• Sonuç bulunamadı

Mebinin Miktarının Bilinmemesi

A. Cehâlet Sebebiyle Garar

6. Mebinin Miktarının Bilinmemesi

Akid konusunun miktarının bilinmemesi, çağdaş Arapça yayınlarda el-cehl bi mikdâri'l-

mahal olarak ifade edilmektedir ve değişik şekillerde karşımıza çıkmaktadır. Bu başlık altında

önce mebinin miktarının bilinmemesinin hükmü genel olarak ortaya konulacak, daha sonra ise bunun alt örneklerini teşkil eden götürü usûlü satış, müzâbene, muhâkâle ve arâya satışlarına yer verilecektir.

59 Şâfiî, el-Ümm, 4/138-9; Cüveynî, Nihâyetü’l-matlab, 5/154; Nevevî, el-Mecmû’, 9/308; İbn Kudâme,

el-Muğnî, 6/161; İbn Teymiyye, el-Fetâvâ’l-Kübrâ, 4/22-23; İbn Teymiyye, el-Kavâidü’n-nûrâniyye, s. 178-9; İbn Hazm, el-Muhallâ, 7/294.

60 Mevsılî, el-İhtiyâr, 2/7; İbnü’l-Hümâm, Fethu’l-Kadîr, 6/293; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, 4/559;

Bâcî, el-Müntekâ, 4/220; İbn Cüzey, el-Kavânînü’l-fıkhiyye, s. 405; Mevvâk, et-Tâc ve’l-iklîl, 6/115; Mâverdî, el-Hâvî’l-kebîr, 5/201; Nevevî, el-Mecmû’, 9/308; Gazzâlî, el-Vasît, 3/39; İbn Kudâme, el-Muğnî, 6/161-162.

61 İbnü’l-Hümâm, Fethu’l-Kadîr, 6/293; İbn Nüceym, el-Bahru’r-râik, 5/392; İbn Rüşd el-Hafîd,

Bidâyetü’l-müctehid, 2/152; İbn Kudâme, el-Muğnî, 6/161-162. Mâlikîlerin sümbülde satış için koştukları şartlar için bkz. Sahnûn, el-Müdevvene, 3/61; Bâcî, el-Müntekâ, 4/220, 5/13; Darîr, el-Garar, s. 220-221.

Miktarla ilgili cehâlet konusu, özellikle mebinin akid meclisinde bulunup bulunmamasına göre ve mebinin ribevî mallardan olup olmamasına göre çeşitli yaklaşımlara konu olmuştur. Bu farklı yaklaşımların temelinde ise, cehâletin miktarını ve fazlalık ribası oluşma ihtimalini takdirde meydana gelen görüş farkları yatmaktadır.

Öte yandan, mebi akid meclisinde bulunsun veya bulunmasın, fazlalık ribası oluşma ihtimali bütün mezheplerce önemsenmiştir. Aynı cins malların takasında, söz konusu mal

ribevî mallar grubundan ise, miktarın bilinmesi şartı çok sıkı tutulmuştur. Bu hassasiyetin

naslardaki somut bir dayanağı, aşağıda inceleyeceğimiz müzâbene ve muhâkalenin yasaklanmış olmasıdır.

Bu noktada, İslam hukukunda miktara dair cehâlet hakkındaki düzenlemelere ana hatlarıyla yer vermek istiyoruz. Konunun hükmü, mebinin akid meclisinde bulunup bulunmamasına göre değişmektedir:

a) İslam hukukçularının büyük çoğunluğuna göre, genel ilke olarak, akid meclisinde bulunmayan mebinin miktarı bilinmelidir. Mebinin miktarının bilinmemesi akdi ifsad eder. Fesâdın iki gerekçesi, garar ve fazlalık ribası oluşma tehlikesidir. Cumhûra göre bu iki gerekçeden öncelikli olanı garar ve neticede nizanın ortaya çıkması iken, Mâlikîlerde ribaya girme tehlikesi öncelikli görülmüştür. Dolayısıyla miktarın bilinmesi şartı, garar ve ribanın oluşmasını engellemeyi amaçlamaktadır. Öte yandan, Hanefîlerin çoğunluğuna göre böyle bir akid fâsid iken; Şürünbülâlî yukarıda zikrettiğimiz esnek görüşüyle uyumlu olarak, miktardaki cehâletin de akdin sıhhatini etkilemeyeceği ve müşterinin görme muhayyerliğine

sahip olacağı kanaatindedir.63

Ancak Hanefîler ve Şâfiîler, ribevî olmayan malların miktarındaki hafif cehâleti (cehâle

yesîra) câiz görmüşlerdir. Hanefîler bu durumda müşteriye görme muhayyerliği tanımışlardır.

