• Sonuç bulunamadı

4. AİLEYE ALTERNATİF YAŞAM BİÇİMLERİ VE AİLENİN GELECEĞİ

2.2. KENTLEŞMENİN AİLE İŞLEVLERİNE ETKİSİ

2.2.4. Bakım ve Koruma İşlevine Etkisi

Ataerkil geniş ailenin, sürekli bir yaşayış biçimi olarak değil, ilişkiler biçimi olarak önemli olduğu ifade edilmektedir. Burada esas olan, ailenin yeniden üretilmesi sırasında ve yaşlıların bakıma muhtaç olduğu dönemde üyelerin birbirine yardımcı olma geleneğinin devam ediyor olmasıdır(Özbay, 1984: 52).

Geleneksel ailede, ana-baba ve çocuk arasında karşılıklı bağımlılık ilişkisi bulunmakta, bu ilişki zaman içinde değişmektedir. Şöyle ki, önce çocuk küçükken ana babasına bağımlı bir konumda bulunmakta; sonra ise bağımlılık ilişkisi devam etmekte fakat yön değiştirerek yaşlı ana-babanın yetişkin evlada bağımlılığı şeklini almaktadır. Bu bağımlılık ilişkisi, geleneksel sosyo-ekonomik yapı içinde, başka yaşlılık güvencelerinin yokluğunda ve çocuğun aileye gerçek katkısının önemli olduğu aile-toplum ortamında yaygın olarak görülmektedir. Gelişmiş kent toplumlarında ise buna zıt bir durum görülmektedir. Kağıtçıbaşı’nın yapmış olduğu bir araştırmada, bir çocuk isteme sebebi olarak “yaşlılıkta güvenilecek birinin olması”nı önemseyenler A.B.D. ve Almanya’da sadece %7-8 iken, Türkiye’de hem kadınlar, hem erkekler arasında %77 olarak bulunmuştur. Bu toplumlarda yaşlılara bakım işlevi, birincil gruplardan ikincil gruplara aktarılmış durumdadır. Başka bir açıdan geleneksel ilişkilerin devam ettiği toplumlarda, ana-babalar yetişkin evlatlarıyla beraber oturmayı, en azından onlara yakın olmayı yeğlemekte, yaşlıların aile dışına yaşlılara ait kurumlara gönderilmesi ise toplumca hoş görülmemektedir. Böylece yaşlılar, yaşamları boyunca ailenin bir bireyi olarak aile içinde işlevselliklerini devam ettirmektedirler(Kağıtçıbaşı, 1984: 134-137).

Her toplumda, ailenin, hiç kaybolmayan, gizli ya da açık, sürüp giden işlevi olarak aile üyelerine güvence sağlaması olarak belirtilmektedir. Türkiye’de büyük kent yaşamında da bu işlevin hala sürmekte olduğu dile getirilmektedir. Büyük kentte güvence için birçok örgütlü, anonim kurum kurulmuş, hastalık için hastaneler, yaşlılık için huzur evleri gibi yerler belirmişse de, aile, güvenceyi hala kendi üyeleri arasındaki yardımlaşmada aramaktadır(Kıray, 1984: 78).

Batı toplumlarında ise, ailenin üyelerini koruyucu fonksiyonunda gerilemeler olduğu ifade edilmektedir. Bugün artık ailenin ihtiyaçlar için bir sığınak olmak,

91

malülüyelere bakmak fonksiyonunu sağlık kuruluşlarının almış olduğu vurgulanmaktadır.

Ailenin koruyucu fonksiyonlarından çoğu, artık diğer sosyal kurumlara aktarılmış bulunmaktadır(Dönmezer, 1994: 203-204).

Kentleşmenin aileye etkilerinin anlatıldığı, yukarıdaki bilgileri özetleyici bir durum tablo 3-3’te aşağıda sunulmaktadır. Geleneksel ve modern ailenin karşılaştırıldığı tablo, hem ailenin yapısı hem de işlevleri konusundaki farklılıkları ortaya koymaktadır.

Tabloda da görüldüğü üzere, geleneksel ailede, aile türü geniş ailedir ve akrabalık ilişkileri önemli ve belirleyicidir. Modern ailede ise, aile türü çekirdek aile olmakta ve akrabalık belirleyici özelliğini kaybetmektedir. Geleneksel ailede, ev ve işyeri aynı iken, aile aynı zamanda üretimin merkezi konumundadır. Modern ailede ise, ev ve işyeri birbirinden ayrılmıştır ve aile bir tüketim birimine dönüşmüştür.

Tablo 3-3: Geleneksel ve Modern Aile Türlerinin İşlevleri

Geleneksel Modern Aile Formuna Karşı, İşlev ve İdeoloji

Geleneksel Modern

1 Akrabalık, toplumun organize edici ilkesidir. 1 Akrabalık, sosyo-ekonomik ve politik alanlardan ayrıdır.

2 Geniş aile, ikamet birimidir ve işlevlerin

temel birimidir. 2 Çekirdek aile, ikamet yeridir ve işlevlerin temel birimidir.

3 Ev ve iş bir bütündür ve hane üretimin

merkezidir. 3 Ev ve iş ayrıdır ve hane tüketim merkezidir.

4

Coğrafi ve sosyal hareketlilik düşüktür;

çocuklar ebeveynlerinin statü ve rollerini

miras alırlar. 4 Coğrafi ve sosyal hareketlilik yüksektir; çocuklar konumlarını ve rollerini kendileri elde ederler.

