• Sonuç bulunamadı

3.1. KRONİK BÖBREK YETMEZLİĞİNİN TANIMI VE TEDAVİ

3.1.3. HEMODİYALİZ

3.1.3.2. Hemodiyaliz Tedavisi Alan Hastaların Problemleri

Kronik böbrek yetmezliği hastalığında kullanılan tedavi yöntemlerinden biri olan hemodiyaliz, hastaları ölümden kurtarmaktadır. Ancak hastaların haftada iki veya üç kez ortalama 4-6 saat süren diyaliz uygulamasına tabi olması hastaları, makineye, sağlık çalışanlarına, ailelerine ve yakınlarına bağımlı hale getirmektedir. Fizyolojik olarak ürenin kandaki değerinin artmasıyla, uyku hali, kas krampları, bulantı, yorgunluk ve halsizlik gibi belirtilerin ortaya çıkması, sıvı ve gıda kısıtlamasını içeren diyet zorunluluğu, uzun süren diyaliz sırasında kişisel işlevlerin yerine getirilememesi, hemodiyalize bağlı başka hastalıkların da ortaya çıkması, tedavinin uzun sürmesi neticesinde yaşanılan ekonomik güçlükler, ailesel problemler ve yoksulluk hemodiyaliz hastalarını olumsuz yönde etkileyen faktörlerdendir (U. Yıldız, 2010: 18; Erdem vd., 2004:3; Güler vd., 2007; Hacıhasanoğlu ve Yıldırım, 2009).

Bütün bunların yanı sıra hayati bir önem taşıyan organın işlev görmemesi, bireyin gelecekle ilgili plan yapmasını engellemekte ve planların anlamsızlığına dair görüşlerinin artmasına sebep olmaktadır (Ünsar, 2006: 71). Dolayısıyla da hastalar geleceğe güvensiz bir şekilde bakarak umutsuzluğa kapılmaktadırlar.

Hemodiyaliz tedavisi gören kronik böbrek yetmezliği hastaları, hastalanmalarıyla birlikte pek çok problem yaşamaktadırlar. Bu problemler, fizyolojik, psikolojik ve sosyal olmak üzere üç gruba ayrılabilir.

3.1.3.2.1. Hemodiyaliz Tedavisi Alan Hastaların Fizyolojik Problemleri

Hemodiyaliz tedavisi gören hastalarda en sık görülen fizyolojik rahatsızlıklar, %20-30 oranında tansiyon düşmesi, %5-15 oranında kramplar, %5-15 oranında bulantı ve kusma, %5 oranında baş ağrısı, %2-5 oranında göğüs ağrısı, %2-5 oranında sırt ağrısı, %5 oranında kaşıntı ve %1 ve daha az oranda titreme ve ateştir (Bregman vd., 1997: 149). Yapılan bazı çalışmalara göre hemodiyaliz hastalarını en yüksek oranda ölüme götüren sebep ise kalp damar problemleridir (Oygar vd., 2003: 57).

Hemodiyalizle birlikte ortaya çıkabilen bir hastalık da organik beyin sendromudur. Bu sendrom, özellikle diyaliz günü gelmeye başlayınca, zihinsel

işlevlerde yavaşlama ve karışıklık, unutkanlık, dikkat dağınıklığı, sinirlilik belirtileri ile kendisini göstermektedir (Küçük, 2005: 167; Erol, 2010: 31).

3.1.3.2.2. Hemodiyaliz Tedavisi Alan Hastaların Psikolojik Problemleri

Diyaliz hastalarının sık olarak yaşadıkları psikolojik bozukluklar, depresyon, anksiyete, uyumsuz davranışlar, cinsel fonksiyon bozuklukları, iş ve rehabilitasyon esnasında yaşanılan problemler, intihar ya da intihar eğilimidir.

Bu hastalarda depresyon, önceden var olan, var olması mümkün olan ya da hayal edilen bir takım kayıplara karşı ortaya çıkmaktadır. Depresyonun belirtileri arasında sürekli depresif bir durum, hoşnutsuzluk, güvensizlik, umutsuzluk, uyku bozuklukları, iştah ve kilo durumunda değişiklikler, cinsel istekte azalma, çökkünlük ve bunaltı, genel olarak isteksizlik, hastalanmadan önce zevk aldığı şeylerden zevk alamama, enerjide azalma ve çabuk yorulma, dikkat toplamada güçlük, dalgınlık, yetersizlik, değersizlik, suçluluk düşüncesi, uykuda azalma ya da artma, iştah ve kiloda değişiklikler, ölüm düşüncesi, psikomotor yavaşlama ve ajitasyon bulunmaktadır (Levy, 1997: 369; Çelik ve Acar, 2007: 23; Özgür vd., 2003: 101; Baktıroğlu, 2010: 25).