Mesela bir evde veya satıcının cebinde duran, cinsi ve niteliği bilinen bir mebiyi satmak câiz görülmüştür. Çünkü evin veya cebin kapasitesi, mebinin miktarı hakkında az çok fikir vermektedir. Ayrıca görme muhayyerliği de rızayı teminat altına almaktadır. Ancak cinsi ve niteliği bilindiği halde niceliği bilinmeyen ‘köyde bulunan’ bir mebiyi satmak, miktarını

kestirmenin zorluğu sebebiyle câiz görülmemiştir.64 Bu esnek yaklaşımın, Hz. Peygamber’in

(s.a.) arâyâ satışına verdiği ruhsattan da destek aldığı söylenebilir.

63 İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, 4/529; İbn Rüşd el-Hafîd, Bidâyetü’l-müctehid, 2/154-5;İbn Cüzey, el-

Kavânînü’l-fıkhiyye, s. 405-6; Nevevî, el-Mecmû’, 9/311; İbn Hazm, el-Muhallâ, 8/343.

b) Mebi akid meclisinde bulunuyor ve ribevî malların aynı cinslerinin takası da söz konusu değilse, Mâlikîler dışındaki fakihler böyle akidlerde miktarın bilinmemesine oldukça

müsamahakar yaklaşmışlardır.65 Özellikle gündelik ticarî pratiklerden kaynaklanan ihtiyaçlar

sebebiyle ve zorluğu def etmek amacıyla bu konuda esnek davranıldığı görülmektedir. Zira akid meclisinde bulunan mebideki cehâlet örfte genelde normal karşılanmaktadır. Bu konu, aşağıda ele alacağımız ‘götürü usûlü satış’la yakından ilgilidir.

Öte yandan, akid meclisinde bulunsa bile, miktarı konusunda aşırı cehâlet içeren bazı satımlar ise, câiz kabul edilmemiştir. Mesela sınırları belli olmayan açık alanda “Şu arazide

bulunan tarlamı satıyorum” demek yeterli değildir.66 Hanefî kaynaklarda, pınar ve su

kuyusunun satılmasının aynı esasa dayalı olarak bilinmezlik ve garar sebebiyle câiz olmadığı

ifade edilmiştir.67 Yine aşağıda inceleyeceğimiz, koyunun üzerindeki yünün kırkılmadan

satımı bunlardandır. Bu satımlar fukahanın çoğunluğuna göre, miktar ve sıfatın bilinmemesi sebebiyle câiz değildir.

Konunun genel çerçevesini bu şekilde sunduktan sonra, miktarda cehâleti ilgilendiren götürü usûlü satış, müzâbene, muhâkâle, arâya satımlarını ve benzer diğer konuları incelemek istiyoruz:

a. Götürü Usûlü Satış

Akid meclisinde bulunan bir mebinin, miktarını tahmin yoluyla satımına, Arapçada

bey‘u’l-cüzâf denilmektedir. Farsça kökene sahip olan cüzâf ve mücâzefe kelimeleri, bir

mebinin kesin miktarını belirlemeden, ‘kabala usûlü’yle (‘götürü usûlle’) almayı ve satmayı ifade eder. Burada mebinin miktarının tam olarak tespit edilmek yerine, miktarın tahmin ve göz kararıyla az-çok belirlenmesi söz konusudur.

Hz. Peygamber (s.a.) ve sahâbe döneminde götürü usûlü satışın pazarlarda uygulandığı,

ilgili rivayetlerden anlaşılmaktadır.68 Ribevî malların kendi cinsleriyle değişimi dışındaki

cüzafen satış, aşağıda vereceğimiz belli kayıtlarla, sünni fukaha tarafından geçerli görülmüştür. Mesela akid meclisinde bulunan bir çuval unun tartılmaksızın para karşılığında

65 İbnü’l-Hümâm, Fethu’l-Kadîr, 6/259; İbn Nüceym, el-Bahru’r-râik, 5/297; İbn Âbidîn, Reddü’l-

muhtâr, 4/530; İbn Kudâme, el-Muğnî, 6/209; Darîr, el-Garar, s. 226.

