• Sonuç bulunamadı

1908 ÖNCESİ BATI ANADOLU’DA ÜRETİM VE TİCARİ HAYATA GENEL BİR BAKIŞ

1897 YILINDA OSMANLI DEVLETİ’NDE TÜKETİLEN ODUN VE KÖMÜR MİKTAR

2. BATI ANADOLU’NUN ÜRETİM KAYNAKLAR

XIX.yy’da Batı Anadolu içine Aydın Vilayeti’nin tümü, Hüdavendigar Vilayeti’nin güney ucu ve Konya Vilayeti’nin güney-batı kesimleri giriyordu. Bugünkü yönetsel sınırlara göre bu alan, İzmir, Aydın, Manisa, Uşak, Muğla, Burdur ve Denizli illerinin tümünü, Antalya, Isparta, Afyonkarahisar, Balıkesir ve Kütahya illerinin bazı bölümlerini kapsamaktadır 31. Bu geniş alanın merkezi konumunda Aydın Vilayeti

bulunmaktadır. Bu nedenle bu çalışmada Aydın Vilayeti arazisi esas alınmıştır32. XIX.yy’ın sonlarında, 1890’da, bu vilayet 53.808 km²’lik bir

alana yayılmakta idi. Bu alanın % 35.7’si (19.250 km²) ekilebilir arazi, % 11.7’si (6.337 km²) ormanlık arazidir. Geriye kalan % 52.5’lik (28.221 km²) kısım ise tarıma elverişsiz alandır. Vilayette ekili arazinin % 33.5’i İzmir Sancağı’nda, % 25.1’i Saruhan Sancağı’nda, , % 16.8’i Aydın Sancağı’nda, % 13.3’ü Denizli Sancağı’nda ve % 11.1’i Menteşe Sancağı’nda bulunmaktadır 33. Bu alanda yetiştirilen başlıca ürünler

şöyledir:

2.a- TARIM ÜRÜNLERİ

27 A.Gündüz Ökçün, “ XX. Yüzyıl Başlarında Osmanlı Maden Üretiminde Türk, Azınlık ve Yabancı Payları ”, İktisat Tarihi Yazıları, Ankara, 1987, s.113 28 Nizamnamenin çeşitli maddeleri için bakınız; 1323 Senesi Maden İstatistiği, s. 3 vd

29 Örneğin krom madeninin imali ve ihracının arttırılması için Hükümet 11 Muharrem 1325 tarihli bir Meclis-i Vükela kararnamesini yürürlüğe koymuştur; BOA, MV,

Dosya no:115/16, 11 M 1325

30 Vedat Eldem, Osmanlı İmparatorluğu’nun İktisadi Şartları Hakkında Bir Tetkik, Ankara, 1994, s.41-42 ; Enver Ziya Karal, age, c:VIII, s.456 31 Orhan Kurmuş, age, s.15

32 Aydın Vilayeti, 1864 tarihli “Teşkilat-ı Vilayet Kanunu” gereğince kurulmuş olup, İzmir, Aydın, Saruhan(Manisa), ve Menteşe (Muğla) sancaklarından oluşuyordu.

1890’da Vilayet sınırına Denizli ‘nin de katılmasıyla sancak sayısı 5 çıkmıştır. Vilayet merkezi İzmir Sancağı’dır. Bak: Düstur, Tertib-i Evvel, c:II, s.24-35, Salname-i Devlet-i Aliyye, 1870, s.218

2.a.1- HUBUBAT VE BAKLİYAT

Buğday ve Arpa: Osmanlı topraklarında yetişen mahsullerin başında hububat gelmektedir. Hububat içinde de ilk sırayı daima halkın ve

ordunun başlıca gıda maddesi olan ekmeğin yapımında kullanılan buğday ile hayvan yiyeceği olan arpa almaktadır. Her iki üründe buğdaygiller familyasına ait bitki türleridir (Buğday-triticum, arpa-hordeum). Dünyada en önemli buğday ve arpa üreticileri ülkeler Rusya, ABD, Kanada, Arjantin, Türkiye, Hindistan, Çin, Fransa, İspanya, Almanya ve İtalya’dır. Türkiye’de en yaygın buğday ve arpa ekim alanları ise İç Anadolu Bölgesi (Özellikle Konya, Ankara ve Eskişehir)’nde bulunmaktadır34.

