Beydâvî der ki: "Miras âyeti bu âyete zıt değildir. Belki

onu destekler. Çünkü vasiyeti mutlak sûrette te’kide delalet etmektedir..." Filhakika miras âyetinin bu âyeti neshetmesi için hiç bir sebep yoktur. Bu âyet-i kerimede, mirasda hak sahibi olanların hakları anlatılır ve bunların hepsinin, yapılan vasiyetin yerine getirilmesinden ve bırakılan borcun edasından sonra yapılacağını bildirir. Böylece Bakara Sûresi'ndeki 180. âyetinde bahis mevzuu olan vasiyetin yapılmakta olduğunu açıklar. Ayrıca bu âyetin neshedildği hakkındaki rivâyet ise ahad haberlerdendir. Ümmetin bunu kabul etmiş olması, bu tek kişinin haberini mütevatir haber sınıfına sokmaz."205 ‘Kur'an Yolu’ adlı tefsirde ise bu âyet şöyle yorumlanmıştır:

“Miras âyetinin kendilerine belirli pay getirdiği akraba dışında kalanlara vasiyet mecburiyetini devam ettirdiğini, vasiyet âyetinin kapsamını daraltarak yürürlükte bıraktığını düşünmek, âyetleri böyle yorumlamak ve uzlaştırmak mümkündür.”206

e. Neshi savunanların; Kur'an’da neshin olduğu konusunda icma’ vardır iddialarına gelince, Kur'an’da neshin olduğunu açık bir şekilde ortaya koyacak, üzerinde ittifak edilmiş herhangi bir hadis mevcut değildir.

Nitekim Ömer Rızâ Doğrul, Tanrı Buyruğu adlı Kur'an meâlinde, Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce, Dârimî, Ahmet b. Hanbel, ve İmam Mâlik’in kitaplarını ve bunlara, Zeyd b. Ali ve et-Tayâlisî’nin Müsned’lerini, İbn Sa’d’ın et-Tabakât’ını, İbn Hişâm’ın es-Sîre’sini ve el-Vâkidî’nin el-Meğâzî’sini ilave ederek hepsinin mufassal bir indeksini meydana getiren müsteşrik Vensik’in eserini ve bu eseri bir takım ilavelerle Arapça’ya tercüme eden Muhammed Fuad Abdullbâkî’nin,

203 Şimşek, M.Sait, Kur'an’da İki Mesele, s.96. 204 Bakara, 2/108.

205 el-Beydâvî, Ebû Said Abdullah b. Ömer, Envaru’t-Tenzîl ve Esrâru’t-Te’vil, I-II, İstanbul ts., I, 134. 206 Komisyon (Hayrettin Karaman ve Diğerleri…), Kur'an Yolu, I, 103.

Miftahu künüzi’s-sünne adlı kitabını tetkik ettiğini ve bütün bu kitaplarda neshten söz eden tek bir hadise bile rastlamadığını ifade etmektedir.207

Aslında Neshin var olduğunu iddia edenler de bu konuda icmaın var olduğunu herhangi bir hadise dayanarak söylememişlerdir. Kanaatimizce onların bu düşüncelerinin kaynağında; hicrî 322’de vefat eden Ebû Müslim el-İsfehânî’ye kadar, nesh konusunda farklı düşünen birilerinin olmaması gerçeği yatmaktadır. Dolayısıyla bu bilgi ondan sonraki âlimlerce de kullanılmaya devam etmiştir. Halbuki bu tarihten sonra Şehristânî, Muhammed Abduh, Seyyid Ahmed Han, Muhammed el-Hudârî, Muhammed Tevfik Sıdkı, Ömer Rıza Doğrul, Süleyman Ateş gibi daha pek çok âlim, nesh konusunda önceki âlimler gibi düşünmediklerini, görüş ve değerlendirmeleriyle ortaya koymuşlardır.208

f. Nesh konusunda sahâbeden gelen nakillerin varlığı ile ilgili delillerin değerlendirmesine gelince, bu konuda neshi reddedenlerin değerlendirmeleri şu yöndedir: Kur'an’da mensuh olduğu ileri sürülen âyetlerin sayıları konusunda ittifak edilmemiş olması, aslında neshin bulunmadığına delil olarak gösterilebilir. Bilindiği gibi Kur'an’da neshedildği söylenen âyetlerin sayısı konusunda çok farklı rakamlar ileri sürülmüştür. Bu sayıyı, 500’e çıkaranlar olduğu gibi, 5’e indirenler da vardır. Meselâ, “Seyf âyeti”209 nin sabır, bağışlama ve zorluklara tahammülü öğütleyici konumda bulunan 113 âyeti neshettiği iddiası göz önüne alınırsa, bu konuda ileri sürülen rakamların tamamen farklı anlayışlardan kaynaklandığı söylenebilir. İşte bu anlayış sonucudur ki, mensuh âyetlerin sayısı 5’e kadar indirilmiştir.210 Neshi kabul etmeyenlerin buna karşı bir diğer cevabı da; tevatür yoluyla bize gelen Kur'an âyetlerinin ahad haberlere dayanılarak nesh edilmiş sayılmasının doğru olmayacağı tezidir.211