66 İbn Kudâme, el-Muğnî, 6/209. 67 Ebû Yûsuf, Kitâbu’l-Harâc, 95:

ةﺎﻨﻗ وأ ﺮﺌﺑ وأ ﲔﻋ ﻪﻟ ﺖﻧﺎﻛ ﻦﻣ ﻞﻛو ...

ﻊﻴﺒﻟا ﺰﳚ ﱂ ﻚﻟذ ﻪﻋﺎﺑ نإو ،

فﺮﻌﻳ ﻻ رﺮﻏ لﻮﻬﳎ ﻪﻧﻷ يﱰﺸﳌاو ﻊﺋﺎﺒﻟ ﻞﳛ ﱂو

satılması câizdir. Sadece Şâfiîler’deki daha güçlü (azhar) görüş, cüzafen satışın geçerli

olmakla birlikte mekruh olduğu yönündedir.69

Mebinin miktarının bilinmesi genel ilke iken, cüzâfen satışın meşrû kılınmasında iki husus etkili olmuştur. Bunlardan ilki, ihtiyacın giderilmesi ve zorluğu def‘ amacıdır. İkincisi ise, mebinin akid meclisinde ve müşterinin gözü önünde olması sebebiyle cehâletin hafif kalmasıdır. Zira müşteri her ne kadar ölçüyü ve tartıyı tam olarak bilmiyorsa da, mebiyi

gördüğü için miktar konusunda kabaca bir bilgiye sahiptir.70

Fukaha cüzafen satışın câiz olması için bazı şartlar ileri sürmüşlerdir. Bunlardan üzerinde ittifak edilen en önemli şart, bedeller ribevî mallar grubundan ise, farklı cinsten olmaları gerektiğidir. Bilindiği üzere, aynı cinsten ribevî malların birbirleriyle değiştirilirken eşit miktarda değişimleri şarttır. Cüzafen satım durumunda ise fazlalık faizi oluşma riski

vardır. Bu sebeple ribevî malların kendi cinsleriyle cüzafen değişimi ittifakla yasaklanmıştır.71

Mesela altın karşılığı altın, gümüş karşılığında gümüş götürü usûlüyle değiştirilemez. Ancak cinsleri farklı olduğu için altın karşılığında gümüş -peşin olmak kaydıyla- götürü usûlüyle değiştirilebilir. Bu şart, fazlalık faizinin oluşmasını engellemeye yöneliktir.

Diğer bazı şartlar, cehâletin miktarını kontrol altında tutmak ve ihtiyaç-meşakkat unsurunun varlığından emin olmak için konulmuştur. Özellikle Mâlikî literatüründe bu şartlar

ayrıntılı olarak listelenmiştir.72 Bu şartlardan başlıcaları şunlardır:

- Cüzafen satışın câiz olabilmesi için taraflar mebinin miktarını bilmemelidir. Mâlikîler ve Hanbelîler, bu şartı benimsemişlerdir. Onlara göre, taraflardan birinin mebinin miktarını bilmesi durumunda, cüzafen satışa ihtiyaç ortadan kalkmıştır ve miktarı bilen tarafın bunu diğer tarafa da bildirmesi gerekir. Hanefî mezhebine ve Şâfiîlerdeki tercih edilen görüşe göre,

taraflardan birinin mebinin miktarını bilmesine rağmen cüzafen satış yapılması câizdir.73

- Cüzâfen satışla riske girmek (muhâtara) amaçlanmamalıdır. Bu amacın objektif göstergesi, mebinin miktarını tespitin kolay olması, zahmetli olmamasıdır. Mesela sayılması mümkün ve kolay olan adediyyât cinsinden şeylerin veya standart paranın sayılmak yerine

69 Cessâs, Muhtasaru İhtilâfi’l-ulemâ, 3/62; İbn Rüşd, Bidâyetü’l-müctehid, 2/158-159; Nevevî,

Ravdatü’t-tâlibîn, 3/34; İbn Kudâme, el-Muğnî, 6/201; İbn Cüzey, el-Kavânînü’l-fıkhiyye, s. 406; Behûtî, Keşşâfu’l-kınâ’, 2/477-8; San’ânî, Sübülü’s-selâm, 3/16; Mecelle, md. 217.