Bu iki ürün, miktar itibariyle de gelir kalemlerinin en başında bulunmaktadır. Bunun bir sebebi de Osmanlı Devleti’nde kazanın kapalılığı prensibinin uygulanmış olmasıdır. Gerçekten, Osmanlı topraklarında hububatın normal şartlar altında kaza dışına çıkması yasaklanmış; ancak, mahsulün az olması, dondurucu soğuklar, çekirge gibi tabii afet hallerinde bol olan bölgelerden nakline izin verilmiştir 35.

Yulaf: Buğdaygiller familyasının avena cinsinden tahıl bitkisi ve bunun besin olarak yararlanılan taneleri verilen isimdir. Buğdaya ve

arpaya göre oldukça

yeni bir üründür. Yulaf, çavdar dışında kalan tüm tahıl bitkileri arasında toprak seçiciliği en az olan bitkidir; bu yüzden yeterli nemin bulunduğu en verimsiz topraklarda bile yetişebilir. Yulafa zarar veren başlıca hastalık pas ve rastıktır.

Genel olarak bir yulaf tanesi çok yüksek miktarlarda karbonhidratın yanısıra % 13 protein, % 7.5 yağ, kalsiyum, demir, B1 vitamini ve nikotinik asit içerir. Yulaf en çok hayvan yemi olarak kullanılır.Taneler kırma yada ezme halinde at, sığır, koyun ve tavuklara yedirilir. İnsanların beslenmesinde de kullanılan bu tahılın unu ekmek yapımına uygun olmadığından daha çok bisküvi yapılır. Sanayide ise yulaf kavuzlarından önemli bir kimyasal bileşik olan furfural elde edilir.

Dünyada en önde gelen yulaf üreticisi ülkeler ABD, Rusya, Kazakistan, Kanada, Fransa, Polonya, Finlandiya, Almanya ve Avustralya’dır. Türkiye’de toplam tahıl üretiminin yaklaşık % 1’ini oluşturan yulaf en çok Marmara, Ege ve İç Anadolu bölgelerinde yetiştirilir

36.

Darı: Buğdaygiller familyasından, çeşitli tahıl bitkileri ve bu bitkilerin besin maddesi ya da hayvan yemi olarak kullanılan tanelerine

verilen isimdir. Birçok ülkede başta kocadarı, kumdarı ve cindarı olmak üzere pek çok darı türü yetiştirilir. Türkiye’de en çok bu darı türleri

34 “Arpa”, Ana Biritannica , İstanbul, 1987, c:II, s.336, “Buğday”, Ana Biritannica , c:V, s.71

35 Mübahat Kütükoğlu, XV ve XVI. Asırlarda İzmir Kazasının Sosyal ve İktisadi Yapısı, İzmir, 2000, s.138 36 “Yulaf”, Ana Biritannica, c:32, İstanbul, 1994, s.271

yetiştirilmektedir. Besin değeri mısıra oranla daha düşük olan darı yüksek miktarda karbonhidrat, % 10 protein, % 3-4 yağ, kalsiyum, az miktarda demir B1 vitamini ve nikotinik asit içerir.

Darı taneleri ekmek, pide olarak tüketildiği gibi, hayvan yemi olarak, ayrıca yemeklik yağ, nişasta, alkollü içki ile boza üretiminde ve dokuma sanayinde de kullanılır. Sapları hayvan yemi, yapı malzemesi ver şilte dolgusu olarak değerlendirilir. En çok ABD’de ve Afrika’nın güneyinde yetiştirilir. Türkiye’de ise darı üretiminde en büyük payı alan Güneydoğu bölgesini sırasıyla Ege, Karadeniz ve Akdeniz bölgeleri izler 37.

Çavdar: Buğdaygiller familyasının yaygın bir kültür bitkisi de çavdardır. Tanelerinin uzun ve yassıca olması ile buğdaydan ayırt

edilmektedir. Çavdarın vatanının Anadolu olduğu sanılmaktadır. Anadolu’nun kimi bölgelerinde buğday ve çavdar karışımı undan ekmek yapılır. Çavdar, serin iklimlerde ve verimsiz topraklarda yetişebilir, böyle yerlerde buğdayın yerini tutmaktadır 38.

Burçak: Baklagiller familyasından anayurdu Akdeniz yöresi olan burçak, kuraklığa dayanıklı ve her türlü toprakta yetişebilen bir

bitkidir. Hayvan yeni olarak kullanılır ve bu amaçla ekimi yapılır. Türkiye’de yaygın olarak ve özellikle tanesi için yetiştirilir. Koyunlar için değerli bir yemdir. Ayrıca yeşil yem, silo yemi ve yeşil gübre olarak da kullanılır 39.

