• Sonuç bulunamadı

AYDIN VİLAYETİ'NDEN MADEN İHRACATI(1908-1911)

SENE SUSAM ZEYTİNYAĞI ÜZÜM İNCİR PALAMUT CEHRİ AFYON MEYANKÖKÜ HALI-KİLİM PAMUK YÜN-YAPAĞI TİFTİK ARPA

A. İTTİHAT ve TERAKKİ PARTİSİ VE “MİLLİ İKTİSAT” POLİTİKASINA GENEL BİR BAKIŞ

2. MİLLİ İKTİSAT’TA DIŞ TİCARET

323 Zafer Toprak, age, s.320-325 324 Zafer Toprak, …Cihan Harbi, s.91

325 Şerif Mardin, “ Tanzimat’tan Cumhuriyete İktisadi Düşüncenin Gelişimi (1838-1918) ”, TCTA,

Bir tür “Devletçilik” anlayışının ürünü olan “Milli İktisat” programı içerisinde dış ticaret önemli bir yer tutmaktadır. Çünkü Osmanlı ekonomisinin her geçen gün artan dışa bağımlılığını durdurabilmenin ve ulusal bir ekonomi yaratabilmenin yegane yolu dış ticaretin dengelenmesidir. Bu dengeyi kurabilmek için de ekonominin iplerini eline alan devlet, ticaretini kısıtlayıcı hükümleri kaldırıp yerine yeni düzenlemeler getirmeyi hedeflemiştir.

Öncelikle ödemeler bilançosundaki dengesizlikleri gidermek için dış ticaret politikasında köklü değişikliklere gidildi. Kapitülasyonların kaldırılmasını gümrük vergilerinde yeni düzenlemeler takip etti. Gümrüklerde uygulanan ad valorem tarifeler bir kenara bırakılarak, uzun yıllardır özlemi duyulan spesifik tarifeler yürürlüğe konuldu. İhracat Heyeti’nin kurulmasıyla da devlet dış ticareti doğrudan üstlendi. Üniter bir para sistemi kurarak Osmanlı lirasının değerini korumak amacıyla da Tevhid-i Meskukât Kanunu çıkarıldı, kambiyo işlemleri Kambiyo

Muamelatı Merkez Komisyonu’nun denetimine verildi.

2.a- KAPİTÜLASYONLARIN KALDIRILMASI VE TİCARETE ETKİSİ

“ Kapitülasyon ” sözcüğünün kökü caput=capitel, capitulum ve yeni

Latince capitulatio’dan gelmekte ve “ başlıklara, bölümlere ayrılmış vesika ” veya

“ başlıklarla ortaya konmuş devletlerarası bir antlaşma ” anlamını taşımaktadır.

Ne var ki, kapitülasyon sözcüğü, değişik zamanlarda, geniş ve dar olarak farklı anlamlarda kullanılmıştır. Ancak kapitülasyon, ana anlam olarak “Bir ülkede

oturan yabancılara devletlerarası antlaşmalarla sağlanmış imtiyazları” ifade

etmektedir 326.

Osmanlı Devleti’nin XVI.yy’ın ilk yarısından itibaren uygulamaya koyduğu kapitülasyonlar Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın sonuna kadar Avrupa diplomasisinde en çok söz edilen, bunların yarattığı siyasal boyunduruğa karşı savaşmada Türkleri en çok uğraştıran politik ve diplomatik konulardan birisi olmuştur.

Osmanlı Devleti, değişik zamanlarda yaptığı çeşitli girişimlerle yüzyıla varan bir süredir “ayaklarına köstek olan bu zincirden” kurtulmaya çabalamıştır327.

326 Osman Nebioğlu, Bir İmparatorluğun Çöküşü ve Kapitülasyonlar, Ankara, 1986, s.1 ; M.Zeki

Pakalın, Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, c:II, İstanbul, 1993, s.177-178

Kapitülasyonların kaldırılmasının ilk girişimi 1856 Paris Kongresi’nde yapıldı. Kongrede, Osmanlı Devleti’ni temsil eden sadrazam Ali Paşa, kapitülasyonların kaldırılmasını istedi. Kongreye katılan devletler, kapitülasyonların kaldırılacağına söz verdilerse de bunu hiçbir zaman gerçekleştirmediler. Avrupa Devletleri kapitülasyonların kaldırılması içte yapılacak reformların sonucuna bağlamıştı. Osmanlı Devleti, önce hukuk alanında reformlar yapılması gerektiğini anlayarak, bu alanda bazı girişimlerde bulundu 328.