70 Desûkî, Hâşiyetü’d-Desûkî, 3/20.

71 Serahsî, el-Mebsût, 14/69; İbn Kudâme, el-Muğnî, 6/70.

72 Bu şartlar hakkında detaylı bilgi için bkz. Desûkî, Hâşiyetü’d-Desûkî, 3/20-24; Sâvî, Hâşiyetü’s-Sâvî,

3/35-40; Darîr, el-Garar, s. 256-267; “Bey‘u’l-cüzâf”, Mv.F., 9/73-74.

götürü usûlüyle satılması Mâlikîlerde câiz görülmemiştir. Çünkü sayılması mümkün iken,

onun yerine götürü usûlüne gidilmesi, amacın risk ve garar olduğunu göstermektedir.74

- Mâlikîler ve diğer bazı mezhepler, küme halindeki mebilerde miktar tahmininin doğru

yapılabilmesi için mebinin durduğu zeminin düz olmasını şart koşmuşlardır.75

Öte yandan, götürü usûlüne benzeyen diğer bir satış türü, misli maldan oluşan ve toplam miktarı bilinmeyen bir kümenin tamamının önceden belirlenen birim fiyatı üzerinden ölçülerek satılmasıdır. Buna ‘birim fiyat üzerinden götürü usûlü satış’ diyebiliriz. Mesela ölçeği şu kadardan bir yığın buğdayın, kilosu şu kadardan bir çuval pirincin, tanesi şu kadardan bir koli bardağın satılması gibi… Ebû Hanîfe’ye göre, mebinin miktarındaki cehâlet sebebiyle bu tür satışlar sadece ilk ölçekte geçerlidir ve kümenin tamamını kapsamaz. İmameyn ve diğer üç mezhebe göre ise, mebinin tamamında geçerlidir çünkü işaret etme

yoluyla mebi zaten mâlumdur.76 Öte yandan cumhûra göre, kıyemi mallarda da aynı durum

söz konusudur. Ebû Hanîfe’ye göre ise, böyle bir satış kıyemilerde tamamen geçersizdir. Mesela cumhûra göre metrekaresi şu kadar liradan bir ev veya tanesi şu kadar liradan bir sürü koyun satılabilir. Ebû Hanîfe’ye göre, bunu ilk metrekarede veya ilk koyunda geçerli saymak da mümkün değildir, çünkü kıyemiler standart değildir, birimleri arasında farklılık vardır,

dolayısıyla tamamen geçersizdir.77 Zâhirîlere göre ise ister misli ister kıyemi olsun, bu satışlar

geçersizdir.78

Cumhûr ile Ebû Hanîfe ve Zâhirîler arasındaki görüş farkı, cehâletin miktarına ve bu satımlara duyulan ihtiyaca dair yorum farkından kaynaklanmaktadır. Ticarî hayatta bu tür satımlara ihtiyaç duyulan durumlarda, zorluğu ortadan kaldırmak amacıyla cevaz görüşünü tercih etmenin daha uygun olacağı kanaatindeyiz.

74 Muvatta, “Buyû”, 37 (4/918, no: 2342): ﻢﻠﻌﻳ ﱴﺣ ﺎﻓاﺰﺟ ﻚﻟذ ﻦﻣ ﺎﺌﻴﺷ يﱰﺸﻳ نأ ﺪﺣﻷ ﻲﻐﺒﻨﻳ ﻼﻓ ةدوﺪﻌﳌا ﲑﻧﺎﻧﺪﻟاو ةدوﺪﻌﳌا ﻢﻫارﺪﻟا ﺎﻣﺄﻓ

ﺪﻌﻳو ، ﻩﺪﻋ كﱰﻳ ﲔﺣ رﺮﻐﻟا ﻪﺑ داﺮﻳ ﺎﳕﺈﻓ ﺎﻓاﺰﺟ ﻚﻟذ يﱰﺷا نﺈﻓ ﲔﻤﻠﺴﳌا عﻮﻴﺑ ﻦﻣ اﺬﻫ ﺲﻴﻟو ﺎﻓاﺰﺟ ىﱰﺸﻳو

75 Derdîr, eş-Şerhu’s-sağîr, 3/36-37; “Bey‘u’l-cüzâf”, Mv.F., 9/73-74.

76 Serahsî, el-Mebsût, 13/5-6; Kâsânî, Bedâ’iu’s-sanâ’i, 5/159; Mecelle, md. 220; İbn Kudâme, el-Muğnî,

6/207-208; Behûtî, Keşşâfu’l-kınâ’, 2/478.

