• Sonuç bulunamadı

4. AİLEYE ALTERNATİF YAŞAM BİÇİMLERİ VE AİLENİN GELECEĞİ

1.2. MODERNLEŞME BAĞLAMINDA KENTLEŞME VE AİLE

Toplumsal değişme ile modernleşme arasında bir ilişki bulunmaktadır. Azgelişmiş ülkeler yönünden toplumsal değişme, modernleşme anlamına gelmektedir. Çünkü modernleşme bir anlamda insanoğlunun geri kalmış toplumlarının, kendileriyle eş zamanlı olan ileri toplumlara yetişmesini ifade etmektedir. Bu çerçevede toplumsal değişmenin özel bir türü olan “modernleşme” çeşitli biçimlerde tanımlanmakla birlikte en genel anlamıyla “geçmişteki endüstrileşmemiş toplum tipinden, günümüzde ileri düzeyde endüstrileşmiş toplum tipine doğru bir değişmedir”(Kongar, 2013: 194, 246: Sencer, 1979:

30).

77

Modernleşme, batılı toplumbilimciler tarafından, bütün gelişmekte olan toplumların, batı toplumlarına benzer aşamalardan geçecekleri anlayışından hareketle oluşturulmuş bir kavramdır. Bu anlamıyla modernleşme, toplumsal değişmenin özel bir görüşü olan batılı görüşe göre, az gelişmişlerin değişmesinin ifadesi olmaktadır. Bu bağlamda modernleşme, insanoğlunun gelişmesi yönünde bir ilerlemeyi değil bir eşitlenme sürecini anlatmaktadır(Kongar, 2013: 227, 304).

Modernleşmeyle bağlantılı bir kavram olan modernlik ise; genel olarak bir uygarlığın kendi gelişim çizgisi içinde görece en son dönemde geliştirdiği, özel olarak da Batı uygarlığının kültürel değer ve sosyal ilişkilerin özümsenmesi ile ortaya çıkan yaşam tarzını ifade etmektedir. Bu cümleden hareketle modern olmak, zamanın bölünmüşlüğünün ve yeniliğin farkında olmayı, geleneklerden kopmayı ve “şimdi”ye tabi olmayı gerekli kılan bir yaşam tarzını ifade etmektedir. Modern toplum ise, geleneksel toplumun karşıtı olarak, üretimin sanayi ve hizmetler sektörü ağırlıklı olduğu, aile yapısı, kentleşme oranı ve kültürel değerleriyle geleneksel toplumdan sanayileşme ve modernleşme süreci sonrasında oluşan toplum olarak tanımlanmaktadır(Demir-Acar, 2002: 291; Parlak, 2011:

535).

Modernleşme ile ilgili bir başka kavram ise “modernizasyon”dur. Modernizasyon, eskimiş teknoloji ve toplumsal kurumların yerine daha ileri, güncel veya daha etkin olanlarının kullanılmasını ifade etmektedir. Bu bağlamda modernizasyon, sadece yeniliği değil, aynı zamanda üstünlüğü de içermektedir(Seyidoğlu, 1992: 592).

Modernleşmenin temelinde kentleşmenin yattığı ifade edilmektedir. Bu bakış açısına göre, toplumdaki gönüllü kentleşme oranı %25’i geçtiği zaman artık modern üretimin gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Modern üretim yönteminin ortaya çıkmasıyla da modernleşme başlamış olmaktadır(Lerner, 1964: 44). Başka bir açıdan modern toplumların yüksek düzeyde uzmanlaşmış ve farklılaşmış yapısının, şehirlerde, şehirler üzerinden ve şehirler aracılığıyla yapılandırılan bir değişim sürecinin sonucu olduğu vurgulanmaktadır(Arlı, 2005: 286-287).

Geleneksel toplum içerisinde, iş-güç çeşitlerinin ve buna bağlı olarak mesleklerin sınırlı olması geleneksel üretim biçimiyle de paralellik göstermektedir.Modern üretim yöntemlerinin kullanılmasıyla birlikte, daha fazla ve hızlı üretim mümkün hale gelmekte, buna bağlı olarak meslekler çeşitlenmekte ve farklılaşmaktadır.

78

Kentler, her şeyden önce, en üst düzeyde işbölümünün mekanları olarak tanımlanmaktadırlar. Diğer yandan kent yaşamı bireyi, bir başkasının çabucak yerini alamayacağı bir işlev konusunda uzmanlaşmaya zorlamaktadır. Başka bir açıdan, kentleşmiş modern toplum, “sanayi toplumu” olarak adlandırılmakta ve bu toplumda işletmenin köklü biçimde evden ve aileden ayrıldığı vurgulanmaktadır(Simmel, 1996: 87-87; Aron, 1997: 65).

