• Sonuç bulunamadı

1.5. TARİH BOYUNCA SAĞLIK-HASTALIK KAVRAMLARI VE

1.5.2. Modern Dönemde Hastalık Sağlık Kavramları ve Problemleri

Locker, hastalığın kavramlaştırılmasında Kartezyen düşüncenin çok önemli bir role sahip olduğunu ifade etmektedir (Cirhinlioğlu, 2010: 23). Bu düşünce akımında vücut ve ruh birbirinden bağımsız olarak kabul edilmektedir. Kartezyenci düşünceden etkilenen sosyoloji kuramları sayesinde, toplumsal ve kültürel olaylarda olduğu gibi tıpta da beden ve ruh ayırımı kabul edilmiş, bedene ilişkin pozitivist bir anlayış yaygınlaşmaya başlamıştır. 19. yy. birlikte beden üzerinde insan tasarrufu

yasallaşırken, tıp sadece vücudun fiziksel yanı ile ilgilenmeye başlamıştır (Baloğlu, 2006: 17).

İnsan vücudunun yapısını tanımak için yapılması gereken çalışmalar, insan vücudunun birçok inanç sistemi tarafından kutsal kabul edilmesi ve büyünün bozulmaması gerektiği inancı nedeniyle uzun yıllar boyunca yapılamamıştır. Çünkü bu inanç sistemlerine göre insan vücudu açılıp incelendiğinde kutsallığın gideceğine ve bunu yapan kişilerin lanetleneceğine dair bir inanış hüküm sürmekteydi. Ancak insan vücudunun yanında bir de ruhu olduğu inancının yaygınlaşmasıyla birlikte insan bedeninin yapısıyla ilgili araştırmalar hız kazanmıştır. Bu çalışmalarla birlikte de modern tıbbın temelleri de atılmıştır (Cirhinlioğlu, 1998: 300).

Mikrobun keşfi ise modern tıbbın dönüm noktasıdır. Mikrobun keşfiyle birlikte biyoloji, fizyoloji, anatomi ve patoloji gibi bilim dallarının 19. yy’da hızlı bir biçimde gelişmesi sonucunda modern tıp büyük bir ilerleme kaydetmiştir. 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra tüberküloz ve kolera basilinin bulunması, X ışınının kullanımı, tetanos, difteri ve çocuk felci aşılarının ve penisilinin icadı modern tıbbın şaşırtıcı bir şekilde gelişmesine neden olmuştur (Özsan, 2001: 79).

Genel olarak modern tıp, belirli yöntemlere ve çok sayıda deney ve araştırmaya dayanan bilimsel uygulamalar bütünüdür. Toplum tarafından yaygın olarak kullanımından çok, uzmanlaşmış belirli sayıda kişinin bilgi ve deneyleri sonucunda ortaya çıkmıştır. Modern tıp, karmaşık ve çok miktarda bilimsel bilgi ve uygulama alanında uzmanlaşmış kişiler tarafından uygulanmaktadır (Özsan, 2001: 78). Oysa geleneksel tıpta bu şekilde bir uzmanlaşma söz konusu değildir.

Modern tıpta beden ve ruh birbirini etkilemekle beraber ikisi de ayrı alanlar olarak ele alınır. Bu anlamda modern tıp genellemelerden kaçınıp, hastanın rahatsızlığını özelleştirerek ele alır ve sadece ona yönelik çözümler üretir. Bu nedenle farklı hastalıklar için farklı çözüm yollarının mevcut olduğu gerçeği ortaya çıkar (Özsan, 2001: 78). Dolayısıyla modern tıp, daha etkili uygulamalara ulaşmak için sürekli yeni ve değişik yollar aramaktadır.

Modern tıpla birlikte sağlık kavramı, hastalık kavramına göre daha önemli bir hale gelmiştir. Bunun neticesinde de koruyucu tıp ve sağlığın geliştirilmesi ön plana çıkmıştır. Böylece bireyler henüz hastalanmadan hastalığa karşı önlemler alınmış, sağlık durumunun daha iyiye gitmesi sağlanmıştır (Tekin, 2007: 1).Oysa geleneksel tıpta hastalığı önleyici tedbirler bulunmamaktadır. Bu nedenle sadece hastalık belirtileri ortaya çıktıktan sonra tedavi yöntemlerine başvurulmaktadır.