77 Serahsî, el-Mebsût, 13/6; Kâsânî, Bedâ’iu’s-sanâ’i, 5/159; Zeylaî, Tebyînü’l-hakâik, 4/6; İbnü’l-

Hümâm, Fethu’l-Kadîr, 6/270; Desûkî, Hâşiyetü’d-Desûkî, 3/15-16; Nevevî, el-Mecmû’, 9/316; Nevevî, Ravdatü’t-tâlibîn, 3/33-34.

b. Müzâbene ve Muhâkale

Müzâbene ve muhâkale, Hz. Peygamber’den (s.a.) İbn Ömer kanalıyla gelen rivayetlerle

yasaklanmıştır.79 Müzâbene, halen dalında bulunan yaş hurmanın, kuru hurmayla aynı ölçüde

tahminen (keylen harsan) değişimidir. Kuru üzümle asmadaki üzümün değişimi de bu terim kapsamındadır. Muhâkale ise tarlada başaktaki taze ekinin, kendi cinsinden belli ölçüdeki

kuru buğday karşılığında aynı ölçüde tahminen değişimidir.80 Bazı fakihler ise muhâkale ile

müzâbeneyi eş anlamlı görmüşler ve birlikte tanımlamışlardır. Muhâkalenin ayrıca ‘tarlanın

hububat karşılığı kiralanması’ anlamı da bulunmaktadır.81

Konuyla ilgili hadisler gereğince, fıkıh mezhepleri, hurma, üzüm ve ekinin, bitki üzerindeki tazesiyle kurusunun, ölçüyle de olsa tahminen değişimini ittifakla geçersiz kabul

etmişlerdir. Hanefîlerde bu satımlar fâsid, diğer mezheplerde ise bâtıldır.82

Öte yandan, bu zirai ürünlerin kıyas yoluyla genişletip genişletilmeyeceği ihtilaf konusu olmuştur. İmam Mâlik’in müzâbene ve muhâkale yasaklarını, ribevî olsun veya olmasın bütün mallara kıyas yoluyla genişlettiği görülmektedir. Mâlikîlere göre müzâbene yasağı, tüm mebileri kapsayan bir yasaktır ve sadece ribevî mallarla da sınırlı değildir. Bu yaklaşım sebebiyle, Mâlikîlerde müzâbene “aynı cinsten [miktarı] mâlum ile mechûlun değişimi ya da

aynı cinsten iki mechûlün değişimi” olarak tarif edilmiştir. Kuru ile yaş meyve, ölçeği

ölçeğine değişilse de, yaş meyve kuruyunca miktarı azalacağı için yine mechûl kabul edilmiştir. Neticede ister yaş olduğu için, isterse de ölçülüp tartılmadığı için miktarı bilinmeyen veznî, keylî veya adedî bir mebinin, kendi cinsi karşılığında değişimi bu

kapsamda görülmüştür.83 Değişimi yapılan aynı cinsten ürünler, ribevî mallardan ise, fazlalık

oluşma ihtimali sebebiyle bu işlem câiz değildir. Ribevî mallardan değilse, garar içermesi ve kumara benzemesi sebebiyle câiz değildir. Ancak Mâlikîlere göre, ribevî olmayan mallarda

fazla veya eksik olan miktar söylenirse, böyle bir değişim câizdir.84

79 Buhârî, “Buyû”, 75, 82, 91, 93, “Müsâkât”, 17; Müslim, “Buyû”, 42, 59, 81-85; Ebû Dâvûd, “Buyû”,

19, 32, 34; Tirmizî “Buyû”, 14, 55, 63-64, 72; Muvatta, “Buyû”, 23-25 (4/903 vd.).

80 Serahsî, el-Mebsût, 12/193; Kâsânî, Bedâ’iu’s-sanâ’i, 5/194; Zeylaî, Tebyînü’l-hakâik, 4/47; İbnü’l-

Hümâm, Fethu’l-Kadîr, 6/415; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, 5/65; Darîr, el-Garar, s. 235.

