• Sonuç bulunamadı

GENEL HATLARIYLA ESBÂBU’N-NÜZÛL

E. ESBÂBU’N-NÜZÛL

I. GENEL HATLARIYLA ESBÂBU’N-NÜZÛL

Mahiyeti itibari ile Kur'an, çok zengin bir içeriğe sahiptir: Temel inanç esasları, ahlaki ve hukûkî sorumluluklar, ibadetler, bireysel ve toplumsal görevler… vs. Bütün bunları ihtiva eden Kur'an 23 yıla yakın bir zaman içinde, bazen belli bir sebebe bağlı olarak, bazen de herhangi bir sebebe bağlı olmaksızın nazil olmuştur. Aslında nüzûl sebepleri olarak ele alacağımız konu, Kur'an’ın tamamına nisbetle, az sayıdaki bir bölüm âyetlerle ilgilidir. Kur'an’ın çok büyük bir bölümü ise herhangi bir sebebe bağlı olmaksızın nazil olmuştur.

1. Esbâbu’n-nüzûl Terimi

1.1. Lûgat Manası: Esbâbu'n-nüzûl, “esbâb” ve nüzûl” kelimelerinden meydana

gelmiş Arapça bir izafet terkibidir. Bu terkipte yer alan “esbâb”, sebep kelimesinin çoğuludur. Sözlükte sebep metod, yol, işaret, vesile ve vasıta manalarına gelmektedir. Ayrıca arzu edilen amaca ulaştıran her şeye de sebep denilmektedir.364 Nüzûl kelimesi ise, (nezele) fiilinden mastardır. Yukarıdan aşağıya inmek veya iniş manasını ifade eder.365

1.2. Istılah Manası: Birbirine yakın olmakla birlikte çok sayıda tariften söz

edilebilir. Bunlardan bir kaçı şöyledir:

a. “Vuku bulduğu günlerde ondan bahseden veya onun hükmünü açıklayan âyet

ya da âyetlerin inmesine sebep olan, Hz.Peygamber zamanında meydana gelmiş bir hâdise veyahut da ona yöneltilmiş bir sorudur.”366

b. “Hz.Peygamber’in risalet döneminde vuku bulan ve Kur'an’ın bir veya birkaç

âyetinin yahut bir süresinin inmesine yol açan olay, durum ya da herhangi bir şey hakkında Rasûlullah’a sorulan soru”367

c. “Hz.Peygamber’e bir sual veya bir hadise dolayısıyla birkaç âyetin veyahutta

bir sûrenin tamamının nazil olmasına amil olan şeye “sebeb-i nüzûl” denir.”368

Esbâbu'n-nüzûl ile ilgili bu tanımlarda öne çıkan hususlar şunlardır:

1- Herhangi bir olay meydana gelmiş ve bunun üzerine bazı âyet ve sûreler nazil olmuştur. Meselâ; “Ey iman edenler! Sarhoşken ne dediğinizi bilinceye kadar namaza

yaklaşmayın…”369 âyeti gibi.370

364 Demirci, Muhsin, Tefsir Usûlu, s. 147.

365 Râğıb, el-İsfahânî (v. 425/1034), el-Müfredat fî ğaribi’l-Kur’ân, Beyrut ts., s.489. 366 Zerkânî, Menâhil, I, 99.

367 Demirci, Muhsin, Tefsir Usûlu, s.148. 368 Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü, s.115.

2- Bazı âyetler, ortaya çıkan bir takım özel durumlar üzerine indirilmiştir. Meselâ; “… Siz de İbrahim’in makamından bir namaz yeri edinin…”371 âyeti Hz.

Ömer’in farklı zamanlarda yapmış olduğu dua ve temennileri üzerine nazil olmuştur.372 3- Bir kısım âyetler de Hz.Peygamber’e yöneltilen bazı sorular üzerine nazil olmuştur. Meselâ, hac emri ile ilgili âyet373 nazil olunca, sahabilerin; “Her sene mi hac

yapacağız ey Allah’ın Resulü?” diye sormaları üzerine; “Ey iman edenler! Açıklanırsa hoşunuza gitmeyecek olan şeyleri sormayın…”374 âyetinin nazil olması bu kabil âyetlerdendir.

