A. Cehâlet Sebebiyle Garar
5. Mebinin Niteliğinin Bilinmemesi
Satım konusu malın sıfatının/niteliğinin bilinmemesi, çağdaş Arapça kaynaklarda el-
Cehl bi-sıfati’l-mahal olarak ifade edilir.
Mebinin niteliğinin bilinmemesi durumuna, ya akid meclisinde bulunmayan (bey’u’l-
ğaib) bir mebinin satımında veya mecliste bulunsa bile müşterinin görme ve incelemesine
imkân bulunmayan durumlarda (mesela gece karanlığında) tavsif etmeden yapılan satışlarda rastlanmaktadır.
Daha önce değinildiği üzere, akid meclisinde hazır bulunan ve müşterinin rahatlıkla inceleyebileceği bir mebiye işaret edilmesi, mebi hakkında yeterli bilginin varlığına
hükmetmek için yeterlidir, ayrıcatavsife gerek yoktur.
Fukahanın çoğunluğu akid meclisinde görülmeyen ve incelenemeyen mebinin sıfatının
bilinmemesinin akdi ifsad edeceğini kabul eder.52 Ancak Hanefî mezhebinde bu şarta daha
esnek yaklaşan ve ‘evsâfı bilmeme’yi yalnızca görme muhayyerliği sebebi olarak gören bir görüş de mevcuttur. Kâsânî (ö. 587/1191) mebinin vasfını bilmenin ‘sıhhat şartı’ değil ‘luzûm
şartı’ olduğunu nakletmiştir.53 Ancak Kâsânî’nin bu nakli, ‘kendisine veya mekanına işaret
edilen mebiye hamledilmiştir. Şürünbülâlî (ö. 1069/1659) ve Haskefî (ö. 1088/1677) akid
konusunun niteliğinin bilinmemesinin akdi ifsad etmeyeceği kanaatindedir.54 Bu iki fakih,
görme muhayyerliğinin muhtemel anlaşmazlıkları ve rızaya aykırı durumları tamamen engelleyeceği kanaatindedirler. Bu görüşleri, görülmeyen malın satımında yer verdiğimiz ve tavsifi bile şart görmeyen geniş yorumlarıyla uyum halindedir. Bazı kaynakların bu görüşü
doğrudan Ebû Hanîfe’ye atfetmeleri ise isabetli değildir.55
50 İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, 4/530; Karâfî, el-Furûk, 3/432; Nevevî, el-Mecmû’, 9/288; Darîr, el-
Garar, s. 191;Dönmez, “Garar”, DİA, 13/368.
51 İbn Teymiyye, el-Fetâvâ’l-Kübrâ, 4/18.
52 İbn Nüceym, el-Bahru’r-râik, 5/297; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, 4/529-30; İbn Cüzey, el-Kavânînü’l-
fıkhiyye, s. 405; Nevevî, el-Mecmû’, 9/288; İbn Kudâme, el-Muğnî, 6/31-32; İbn Hazm, el-Muhallâ, 8/342-2.
53 Kâsânî, Bedâ’iu’s-sanâ’i, 5/163. 54 İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, 4/529-30.
Şâfiîlerin çoğunluğu zaten akid meclisinde olmayan malın satışını geçersiz saydıkları için, bu tür bir cehâletin oluşma ihtimali büyük oranda baştan engellenmiştir. Ancak bey‘u’l-
ğâib ve görme muhayyerliğini kabul eden azınlık görüşünde, niteliğin bilinmesi şartına üç
farklı yaklaşım geliştirilmiştir: a) mebinin bütün nitelikleri tavsif edilmeli, b) temel (amaçlanan) nitelikleri tavsif edilmeli, c) görme muhayyerliği olduğu için nitelik vasfına
gerek yoktur.56
Konunun genel hükmüne bu şekilde yer verdikten sonra, şimdi de bu kapsamdaki bazı alt örneklere değinmek istiyoruz:
a. Yerde Gömülü Kök Bitkilerin Satımı
Yer altında büyüyen kök bitkilerinin (Patates, soğan, sarımsak, havuç, turp, pancar, yer elması vb.) satımı konusunda mezhepler arasında ihtilaf vardır.