81 Muhâkalenin bu anlamına, icâre konusu tez kapsamımızın dışında olduğu için girmiyoruz. Ayrıntılı

bilgi için bkz. Darîr, el-Garar, s. 251-253, 476-479.

82 Sahnûn, el-Müdevvene, 3/159; Mevvâk, et-Tâc ve’l-iklîl, 6/230; İbnü’l-Hümâm, Fethu’l-Kadîr, 6/415; 83 Muvatta, “Buyû”, 23-25.

84 Kâdî Abdülvehhâb, el-Maûne, 2/56; Bâcî, el-Müntekâ, 4/243; İbn Rüşd el-Hafîd, Bidâyetü’l-müctehid,

İmam Mâlik, yukarıdaki yaklaşımına uygun olarak, miktarı tahminen belirlenen bir şeyin miktarı konusunda garanti (damân) verilmesinin; bu garanti karşılığında da fazla gelen kısmının alınmasının da müzâbene kapsamında olduğu kanaatindedir. Mesela bir kişinin kendine ait olmayan ve yığın halinde duran buğdayın 1 ton olduğunu taahhüt etmesi, neticede bu miktardan fazla ise, fazlalığın kendisine ait olması, bu miktardan eksik ise farkı karşılamak şartıyla bu işi yapması, İmam Mâlik’e göre bu yasak kapsamındadır. Söz konusu işlem,

muhâtara, garar ve kumar türünden olması sebebiyle câiz değildir.85 İmam Şâfiî ise bu akdi

müzâbene kapsamında olduğu için değil, garar ve kumar kapsamında gördüğü için câiz kabul

etmemektedir.86

Diğer taraftan bu ürünlerin dalında değil de, koparıldıktan sonra yine taze-kuru

şeklindeki değişimi de başka naslar sebebiyle87 fıkıh mezheplerince câiz görülmemiştir.

İmâmeyn de bu görüşte iken, Ebû Hanîfe ise koparıldıktan sonraki satımı câiz görmektedir.88

Müzâbene ve muhâkalenin yasaklanmasındaki temel etkenler, miktar farkı neticesinde

‘fazlalık ribası’ oluşması endişesi ve garardır. Zira hurma ve hububat, ribevî mallardandır ve bunların kendi cinsleriyle değişimleri eşit ve peşin olmak zorundadır. Halbuki bu iki satımda, ağaçtaki ve tarladaki miktar bilinmemektedir. Dolayısıyla burada, aynı cinsler birbiriyle değiştirildiği için, miktar farkı sebebiyle faiz riski bulunmaktadır. Yukarıda ele aldığımız götürü usûlü satışın câiz görülmesi ise, riba tehlikesinin bulunmaması, garar ve cehâletin ise

ihtiyaç vb. hususlar sebebiyle akde tesirini kaybetmesindendir.89

Bu konuyu bu şekilde özetledikten sonra, şimdi de müzâbeneyle yakın bağı olan arâyâ satışına yer vermek istiyoruz:

85 Muvatta, “Buyû”, 25 (4/905, no: 2317); Darîr, el-Garar, s. 237. 86 Mâverdî, el-Hâvî’l-kebîr, 5/212.

87 Ebû Dâvûd, “Buyû”, 18; Tirmizî, “Buyû”, 14; Nesâî, “Buyû”, 36; İbn Mâce, “Buyû”, 53; Muvatta,

“Buyû”, 22 (4/901, no: 2312): ﻚﻟذ ﻦﻋ ﻰﻬﻨﻓ ،ﻢﻌﻧ :اﻮﻟﺎﻘﻓ ؟ﺲﺒﻳ اذإ ﺐﻃﺮﻟا ﺺﻘﻨﻳأ :ص ﷲا لﻮﺳر لﺎﻘﻓ ،ﺐﻃﺮﻟﺎﺑ ﺮﻤﺘﻟا ءاﱰﺷا ﻦﻋ لﺄﺴ ﻳُص ﷲا لﻮﺳر ﺖﻌﲰ )

ﺄﻃﻮﳌا (

88 İbnü’l-Hümâm, Fethu’l-Kadîr, 7/27-28; Bâcî, el-Müntekâ, 4/243; Sübkî, el-Mecmû (Tekmiletü’s-

Sübkî), 10/428.; İbn Kudâme, el-Muğnî, 6/67.