Osmanlı Devleti 1869 ve 1871 yıllarında kapitülasyonların kaldırılması için tekrar girişimlerde bulundu, fakat bundan da sonuç çıkmadı.

1908’de ilan edilen II.Meşrutiyet döneminde de kapitülasyonların kaldırılma girişimleri sürdürüldü. 26 Şubat 1909 yılında Osmanlı Devleti ile Avusturya- Macaristan arasında imzalanan bir protokolde, ileride toplanacak uluslararası bir konferansta, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun kapitülasyonların kaldırılması teklifini getireceği kabul edildi 329. Bab-ı Ali 1912’de İtalya ile yaptığı Uşi

Antlaşması sırasında da aynı sözü aldı 330.

Kapitülasyonların kaldırılması girişimlerinde en önemli adım I.Dünya Savaşı başlarında atıldı. Prens Sait Halim Paşa Kabinesi, 1 Ekim 1914 tarihinden geçerli olmak üzere 9 Eylül günlü bir irade-i seniyye ile kapitülasyonların tek taraflı olarak kaldırıldığını ilan etmiştir. İrade-i Seniyye 3 Eylül 1330 tarihli resmi gazete yayınlanarak yürürlüğe girmiştir 331. Bu karar İT’nin dış ticaret politikasında attığı en

önemli adım olmuş ve Eylül 1914’de bir nota ile ilgili devletlere bildirilmiştir 332.

Sefaretler, kapitülasyonların ikili antlaşmalara dayandığını , bu nedenle tek taraflı olarak kaldırılamayacağını Babıali’ye bildirerek kaldırma kararını protesto etmişlerse

328 M.Cemil, age, s.51-54

329 M.Cemil, age, s.64 ; Bu protokol, Eylül 1908’de Avusturya-Macaristan’ın Bosna-Hersek’in işgal

etmesi üzerine bozulan ilişkileri yeniden düzenlemek için hazırlanmıştır. Avusturya-Macaristan’ın kapitülasyonların kaldırılmasını teklifini getireceği Protokolün 6. maddesinde yer almaktadır. Burada konu ile ilgili kesin bir karar değil sadece bir vaat söz konusudur.

330 Bu konu Antlaşmanın 6.maddesinde yer almaktadır : “İtalya Hükümeti düvel-i saire ile münakit

ticaret muahedatını tecdit ettiği sırada Devlet-i Ali,ye ile Avrupa Hukuk-ı Düveli esası üzerine bir ticaret muahedenamesi akdetmeği taahhüt eder. Yani Devlet-i Aliye kapitülasyonlar ve bugüne kadar olan ukud ve saire ile mukayyet olmayarak bütün serbest-i iktisadisini ve bilcümle Avrupa Devletleri misillü ticarete ve gümrüğe müteallik mevad ve hususatta icra-yı hareket hakkını itaya muvafakat eyler. ” bakınız:Nihat Erim, Devletlerarası Hukuku ve Siyasi Tarih Metinleri, c:I, Ankara, 1953, s.452-453

331 TAKVİM-İ VEKAYİ, 4 Eylül 1330, nr:1938

332 Kapitülasyonların ilgası hakkında devletlere tebliğ edilen notanın sureti için bakınız: M.Cemil,

de savaş ortamı İttihatçıların fiilî durum yaratmalarını kolaylaştırmıştır 333. İngiliz

Sefareti Tercümanı Sir Andrew Ryan, yabancı ülke sefaretleri ile İttihatçılar arasındaki çatışma konusunda şunları yazıyordu: “ Mali ayrıcalıklarımız konusunda,

hukuki ayrıcalıklarımız da olduğundan daha az inatçı davranmıyorduk. Bazen Türklere tavizler veriliyordu ama, yalnızca, bizim iznimiz olmadan yeni vergiler konmaması koşuluyla… Türklerin, kendilerine dayatılan sınırlamalardan hoşnut olmamaları hiç de şaşırtıcı değildi. ”334

Sait Halim Paşa kapitülasyonların kaldırıldığını ilan eden 9 Eylül 1914 tarihli bildirisinde konu ile ilgili şunları söylemektedir; “ …Aynı şekilde Osmanlı