g. Nesh taraftarlarının ileri sürdükleri aklî delillere göre; şeriattan maksat, insanların maslahatlarının gözetilmesidir. Maslahatlar ise zaman ve mekana göre değişiklikler arz eder. O halde hükümlerin de zamanla değişmesi normaldir ve gereklidir. Neshi reddedenlerin bu delile yönelik değerlendirmeleri de şu şekildedir: Evet bu iddia bu haliyle doğrudur. Ancak şu da var ki; “nâsih, mensuhun hükmünü ebediyeyen kaldırır” dersek, bu makul izahın pratikte uygulanabilirliği mümkün olur

207 Doğrul, Ömer Rıza, Kur'an-ı Kerim’in Tercüme ve Tefsiri Tanrı Buyruğu, İstanbul 1974, s. LXXXVI. 208 Demirci, Muhsin, Tefsir Usûlu, s. 161.

209 Tevbe 9/5.

210 Demirci, Muhsin, Tefsir Usûlu, s.164. 211 Şimşek, M.Sait, Kur'an’da İki Mesele, s. 98.

mu? Yoksa bu esneklik asrı saadet için mi geçerlidir? Asrı saadette oluşan şartların tekrar söz konusu olamayacağına dair bir garantimiz mi var? Dolayısıyla mesele zaman ve zemin meselesidir. Her âyet, kendi şartları içerisinde geçerlidir. Bu nedenle Kur'an-ı Kerim’de hükmü kaldırılmış âyet yoktur. Aralarında nesih bulunduğu söylenen âyetler, farklı şartlara hitap eden âyetlerdir. Her biri kendi şartları içerisinde geçerlidir. Şâyet aynı şartlar için Kur'an-ı Kerim’de farklı ve birbiriyle çelişen hükümler var ise, bu bir çelişkidir. Allah’ın kitabı ise çelişkiden münezzehtir.212

6. Neshin Vukû Bulması İçin Gerekli Olan Şartlar

a. Nâsih ve mensuh konumunda bulunan nasslar arasında anlam yönünden birbiriyle uzlaştırılamayacak derecede bir çelişkinin olması gerekir. İki nassın arasını bulma imkanı varsa, burada nesh olmaz.

b. Neshe konu olan nassların şer'î bir hüküm taşıması ve mensuh nassın ebedi olduğuna dair herhangi bir ifadenin yer almaması icap etmektedir.

c. Nâsih ve mensuh arasında zaman bakımından bir farkın bulunması, yani mensuh nassın önce, nâsihin ise sonra indirilmiş olması gerekmektedir.

d. Neshe konu olan hükmün, iyilik veya kötülük vasfı taşıyan bir hüküm olmaması gerekmektedir.

e. İçerdiği hüküm açısından nâsih durumunda olan nassın mutlaka mensuhun seviyesinde veya ondan daha üstün olması gerekmektedir.213

7. Neshi Kabul Edenlere Göre Kur'an’da Neshin Çeşitleri

Neshi kabul edenler, Kur'an’da neshin genelde üç çeşit olduğundan bahsederler. Bunlar:

7.1. Hükmü mensuh metni baki kalan âyetler. Kıblenin değişmesi ile ilgili âyet buna örnek olarak gösterilir.

7.2. Metni mensuh, hükmü baki kalan âyetler. Recm âyetinin neshi de buna örnek olarak gösterilir.

7.3. Hem metni, hem de hükmü mensuh olan âyetler. Buna da; “adem oğlunun iki vadi malı olsa üçüncüyü istemesindeki hırsı” örnek olarak gösterilir. 214

Aslında bu bölümle ilgili detay oldukça fazladır. Klasik usul kitaplarının hemen hemen hepsinde bu konuya uzun uzun yer verilmektedir. Neshi reddedenlerin de,

212 Şimşek, M.Sait, Kur'an’da İki Mesele, s.100. 213 Demirci, Muhsin, Tefsir Usûlu, s.165. 214 Suyûtî, el-İtkân, II, 58.

yapılan bu taksim ve verilen örneklere yönelik karşı cevapları olmuştur.215 Ancak biz burada, bütün o ayrıntılara girmeyip bu kadarla iktifa ediyoruz.

8. Kur'an’da Neshin Varlığını Reddedenlerin Görüşleri

a. Nesh aklen caiz olmakla beraber, Kur'an-ı Kerim’de bilfiil vaki olmamıştır. b. Kur'an’da nesh meselesi, İslam akideleriyle ilgili olmayıp, ancak tefsir ilminde bir sistemdir. Zira akâide ait bir mesele olsaydı inkar edilemezdi.