Anksiyete bir başka deyişle kaygı da makineye bağımlılık, otonominin sınırlanması, fiziksel durum ve aile düzenindeki bozulmalarla birlikte artmaktadır (Küçük, 2005: 168). Diyaliz hastalarında görülen, suçluluk ve işe yaramazlık hissi, psikomotor ajitasyon ve gerginlik sonucunda, her 500 diyaliz hastasından biri intihar etmektedir. Bunun dışında büyük bir grup da bir veya birden çok kez intihara teşebbüs etmiştir (Levy, 1997: 369; Çelik ve Acar, 2007: 23; Özgür vd., 2003: 101). İntihar en çok kişinin kendisine yüksek dozda uyuşturucu madde vermesi ve gazlı bir fırına kafasına sokması şeklinde görülmektedir (Harris, 1998). Hastanın tedaviyi reddetmesi de bir tür intihar şeklidir.

Hemodiyaliz tedavisi alan hastaların problemlerinden biriside uyku bozukluklarıdır. Hastaların normal yaşantısındaki değişiklikler, tıbbi, psikiyatrik ve psikososyal problemleri uyku şekillerini ve uyku kalitelerini değiştirmektedir. Yapılan çeşitli çalışmalarda son dönem böbrek yetmezliği hastalarının %50-80’inde uyku düzensizlikleri olduğu görülmektedir. Uyku kalitesinin düşük olması, yaşam

kalitesini de doğrudan etkilemektedir (K.Yıldırım vd., 2004: 36). Uzun ve arkadaşlarının hemodiyaliz tedavisi gören hastalar üzerinde yaptıkları araştırmanın sonuçlarına göre (Uzun vd., 2003: 61) hastaların %30.8’i uykuya dalmakta güçlük çekmekte, %28.2’si solunum sıkıntısı ile uyanmakta, %23’ü sık uyanmakta ve %15.4’ü gündüz uyumaktadırlar.

Hemodiyaliz hastalarının stres kaynakları, ekonomik ve sosyal ilişkilerin kaybı, fiziksel sağlık ve etkinlik kısıtlamaları, bedensel işlev kaybı ve beden bütünlüğünün bozulması imgesi, bağımlılığın artması ve ölüm tehlikesi, ailedeki rollerin değişmesi, iş işlevinde ve ekonomik güvencede bozulma, boş vakit ve sosyal etkinliklere katılımın azalması, diyet kısıtlaması, diyaliz seanslarının gün içinde uzun zaman alması, işlevsel kısıtlamalar, cinsel işlevlerdeki değişim ve rol kaybıdır (Bahar vd., 2007: 288; Kimmel, 2002, akt. Baydoğan ve Dağ, 2008: 20).

Diyaliz hastalarının karşılaştığı problemlerden biri ise tedavileri esnasında kol ve boyunlarında oluşan yara izlerinin, diğer insanlar tarafından yanlış algılanmasıdır. Bu yaraları gören kişiler, bulaşıcı bir hastalığa sahip olunduğu düşüncesiyle diyaliz hastalarından uzaklaşarak, onları yalnızlığa itilmektedirler (Kocaman, 2008: 164). Hemodiyaliz hastalarında yalnızlık düzeyi yaş, medeni durum, cinsiyet, sosyo- ekonomik düzey, eğitim düzeyi, meslek ve çalışma hayatı ile hastaneye yatma ve sosyal destek alıp almama durumuna göre değişiklik göstermektedir. Hemodiyaliz hastaların yanı sıra genel olarak kronik hastalığa sahip olan kişiler kendilerini diğer insanlara oranla duygusal olarak farklı hissetmekte ve buna bağlı olarak da kendilerini diğer insanlardan uzak tutmaktadırlar (Ocak, 2002: 4).

Diyaliz hastalarında ortaya çıkan olumsuz tutumlardan bir diğeri ise uyumsuz davranışlardır ve bu davranışlar kendisini en çok öfke şeklinde göstermektedir. Öfke duygusu hastalar tarafından diyaliz personeline ve diğer hastalara karşı gösterilebilmektedir. Bu öfkenin sebebini bulmak için hastaların iş ve aile içi ilişkilerine bakmak yerinde olacaktır (Levy, 1997: 369). Çünkü iş ve aile içindeki rol kayıplarına karşı hastalar, tepki olarak öfke gösterebilmektedirler.

Hemodiyaliz tedavisi gören hastalar yaşadıkları diğer streslerin dışında, kendilerini daima tıbbi bir işleme, tıbbi bir kuruma ya da sağlık personeline bağlı

olarak yaşamanın zorluğuyla karşı karşıyadırlar. Diyaliz hastalarının psikolojileri kişiliklerine, ailesi ve yakın çevresinden aldığı destek düzeyi ile hastalığın seyrine göre değişiklik göstermektedir (Levy, 1997: 369; Erdem vd., 2004: 3). Bu nedenle hasta kişinin ailesi, yakın çevresi ve sağlık personeli hastaya karşı duyarlı bir davranış sergilemelidirler. Gerekirse hastalara uzman desteği de sağlanmanmalıdır.