İmparatorluğu’nda yabancıların vergi dışı tutan kapitülasyonlar , Bab-ı Ali’yi o derece güçsüz bıraktı ki, reformları yürütebilmek için gerekli araçları bile karşılayamamanın ötesinde, borca başvurmadan idari ihtiyaçları bile karşılayamayacak hale geldi… Osmanlı İmparatorluğu’nda ticaret yapan yabancıların, her türlü bağışıklık ve ayrıcalıktan yararlanması ve Osmanlılardan daha az vergilendirilmesi gerçeği aynı zamanda açık bir adaletsizlik ve devletin bağımsızlık ve onurunu zedeleyici bir etki yarattı. ”335

Avrupa ülkelerinin protestolarına rağmen kapitülasyonların kaldırılması ile İT Hükümeti iş imkanlarının millileştirilmesi için yeni bir çığır açmıştır. Alman Erkan-ı Harbiyesi’nin Türkiye’nin iktisadi hayatını toparlaması isteği, Türkiye için bazı hocalar getirmesi ve Almanya’ya staj yapacak hocalar göndermiş olması aynı konunun bir diğer yönünü teşkil etmektedir 336.

Kapitülasyonların kaldırılışının ardından doğan yasal boşluğu gidermek amacıyla Şura-yı Devlet Tanzimat Dairesi Reisi Mahmut Esat Efendi başkanlığında bir komisyon kurulmuştur. Komisyon çeşitli devlet dairelerini ilgilendiren hususları incelemiş, ayrıntılı bir talimatname hazırlamıştır. Bu arada yasal düzenlemelerde bulunması için hükümete önerilerde bulunmuştu. Nitekim, 15 Ekim 1914 tarihli geçici bir yasayla Osmanlı yasa ve tüzüklerinde kapitülasyonlardan kaynaklanan tüm hükümlerin geçerliliklerini yitirdikleri açıklanmıştı. Ardından 8 Mart 1915 tarihli “Memalik-i Osmaniye’de bulunan ecnebilerin hukuk ve vezaifi hakkında

333 Zafer Toprak, age, s.71

334 Feroz Ahmad, İttihatçılıktan Kemalizme, İstanbul, 1999, çev:Fatmagül Berktay, s.31

335 Çağlar Keyder, “ Osmanlı Ekonomisi ve Osmanlı Maliyesi (1881-1914) ”, Toplum ve Bilim,

kanun-ı muvakkat ” yayınlanmış ve yabancıların Osmanlı topraklarındaki statüleri

belirlenmiştir 337.

2.b- GÜMRÜK VERGİLERİNDE DÜZENLEME

Kapitülasyonların kaldırılması Osmanlı Devleti’nin dış ticaret politikasında da yeni adımların atılmasını sağlamıştır. Bu konudaki ilk adım aynı ay içerisinde Almanya’nın karşı çıkmasına rağmen, gümrük rüsumunun % 11’den %15’e çıkarılmasıdır. Kapitülasyonları kaldırma kararının alınmasından on bir gün sonra, 20 Eylül 1914 tarihinde çıkartılan, “ Gümrük Resminin Tadili Hakkında Kanun-ı

Muvakkat” ile 30 Eylül 1914’den itibaren gümrüklerden geçecek her türlü ticari

maldan % 15 oranında vergi alınmasına karar verilmiştir 338. Yeni gümrük vergisi

ilk olarak gemilere uygulanmaya başladı. 3 Ekim 1914’de Rusya’dan İstanbul’a getirilen ispirtolardan % 15 gümrük resmi alındığı haberleri gazetelerde çıkmaya başladı 339.

Yeni gümrük kanunu ile oluşabilecek sorunlar ve diğer alanlardaki hukuki düzenlemeler için de bir komisyon kuruldu. Şura-yı Devlet Tanzimat Dairesi Reisi Mahmut Esat Efendi’nin başkanlığındaki bu komisyonda Rüsumat Müdür-ü Umumisi Sırrı Bey’de bulunmuştur 340.

Gümrük vergilerinin % 15’e çıkarılmasının üzerinden daha bir yıl geçmeden, Haziran 1915’de ithal gümrükleri savaş süresi boyunca % 30’a yükseltilmiştir 341.

Askeri ihtiyaçlar için yapılacak ithalattan ise % 15 gümrük vergisi alınacak, ihracat eşyasından ise şimdiye kadar ne kadar alınıyorsa aynen devam edilecektir 342.