Başlangıçta tek bir mikroba bağlı olarak ortaya çıktığı düşünülen hastalıklar zamanla kendisini çok mikrop nedenli açıklamalara bırakmıştır. Ardından bulaşıcı hastalıklar üçgeni denilen çok faktörlü açıklama anlayışı yaygın olarak kabul görmüştür. Çok faktörlü açıklamalarda mikroplar için taşıyıcı ve uygun ortamın oluşması gerektiği vurgulanmıştır. Mikrop, taşıyıcı ve çevre üçgenini temel alan açıklamalarda hastalıkların tedavisi ön planda tutulmuştur. Ancak bu tür yaklaşımlar sadece bulaşıcı hastalıklar açısından geçerlidir, oysa kronik hastalıkları bu şekilde açıklamak mümkün değildir. Bu nedenle günümüzde hastalıkların açıklanmasında sadece biyolojik değil, toplumsal, kültürel, çevresel ve ekonomik değişkenleri göz önünde bulunduran bütüncül bir yaklaşım hâkim olmuştur (Baloğlu, 2006: 18).

Geleneksel dönemle modern dönem arasında, hastalık türleri ve nedenleri bakımından bir takım farklılıklar bulunmaktadır. Batıdaki sanayileşmiş ülkelerdeki ölüm oranının %70’ini kalp hastalıkları, kanser, felç ve akciğer hastalıkları oluşturmaktadır. Bu hastalıkların oranı farklı ülkelerde değişen oranlarla karşımıza çıkmaktadır. Değişen bu oran hastalıkların beslenme ve yaşam biçimlerinden etkilendiğini akla getirmektedir. Bu sebeple de sosyal sınıflarla hastalık arasında bir ilişki kurulabilir. Yüksek sosyoekonomik seviyede olanlar diğerlerine göre fiziksel olarak daha güçlü ve daha sağlıklı olurlar, dolayısıyla da daha uzun süre yaşarlar. Yoksul insanların ölüm riski, sosyoekonomik seviyesi yüksek düzeyde olanlardan daha yüksektir ve hastalıklara da daha çok maruz kalırlar. Fakat AİDS gibi kimi hastalıklar, bazı toplumlarda yüksek sosyoekonomik konumda olan insanlarda daha yaygın olarak görülebilmektedir (Giddens, 2000: 132).

Hastalık ve sağlık durumuna ilişkin dönemlere göre farklılıklar söz konusu olduğu gibi, aynı zaman dilimi içinde yaşayan ancak gelişmişlik düzeyi değişen

toplumların sağlık problemleri de birbirinden farklıdır. Gelişmekte olan ülkelerin sağlık sorunları, enfeksiyon hastalıkları, paraziter hastalıklar, bulaşıcı hastalıklar, sağlıksız ve güvensiz su kullanımı sonucu ishal, böcekler veya diğer vektörlerle taşınan sıtma gibi hastalıklardır. Gelişmiş ülkelerin sağlık sorunları ise kalp- damar hastalıkları, kanser, kazalar, yaşlanma ile ortaya çıkan kronik hastalıklar, sanayileşme ve kentleşme gibi çevreye bağlı ruh sağlığı hastalıkları, alkol ve uyuşturucu alışkanlıkları, akciğer kanseri gibi sigaraya bağlı olarak ortaya çıkan hastalıklar, fazla yemeye bağlı obezitedir (Marshall, 1999).

20. yüzyılda diğer hastalık nedenleri nüfusun yaşlanması ve hayat tarzındaki değişiklikle ilişkilidir. Örneğin bu dönemde görülen şeker hastalığı, önde gelen ölüm nedenlerinden değildir. Ancak bu hastalık giderek zenginleşen ve yaşlı nüfusa sahip olan toplumlarda önem kazanmaktadır. Özellikle Batılı sanayi toplumlarında görev yapmakta olan doktorlar, hastalarn toplumsal görevlerini yerine getirmesini engelleyen uzun dönemli kronik hastalıklarla karşı karşıyadırlar. Bu nedenle modern tıpla birlikte, rahatsızlıkların açıklaması açısından mikrobun yerini stresin, tedavi kavramının yerini de rehabilitasyon ve bakım hizmetlerinin aldığı söylenebilir (Turner, 2011: 17).