2. Esbâbu'n-nüzûlle İlgili Rivâyetlerin Sıhhati

Öncelikle belirtmek gerekir ki, nüzûl sebepleri ancak rivâyet yoluyla bilinebilir. Yoksa sahih bir rivâyete dayanmadan, muhakeme, istidlal ve içtihat gibi yollarla nüzûl sebebi aramaya kalkmak doğrul değildir.375

Esbâbu'n-nüzûl ile ilgili rivâyetlerde aranan şartlar şunlardır:

a. Hadis usûlü ilminin, sahih hadisler için öne sürdüğü şartların bu rivâyetlerde de mevcut olması.

b. Sebeb-i nüzûlle ilgili rivâyetlerde anlatılan olayların, Hz.Peygamber döneminde meydana geldiğinin tespit edilmesi.

c. Nakledilen rivâyetlerde anlatılan hususlarla ilgili âyet ya da sûrelerin muhtevaları arasında bir münasebetin bulunması gerekir.

Bu şartlar doğrultusunda olması kaydıyla, tefsir kitaplarında nüzûl sebeplerine yer verilmesi, şüphesiz âyetlerin daha iyi anlaşılmasına yardım eden, anlamlara zenginlik katan bir unsurdur. Ancak İzzet Derveze’nin de işaret ettiği gibi, tefsir kitaplarımızın bir çoğunda sahih rivâyetlere dayanmayan; senedi zayıf, meçhul, munkat’ rivâyetler nüzûl sebebi olarak tefsir kitaplarında yer almıştır. Âyetlerin iniş sebebine ve nesnel münasebetine ilişkin bir çok rivâyet vardır. Çeşitli dönemlerde yazılan tefsir kitaplarında bu rivâyetlere topluca yer verilmiş ve haklarında geniş çaplı bir eleştiri, eleme ve arındırma yapılamamıştır. İçlerindeki çeşitlilik, çelişiklik, farklılık veya âyetlerin ruhuyla bağdaşmazlılık unsurları göz önünde bulundurularak bir ayıklama yönüne gidilmemesi bir eksikliktir. Çünkü bir âyetle ilgili olarak rivâyet edilen nüzûl

369 Nisâ 4/43.

370 Zerkânî, Menâhil, I, 107. 371 Bakara 2/125.

372 Buhârî, Tefsir, Süre, 2. 373 Âli İmrân 3/97. 374 Mâide 5/101.

375 el-Vâhidî, Ebû’l-Hasen Ali b. Ahmed, Esbâbu’n-Nüzûl (tr. Necati Tetik, Necdet Çağıl), İhtar Yay.,

sebebi, çoğu zaman âyetin akışıyla, ilgili olduğu konuyla ve hatta metniyle uzaktan yakından ilgili olmamaktadır. Bu rivâyetlerle, konuya ilişkin başka âyetlerle, bu âyetlerin içeriği arasında derin çelişkiler olmaktadır. Hatta dikkatli bir gözlemci, bu tür rivâyetleri incelediği zaman, İslam’ın ilk üç yüzyılında meydana gelen ihtilafları, siyasal, mezhepsel, etnik, fıkhî ve kelâmî bölünmelerin etkisini çok net bir biçimde görür. Hatta bunların bir çoğunun sırf kötü niyetten çarpıtıldığını, değiştirildiğini veya tahrif edildiğini düşünür. Böyle yapmalarının sebebi, zihinleri karıştırmak, yanlış bilgilendirmek, rakip gruplar hakkında olumsuz propaganda yapmak, düşmanlık, ret ve hatalarını teşhir etme niyetidir. Böylelikle, bir grup karşısında diğerinin konumunu güçlendirme amacı güdülmüştür.376

3. Sebebin Husûsîliği Lafzın Umûumîliğine Mani Değildir

Şüphe yok ki Kur'an, ihtiva ettiği hükümleri itibari ile evrensel bir kitaptır. Onunla birlikte gelen İslam da evrensel bir dindir. Hiçbir âyetin ya da sûrenin belli bir zamana hasredilip, artık bir daha uygulanma şansının olmadığını kabul etmek, Kur'an’ın bu evrensellik ilkesi ile çelişir. Dolayısıyla nüzûl sebeplerini de bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Her ne kadar bazı âyet ve hükümler, Kur'an’ın inişi sırasında yaşanmış bir takım özel sebeplerle ilişkilendirilirse de, söz konusu hükmü, o sebeple sınırlı tutmak, evrensele taşımamak oldukça yanlış bir yol olur. İstisnalar hariç, belli olaylar üzerine indirilmiş olan âyetlerde de olayın geçtiği yerin, zamanın ve hatta olaylarla ilgili şahısların zikredilmemiş olması da, bu âyetlerin evrenselliğine zarar getirmeme endişesiyledir.377

Her ne kadar âyetlerde önemli olanın lafzın umumiliği mi? yoksa sebebin hususiliği mi? konusunda bir takım ihtilaflar olsa da, usul uleması; nüzûl sebepleri dışına çıkarak, âyetlerin umûmî mana ifade ettiklerinde ittifak etmişlerdir. Meselâ; zıhar âyeti Seleme b. Sahr; lian âyeti Halil b. Umeyye, kazif âyeti Hz.Aişe’ye iftira edenler hakkında nazil olmuş, sonra da ulama bunları umûma şamil kılmışlardır.378 Yani aynı suçu işleyen herkes, aynı ceza ile karşı karşıya kalır.

