• Sonuç bulunamadı

4. AİLEYE ALTERNATİF YAŞAM BİÇİMLERİ VE AİLENİN GELECEĞİ

4.2. AİLENİN GELECEĞİ

62

düzenlemeleri, Fransa ve İsveç’te çoğunlukla kabul edilebilmekteykenKore’de en yüksek düzeyde olarak kabul edilmemektedir(Watanabe, 2010: 408).

Tablo 2-5: Anne Babaların Çocuklarında İstemediği Yaşam Tarzları*(%)

Japonya Kore Tayland ABD İngiltere (1994)

Fransa (2005) İsveç Homoseksüel çift olarak

beraber yaşamak 1994 80.4 96.4 79.9 75.6 59.2 67.7

2005 76.0 96.5 87.8 65.2 36.5 32.2

Evlilik dışı çocuk sahibi olmak

1994 61.2 94.8 52.1 63.9 33.4 22.9

2005 62.3 93.5 66.0 61.6 5.1 17.6

Evlenmeden karşı cinsle

beraber yaşamak 1994 52.3 95.1 47.0 48.5 12.8 9.9

2005 45.9 91.8 70.9 45.4 6.6 7.0

Kaynak: Aile Konferansı Tebliğleri kitabı, s.407

*1994 ve 2005 yılı arasındaki kıyaslama

Bütün bu bilgilerin ışığında aileyi değerlendiren Yıldırım, Batıdaki sosyal bilimlerin partner yaşamaları ve aynı cinsten beraberlikleri aile olaraktanımlamaya yönelmesini, aile kavramını büyük ölçüde görelileştirdiğini söylemektedir. Bu gelişmeler içinde ailenin hiçleşmekte ve bunun yerine geçmek üzere her şeyin aile olarak algılanabilecek hale gelmekte olduğunu belirtmektedir. Özellikle, eşcinsel birlikteliklerin, aile olarak tanımlanma girişimlerinin bunun en çarpıcı örnekleri olduğunu, bunların aileyi tersyüz eden, görelileştiren ve anlamsızlaştıran tanımlamalar olduğunu dile getirmektedir.

Bütün bunlar, aileden başka bir şeydir, ama bu olguların ve ilişkilerininatla aile içinde tanımlanmak istenmesinin sebebi, bu ilişkilere toplumsal ve hukuksal meşruiyet kazandırma çabası olarak görülmelidir yorumunu yapmaktadır(2010: 126).

63

bıktıkları zaman birliktelikler parçalanmaktadır.İşte bu tür birliktelik ve cinsellikler ailenin varlığının ve devamlılığının düşmanı durumundadırlar(Birute, 2010:398).

Artık evlilikler politik veya ekonomik kazançlar için yapılmamakta ve çocukların sanayi devriminin başlangıç dönemlerinde olduğu gibi aile gelirine katılımı ve katkısı beklenmemektedir. Günümüzde insanlar eşlerini aşk üzerine seçmektedir. Aşkın bu artan rolü, toplumsal bir değişime işaret etmektedir. Bu değişim de doğal olarak aile, kurumunu zayıflatmaktadır(Mamzer, 2010: 190).

Günümüz Batı toplumlarında, aile yaşamının keskin bir şekilde değişmesinin sonuçlarından birisi de “çift" olma olgusunun, neredeyse yok olması gösterilmektedir.

Artık Batı toplumlarında, “çift” denildiğinde hem heteroseksüel hem homoseksüellerin kast edildiği anlaşılmaktadır. Bu toplumlarda, ölümsüz aşkların yerine artık “bir süreliğine” ya da “sürdüğü kadar” ilişkilerin aldığına şahitlik edilmektedir. "Kocam",

"karım" "sevgilim" sözlerinin pek kullanılmadığını, onların yerine "partnerim"in tercih edildiğine tanıklık edilmektedir.“Aileninölümü"nden söz etme sıklığı, cinsel kimlik arayışlarının her geçen gün daha yoğunlaşması ve meşrulaşması yüzünden artmaktadır(Göka, 2010:144).

Ailenin ölümünün yakınlaşmakta olduğuna dair tahminler neredeyse tarih kadar eskidir. Fakat ailenin ortadan kalkıp yerine alternatif yaşam tarzlarının geçmesi yerine, ailenin değişerek ve entegre olarak gelecekte de varlığını sürdüreceği görülmektedir.

Aileye alternatif yaşamların, aile üzerinde kalıcı bir etkiye sebep olmayacağı düşünülmektedir(Horton-Hunt, 1976: 211-212).