Çeltik : Buğdaydan sonra en fazla sarf edilen gıda maddelerinden birisi olan pirinç, çeltik mahsulünden elde edilir. Çeltik bitkisi su

içindeki tarlalarda yetiştirilir. Bunun için çeltik üretimine en uygun yerler akarsu yatakları veya pınarların yanındaki tarlalardır. İzmir kazasında bu şarta uygun arazi Torbalı ve Gümüldür havalilerinde bulunur. Gerçekten Torbalı’nın kuzeybatısında yer alan Diryanda Nehri ve Kayaş pınarı Diryanda, Karahalil, Kayaş, Emirdoğan, hatta az olmakla beraber Oğlananası köylerinde; Gümüldür Nehri, Tahtalı ve Çineme suları ise Gümüldür, Çineme, Eşen, Mesavli ve çok az olmakla beraber Palamut’ta çeltik ekimi yapılmasını mümkün kılmıştır 40.

2.a.2- SANAYİ ÜRÜNLERİ

Pamuk; Pamuk, en iyi olarak nemli, alüvyonlu, kumlu ve besin bakımından zengin topraklarda yetişen bir bitkidir. Pamuğun, koza adıyla

anılan meyvesinde beş bölme ve altı tohum bulunur. Tohumların çevreleri pamuk lifleriyle kaplıdır. Meyveler olgunlaştığında koza çatlar ve

37 “Darı”, Ana Britannica, c:9, İstanbul, 1987, s.610-611 38 Reşat İzbırak, Bitki Coğrafyası, Ankara, 1976, s.211

39 “ Burçak ”, Ana Britannica, c:5, İstanbul, 1987, s.116 ; Büyük Larousse , c:4, İstanbul, 1986, s.2110-2111 40 Mübahat Kütükoğlu, age, s.148

lifler dışarı çıkar. Kozalar toplandıktan sonra tohumlarla lifler ayrılır. Lifleri dokumacılıkta kullanılırken tohumlarından da yağ çıkarılır. Anadolu’nun en fazla pamuk üretimi yapılan yeri Adana Ovası’dır41.

Aydın Vilayeti’nde pamuk, kuzeyde Bakırçay ve Gediz ovalarında, güneyde Küçük ve Büyük Menderes ovalarında yetiştirilmektedir. Kuzeyde yetiştirilen pamuk (Akhisar, Kırkağaç, Bergama, Turgutlu, Manisa ve Menemen) biraz sert olmasına karşılık bembeyazdır; güneye inildikçe (Bayındır, Ödemiş, Aydın ve Denizli) pamuk ipek gibi yumuşaklaşır, rengi daha sarıya kaçar 42. Buralar kadar olmamakla beraber

öteden beri İzmir kazasında da, hemen her köyde , az veya çok pamuk ziraatı yapılmaktadır 43. İzmir’de yıllık ortalama pamuk üretimi 30.000

balyadır (=7.500.000 kg.) 44.

Pamuk üretiminde İzmir ve bölgesinin hakimiyeti 1700 yılından itibaren 60 yıl içinde %1041 ve yine aynı yıldan itibaren 80 yılda % 12400 oranlarına çıkmıştı. Tabiatıyla başlıca ihraç ürünü olan pamuk bazı dönemlerde devreden çıkabiliyordu. Örneğin Sarıbeyoğlu isyanı iki yıl boyunca bölgedeki pamuk üretimini durdurmuştu. Veba salgınları da aynı etkiyi yapıyordu. Pamuk hakimiyeti İzmir’de 1793’den itibaren Amerika’da üretimin artması ve çırçır makinelerinin kullanılması ile hızlı bir düşüşe geçti 45. Bu düşüşün başlıca iki nedeni vardı. Birincisi,

Amerikan pamuğunun hem kalitece hem de fiyatça ucuz olması, ikincisi, Türkiye’den pamuk ithal etme tekelini elinde bulunduran Levant şirketinin ithal ettiği pamuk karşılığında Türkiye’ye mamul mal satma zorunlu bırakılması söylenebilir 46. 1820 yılında Fransız tüccarlar