Bu konuda en muteber değerlendirmelerden biri de İbn Teymiye’ye aittir. “Bu âyet şunun hakkında nazil olmuştur” dendiğinde bakılır; eğer zikredilen, özellikle bir kişi ise, o zaman da isim söylenerek kim hakkında nazil olduğu söylenir. Meselâ zıhar âyeti Sabit b. Kays’ın hanımı hakkında, Kelâle âyeti Cabir b. Abdillah hakkında,

376 Derveze, İzzed, Kur'ânü’l-Mecîd, s.185.

377 Şimşek, M. Sait, Günümüz Tefsir Problemleri, s.333. 378 Suyûtî, el-İtkân, I, 61.

‘Aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet’ âyeti Benû Kureyza ve Benû Nadır hakkında nazil oldu denir. Yahut buna benzer tabirler kullanılır: ‘Mekke müşriklerinden filan kavim hakkında’, ‘Yahudi veya Hıristiyan filanca kavim hakkında’, ‘Filanca mümin kavim hakkında’ nazil olduğu gibi… Şüphesiz böyle söyleyenler, bununla âyetin sadece o şahıslara ait olduğunu söyleyemezler. Esasen bunu hiç bir Müslüman ve hiçbir akıllı kimse de kesinlikle söylemez. Her ne kadar bir sebepten dolayı gelen genel bir lafız, sadece o sebebe ait midir? değil midir? diye ihtilaf edilmiş olsa da, hiç kimse Kitap ve sünnetteki umumların belirli bir şahsa ait olduğunu söylememiştir. O şahıs nevine ait olduğu, benzerlerini kapsadığı söylenmiştir. Umum, lafza göre olmaz. Belirli bir sebebi olan âyet, şâyet bir emir yada nehy ise, o şahsı ve onunu durumundaki diğer şahısları da içine alır. Bir medih ya da zemle ilgili bir haber ise, yine o şahsı ve onun durumundaki diğer şahısları da içine alır.379

4. Nüzul Sebeplerinde Rivâyetlerin Birden Çok Olması Durumu

Çok defa hadis mecmuaları ve tefsir kitaplarında, bir âyetin sebebi nüzûlüne ait birden fazla rivâyet nakledilmektedir. Kimi zaman bu rivâyetler aynı hadiseyi konu edinmiş olsalar da, zaman, yer ve şahıslar bakımından farklılık göstermektedir. İşte bu noktada dikkat edilmesi gereken husus, söz konusu rivâyetlerde anlatılan olayın biçimi değil, rivâyetler arasında sebep açısından herhangi bir farklılığın olup olmadığıdır. Eğer rivâyetlerde anlatılan sebep aynı olmakla birlikte olayın geçtiği yer şahıs ve zaman bakımından farklılık söz konusu ise, bu durumda fazla bir problem yok demektir. Ama bu farklılıklarla beraber âyetin inişi için ileri sürülen sebep de farklı ise, işte o zaman takip edilmesi gereken bazı yollar vardır. Bu yolları usul bilginleri, hadis usûlü kriterlerini esas olmak sûretiyle ortaya koymuşlardır.

a. Bir âyetin ya da sûrenin sebebi hakkında birden fazla rivâyetin bulunması halinde önce bu rivâyetlerin sıhhat dereceleri araştırılarak sahih olanı alınıp diğerleri terk edilir.

b. Bir âyetin nüzûlüne sebep olan iki rivâyet sahih olabilir. Eğer rivâyetlerden birini diğerine tercih ettirecek bir sebep mevcut ise; meselâ, seneddeki ravilerden birinin hadiseyi görmüş olması gibi, böyle bir durumda bu rivâyet alınır.

c. Âyetin nüzûlüne sebep olan iki rivâyet sahih ve birini diğerine tercih ettirici bir sebep mevcut değilse, bu taktirde her iki rivâyet arası cem edilir ve bu iki olayın

379 İbn Teymiye, Ahmed b. Abdi’l-Hâlim, Mukaddime fî usûli’t-Tefsir (tr. Yusuf Işıcık), Esra Yay.,

âyetin nüzûlünden evvel cereyan ettiği söylenir. Yalnız burada, bu iki hadisenin zaman bakımından birbirine yakın olması lazımdır.

