• Sonuç bulunamadı

BATI ANADOLU’YA YABANCI SERMAYENİN GİRİŞİ VE YÜKSELİŞİ

1908 ÖNCESİ BATI ANADOLU’DA ÜRETİM VE TİCARİ HAYATA GENEL BİR BAKIŞ

1897 YILINDA OSMANLI DEVLETİ’NDE TÜKETİLEN ODUN VE KÖMÜR MİKTAR

3. BATI ANADOLU’YA YABANCI SERMAYENİN GİRİŞİ VE YÜKSELİŞİ

Yabancı tüccarlar, aracılarla birlikte çalışmalarının yanı sıra, Batı Anadolu ticaretine doğrudan girmeye çalıştılar. Gümrük indirimleri, hükümetin denetimi azaltması ve hükümetin dışındaki korumacılık ile yargı alanının gelişmesi ve bölgenin demografik yapısı Batı Anadolu’yu yabancı ticaret çıkarları açısından dünyanın en çekici ve en umut veren bölgelerinden biri haline getirdi. 1847 ile 1880’ler arasında, İzmir’deki yabancıların sayısı 15.000’den 50.000’e yükseldi;

kentin toplam nüfusa oranları ise % 15’ten % 25’e çıktı. Avrupalılar beraberlerinde sermaye, uzmanlık, üretim araçları ve yatırım planları, hatta bir noktada Afrika’da köle ithal ederek bölgeyi koloni yapma düşüncelerini bile getirdiler. Böylelikle İzmir ve hinterlandı XIX.yy boyunca dünyanın en seçkin kültürel ve ticari merkezlerinden biri haline gelmiştir 167.

163 Georges Carles, La Turquie Economique, Paris, 1906, s.61 164 Mübahat S. Kütükoğlu, agm, s.127

165 Abdullah Martal, 19. Yüzyılın İkinci Yarısında İzmir ve Çevresinde Sanayi ve Ticaret, DEÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü , Basılmamış Doktora Tezi, İzmir, 1992, s.85-

107

166 Setefenos Yerasimos, Azgelişmişlik Sürecinde Türkiye, c:II, İstanbul, 1977, s.655

XIX.yy’ın sonlarında (1889) bütün Batı Anadolu’daki 55.4676 yabancının 50.000’i İzmir’in içinde ya da hemen yakın çevresinde yaşıyordu. İç bölgelerdeyse, yabancılar ekonomik faaliyetin önceden varolan kanallarını ve bunları denetleyenleri -yani yerel aracıları- kabullenmek zorunda kalmışlardı. Ticaret artık büyük ölçüde iç kesimlerden kaynaklanıyor olsa da, kıyı kesimi ve özellikle İzmir, bu etkinliğin odağında ve merkezi olmayı sürdürdü. Çoğunlukla mal sınıflandırmak, tartılmak, paketlenmek ve sigorta edilmek üzere kıyıya naklediliyordu. 1853’de çağdaş bir gözlemci ihracat mevsiminde İzmir’i şöyle tasvir etmektedir: “Başlarından ve kuyruklarından birbirine bağlı deve

kervanlarının Küçük Asya’nın her tarafından kente gelemeye başladığı meyve mevsiminde, İzmir’de her şey canlılık ve faaliyet içinde. Genellikle beş altı deva bir arada bulunuyor… erkek, kadın ve çocuklardan oluşan gruplar hiç durmaksızın meyveleri ihracat için paketliyor… Olgunlaşmamış, ama gen de yeşil olan meyve, yapraklarından ve dallarından ayrılıp sandıklara konuyor… Ustabaşı her katı (deniz suyuyla) ıslatıyor… İncir paketlenince, sandıkların kapakları çivileniyor… ve derhal ihraç edilmek üzere gemilere yükleniyor. Bu incirler yolculuk boyunca olgunlaşıp sakarin buharıyla kaplanacaklar. Taze meyveyle yüklü gemilerden Londra’ya ilk ulaşana ödül verileceği söyleniyor.”168

İzmir Limanı’nın bölge içinde topladığı ve ihraç ettiği ürünlerin miktarında demiryolu ve rıhtım inşası öncesi ve sonrası arasında büyük fark vardır. Toplanan ürünlere talep XIX.yy’da kuzey batı Avrupa nüfusunun gıda ihtiyacından gelmekteydi. Avrupa’da, kentsel nüfusun artan satın alma gücü ve temel gıda maddelerinin şimdi buharlı gemilerle daha uzaklardan getirilebilmesi İzmir’den talebi daha çok lüks gıda maddelerine doğru kaydırmış, bunu daha sonra sanayi bitkileri izlemiştir. İzmir’in 1800’lerin başında ve ortasında ihracat listelerinin en önemli maddesi buğday ve bakliyat olmasına rağmen 1870’lerde bu ürünler artık kuzey ve güney Amerika’dan getirildiği için lüks yiyecek maddeleri olan incir ve üzüm İzmir’in ihracatı içinde etkin hale gelmiştir.