Batı tipi modernleşme modelinde, geleneksel toplumdan modern topluma doğru bir ilerleme öngörülmesine rağmen, modernleşme süreci, beklendiği gibi yaşanmamakta ve beklenen sonuçlar ortaya çıkmamaktadır. Bu çerçevede, modernleşme tek bir doğrultuda ilerleyen türdeş bir gelişim süreci izlememektedir. Bir çok ülkenin modernleşme deneyimi, kendi özgünlükleriyle ortaya çıkmaktadır. Batı-dışı toplumların modernliğe ters düşen geleneksel anlam kodları ve normları tümüyle değişmemektedir. İlginç olan nokta ise değişmekte olan ülkelerde, çözülmekte olan geleneksel yapı ile modern yapının bir arada yaşadığının gözlenmiş olmasıdır. Özetle, sosyo-kültürel gerçekliğin Batı tipi modernleşmenin geçerliliğini yanlışlamış olduğu belirtilmekte ve “çoklu modernlik”lerden söz edilmektedir (Aytaç, 2012: 118; Kongar, 2013: 242; ASPB, 2011:32).

2.KENTLEŞMENİN AİLEYE ETKİLERİ

Kent ve aile gibi iki önemli sosyal olgu, her beşeri oluşum gibi karşılıklı olarak birbirlerini etkilemişlerdir. Gerçi kentlerin üzerinde ailenin rolü yok değildir. Ama daha belirgin olan etki, kentlerin aileye etkileridir. Kentlerin, başlı başına doğal dönüştürücü bir dinamiğe sahip olduğu dile getirilmektedir. Bu bağlamda iki beşeri oluşum arasındaki ilişkiyi, çalışılan konu açısından kentlerin aileye etkisine öncelik vererek ele almak gerekmektedir. Esasen sosyolojide yer alan kentleşme kuramlarına göre de kentlilik yalnızca kentte oturmak anlamına gelmemekte, kendine özgü bir hayata uyum sağlamayı da kapsamaktadır. Bu bağlamda kent, bir yaşam biçimini dikte etmekte, bireysel ve ailesel pek çok şeyi etkilemektedir. Şüphesiz ki aile, mutlak bir kent olgusu değildir ama ona bağlı olarak farklı biçimler almıştır. Kentleşmenin, modern toplumlardaki etkisi, kültürün kentleşmesi şeklinde olmuştur. Kentsel ailelerin, kırsal ailelerden daha küçük olduğu, kentteki doğum oranlarının da kırdan daha düşük olduğu dile getirilmektedir(Fichter, 1990:56; Aydın, 2014: 83-91).

79

Şehre göçle birlikte şehirdeki koşullar, kadının ev dışında çalışması ve yeni değer yargıları ile karşılaşmasına sebep olarak, ailenin yapısında birtakım değişmeler meydana getirmektedir. Bunlardan ilki, şehre göçle birlikte “büyük aile”nin parçalanması ve

“çekirdek aile” eğiliminin kuvvet kazanmasıdır. Kadının ev dışında çalışması ve “nakdi bir gelir sağlaması onu erkekle eşit olmaya doğru götürmektedir. Kentte, kişilerin bekarlık tercihinin yanı sıra, “az çocuklu aile” eğilimi de ortaya çıkmaktadır. Ayrıca, şehre yerleşenlerin, çocuklarının yetişmesini kendilerine baş kaygı yaptıkları ifade edilmektedir(Tütengil, 2013: 175).

Sanayileşme ve kentleşme sürecinde, en fazla değişim geçiren kurum aile olmuştur.

Geleneksel aile yapısı, genellikle mal birliği ve ortak iş ve üretime dayalı, geniş aile fertlerinin bir çatı altında oturduğu bir özellik göstermektedir. Sanayileşme- kentleşme ile toplumların dışa açılması aileyi parçalamış, ailede ekonomik birlik azalmış, aile fertlerinin farklı işler yapması ve ayrı ev kurması yaygınlaşmıştır. Hatta çok uzak kentlerde ücretli iş bularak, geniş aileden ayrılma olayı yaygınlaşmıştır. Ayrıca, dünya genelinde hızlı kültür değişmeleri, aile anlayışları ve tutumlarında büyük farklılaşmalar meydana getirmiştir.

Kentleşme-modernleşme sürecinin etkisiyle, yaygınlaşan kapitalist toplum ilkelerinin dayattığı bireysel yaşam tarzları, ailenin kurulmasını ve sürdürülmesini, bireysel özgürlük alanlarının daraltılması olarak algılanmaktadır. Kişi bu durumda, kendini yaşamın merkezine almakta ve bu yaşam felsefesiyle birey kendini ailenin dışında tanımlamaktadır.

Dolayısıyla geleneksel yapıların bireyden ziyade aileyi ve aile etrafında kurulan toplumsal bağları merkeze alan doğası değişmektedir(DPT, 1992: 3; ASAGEM, 2010: 32).