Yukarıdaki bilgilerin ışığında ailenin geleceğine yönelik üç farklı görüşün ortaya çıktığı görülmektedir. “Aile alternatif yaşam biçimleri karşısında varlığını sürdürebilecek mi?” sorusuna verilen cevaplardan ilki, evet aile varlığını sürdürecektir. Çünkü aile alternatif yaşam biçimlerine göre çok daha kalıcıdır şeklindedir. Bu soruya verilen ikinci cevap, evet aile yaşayacak ve var olmaya devam edecektir. Ancak giderek meşrulaşmış olan alternatif yaşam biçimlerinin yanında ve onlarla birlikte var olacaktır şeklindedir.

Üçüncü cevap ise, hayır aile varlığını devam ettiremeyecektir. Çünkü aile, alternatif yaşam biçimlerinin karşısında önemini yitirecek ve varlığını sürdüremeyecektir şeklindedir(Köse, 2012: 33-35.

64

OECD verilerinden hareketle ailenin geleceğine ilişkin daha fazla bilgi sahibi olunabilir. OECD’nin 2030 yılını baz alarak yapmış olduğu çalışmalarda gelecekte, “tek kişilik haneler”in sayısında öngörülen artış oranı, tüm haneler içerisinde “tek kişilik haneler”in öngörülen payı, “tek ebeveynli haneler”insayısında öngörülen artış oranı, tüm haneler içerisinde“tek ebeveynli haneler”in öngörülen payı, “çocuksuz çiftler”in ve

“çocuklu çiftler” sayılarında öngörülen artış miktarları yer almaktadır.

4.2.1. Tek Kişilik Haneler

Şekil 2-1: Seçilmiş OECD Ülkelerinde Tek Kişilik Hanelerde Öngörülen Artış(%) Kaynak: OECD Ailenin Geleceği 2030 Sentez Raporu

Değişikliklerin, ülkeler bazında tahmin edildiği dönemler şunlardır: Avustralya (2006-2026), Avusturya 2030), Fransa (2005-2030), Almanya 2025), Japonya (2005-2030), Kore (2007-2030), Hollanda (2009-(2007-2030), Yeni Zelanda (2006-2031), Norveç (2002-(2007-2030), İsviçre (2005-(2007-2030), İngiltere (2006-2031) ve Amerika Birleşik Devletleri (2000-2025). Bu tarih aralıkları bundan sonraki OECD tabloları için de geçerli tarihlerdir.

Şekil 2-1’deki veriler, 2030 yılında, tek kişilik hanelerin %75’lik bir oranla en fazla Fransa’da artacağını göstermekte, %71’lik oranla Yeni Zelanda Fransa’yı takip etmektedir.

En düşük artış ise %17’lik bir oranla Almanya’da görünmektedir.

65

Şekil 2-2: Tek Kişilik Hanelerin 2025-2030 Yılları İçin Öngörülen Payı(%) Kaynak: OECD Ailenin Geleceği 2030 Sentez Raporu

Şekil 2-2’de görüldüğü üzere, tüm haneleri içerisinde, “tek kişilik haneler”in en yüksek orana ulaşacağı tahmin edilen ülke yine Fransa’dır. Fransa’nın oranı %46’dır. Bir önceki tabloda son sırada yer alan Almanya’nın oranı ise %40 gibi yüksek bir orandır.Haneleri içerisinde “tek kişilik haneler”in en düşük oranda olacağı öngörülen ülke ise %24’lük oranla Kore’dir.

4.2.2. Tek Ebeveynli Aileler

“Tek ebeveynli haneler” için en fazla artışın öngörüldüğü ülke, şekil 2-3’de görüleceği üzere, %29 ile Yeni Zelanda’dır. Onu %27 ile Norveç ve %25 ile Avustralya takip etmektedir. Almanya’da ise “tek ebeveynli haneler”in oranında %16’lık bir azalma görüleceği tahmin edilmektedir.

Şekil 2-3: Seçilmiş OECD Ülkelerinde Tek Ebeveynli Hanelerde Öngörülen Artış(%) Kaynak: OECD Ailenin Geleceği 2030 Sentez Raporu

66

Şekil 2-4’teki verilere göre, tüm haneler içerisinde, “tek ebeveynli hanelerin” en yüksek orana ulaşacağı ülke %40’lık bir oranla Yeni Zelanda görülmektedir. Almanya ise

%18’lik bir oranla, bir önceki tabloda olduğu gibi burada da “tek ebeveynli hanelerin” en az artacağı ülke konumundadır.