Hanefîler, Mâlikîler, Evzâî (ö. 157/774) ve İshak b. Râhûyeh (ö. 238/853) bu ürünlerin yer altındayken satımını ihtiyaç sebebiyle bazı kayıtlarla câiz görmüşlerdir. Mâlikîler toprak üstünden mümkün olduğunca bakılıp bilgi edinilmesini ve çıkacak miktarın kabaca tahmin edilmesini şart koşmuşlardır. Mâlikîler bu satışı efrâd-ı mütelâhıka satımına benzetmişlerdir. Hanefîler, yer altındaki kısmın durumunun galib-i zanla takdir edilmesini öngörmüşler, mebi
yer altından çıkarıldıktan sonra müşteriye muhayyerlik hakkı vermişlerdir.57
İbn Teymiyye ve İbnü’l-Kayyım da cevaz görüşünü desteklemiş; bu tür satışın Hz. Peygamber (s.a.) döneminden itibaren o güne kadar gerçekleştirildiğini iddia etmişlerdir. Onlara göre, gerek gararın yesîr olması, gerekse de duyulan ihtiyaç sebebiyle bu satım câizdir. Üstelik işin ehli olan kişiler yer altında da olsa, ürünün durumunu büyük oranda tahmin
edebilmektedir.58
Diğer taraftan, İmâm Şâfiî, Hanbelîler ve Zâhirîler, bunların topraktan çıkarmadan satılmalarının câiz olmadığı görüşündedir. Câiz olmama gerekçesi, cehâletten kaynaklanan garardır. Onlar bunu cehâlet açısından ceninin satımına (bey‘u’l-haml) benzetmişlerdir. Hanbelîler, bu konuda “Hüküm, çok olana göredir.” (el-hukmu li’l-‘ağleb) ilkesini işletmişler ve buna göre ikili bir ayrıma gitmişlerdir: Yeşil soğan, pırasa gibi hem gövdesi hem de toprak altındaki kısmı kullanılan şeylerin toprakta iken satımını, görünen kısmı çoğunlukta olduğu
56 Nevevî, el-Mecmû’, 9/288.
57 Kâsânî, Bedâ’iu’s-sanâ’i, 5/297; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, 5/52; Desûkî, Hâşiyetü’d-Desûkî, 3/186. 58 İbn Teymiyye, Mecmû‘u’l-Fetâvâ, 20/189-190; İbnü’l-Kayyım, Zâdü’l-me‘âd, 5/820.
için, görünen kısımlara tebean câiz görmüşlerdir. Ancak sırf kökü için ekilen bitkilerde ise,
toprak altından çıkarılmadan satıma cevaz vermemişlerdir.59
b. Kabuklu Bitkilerin Satımı
Kabuklu meyve ve sebzelerin (kavun, karpuz, fasülye, bakla, ceviz, fındık, susam, fıstık vb.) satımı, belli oranda garar ve cehâlet içermesine rağmen, ihtiyaç ve örf sebebiyle İslam hukukçularının çoğunluğunca câiz görülmüştür. Üstelik işin ehli olan kişiler, yer altındaki bitkilerde olduğu üzere, kabuklu ürünlerin de durumunu büyük oranda bilebilmektedirler. Ancak ceviz ve badem gibi dış ve iç olmak üzere iki ayrı kabuğu olan ürünlerde ihtilaf
oluşmuştur. Çoğunluk dış kabuğuyla da satımı câiz görürken, Şâfiîler aksi kanaattedir.60
Kanaatimizce buradaki ihtilaf, ihtiyacın sınırını belirleme konusundan kaynaklanmaktadır. Cumhûr, dış kabukla satımın da ihtiyaç kapsamında olduğu kanaatindeyken, Şâfiîler ise buna ihtiyaç olmadığı ve aşırı garara yol açtığı kanaatindedir.
Buğday ve arpanın sümbülünde iken satılması61 ile miskin kesesinde (bezesinde) veya
kabındayken satılması da genel olarak kabuklu bitkilerle aynı kategoride değerlendirilmiştir. Bütün bunların satımına cevaz verilmesinin ölçüsü, fakihlerin ihtiyaç algısıyla ve insanların bu satışları örfen hoş görmeleriyle sıkı sıkıya bağlantılıdır. İhtiyaç tartışmaları sebebiyle,
sümbül ve miskin satımı konusunda Şâfiîlerde ihtilaf vardır.62