Anadolu’ya sattıkları kumaşın pamuğunu karşılayacak miktarda dahi yöreden pamuk almaz oldular. Bu yıldan sonra artık İzmir pamuk ithal etmeye başladı 47. Bu ithalat içerisinde iplikten başka tam mamul mallar yani mensucatta vardır. İngiliz pamuklu mensucatı ithalatının bu

senelerde ne kadar çabuk artış gösterdiğinin somut bir ifadesini dış ticaret rakamlarına bakılarak görülebilir. Örneğin 1828’de İngiltere’den Türkiye’ye 10.834 İngiliz lirası değerinde pamuklu mensucat ihracatı gerçekleşmişken üç yıl sonra, 1831’de, bu rakam 9.7 kat artarak 105.615 İngiliz lirasına ulaşmıştır 48.

İzmir yoluyla ihraç edilen pamuk, başta İngiltere olmak üzere, Fransa, Avusturya-Macaristan, İspanya, İtalya, Yunanistan, Bulgaristan, Hollanda, Belçika, Almanya ve Romanya’ya gönderilmektedir 49.

41 Reşad İzbırak, age, s.230-231

42 Karl Von Scherzer, İzmir 1873, İzmir, 2001, çev:İlhan Pınar, s.64 43 Mübahat Kütükoğlu, age, s.159

44 Xavier Heuschling, L’Empire de Turquie, Paris, 1860, s.127

45 Çınar Atay, “ XVIII. Ve XIX. Yüzyılda İzmir’de Ticari Gelişim ”, Ege Mimarlık, sayı:15, 1995/1, İzmir, s.34 46 Orhan Kurmuş,age , s.61

47 Çınar Atay, agm, s.34

48 Ömer Celal Sarç, “ Tanzimat ve Sanayimiz ”, Osmanlı, c:III, Ankara, 1999, s.425 49 Cevat Sami- Hüseyin Hüsnü, İzmir 1905, İzmir, 2000, çev:Erkan Serçe, s.209

Meyankökü; Meyankökü, baklagiller familyasından bir ağaççıktır. Buna sadece meyan da denir. Boyu 1-1.5 m.yi bulur. En yaygın

olduğu yer Ön Asya ve Güney Avrupa’dır. Anadolu’nun çeşitli yerlerinde yetişir ve ekonomik değeri vardır. Köklerinde acımsı bir şekerli lezzet vardır. Bundan şerbet yapıldığı gibi, sıkılarak çıkarılan suyuna “meyan balı” denilmektedir. Meyankökü, ilaç yapımında kullanılmaktadır. Batı Anadolu’da özellikle Nazilli, Aydın, Tire ve Alaşehir’de yetiştirilen meyankökü aynı zamanda önemli bir ihraç maddesidir50.

Meyankökü ticareti özellikle İzmir Limanı aracılığıyla yapılmaktadır 51.

Türkiye’de faaliyet gösteren en eski İngiliz şirketlerinden birisi olan Mac Andrews ve Forbes Şirketi meyankökünden meyanbalı üretmek ve ihraç etmek için kurulmuştur. Çiğneme ve sarma tütünün işlenmesinde, şekerleme ve bira benzeri içkiler yapımında kullanılan meyanbalı için, Avrupa ülkelerinde ve özellikle de İngiltere’de geniş bir pazar vardı. Köylüler meyan bitkisini tarlalara zararlı ve değersiz saydıkları için, şirketin hammadde bulması son derece kolaydı. O kadar ki, köylüler, nasıl olsa tarlalarından temizleyecekleri meyan bitkisinin toplamaları için bir şirketin kendilerine üste para vermesini anlamakta güçlük çekiyorlardı 52.

Palamut: Anadolu’da tabii olarak yetişen ve çeşitli mahsuller veren türlü ağaçlar vardır. Bu ağaçlardan bir kısmı iktisadi hayatımızın

muhtelif sahalarında kullanılırlar. Bu tür ağaçlardan birisi de verdiği palamut mahsulü itibariyle milli ekonomimize büyük değerler katan meşe

palamutudur. Yaklaşık 20 senede yetişen ve uzun yıllar dayanan meşe palamudu için yaşlılar "Zeytin babadan palamut dededen kalır "

deyişini kullanmaktadırlar .

