• Sonuç bulunamadı

Muhâtara, Kumar ve Garar İlişkisi

B. Kumar, Meysir ve Muhâtara

2. Muhâtara, Kumar ve Garar İlişkisi

Kumar bağlamında ele alınması gereken diğer bir konu, hatar/muhâtara, kumar ve garar arasındaki ilişkidir.

Klasik literatürde, özellikle de Mâlikî kaynaklarda, zaman zaman kumar, muhâtara, garar ve cehâlet terimleri bir arada zikredilerek, bazı hukuki işlemlerin risk ve belirsizlik

içerdiği için geçersiz olduğu ifade edilmiştir.251

Klasik Arapça sözlüklerde garar ile muhâtara kelimelerinin eş anlamlı olarak takdim

edildiğini daha önce ifade etmiştik.252 Aynı şekilde İmam Mâlik ve sonraki bazı Mâlikîler

ıstılâhi olarak garar ile muhâtara kelimelerini eş anlamlı görmüşlerdir. Onlara göre

muhâtaradan kasıt, ticaret amacı olmaksızın kumar amacıyla riskli işlemler yapmaktır.253

Yine İmam Mâlik, muhâtara ile kumar254 ve garar ile kumar arasında255 bağlantı kurmuştur.

249 İbn Kudâme, Muğnî, 14/154: (ﻪﺑﺎﻨﺘﺟﺎﺑ ﱃﺎﻌﺗ ﷲا ﺮﻣأ يﺬﻟا ﺮﺴﻴﳌا ﻦﻣ ﻮﻫو ،نﺎﻛ ﺐﻌﻟ يأ ،مﺮﳏ ﻮﻬﻓ ،رﺎﻤﻗ ﻪﻴﻓ ﺐﻌﻟ ﻞﻛ); İbnü’ş-Şât,

İdrâru’ş-şurûk, 4/256: (رﺎﻤﻘﻟا ﻮﻫ ﺮﺴﻴﳌا).

250 Müslim, “Eşribe”, 73-75; Ebû Dâvûd, “Eşribe”, 5; Tirmizî, “Eşribe”, 1; Nesâî, “Eşribe”, 22; İbn Mâce,

“Eşribe”, 9: (ماﺮﺣ ﺮﲬ ﻞﻛو ﺮﲬ ﺮﻜﺴﻣ ﻞﻛ).

() Mürâhene ve rihân, at yarışları başta olmak üzere, yarışmalara ödül konulmasını ve bu yarışların

sonuçları üzerine bahis tutuşmayı ifade eder. (Günay, Hacı Mehmet, “Müsâbaka”, DİA, 32/63)

251 Bardakoğlu, “Bey’”, DİA, 6/14.

252 Halil b. Ahmed, Kitâbu’l-‘Ayn, 4/346; Cevherî, es-Sıhâh, “ğ-r-r”, 2/768; İbn Manzûr, Lisânu’l-Arab,

“ğ-r-r”, 5/14; Zebîdî, Tâcu’l-arûs, “ğ-r-r”, 13/216, 233.

253 Muvatta, “Buyû”, 37 (4/918, no: 2342), 75 (4/960-961, no: 2452-2455) ve 76 (4/963, no: 2462). Kâdî

İyâz, Meşâriku’l-envâr, 2/131.

254 Muvatta, “Buyû”, 25 (4/905, no: 2317) 255 Sahnûn, el-Müdevvene, 3/78, 207, 254.

Kâdî Abdülvehhâb (ö. 422/1031) gararlı satışta bulunan üç vasıftan birisi olarak hatar ve

kımârı zikretmiştir.256 İbn Abdilber en-Nemerî (ö. 463/1071) kumar nitelikli bütün işlemleri

garar içeren satış kapsamında görmüştür.257 İbn Rüşd el-Ced (ö. 520/1126) ise ticarî sahayla

diğer alanlar arasında ayrım yapmış; ticaret alanındaki belirsizliklerin garar yasağı sebebiyle, diğer alanlardaki hatar ve kumarın ise meysir yasağı sebebiyle gayrı meşrû olduğunu ifade

etmiştir.258 İbn Rüşd el-Hafîd (ö. 595/1198), mebiyi taş atarak belirleme şeklindeki bey‘u’l-

hasât’ı kumar niteliğinde görmüştür.259

Cessâs (ö. 370/981), ehl-i ilim arasında kumarın haram kılındığı ve muhâtaranın da

kumardan olduğu konusunda ihtilaf olmadığını bildirmektedir.260 İbnü’l-Kayyım el-Cevziyye