c. Arâyâ Satışı

Arâyâ satışı, yasaklanan müzâbeneye Hz. Peygamber (s.a.) tarafından getirilmiş bir

istisnadır.90 Bu satışın mahiyeti hakkında fıkıh mezhepleri arasında farklı görüşler

bulunmaktadır. Daha ziyade ribayı ilgilendiren bu konuya, biz burada sadece konumuzla

irtibatı oranında değineceğiz.91

Arâyâ satışı, iki temel şekilde açıklanmıştır. Bunlardan biri trampa niteliğinde iken, diğeri de hibeye benzemektedir. Şâfiî ve Hanbelîlerin görüşü, elinde nakit olmayan bahçe sahiplerinin yaş hurma ihtiyaçlarını karşılamak için, ağaçtaki yaş hurmaları kuru hurmayla

tahminen değişmeleridir.92 Hz. Peygamber’e (s.a.) gelen bazı fakir sahâbîler ellerinde paraları

olmadığı için taze hurma alamadıklarını belirterek, ellerindeki kuru hurma karşılığında ağaçlardaki yaş hurmaları satın alma konusunda izin istediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.) ellerindeki kuru hurmaları, bahçe sahiplerinin ağaçlarındaki yaş hurmayla

değiştirmelerine ruhsat vermiştir.93

Hanefîlerin ve Mâlikîlerin tercih ettiği diğer açıklama, hibe temellidir. Bunlardan Hanefîlerin açıklaması, bahçe sahiplerinin belli ağaçlardaki hurmayı fakir kimselere hediye olarak tahsis etmelerine dayanır. Bahçe sahibi, hibe ettiği kişilerin, bahçesine girip çıkmasındansa, tahminen eşit miktarda kuru hurmayı bu fakirlere vererek bahçeyle irtibatlarını keserlerdi. Arapların arasında yaygın olan bu işlemde, henüz olgunlaşmamış hurmalar ağaçta iken fakirlere hibe edilmekte, daha sonra da bu hurmaların yerine tahmini bir ölçekle kuru hurma verilmektedir. Yani bahçe sahibi önce yaş hurma hibe etmiş, daha sonra

da bu hibesinden dönmemek için bunun yerine kuru hurma hibe etmiş olmaktadır.94

90 Buhârî, “Buyû”, 75, 83-84; Müslim, “Buyû”, 81-82; Ebû Dâvûd, “Buyû”, 19, 22, 33; Tirmizî, “Buyû”,

63, 72; Nesâî, “Buyû”, 32-33, 35; İbn Mâce, “Ticârât”, 55. Arâyâ’nın ruhsat kılındığına dair rivayetler, hadis kitaplarında çok yaygın olarak rivayet edilmiştir. Biz burada sadece bir kısmına atıfta bulunduk. Hadislerin listesi için bkz. Wensinck, A. J., Miftâhu kunûzi’s-sünne, “el-Ariyye”, (Çeviren: Muhammed Fuâd Abdülbâki), Lahor 1403/1983, s. 341; Darîr, el-Garar, s. 239-240.

91 Konuyla ilgili daha ayrıntılı bilgi için bkz. “Bey‘u’l-arâyâ”, Mv.F., 9/91-93; Ünal, Halit, “Arâyâ”, DİA,

3/337.

92 Şîrâzî, el-Mühezzeb, 2/34; İbn Hacer el-Heytemî, Tuhfetu’l-muhtâc, 4/472; İbn Kudâme, el-Muğnî,

6/118.

93 Buhârî, “Buyû”, 82; Müslim, “Buyû”, 70. (ﻢﳍ نذأ ﺪﻗ ﻪﻧﺈﻓ ،ﺎﻳاﺮﻌﻟا بﺎﺤﺻأ ﻻإ ،ﺮﻤﺘﻟﺎﺑ ﺮﻤﺜﻟا ،ﺔﻨﺑاﺰﳌا ﻦﻋ ﻰ ص ﷲا لﻮﺳر نأ) 94 Serahsî, el-Mebsût, 12/192-193; İbnü’l-Hümâm, Fethu’l-Kadîr, 6/416; İbn Nüceym, el-Bahru’r-râik,