Bu konularda ithalat gümrük resimlerini arttırmak da yeterli değildi. Bunlardan değeri üzerinde (ad valorem) resim alınıyordu. Spesifik (seçici) gümrük tarifesi için çalışmalara da başlanmıştır. Komisyonun çalışmaları devam ederken İT bir önemli adımı daha hayata geçirmiştir. Kapitülasyonların kaldırılması ile iktisadi milliyetçilik planlarının ilk adımını atan İT, 26 Mart 1916’da yürürlüğe giren yeni kanun ile, aynı yılın 10 Temmuzu’ndan itibaren bütün şirketlerin yazışmalarının 336 Şerif Mardin, agm, s.632

337 Zafer Toprak, age, s.72

338 TAKVİM-İ VEKAYİ, 9 Eylül 1330

339 SABAH, 5 Teşrinevvel 1914

340 TASVİR-İ EFKAR, 13 Eylül 1914

341 TAKVİM-İ VEKAYİ, 20 Mayıs 1331, nr:2190

Türkçe yapılması zorunlu kılınıyordu 343. Bu kanun, Türklerin ticari şirketlerde

sayılarının gittikçe artmasına neden olacağı gibi Batılı devletlerin düşmanlığı ve protestolarına da neden olmuştur. Avrupa Devletleri, yürürlüğe giren bu kanunla, İttihatçı Hükümeti, ticareti tehlikeye sokan şovenist bir siyaset izlemekle suçluyorlardı. Bu suçlamalar karşısında Osmanlı Devleti’nin İskandinavya Sefiri Hüseyin Cavit Bey, Hükümetinin siyasetini şöyle açıklamaya çalışıyordu: “Türk

halkı şimdi siyasi ve ticari bağımsızlığı için mücadele ediyor. Milli ticareti geliştirmeye ve yeni kurulan Türk şirketlerini desteklemeye çalışıyoruz. Yabancı dillerdeki bütün mağaza isimlerini kindarlık ve kötülük yüzünden değiştirmedik, yalnızca bizden önceki halkların yaptığını yapıyoruz. Bize şoven ve isyankar diyorlar. Sizi temin ederim ki, tek bir hedefimiz vardır, o da ticari ve siyasi bağımsızlığımızdır. Bu noktada hepimiz birlik halindeyiz. Artık genç Türkler ve yaşlı Türkler değil, yalnızca Türkler vardır ve iş savaşa geldi mi hepimiz genç oluruz.”344

Bu arada Meclis-i Mebusan’da ithal mallarına yüksek vergi koyarak yerli sanayiyi koruyacak yeni gümrük tarifeleri üzerinde yapılacak düzenlemeler tartışılmaktaydı. Maliye Nazırı Vekili Hasan Tahsin Bey, gümrük tarifeleri konusundaki hükümetin politikasını, burada uzun uzadıya aktarmaya değecek bir bildiriyle açıklıyordu:

“ Niyetimiz sorunu burada derinlemesine incelemek değil…, yalnızca bu yeni gümrük resimlerini koyarken Hükümetimizin güttüğü hedeflere işaret etmektir. Şu noktalar özellikle önemlidir:

a- Gerekli hammaddelerin varlığı nedeniyle bu ülkede kolayca imal edilebilecek ürünlerin korunması lazımdır, dolayısıyla bu tür ithal mallarına ağır gümrük resimleri konmuştu;.

b- Burada üretimlerinin geliştirilmesi mümkün olan mamul maddeler de, yerli sanayilerin yabancı rekabetiyle baş edebilmesi amacıyla aynı şekilde vergilendirilmiştir (Pamuk ipliğine %30 oranında vergi konması gibi);

c- Tarım, genel olarak korunmuştur;

d- Tarım ürünleri özellikle korunmuştur (Konserve sebzelere % 100 oranında vergi konmasıyla);

343 BOA, MV, Dosya No:199/153, 04 S 1334 344 Feroz Ahmad, age, s.49

Sonuç olarak görülmektedir ki, hükümet bu yerli mamulü teşvik etmek istediği zaman, benzer malların ithalatına % 30’luk bir gümrük resmi koymakta ; bir yerli mamulü korumak istediği zaman da benzer ithal ürününe aşağı yukarı değerinin % 100’ü oranında bir gümrük resmi getirmektedir.