(ö. 751/1350) ise muhâtarayı ikiye ayırmıştır: Birincisi muhâtaratu’t-ticâradır ve tâcirin kar

edeceği ümidiyle bir malı satın alarak riske girmesini ifade eder.261 İkincisi ise meysirdir ve

bâtıl yolla mal temin şekillerinin hepsini kapsar. Muhâtara türünün ilki Allah tarafından helal kılınmışken, ikincisi ise yasaklanmıştır. İbnü’l-Kayyım bu ikinci tür bağlamında gararın

somut örneklerine de yer vermektedir.262

Buang, gararla meysir arasında ilk irtibat kuran kişinin İbnü’l-Kayyım olduğunu iddia

etmiştir.263 İki terim arasındaki en sıkı bağlantıyı İbn Teymiyye ve öğrencisi İbnü’l-

Kayyım’ın kurduğu doğrudur. Ancak kumarla meysiri muadil kabul edersek, yukarıda verdiğimiz bilgilerden, Mâlikî fakihlerin bu bağlantıyı daha önce kurdukları görülmektedir.

İbn Teymiyye’ye göre, garar içeren satış kumar ve meysirin bir çeşididir. Zira köle, at veya bir hayvan kaçtığında sahibi tarafından (normal fiyatın altında) satılması, riskli bir satıştır (muhâtara). Mebinin bulunması durumunda bir taraf, bulunamaması durumunda ise

256 Kâdî Abdülvehhâb, el-Maûne, 2/56-7; Kâdî Abdülvehhâb, et-Telkîn, 2/380-3.

257 İbn Abdilber, et-Temhîd, 21/136; Aynî, Umdetü’l-kârî, 11/264: رﺎﻤﻘﻟا ﻦﻣ ةﺎﺼﳊا ﻊﻴﺑو رﺮﻐﻟا ﻊﻴﺑ ﻦﻣ ﻪﻠﻛ رﺎﻤﻘﻟاو 258 İbn Rüşd el-Ced, el-Beyân ve’t-tahsîl, 15/402: رﺎﻤﻘﻟاو ﺮﻄﳋا ﻦﻋو ؛رﺮﻐﻟا ﻊﻴﺑ ﻦﻋ ص ﱯﻨﻟا ﻲﻬﻨﻟ ﻊﻴﺒﻟا ﰲ ﲑﺜﻜﻟا رﺮﻐﻟا ﻦﻣ اﻮﻌﻨﻣ ﺎﳕإ ﻢ ﻷ

ﺔﻴﻠﻫﺎﳉا ﺮﺴﻴﻣ ﻦﻣ ﻪﻧﻷ ﻊﻴﺒﻟا ﲑﻏ ﰲ

259 İbn Rüşd el-Hafîd, Bidâyetü’l-müctehid, 2/148: رﺎﻤﻗ اﺬﻫو ... ةﺎﺼﳊا ﻊﻴﺑ ﺎﻣأو 260 Cessâs, Ahkâmü’l-Kur’ân, 2/11: رﺎﻤﻘﻟا ﻦﻣ ةﺮﻃﺎﺨﳌا نأو رﺎﻤﻘﻟا ﱘﺮﲢ ﰲ ﻢﻠﻌﻟا ﻞﻫأ ﲔﺑ فﻼﺧ ﻻو

261 İslam’daki kâr teorisinin temelini oluşturan ‘ticârî muhâtara’ hakkında ayrıntılı bir doktora çalışması

yapılmıştır: Uveyda, Adnan Abdullah Muhammed, Nazariyyetü’l-muhâtara fi’l-İktisâdi’l-İslâmî, Ürdün 2010.