d. Âyetin nüzûlüne sebep olan iki rivâyet sahih, birini diğerine tercih ettirecek bir delil de mevcut değilse, aralarında mevcut olan zaman farkından dolayı ikisi birden cem edilemeyip kabul edilemiyorsa, bu taktirde âyetin mükerrer olarak nazil olduğuna hükmedilir. İslam bilginleri arasında İbn Teymiye, Zerkeşî, Suyûtî ve Zerkânî bu görüştedirler. Bu âlimlere göre bir âyetin mükerrer nazil olmasında, o âyetin şanını yüceltmek, taşıdığı manaların unutulmamasını sağlamak gibi hikmetler vardır.380

5. Kur'an’ın Anlaşılmasında Nüzûl Sebeplerinin Durumu

Kur'an İlimleri içerisinde önemli bir yere sahip olan nüzûl sebepleri, Kur'an’ın anlaşılmasına katkı sağlayan konulardan biridir. Nüzul sebeplerine vakıf olmaları sebebiyledir ki sahabe, Kur'an’ı anlamada diğer insanlara göre bir adım öndedir. Buna göre nüzûl sebebini bilmek, âyeti anlamaya yardım eder. Çünkü sebebi bilmek, sebebe bağlı olan şeyi bilmeyi sağlar.381

5.1.Nüzûl Sebeplerini Bilmenin Olumlu Yanları

Kur'an’ın anlaşılması bakımından nüzûl sebeplerini bilmenin bazı olumlu yanları vardır. Bunlardan bir kısmı şöyledir:

a. Bir âyet veya sûrenin ne zaman, nerede, hangi şartlar içinde ve hangi olayla ilgili olarak indirildiğini bilmek, hem o âyet ve sûrenin ilahi maksada uygun şekilde yorumlanmasını sağlar, hem de hükümlerin konulmalarına sebep olan hikmetlerin kavranmasına yardımcı olur.

b. Âyetler arasında var olduğu zannedilen müşkillerin halledilmesine katkıda bulunur.

c. Müphem âyetlerin anlaşılmasını kolaylaştırır. Çünkü nakle dayanmadan müphemleri akılla tespit etmek mümkün değildir.

d. Âyet ve sûreler arasında münasebet kurmaya yardımcı olur. 382

Nüzûl sebeplerini bilmenin sağlayacağı bu olumlu sonuçlardan dolayıdır ki, ilk dönemlerden itibaren bu ilme gereken ilgi gösterilmiştir. Hatta sahabenin ve onlardan sonra gelen ilk nesillerin, Kur'an’ı özellikle nüzûl sebepleri rivâyetleriyle tefsir

380 el-Kettân, Kur'an İlimleri, 125-126; Cerrahoğlu Tefsir Usûlü, s.119; Demirci, Muhsin, Tefsir Usûlu, s.

153-154.

381 İbn Teymiye, Tefsir Usûlune Giriş, s.48. 382 Zerkeşî, el-Burhân, I, 23; Suyûtî, el-İtkân, I, 38.

etmelerinden dolayı bazı âlimler, tefsir ilminin başlangıçta esbâbı nüzûlü bilmekten ibaret olduğunu söylemişlerdir.383

5.2.Nüzûl Sebeplerini Bilmenin Olumsuz Yanları

Nüzûl sebeplerini bilmenin bu olumlu sonuçları yanında, bazen de olumsuz yanları olabilmektedir. Özellikle de yukarıda belirtilen şartlara uyulmaması, sanki her âyetin özel bir iniş sebebi varmış gibi davranılması durumunda ise artık hataya düşülmesi kaçınılmaz hale gelir.

Bununla ilgili birkaç olumsuzluktan söz edilebilir:

a. Bir şeyin faydalı olduğuna inanılırken, o şeyin doğrusunu yanlışından, makul olanı makul olmayandan ayırmadan; ne duyulmuş, ne yazılmışsa hepsinin nüzûl sebebi olarak alınıp değerlendirilmesi, içine düşülen hatanın en büyük sebeplerinden biridir.384 b. Âyetleri tefsir ederken bunları, sebebi nüzûl olarak kabul edilen özel olay ve tarihi şartlarla sınırlı tutmak, ilahi mesajın genel ve ebedi maksadından uzaklaşmasına sebep olur.

c. Ortaya çıkan bir takım yeni problemlerin Kur'an’ın genel perspektifi içinde değerlendirilmesine engel olur.

d. Âyetlerin tefsirinin, bu tür kalıplarla sınırlı tutularak yorumlanmaya çalışılması, Kur'an’a yönelik yorum zenginliğine engel olur.385