Palamut bahçelerinden bir dönümde 25 ağaç bulunur. Bir ağaçtan ortalama 70 okka palamut toplanır 53. Palamut, "Pelit" denilen

botanik manadaki gerçek meyve ile bunu saran kadehten ibarettir. Pelitin hayvan yemi, yakacak, bazen de gübre olarak kullanılmasına karşılık, kadeh, ihtiva ettiği tanen maddesi yüzünden dericilikte, boyacılıkta, farmakolojide kullanılmaktadır 54. Kadehlerde %27.4-31 arasında olan

tanenli maddeler tırnaklarda %41-43.6 yı bulur 55. Palamut meşesi ihtiva ettiği zengin tanen maddesi sayesindedir ki; Doğu Akdeniz bölgesinde

oturan milletlerin bütün tarih boyunca iktisadi hayatlarında etkili olmuş, ayrıca bu bölgede ileri bir deri sanayinin gelişmesine yardım etmiştir .

50 Reşat İzbırak, age, s.234

51 “ Aydın Vilayeti’nde Meyankökü Mahsulü ”, Türkiye İktisat Mecmuası, nr:4 Nisan 1922, s.100-101 52 Orhan Kurmuş, age, s.111-113

53 "Palamut" , İzmir Ticaret ve Sanayi Odası Mecmuası, sayı:6, Haziran 1929, s.165 54 Selahattin İnal, Türkiye'nin Palamut Meşesi Varlığı, İstanbul, 1955, s.6

Palamut, milli deri endüstrisinin bitkisel tanenli madde ihtiyacını tamamen karşıladığı ve bu endüstriyi dış memleketlere karşı bağımsız kıldığı gibi, ayrıca memlekette bir de palamut hülasası sanayisinin doğmasına sebep olmuştur. Dünya ticaretine intikal eden palamudun yaklaşık %73'ini Türkiye sağlamaktadır. Bu sebepledir ki, Dünya palamut piyasası ülkemizin etkisi altındadır 56.

Anadolu'da palamut meşelerinin bulunduğu saha pek geniş değildir. Batı Anadolu'nun Büyük Menderes vadisinden itibaren Marmara Bölgesi'nin batı sahilleri arasında kalan alanda yetişir. Belli başlı ekim sahaları şunlardır: Ayvalık, Çanakkale, Alaşehir, Salihli, Menemen, Demirci, Eşme, Bergama, Gediz, Akhisar, Nazilli, Burdur, Ödemiş, Dikili, Borlu, Tavas, Konya ve Uşak 57.

Osmanlı Devleti’nde senelik 1.300.000 kantar (1 kantar=56.41 kg) kadar palamut üretilir. Avrupa’nın yıllık sarfiyatı 1.000.000 kantar olup bu miktarın büyük bir kısmı İzmir ve ikinci derece Çanakkale limanlarından Avrupa’ya ihraç edilirdi 58.

Anadolu'da yıllık palamut üretiminin yaklaşık % 90'ını Ege Bölgesi, %10'unu Marmara ve Akdeniz Bölgesi karşılamaktadır. Dünya pazarında aranan palamutları veren Ege Bölgesi'nin en önemli üretim merkezleri ise Manisa, İzmir, Aydın, Denizli ve Muğla vilayetleridir 59.

Dolayısıyla palamut ihracatında İzmir şehri ve İzmir Limanı Türkiye palamutçuluğunun merkezi konumunda yer almıştır.

Afyon: Parlak renklerde çiçekler açan güzel yapraklı haşhaş bitkisinden çok çeşitli şekillerde faydalanılmaktadır. Tohumları % 44-54

yağ ihtiva ettiğinden haşhaş yağı çıkarılır. Bu yağ yemeklik olarak kullanıldığı gibi ressamlık ve sabunculukta kullanılır. Yağı çıkarıldıktan sonra kalan küspesi değerli bir hayvan yemidir. Haşhaş sapları bilhassa tutuşturucu olarak kullanılmaya elverişlidir . Bunlardan ayrı olarak bitkinin esas önemi ağrı kesici ve uyuşturucu olarak kullanılan eski bir ilaç olmasıdır. Öksürük kesici, spazmları giderici etkileri vardır. Bugün afyondan elde edilen morfin, kodein ve papaverin gibi alkaloidler tıpta kullanılmaktadır. Morfin iyi bir ağrı kesici olmasına mukabil çabuk alışkanlık yaptığından ihtiyat ile kullanılmalıdır 60.

Afyon ziraatı Anadolu'nun büyük bir kısmında yapılabilmektedir. En önemli üretim merkezleri : Afyonkarahisar, Balıkesir, Bolu, Kütahya, Tokat, Denizli, Amasya, Konya, Burdur, Çanakkale, Edirne, Tekirdağı, Amasya, Antep, Maraş, Niğde, Malatya, Aydın, Bursa, Eskişehir, Manisa, Uşak, Sivas , İzmir 61.