262 İbnü’l-Kayyım, Zâdü’l-me‘âd, 5/816: ...نﺎﺗﺮﻃﺎﳐ ةﺮﻃﺎﺨﳌاو

263 Buang, The Prohibition of Gharar, s. 90: “Ibn al-Qayyim’s above remark, if it can be asserted, was the

first instance where the prohibition of gharar is connected with the prohibition of maysir. Such a construction in the classical law, as far as this exercise is concerned, was hardly available.”

öteki taraf zarar görmektedir. Bunun neticesinde ortaya çıkacak kin ve düşmanlık ise, meysirin ortaya çıkardığı mefsedetle birebir aynıdır. Ayrıca burada malın bâtıl yolla

kazanılması da söz konusudur.264 İbnü’l-Kayyım da hocasıyla aynı kanaattedir. Garar,

mebinin teslim edilememesinden kaynaklanıyorsa, bu muhâtara ve kumarla eş değerdir.265

Çünkü bu durumda mebi normal değerinin altında satılmakta; tesellüm gerçekleşirse satıcı;

gerçekleşemezse müşteri zarar görmektedir.266

Darîr bu görüşe itiraz etmiş ve her ne kadar gararda da kumardaki bazı mefsedetler

bulunsa da, gararı bir çeşit kumar saymanın doğru olmayacağını belirtmiştir.267 Darîr’e göre,

kumar ve meysir, müsabakalarda mürâhene temeline dayanan özel bir akid türü olduğu için, garar terimi bu ikisinden çok daha geniş kapsamlıdır. Bu yüzden ancak kumar nitelikleri olan

gararlı satışlara kumar denilmelidir.268

Burada aslında İbn Teymiyye ve öğrencisinin de bütün garar çeşitlerini kumar saymadıkları; tesliminde risk bulunan, dolayısıyla taraflardan birinin belli bir mala sahip olurken diğer tarafın elinin boş kalması ihtimalinin bulunduğu durumları bu kapsamda gördükleri söylenebilir. İbnü’l-Kayyım’ın ifadelerinde bu durum daha açıktır. İbn Teymiye’nin konuya verdiği örnek de bu minvaldedir.

Dönmez de, kumar ile garar arasında fikri temel itibariyle yakın ilişki bulunduğunu ve kumar ve bahis oyunlarının garar özelliği taşıdığını belirtmiş, ancak kumarın ayırt edici vasıfları gerçekleşmedikçe garar içeren tüm akidleri kumar olarak nitelendirmenin doğru

olmayacağını ifade etmiştir.269 Dönmez, kumarın ayırt edici vasıflarını belirtmediği için,

bunlarla neyi kastettiği açık değildir.

Garar ile şans oyunları arasındaki ilişki hakkında bazı mesnetsiz iddialar da gündeme gelmiştir. Bu iddialardan birisi Susan Elizabeth Rayner tarafından 1989 yılında tamamladığı

The Theory of Contracts in Islamic Law başlıklı doktora tezinde dile getirilmiştir. Alman

müsteşrik Franz Rosenthal’in (ö. 2003) Gambling in Islam isimli çalışmasından etkilenen

264 İbn Teymiyye, el-Kavâidü’n-nûrâniyye, s. 169; İbn Teymiyye, Nazariyyetü’l-akd, s. 207 vd.; Darîr, el-

Garar, s. 61. İbn Teymiyye, el-Fetâvâ’l-Kübrâ, 5/104: ﺮﺴﻴﳌا عﻮﻧ ﻦﻣ ﻪﻧﺈﻓ رﺮﻐﻟا ﻊﻴﺑ ص ﱯﻨﻟا مﺮﺣو

265 İbnü’l-Kayyım, Zâdü’l-me‘âd, 5/824: ﺮﺴﻴﳌا ﻮﻫ يﺬﻟا رﺎﻤﻘﻟا ﺲﻨﺟ ﻦﻣ ﻪﻧﻷ ،ﻪﻌﻴﺑ ﻦﻋ ﻰﻬﻨﻓ ،مﺪﻌﻟاو دﻮﺟﻮﻟا ﲔﺑ ددﺮﺗ رﺮﻐﻟاِ

ٌﱡ

266 İbnü’l-Kayyım, I‘lâmu’l-muvakkıîn, 2/28; İbnü’l-Kayyım, Zâdü’l-me‘âd, 5/815-6; Ebu Zehra, el-

Milkiyye ve nazariyyetü’l-akd, s. 258.