Şekil 2-4: Tek Ebeveynli Hanelerin 2025-2030 Yılları İçin Öngörülen Payı(%) Kaynak: OECD Ailenin Geleceği 2030 Sentez Raporu

4.2.3.Çocuksuz Çiftler

Şekil 2-5’te görüldüğü üzere, “çocuksuz çiftler”in sayısında en fazla artışın öngörüldüğü ülke %72’lik bir oranla Kore’dir. Kore’yi %56’lık oranıyla Yeni Zelanda izlemektedir. “Çocuksuz çiftler”in artma yerine, %3’lük bir oranla azalma göstereceği tahmin edilen bir ülke olarak Japonya dikkat çekmektedir.

Şekil 2-5: Seçilmiş OECD Ülkelerinde Çocuksuz Çiftlerde Öngörülen Artış(%) Kaynak: OECD Ailenin Geleceği 2030 Sentez Raporu

67

4.2.4. Çocuklu Çiftler

Şekil 2-6’daki veriler, “çocuklu çiftler” konusunda sadece ABD(%8) ve Avustralya(%7)’da bir artışın öngörüldüğünü söylemektedir. En fazla Japonya(%27)’da olmak üzere, Almanya(%22), Avusturya(%15), Yeni Zelanda(%12), İsviçre(%12), Hollanda(%5) ve Kore(%3)de “çocuklu çiftler”in sayısında bir azalma olacağı görülmektedir.

Şekil 2-6: Seçilmiş OECD Ülkelerinde Çocuklu Çiftlerde Öngörülen Artış(%) Kaynak: OECD Ailenin Geleceği 2030 Sentez Raporu

Aile, beşeriyetin yeryüzüne adım atmasıyla başlamış olup, tarihte ilk günden bugüne kadar alternatifi olmayan beşeri bir teşekküldür. Aile çağlar boyunca değişerek devam etmiş bir kurumdur. Bu evrimi belirleyici etken, insanların duydukları gereksinimler ve bunları karşılama biçimleri ile bu amaçla aralarında kurdukları toplumsal ilişkilerin niteliğidir. Aile oluşumuna gerekçe olan şey, "biyolojik" boyutu aşan "psiko-sosyal" bir gerçekliktir. Eğer aile böyle bir gerçekliğe ulaşmasaydı, kendi dışındaki beraberlik örneklerinden farklılaşarak, çağlar boyunca insan toplumlarına temel olan, etki ve gücünü devam ettirmesi mümkün olmazdı. Ailenin büyüklüğü, şekli, mensupları ya da biçiminde ne tür değişiklikler görülürse görülsün, geçmişteki deneyimlere bakarak, ailenin gelecekte de varlığını korumaya devam edeceğini söylenebilir(Bulaç, 2010: 29; Ozankaya,

68

1996: 359; Doğan, 1995:126;Canatan, 2011: 21; Dönmezer, 1994: 194-195; Marshall, 1999: 9).

Goody, ailenin sonunun gelmediğini belirtmektedir. Ona göre; hala, insanlığın çok geniş bir kesimi için cinsel çiftleşme ve çocuk bakımı hayati bir önem taşımaktadır.Ailenin sonunu getireceği söylenen yeni üreme tekniklerinin de, insanlığın büyük bir çoğunluğu için cinsel zevkin yerini alması oldukça zor görünmektedir. Üremeyen aileler geçmişe göre kesinlikle günümüzde daha olağandır, ancak başka ülkeler de olduğu gibi, Avrupa’da da azınlıkta bulunmaktadırlar(Goody, 2004: 5).

5.TÜRKİYE’DE AİLE

Ailenin biçiminde zaman içinde açıkça bir süreklilik görülmekle birlikte, aile yaşamının çeşitliliğini dikkate almak gerekmektedir. Farklı etnik ve dinsel grupların tamamen farklı değerlerle dini inançları bulunmaktadır. Bu farklılıklar hem toplumsal cinsiyete yüklenen rolle ilgili anlayışları, aile içi işbölümünü, otorite paylaşımını ve çocuk yetiştirme tarzını, hem de çalışmaya ve diğer toplumsal kurumlara karşı tutumlarını etkilemektedir(Marshall, 1999: 8). Bu bağlamda Türkiye’de ailenin, kendine özgü bazı özelliklerinin bulunduğunu, bu özelliklerinin onu alışılagelmiş aile sınıflandırmalarının öngördüğü aile tipolojilerinden farklılaştırdığını dile getirmek gerekmektedir.