Yukarıdaki anlayışlarıyla paralel olarak, fıkıh mezhepleri arâyâ ruhsatını genişletmiş veya daraltmışlardır. Hanefîler konuyu hibe kapsamında değerlendirmişler, müzâbene yasağıyla irtibatlandırmamışlardır. Diğer mezhepler bunu müzâbene yasağına getirilmiş bir

ruhsat olarak kabul etmişlerdir. İbn Hazm da bu görüştedir.95

Hanefîler dışındaki mezhepler, arâyâ satışının ruhsat olarak kalması ve faiz yasağını

delmeye yol açmaması için bazı şartlar ileri sürmüşlerdir:96

a) Kuru hurmanın beş veskten az olması: Şâfiîler ve Hanbelîler, ilgili rivayet gereği, 97

beş vesk hacmini geçmemek şartıyla arâyâ işlemine izin vermişlerdir.98 Miktara sınır

getirilmesi, işlemin ihtiyaç karşılama amaçlı olmasına dayanmaktadır. Ayrıca beş vesk miktarının esas alınmasının, tarım ürünlerinde zenginlik ve zekat nisabı olan beş veskle bağlantılı olduğu tahmin edilebilir.

b) Taze hurma almak isteyen tarafın fakir olması ve kuru hurmadan başka parasının

bulunmaması. Bu şartta ihtilaf edilmiştir.99

c) Arâyâ kapsamındaki meyvenin hurma olduğunda ittifak vardır. Ancak üzümün de aynı ruhsat kapsamına girip girmeyeceği ise tartışmalıdır. Şâfiîler üzüme de olumlu

bakmışlardır.100

Mâlikîler konuya hibe temelli yaklaştıkları için, bu şartları daha esnek tutmuşlardır. Hanefîler ise arâyâyı bir satım olarak görmedikleri için, diğer mezheplerin arâyâ anlayışını, ribayla ilgili genel naslar ve müzâbene-muhâkale yasakları sebebiyle câiz görmemişlerdir.

Bu konunun merkezinde daha ziyade riba yasağı vardır. Götürü usûlü satışa genel olarak olumlu bakıldığı için, garar yasağı burada fazla gündeme gelmemiştir. Zaten Mâlikîlere göre, bu işlem hibe ve sadaka cinsinden olduğu, garar da teberruâtta akdi

etkilemediği için garar söz konusu değildir.101 Diğer mezhepler açısından ise, aranan şartlar

aynı zamanda miktarda cehâletin akde tesir etmemesi için gerekli şartları sağlamaktadır.

95 İbn Hazm, el-Muhallâ, 8/459.

96 Şartlar hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Darîr, el-Garar, s. 247-251. 97 Buhârî, “Buyû”, 83: ﻖﺳوأ ﺔﺴﲬ نود وأ ﻖﺳوأ ﺔﺴﲬ ﰱ ﺎﻳاﺮﻌﻟا ﻊﻴﺑ ﰱ ﺺﺧر ص ﱮﻨﻟا نأ

98 Mâverdî, el-Hâvî’l-kebîr, 5/215; İbn Kudâme, el-Muğnî, 6/122; İbn Rüşd el-Hafîd, Bidâyetü’l-

müctehid, 2/217.

99 Şîrâzî, el-Mühezzeb, 2/34. 100 Şîrâzî, el-Mühezzeb, 2/35.

d. Ham Maddelerin Aynı Cinsten Mamul Madde Karşılığında Değişimi

Garar ve ribanın gündeme geldiği diğer bir alan, hammaddelerin, işlenmiş ürün karşılığında değişimidir. Mesela zeytin yağı karşılığında zeytinin, tahin karşılığında susamın, üzüm suyu karşılığında üzümün satışı vb. hammadde-ürün bağlantılı değişimler gibi... Bu tür değişimler, riba ihtimali ve garar sebebiyle sünni mezheplerce câiz görülmemiştir. Zira taraflar, söz konusu hammaddeden ne kadar miktarda mamul madde çıkacağını kesin olarak

bilememektedir.102 Ancak Hanefîler, bu tür satışları, mamül ürünün miktarının, hammaddeden

çıkması umulan miktardan fazla olması durumunda câiz görmüşlerdir. Mesela 100 kg zeytinden normalde 0,7 kg yağ çıkması bekleniyorsa, 100 kg zeytinin 1 kg zeytin yağı karşılığında değiştirilmesi Hanefîlere göre câizdir. Bu durumda, mamül ürün olan zeytin