Bu konudaki (yani tarıma ilişkin) Hükümet kararı son derece mantıklıdır. Ülkemizin esas olarak bir tarım ülkesi olduğunu burada belirtmemize gerek yok. Geniş topraklarımızın inanılmaz verimliliği, vatandaşlarımızın becerikliliği, hep bu anlayışı destekleyici yöndedir. Yalnızca kendimize yetecek kadar değil, diğer ülkelere de satabilecek kadar tahıl üretebilme imkanına sahip olduğumuz halde bunu Amerika’dan, Rusya’dan ve Romanya’dan ithal etmek gerçekten acı değil midir?

Genel olarak tarımı korurken Hükümetimiz, aynı zamanda, ister cehalet isterse de esas olarak yabancı rekabeti yüzünden olsun bu güne değin ekimi yapılmamış tarım ürünlerinin üretilmesini de amaçlamaktadır. Şu andaki durum, bunların satışından ölçüsüz karlar sağlayabilecek olacak çiftçimizin zararınadır.

Görüldüğü gibi Hükümetimiz ne bir yüzde yüz koruma siyaseti, ne de diğer uçtaki, yerel sanayi ile tarımın gelişmesine zararlı bir aşırı ticaret serbestisi siyaseti benimsemiş değildir.

Değer üzerinden (ad valorem) gümrük vergileri sistemi daha kolay uygulanan bir sistem olmakla birlikte, hileli işlemlere daha açıktır; Gümrüğe getirilen malın gerçek değerini tespit etmek çoğunlukla mümkün değildir. Orijinal konşimentoların gösterilmesi bile, hazine için yeterli bir garanti olmamaktadır.

Kapitülasyon rejimi varolduğu sürece, bizim için, değer üzerinden gümrük vergisi sistemini sürdürmekten başka bir yol kesinlikle yoktu; ancak kapitülasyonların bize gerçek bir faaliyet serbestisi getiren ilgasından sonradır ki, miktar üzerinden(spesifik) gümrük vergisi sistemini benimsememiz mümkün olmuştur.

Bu sistemin getirdiği diğer avantajların yanısıra, özerk bir gümrük tarifesiyle silahlı olarak görüşmelere girmemize olanak verdiği için ticaret antlaşmalarını sonuçlandırmak açısından sunduğu kolaylık dikkate değerdir; bu yolla, karşılıklı olacağından emin olunmadıkça diğer ülkelere ticari avantaj sağlamamak mümkün olabilmektedir.

Bu karşılıklı ayrıcalıklar temeli üzerinde Hükümetimiz, bundan böyle avantajlı ticari antlaşmalar ya da sözleşmeler yapabilecek durumda olabilecektir. Örneğin, tahıl üretimimizin pazarını garanti altına almak amacıyla, fazla miktar ürettikleri demiri bize satmak isteyen ülkelerden onlara sattığımız tahıla koydukları vergiyi düşürmelerini talep edeceğiz.” 345

Yeni gümrük tarifeleri hakkında Hükümetin görüşlerinin bu şekilde açıklanmasından sonra 10 Mart 1332/3 Mart 1916 tarihinde Osmanlı Parlamentosu’nda “ Gümrüklerce sıklet-i eşya üzerinden resm-i ahzı hakkında kanun

ve merbut tarife-i umumiye ”346 kabul edilmiştir. Bu kanun ile, o güne değin izlenen

dış ticaret politikası terk edilerek , ad valorem yerine spesifik* gümrük tarifeleri

düzenine geçilmiştir .347

Spesifik tarifeler, mali kaygılarla da olsa, uzun yıllar Babıali’nin gündeminde yer almıştı. Almanya ile 1890 ‘da imzalanan ticaret sözleşmesi bu nitelikteydi. II.Meşrutiyet’in ilk yıllarında Avusturya ile “tarife usulü” uygulanması üzerine protokol imzalanmıştı. 1911 yılı bütçe görüşmeleri sırasında Maliye Nazırı Cavit Bey spesifik tarifelerin gerekliliğini vurguluyordu. Ancak, kapitülasyonların varlığı süresince Babıali bu tür bir gümrük politikasını uygulamaya olanak bulamamıştır.