5 Özellikle bebeklik döneminde, yüksek

doğurganlık ve yüksek ölüm oranları vardır. 5 Özellikle bebeklik döneminde,düşük, kontrollü doğurganlık oranları ve düşük ölüm oranları vardır.

6 Akrabalık bağları, bireysel başarı üzerinde

önceliğe sahiptir. 6 Akrabalık bağları, bireysel başarı lehine çekilmiştir.

7

Görev, gelenek ve otoriteye bireysel teslimiyet ve ailenin ihtiyaçları

vurgulanmaktadır. 7 Bireysel haklar, eşitlik, kendini gerçekleştirme ve mutluluk peşinde olmak vurgulanmaktadır.

8

Çocukların ebeveynlerine itaat ve bağlılıkları onlar yaşadıkları sürece devam etmesine rağmen, çocuklar duygusal varlıklarından çok ekonomik varlıklarıyla görülürler.

8

Çocuğun gelişimi ve gelecekteki potansiyeli büyük bir endişe kaynağıdır, yetişkinliğe erişmede çocuk ebeveyn otoritesine keskin bir ara verilmektedir.

9

Ev ve toplum arasındaki sınırlar

bulanıklaşmıştır; toplumsal ortaklık yüksek derecededir.

9

Ev ve dış dünya arasında keskin bir çizgi vardır: ev özel bir alan olarak görülmekte ve aile

mahremiyetine daha fazla vurgu yapılmaktadır.

Kaynak:Lightv.dğr., 1989, Sociology, s.463.

Sosyal hareketliliğin düşük olduğu geleneksel ailede, çocuklar rol ve statülerini ebeveynlerinden miras olarak almaktadırlar. Sosyal hareketliliğin yüksek olduğu modern

92

ailede ise, çocuklar statülerini kendileri oluşturmak durumundadırlar. Yüksek doğurganlık ve özellikle bebeklik döneminde yüksek ölüm oranlarına sahip geleneksel ailede, bireysel başarılarda, akrabalık bağları önemini korumaktadır. Düşük ve kontrollü doğurganlık ile bebeklik döneminde düşük ölüm oranlarına sahip modern ailede, bireysel başarı için akrabalık bağlarının önemi kalmamaktadır.

Geleneksel ailede, yükümlülükler, gelenekler ve ailenin ihtiyaç ve beklentileri önemli iken, modern ailede, bireysel beklenti ve mutluluk ile bireyin kendini gerçekleştirme özelliği önemli hale gelmektedir. Geleneksel ailede, çocuklar duygusal varlıklarından daha çok ekonomik varlıkları ile ön plana çıkarken, modern ailede, çocuğun duygusal varlığı ekonomik varlığının önüne geçmektedir. Son olarak; geleneksel ailede, ev ile toplum arasındaki sınırlar belirsiz ve içi içe geçmiş iken, modern ailede sınırlar çok keskindir. Modern ailede, ev özel alan olarak tanımlanmakta ve mahremiyete özel vurgu yapılmaktadır.

Kentleşme, modernleşme ve kapitalizmin gelişmesi ile birlikte ekonomik işlevlerin aile biriminden soyutlanması evliliğin dışsal işlevlerini azaltmış, evliliğin, her şeyden evvel, duygusal doyuma ve anlaşmaya dayanan bir kurum haline gelmesini sağlamıştır.

Böylelikle evlilik, giderek kişisel mutluluğun bir aracı, bir duygusal ve cinsel tatmin kaynağı olarak şekil ve anlam değiştirmeye başlamıştır(Kandiyoti, 1984: 19).

Geleneksel toplum, bireyi, hiçbir zaman toplumun önemli bir üyesi olarak görmemiştir. Birey, sadece sosyal grubun bir parçası olarak önemlidir. Bireyin ihtiyaç ve arzularının artan rolü, sanayileşme sonrası toplumlarda önemli bir rol oynamaktadır.

Kentleşmiş toplumlar, merkezi öğe olarak bireye odaklanmaktadır. Bir mutluluk hissi ve bireysel olarak algılanan refah şeklinde tanımlanan bireysel tatmin, önemli hale gelmektedir. Bireysel olarak tanımlanmış mutluluk üzerindeki bu odak, değerler yapısını değiştirmekte ve ailenin yerini tekrar konumlandırmaktadır. Aile, toplumu oluşturmak ve devam ettirmek için önemli bir sosyal kurum olmaktan çıkmakta ve çeşitli türlerdeki şahsi arzuların tatmin edildiği bir yapı haline gelmektedir(Mamzer, 2010: 187-189).

Dünya çapında aile konusunda ortaya çıkan değişimlerin en önemlileri şunlardır:Geniş aileler ve öteki akraba gruplarının etkileri azalmaktadır, eşin özgürce seçilmesi yönünde genel bir eğilim bulunmaktadır, hem evliliğin başlatılması hem de aile içindeki kararların verilmesi bakımından, kadın hakları daha çok tanınır hale gelmektedir,

93

akraba evlilikleri yaygınlığını yitirmektedir, daha yüksek cinsel özgürlük düzeyleri, oldukça kısıtlayıcı nitelikteki toplumlarda da gelişmektedir ve son olarak, çocuk haklarının genişletilmesi yönünde genel bir eğilim bulunmaktadır(Giddens, 2000: 151).