56 Selahattin İnal, age, s.6

57 H.Nezihi, İhracat Maddelerimiz , İzmir, 1928, s.101-102

58 Hasan Fehmi, Coğrafya-ı Zirai, Sınai ve Ticari, İstanbul, 1311, s.176-177, II.kitap

59 Ali Kemal Yiğitoğlu, agm, s.259-260 ; M.A.Eten, "Valeks" , İzmir Tecim ve Endüstri Odası Bülteni, sayı:1, 1936, s.1-5 ; "Palamut Mahsulü-2" , Osmanlı

Ziraat ve Ticaret Mecmuası, nr:16, 5 Ağustos 1323, s.200

60 Eren Akçiçek, Eren'ce , Halk Bilim Yazıları, İzmir-1997, s.142

61 Hüseyin, Memalik-i Osmaniye'nin Ziraat Coğrafyası, İstanbul,1303 ; Nevsal-i İktisat, İzmir-1323, s.36 ; " Haşhaş Ziraatı ve Afyon Ticareti ", Ziraat ve Ticaret

Türk afyonları yabancı ülkelerde daha ziyade İzmir Afyonu ve İstanbul Afyonu adlarıyla tanınmıştır 62. İzmir afyonlarının görünüşü

yumuşak ve rengi sarıya çalar parlak esmerdir. Havada kuruduktan sonra daha fazla donuklaşır ve daha sert olur. Kokusu keskin ve tadı acımsıdır. İstanbul afyonlarının rengi İzmir'e göre daha koyu olmakla beraber genel özellikleri aynıdır 63. Isparta'nın İslamköyü mahsulü ve

Uşak afyonları İzmir piyasasının, Zile, Tokat ve Hacıköy malları

İstanbul piyasasının birinci derece mallarıdır64. Çünkü burada yetişen afyonlar % 12-15 derecesinde morfini ihtiva etmektedir65.

İzmir piyasasında afyon “İslamköy”, “Bigadiç”, “Yerli”, “Seçme Karahisar”, “Ada Karahisar” isimleriyle satılmaktadır. Bunlardan başka bir de “Aşağılık” çeşidi vardır ki ona da “Çıkıntı” ismi verilmektedir66.

XIX.yy’da Türk afyonlarının en büyük alıcısı Fransa idi. 1840’da Fransa’ya 48.000 Frank değerinde afyon ihracatı yapılmışken 1857’de bu rakam 212.445 Franka, 10873’de 705.000 Franka yükselmiştir. Bu tarihten sonra Fransa afyon ticaretindeki yeri yavaş yavaş İngiltere kaptırmaya başlamıştır. 1880’de Fransa’ya 194.000 Frank değerinde afyon ihracatı gerçekleşmiştir 67.

Keten, Kenevir: İzmir ve çevresinde pamuktan sonra gelen sanayi bitkisi keten ve kenevirdir. Her ikisi de yıllık otsu bitkilerden olup

ılıman iklimlerde suları akıtılmış kumlu balçık topraklarda yetişir. Keten, değirmi, içi boş ve kazık gibi köklü olan bir bitkidir. Mavi renkte çiçek açan bu bitkinin meyvesi olgunlaştığında, her gözde bir tohum bulunan on gözlü bir kapsül halini alır. Lif ketenleri bulutlu ve nemli, yağ ketenleri ise güneşli havayı sever. Ketenin çabuk kuruma ve nem tutma özelliğinden dolayı ince lifleri dokuma sanayinde ince kumaşların yapımında kullanılırken kaba liflerinden sicim, halat, çuval ve balık ağı yapılır68.