Yeni gümrük tarifesi Eylül 1916’dan itibaren yürürlüğe girmiştir. Yasayla birlikte yayınlanan tarife, 30 bölümde 773 tarife numarası ve 1193 istatistik pozisyon içeriyordu. Böylece ayrıntılı, seçici bir tarife oluşturulmuş, ad valorem tarifenin uygulanması sırasında ortaya çıkan ve yüksek gümrük rüsumu ödenmesi gereken bir malın tarifede daha düşük rüsumlu bir başka mal gibi gösterilmesi ya da yorumlanması sonucu doğan vergi kaybı önlenmişti.

Yeni gümrük yasasının gerekçesinde hammaddeleri ülkede bulunan ve üretimi kolay olan malların himaye edileceği, ithal olunacak benzerlerine ağır resim konduğu belirtiliyordu. Doğmakta olan ve gelişme potansiyeli gösteren sanayi kolları dış rekabetten korunacaktı. Temel ihtiyaç maddelerine halkı güç durumda bırakmamak için ılımlı bir ithal rüsumu konmuştu. Talebi karşılayabilecek düzeyde 345 Feroz Ahmad, age, s.47-49

346 TAKVİM-İ VEKAYİ, 2 Nisan 1332

*Ad valorem: Bir malın birim değeri veya fiyatı üzerinden alınan vergidir. Bu vergilerin en önemli

uygulama alanı ithalattan alınan gümrük vergileridir. Spesifik: İthalatta gümrük tarifelerinin ithal edilen malların fiziki birimi başına alınması yöntemidir. Malın ağırlık, miktar veya hacim gibi birimleri başına alınan özel bir vergi görünümündedir. Feridun Ergin, İktisat, İstanbul, 1964, s.798

üretimi zaman gerektiren mallar için, ilerde yükseltmek koşuluyla, düşük resim saptanmıştı. Tarımsal üretim dış rekabete karşı tümüyle korunmuştu. Kaçakçılığı kolay olan mücevher ve benzeri mallardan çok düşük vergi alınıyordu 348.

Babıali yeni gümrük tarifesini sekiz yıl geçerli olmak üzere düzenlemişti. Meclis-i Mebusan, dost ülkelerle gümrük sözleşmeleri imzalamadan ve savaş ertesi oluşacak iktisadi düzen açıklık kazanmadan uzun bir süreyi kapsayacak genel tarifenin yayınlanmasını sakıncalı bulmuş, bu süreyi üç yıla indirmişti.

Yeni gümrük vergisini hazırlayanlar arasında bulunan Rüsumat Müdürü Sırrı Bey yaptığı açıklamada, eski usul olan değer üzerinden vergi almayı “esaret”, yeni usul olan ağırlık üzerinden vergi almayı da “serbesti” olarak belirtmiştir. Sırrı Bey,

“ … Bu usul sair muhassenatından maada sanayi-i milliyenin inkişafını da temin eylemektedir. Avrupa devletlerinden bir çoğunun kuvvet ve servetini teşkil eden bir takım sanayi şimdiye kadar memleketimizde tesis edememiş ise bu hususta gümrük tarz-ı idaresinin de büyük bir dahli olduğunu unutmamak lazımdır. Kapitülasyonların ilgası bize serbestiyemizi temin eyledi.” Derken kapitülasyonların

kaldırılmasının gümrük tarifelerinin serbestçe seçilip uygulanmasında etkili olduğunu belirtmektedir 349.

İttihatçılar için yeni gümrük tarifesi iki açıdan önem taşıyordu: İlk olarak siyasal yönden “harice karşı istiklal-i iktisadiyemizin” kazanılması için böyle bir tarife zorunlu görülüyordu. Öte yandan yeni gümrük tarifesi Osmanlı ülkesinde uygulanagelmekte olan iktisat politikalarında önemli bir dönüşümü de simgeliyordu. O zamana değin Babıali aldığı kararlarda “mali” kaygıları ön planda tutmuş, Hazine gelirini arttırmaya yönelik bir mevzuatı yeğlemişti. “Milli iktisat”ı güçlendirme ve devlet varidatını dolaylı bir biçimde, yani mükelleflerin vergi ödeme gücünü yükselterek arttırma yoluna gidilmemişti. Osmanlı toplumunda üreticiyi özendirmeye yönelik önlemler ancak ikinci planda yer almıştı.