267 Darîr, el-Garar, s. 62. 268 Darîr, el-Garar, s. 61.

Rayner, garar yasağının asıl itibariyle fukahanın meysir yasağını genişletmeleri sonucu ortaya çıktığını iddia etmiştir. Buna göre, spekülatif, şansa bağlı veya akid esnasında ayrıntıları yeterince belirlenmemiş akidlerin tamamının meysir kapsamında değerlendirilmiştir. Rayner’e göre bu genişletmenin sebebi, fukahanın kumar konusunda gösterdikleri hassasiyeti

ticarî sahaya da taşımalarıdır.270 Bardakoğlu’nun şu cümleleri de benzer bir içeriğe sahiptir:

“Dinin kumar yasağı, fıkıhta genişletici bir yoruma tâbi tutularak, rızâ unsurunun yeterince

bulunmadığı hukukî işlemlerin iptali, haksız kazançların ve beklenmedik hak kayıplarının önlenmesi, akidlerde bilinmezliğin giderilmesi, açıklık ve güvenliğin sağlanması yolunda temel bir argüman olarak kullanılmış, böylece muâmelâtta hâkim diğer ilkelerle birlikte borçlar hukukunun genel çizgisini belirleyen bir bakış açısı oluşturmuştur”.271

Rayner’in bu iddiası yeterince izah edici değildir. Çünkü garar yasağının nasdaki temel delilleri, konuyu kumar ve meysir yasağından bağımsız olarak ele almaktadır. Dolayısıyla, ilk dönem fıkıh eserlerinin, aşırı riskli bazı akitlerin yasaklanmasında kumar unsurunu da gerekçe olarak zikretmeleri, ancak ikisi arasında kurdukları bir bağın neticesidir. Kumar yasağı, bu tür akitlerin geçersizliğini ortaya koyma konusunda ancak ikincil nitelikte delil teşkil etmektedir.

Diğer bir iddia Buang tarafından dile getirilmiştir. Buang, kavramsal gelişimin son aşamasında meysir yasağının garar yasağı altında değerlendirilmeye başlandığını iddia

etmektedir.272 Bu iddia mesnetsizdir çünkü –tespit edebildiğimiz kadarıyla- meysiri garar

yasağı altında gören tek fakih İbn Abdilberr’dir.

Sonuç olarak şunlar söylenebilir: Kumar, muhâtara ve garar arasında sıkı bir bağlantı olduğu açıktır. Bütün benzerliklerine rağmen, neticede kumar ve meysir bir şans oyunudur, ticarî bir faaliyet değildir. Ancak fıkıh tarihinde zaman zaman ticarî faaliyetlerin meysirle ilişkilendirildiği ve bazı işlemlerin, şansa dayalı kazanç içermesiyle orantılı olarak, kumar gibi kabul edildiği de görülmektedir. Yine de kumar yasağının, istidlal açısından, ticarî alanı düzenleyen karşılıklı rıza ilkesi, garar yasağı gibi delillere göre ikinci planda kaldığı ve çoğunluk tarafından da bu konumuyla ancak yardımcı delil olarak değerlendirildiği görülmektedir. Yoksa bahsedilen bu düzenlemeler sadece veya öncelikle kumar yasağının ticarî alana genişletilmesi sonucu ortaya çıkmış değildir.

270 Rayner, The Theory of Contracts, London 1991, s. 291-2’den naklen Buang, The Prohibition of

Gharar, s. 211.

271 Bardakoğlu, “Bey’”, DİA, 6/14.

272 Buang, The Prohibition of Gharar, s. 40: “The final stage of the development is to make the