3.1.3.2.3.Hemodiyaliz Tedavisi Alan Hastaların Sosyal Problemleri

Kronik böbrek yetmezliği teşhisi konulan hastalar ilk olarak bir dönüşümle karşı karşıya kalırlar. Bu dönüşümde sağlıklı bir bireyden hasta bir bireye geçiş söz konusudur. Kronik böbrek yetmezliği hastalığı geri dönüşü olmayan bir hastalıktır. Kişinin hasta olduğu hekim tarafından bildirilir, kimi hasta hastalığını kabullenirken, kimisi hastalığı inkâr eder. Ancak sonucunda hasta birey hastalığı ile ilgili bir ittifaka kavuşur ve kendisini yeni bir ilişkiler ağının içinde bulur (Kocaman, 2008: 141).

Hemodiyaliz tedavisinin başlamasıyla, hastanın yaşam kalitesinde bazı değişiklikler olmaktadır. İlk olarak yorgunlukta artma, güçsüzlük ve bunların neden olduğu bazı kayıplar ortaya çıkmaktadır. Hemodiyaliz tedavisi kısa dönemde fiziksel kısıtlamalara bağlı olarak rol güçlüklerine ve genel sağlık algılamasında bozulmalara neden olmaktadır. Bu problemler de fiziksel ve emosyonel problemleri beraberinde getirmektedir (Erol, 2010: 31). Acaray ve Pınar’ın yaptığı bir araştırmaya göre (Acaray ve Pınar, 2004:8) yaşam kalitesi, hastalık süresi arttıkça kötüleşmektedir. Bunun sonucunda da hastaların sosyal destek gereksinimleri artmaktadır.

Hemodiyaliz tedavisi gören hastalar, yaşam sınırlılığı nedeni ile yaşam alanı bulmakta zorlanmaktadırlar. Bu hastalar tedavi süresince kendilerini olumsuz etkileyen incinebilirlik duygusu, duygusal mesafelilik duygusu ve tedavi durumuna bağlı duygular yaşamaktadırlar. Sınırlandırılmış hayatı sürdürebilme çabası da hastaların yaşam kalitesini olumsuz yönde etkilemektedir (Annak, 2005: 74). Kronik hastalığa sahip kişiler, tanı konulduktan sonra daha önce de değinildiği gibi ilişkiler açısından bir dönüm noktası yaşamaktadır. Diğer insanların onlara acıyarak bakmaları ve onlarla ilişkileri reddetme durumları, hastaları yalnızlığa itmektedir (Mutlu, 2007: 12).

Hastalığın özellikleri, hastanın özellikleri ve sosyal çevre de hastanın hastalığa uyumuna etki eden önemli faktörlerdendir. Hastalık özellikleri: tanı, hastanın genel durumunu bozma düzeyi, hastalığın bulunduğu yer, uygulanan tedavi ve ağrı durumunun var olup olmamasıdır. Hastanın özellikleri, yaş, cinsiyet, eğitim, kültürel yapı, kişilik yapısı, savunma mekanizmaları ve hastalıktan önceki uyum durumudur. Sosyal çevre ise aile ve arkadaş desteği, desteklerin ulaşılabilirliği, rol işlevlerinde bozulma ve bozulan işlevlerin ne derecede tamamlandığıdır (Mete, 2008: 4).

Kronik böbrek yetmezliği teşhisi konulan hastaların, hastalıkla baş etmesinde etkili olan çeşitli faktörler vardır. Bu faktörler, izolasyon, aile düzensizliği ve ailedeki diğer stres faktörleri, stresle baş etme ve hastalığa uyum konusunda yeteneksizlik, hastalıktan önce var olan evlilik stresleri, aile gelirinin düşük olması, hastanın ve eşinin düşük statüde olması ile birlikte eğitim seviyesinin düşük olması, hemodiyaliz tedavisine bağlı yaşama konusunun ciddiyetinin farkında olmama ve aile üyelerinin diyalize az ilgi göstermeleridir (Fur, 1998: 109, akt. Mutlu, 2007: 13).Yapılan bazı çalışmalarda hasta kişinin bir eşe sahip olması veya arkadaş, dost ya da akrabalarla sıkı iletişim içinde olması, hastaların ömür sürelerini artırdığı ortaya konulmuştur (Göker, 2008: 16). Yine eğitim düzeyinin yüksek olması, yüksek gelir ve statüye sahip olunması, hastaların hastalıkla baş etme gücünü arttırmaktadır.

Kronik böbrek yetmezliği hastaları, diyalizde geçirdikleri zamanın uzunluğu nedeni ile sosyal yaşama fazla zaman ayırmamakta ve bu nedenle de sosyal ilişkilerinde etkinliklerini yitirmektedirler. Özellikle hastanın yakınları kendilerinden böbrek istenebilir düşüncesi ile hastadan uzaklaşmaktadırlar. Bu durum, diyaliz hastaları açısından oldukça zordur ve onları olumsuz anlamda etkilemektedir. Özellikle organ bağışının yaygınlaşmadığı ülkemizde bu tür problemler sıklıkla karşımıza çıkmaktadır (Kocaman, 2008: 141).