İT, yeni gümrük tarifesiyle, bundan böyle “en ziyade milli iktisadın menafinin gözetileceğini” kaydediyordu. O güne değin uygulanmakta olan “mali” gümrük politikası devlet hazinesine önemli bir gelir sağlamış, ancak, mükelleflerin vergi ödeme gücü günden güne sınırlanarak devletin bir kalemde yükselen gelirleri

348 Zafer Toprak, agm, s.670

diğer bir kalemde düşmüştü. Böyle bir iktisat politikası sonuçta ülke ekonomisini çökertmişti. Halbuki yeni “iktisadi gümrük siyaseti” bazı gümrük gelirlerini düşürse de, ziraat ve sanayi geliştirerek vatandaşların vergi ödeme gücünü giderek arttıracak, gümrük varidatındaki düşüş diğer rüsum ve vergilerle giderilecekti. Böylece Osmanlı ekonomisi gelişirken Hazine girdileri de koşut olarak artacaktı 350.

Gümrük Kanunu, 1917 yılında yeniden düzenlenmiştir. Bu düzenlemede Osmanlı Devleti’ne ihraç edilecek eşya için gümrüğe devam eden uygulama gereğince beyanname verilecek ve gümrükçe muayenesi yapıldıktan sonra geçebilecektir. Yolcuların üzerinde bulunan şahsi eşyaları için beyanname istenmeyecek, sözlü ifadeleri yeterli sayılacaktır Madde-57). Osmanlı mahsulatı ve mamulat’ı ile gümrük vergisi ödenmiş olan yabancı bir eşyanın Osmanlı limanlarından diğerine kara veya su yoluyla nakil olunursa gümrük resminden müstesna kabul edileceklerdir (Daha önce ödedikleri gümrük vergisi vesikasını ibraz etmek şartıyla) 351.

Babıali savaş yıllarında ihtiyaca göre ki, bu ihtiyacın içinde daha ziyade askeri ihtiyaç maddeleri yer almaktadır, gümrük vergilerinde bir takım muafiyetler yada artışlar düzenlemek zorunda kalmıştır. Hükümetin bu konuda aldığı kararlardan bazıları şunlardır: Memalik-i Ecnebiyye’den getirilecek damızlık hayvanatın gümrük ithalat resminden muafiyeti hakkındaki kanun 28 Eylül 1331/1915 tarihinde Meclis-i Mebusan’da kabul edilerek 5 Teşrinsani 1331 tarihinde resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir 352.

Memalik-i Ecnebiyye’den ithal edilecek un ve buğdayın gümrük vergisinden muafiyeti hakkındaki kanun-ı muvakkat teklifi Meclis-i Mebusan’ın 23 Teşrinsani 1331/Kasım 1915 tarihli oturumunda görüşülmeye başlanmış ve çeşitli tartışmalardan sonra gümrük vergisi muafiyeti kararı sadece un ve buğday için alınmamış bu karara çavdar, arpa, mısır, yulaf, kepek, ot ve samanda dahil edilmiştir 353.

Yine savaşın sonuna kadar gümrük resminden muafiyeti söz konusu olacak diğer eşya ise Meclis’in 23 Şubat 1331/1915 tarihli oturumunda görüşülerek

350 Zafer Toprak, age, s.116-117

351 TAKVİM-İ VEKAYİ, 16 Mayıs 1334, nr:3241

352 TAKVİM-İ VEKAYİ, 5 Teşrinsani 1331, nr:2351, s.2 353 MMZC, c:1, s.164

karara bağlanmıştır. Bu karar göre petrol, şeker, kahve, pirinç, fasulye, nohut, mercimek, bakla, bezelye, makara ipliği, çamaşır bezleri, kibrit, mum ve sodanın ithalinde gümrük resmi muafiyeti sağlanmıştır 354.

İstanbul ve İzmir halkının ihtiyaçları için Amerikan’dan getirilecek eşyanın gümrük resminden muafiyetine dair olan 12 Mart 1331 /1914 tarihli kanunun355

yürürlükten kaldırılmasına Şubat 1915’da karar verilmiştir 356.

Hariçten Osmanlı Devleti’ne getirilecek maden kömürleri357 ve potasın358

harbin sonuna kadar gümrük resminden muaf tutulacaktır. Maden kömürlerinin gümrük muafiyetine 25 Kanunevvel 1336 tarihinde son verilmiştir 359. Harbin son

yılında ithal edilecek yemeklik ve ekmeklik mevad hakkında da gümrük vergisi muafiyetine karar verilmiştir 360.

1916 yılında harbin sonuna kadar Osmanlı Devleti’ne savaştığı devletlerden