Modernliğin, hastalıklar açısından avantajlı ve dezavantajlı yönleri bulunmaktadır. Modern toplum risk toplumudur. Modern toplumdaki ekonomik tehlikeler insan sağlığını olumsuz yönde etkilemektedir. Ekonomik faktörün yanı sıra çevresel riskler de, ekonomik ve politik sistem içine nüfuz ederek varlığını sürdürmektedir (Annandale, 1998). Modern toplumlar aynı zamanda tüketim toplumlarıdır. Ancak tüketilen maddelerin her zaman, tam anlamıyla güvenilirliği söz konusu değildir. Yiyeceklerde kullanılan kimyasal maddeler, fast food alışkanlıkları, kozmetik ürünlerin kullanımındaki artış gibi pek çok faktör, insan sağlığına zarar vermektedir.

Modern tıp toplumlara ve bireylere çok sayıda fayda sağladıysa da zaman zaman fiziksel, ruhsal, sosyal, kültürel ve ekonomik olarak zarar da verebilmektedir. Bu nedenle modern tıp uygulamaları farklı gerekçelerle eleştiri almaktadır.

Teknolojinin gelişmesiyle birlikte modern tıp, teknolojinin bir uygulayıcısı haline gelmiştir. Bu durum hastalıkların teşhisinde yararlı olsa da hasta-hekim ilişkilerine zarar verebilmektedir. Teknolojik aygıtların teşhis ve tedavi amacı ile kullanılması sonucunda hekim ve hasta arasındaki ilişki, eskiye göre daha mesafeli ve otoriter bir hale gelmiştir. Böyle bir ilişki içerisinde olan hekim, hastası ile çok konuşmamakta, geleneksel olarak uzun uzadıya muayene etmemekte, sadece teknolojik cihazların verdiği bilgilere göre teşhisler koymakta ve tedavileri düzenlemektedir (Mangan, 2006: 9). Bu nedenle rasyonel tıp uygulamaları, hastaların hastalıklarıyla ilgili açıklamalara dair güvenini azaltmıştır (Bilton vd., 2009: 355). Çünkü hekim bu durumda tahlil ve tetkik sonuçlarına göre, hastayı görmeden de teşhis koyabilmektedir.

Bir başka eleştiriye göre modern tıp, bireylerin kendi gerçeklerini yaşama ve sorunlarını çözme becerilerini yok etmektedir. Sağlık sadece modern tıbbın söylemlerinden ibaret değildir, bu nedenle sadece modern tıpla sınırlandırılmamalıdır. Sağlık ve hastalık kültürel bağlam içinde de ele alınmalıdır (Bolsoy ve Sevil, 2006: 85). Böylece hastalıkları anlamada sadece hekim odaklı açıklamalar yapılmayacak, hastalar da hastalıklarına dair görüşlerde bulunabileceklerdir.

Modern zamanlarda yaşayan çağdaş insanlar tıp ve tıp tedavisini tamamen reddedemeseler de tıbba karşı güvenlerini yitirmeye başlamışlardır. Bu durumda insanlar hastalanmamak için sağlıklarını koruyucu önlemler almaya başlamışlar ve bu nedenlerle alternatif tıp alanına kaymışlardır. Alternatif tıbba inancı olan kişiler doğal yiyecek ve doğal tedavilere önem vermeye başlamışlardır. Böylece hastalıktan ziyade sağlık kavramı ön plana çıkmıştır. Medikal sosyolojinin çalışma alanları da bu yönde bir gelişim göstermeye başlamıştır (Cirhinlioğlu, 2001: 30).

1.5.3. Postmodern Dönemde Hastalık- Sağlık Kavramları ve