Kenevire gelince ; Kendir adıyla da anılan bu bitki nemli ve ılık iklimlerden yetişmekle beraber soğuğa da oldukça dayanıklıdır. Sulak topraklardan hoşlanır. Bu da lif ve tohum keneviri olarak iki cinstir. Lif kenevirinin yapraklarının hafif sararması hasat mevsiminin geldiğinin

Ziraat ve Ticaret Gazetesi, nr:6, 27 Mayıs 1323, s.72-73

62 Prof.Dr.Turhan Baytop, Türkiye'nin Tıbbi ve Zehirli Bitkileri, İstanbul,1963, s.165 63 " Afyon" , İzmir Ticaret ve Sanayi Odası Mecmuası, Kasım 1926, s.681

64 H. Zeki, Mıntıkamızın Kitabı, TC İzmir Ticaret ve Sanayi Odası , İzmir-1930, s.65 65 M.B.C Collas, La Turquie en 1864, Paris, 1864,s.219

66 Cevat Sami-Hüseyin Hüsnü, age, s.214

67 Charles Issawi, The Economic History of the Middle East (1800-1914), Landon, 1966, s.15 68 “Keten”, Ana Biritannica, c:13, İstanbul, 1989, s.226

işaretidir. Lifleri çok sağlam olduğundan halat, çuval, çadır ve yelken bezi yapımından kullanılır. Tohum kenevirinden çıkarılan yağ ise yumuşak sabun yapımı ve boyacılıkta kullanılır 69.

Susam: Çok eski çağlardan beri yağlı tohumları için yetiştirilen değerli bir tarım bitkisidir. Tohumlarda yaklaşık % 44-60 yağ

bulunmaktadır. Bu yağ yemeklik olarak kullanıldığı gibi sabun gibi bazı ilaç ver kozmetik yapımında da kullanılır. Yağı çıkarıldıktan sonra geriye besleyici değeri oldukça yüksek bir küspe kalır; bundan da bazı gıda maddeleri hazırlanır yada hayvan yemi olarak kullanılır.

Orta ve Güney Amerika, Afrika, Ortadoğu ve Asya ülkeleri en çok susam yetiştirilen yerlerdir. Sudan, Venezuela, Hindistan, Nijerya, Çin, Meksika bu üretimde ilk sıraları alan devletlerdir. Türkiye’de ise, başlıca Güneydoğu Anadolu, Akdeniz, Ege (Aydın, Torbalı ve Selçuklu) ve Marmara bölgelerinde yapılan susam ekiminde ilk sırayı Şanlıurfa almaktadır 70.

Kökboya: Boya elde edilen bitkilerden birisi olan kökboyası, çalı büyüklüğünde ve görünüşünde, odunsu bir bitkidir. Kırmızı renkte,

uzun ve sürüngen kök sapı vardır. Bileşiminde alizarin, purpurin renk maddeleri vardır 71. Bu bitki Anadolu’nun hemen hemen her tarafında

yetişebilmekteyse de , en iyisi ve en tanınmışı Bakır kasabasının mahsulüdür. Kırkağaç yakınlarındaki bu kasabanınkinden başka Manisa, Akhisar ve Gelenbe’nin kökboyası da en iyiler arasındadır. Kıbrıs, Karaman ve Suriye’ninkiler düşük kalitelidirler 72.

Cehri, Anadolu’da yün boyamada, özellikle halıcılıkta yaygın olarak kullanılmıştır. Eskiden bu bitkinin boyası “Türk kırmızısı” adıyla Avrupa’da tanınırdı. İzmir’den ihraç edilir, en çok İngiltere’ye gönderilirdi. XIX.yy’da ticarette önemli bir yer tutmaktadır. Alizarin, sentetik olarak yapıldıktan sonra, kökboyası önemini yitirmiş, fakat değerini kaybetmemiştir 73.

Cehri: Kuzey yarım küresinde yetişen ve kendi adını taşıyan familyaya bağlı olan bir bitkidir. Cehri, nohut büyüklüğünde, armut

biçiminde, zeytin yeşili renkte bir bitkidir. Anadolu’nun bir çok bölgesinde, özellikle İç Anadolu’da (Kayseri) yetiştirilir74. Bazı türlerinden tıpta

faydalanılsa da, asıl yararlanma yeri boyacılıktadır. Cehri boyası, bitkinin meyvelerinden elde edilir. Sentetik boyalar yayılmadan önce, çok parlak ve güzel görünüşlü olan “cehri sarısı” dokumacılıkta, kökboyası gibi özellikle halıcılıkta önemli yer tutmuştur 75.

Cehrinin Anadolu halkı arasında boya olarak kazanmış olduğu şöhret, onu geniş bir iç ticaret maddesi haline getirmiştir. Başta Kayseri olmak üzere, Konya, Ankara, Tokat, İzmir, Samsun ve Mersin, bu ticaretin başlıca merkezleri olmuşlardır. Cehrinin başlıca alıcısı, tıpkı 69 Reşat İzbırak, age, s.230