İzmir özellikle 1850’lerden sonra yeni ticaret örgütlerinin ve bunları hem besleyen hem de kontrol eden yeni kurumların yerleştiği bir şehirdir. Artık konsolosluklar dış ticaretin, sarraflar da mali yönün düzenlenmesinde hakim kurumlar değillerdir. En büyük ihracatçılar, bankalarla, sigortacılarla ve dış ticaret çevreleri ile en iyi temas kuran yabancı tüccarlar ve onların şirketleri oluyordu. Hepsi yabancı olan bankaların, havagazı, tramvay, rıhtım ve demiryolları şirketlerinin yabancı müdürleri ile beraber yabancı büyük tüccarlar İzmir şehrine akıtılan artık ürün kontrolünde birbirlerini destekleyerek çok önemli roller oynuyorlardı 169.

1850’lerin sonu 1860’ların başında Batı Anadolu’da demiryollarının yapımı, bu bölgede rakipsiz İngiliz egemenliği dönemini başlattı. Dönemin ucuz ve yeni ulaşım olanağı olan demiryolları İngiltere’nin bölgedeki siyasal etkisini güçlendirip, İngiltere için yeni bir “nüfuz alanı”

168 The Illustrated London News, 17 Aralık 1853, s.532 (Reşat Kasaba’dan alıntı, s.12)

yaratacağı gibi İzmir ile hinterlandı170 arasındaki mal akımını hızlandıracak, İngiliz mallarının daha geniş bir alanda kolaylıkla satılmasını

sağlayacaktı. İngiltere’nin dış ticaretine yaptığı hizmetlerden dolayı “Sir” unvanı verilen ve İzmir’deki İngiliz kolonisinin en seçkin kişisi olan James Whitthall’in demiryolu yapımı hakkındaki şu sözleri adeta bu yüzyıldaki İngiliz politikasını özetler niteliktedir: “ …İlk adım demiryolları

yapmak olmalı. Bu demiryolları İngilizler tarafından yapılacak, İngilizler tarafından işletilecek ve İngilizlerin malı olacak. Çok karlı olacaklar ve şimdiye kadar tarıma açılmamış bölgeleri çok verimli yapacaklar. Demiryolu şirketleri küçük muhtar cumhuriyetler biçiminde gelişecek. ” 171

1862’de Aydın Demiryolu’nun Efes’e bağlanması, Selçuk, Aydın, Nazilli, Sultanhisar, Söke, Kasaba (Turgutlu), Ödemiş, Tire ve Bayındır gibi merkezlere ulaşımı büyük ölçüde kısaltmıştı. Buralara gidiş dönüş eskiden bir haftayı alırken, bu demiryolu bağlantısından sonra yalnız iki günde tamamlanabiliyordu. 1860’larda İzmir Limanı’nın yakın çevresindeki bölgeden getirilen ürünler, İzmir’deki tüm ticari faaliyetin yaklaşık üçte birini oluşturmaya başlamıştır 172. Demiryolunun faaliyete geçmesi aynı zamanda bölge ticaretinde yıllardır önemli bir rol

oynamış olan develerle yapılan kervan ticaretinin de tarihe karışmasına neden olmuştur 173.

İzmir-Aydın Demiryolu’nun faaliyete geçmesinden yaklaşık 10 sene sonra 1873-1877 yılları arasında İzmir gümrüklerinin yıllık geliri ortalama 230.000 sterline ulaşmıştır. Gümrük giriş kapısı olan 20 liman arasında bu rakam İstanbul’dan sonra en yüksek gümrük geliri olduğu gibi, Osmanlı Devleti’nin toplam gümrük gelirlerinin %12’sini oluşturuyordu. Aydın Vilayeti’nin bütün giderleri karşılandıktan sonra devlet hazinesine transfer olan miktar, yılda ortalama 770.000 sterlin dolayındaydı. 1910 yılında bu miktar 1.700.000 sterline kadar yükseltecektir 174.

Demiryolları yapımını bölgenin İngiltere ile olan ticaretinde hızlı artışlar ve madencilik, sanayi ve belediye hizmetlerinde İngiliz yatırımları izledi. Kısa süre içinde olsa, İngiliz sermayesinin bölgede toprak satın alıp kapitalist çiftlikler işletmeyi denedikleri görüldü 175. O

dönemde İngiltere’nin Mısır dahil olmak üzere, Ortadoğu’ya ihracatının yaklaşık % 75’i başta İzmir olmak üzere Batı Anadolu’dan geçmekteydi

176.

170 İzmir’in doğal hinterlandı, kuzeybatıda İzmir Körfezi, güneybatıda Kuşadası Körfezi, kuzeydoğuda Yalvaç Ovası ve güneydoğuda Eğridir Gölü’nün güney ucunun

tanımladığı alandır. Bölge kuzeyde Bozdağlar, güneyde Mardan Baba, Karıncalı ve Söğüt Dağları, kuzeydoğu ve kuzeyde de Sandıklı ve Sultan Söğüt Dağları tarafından kuşatılmıştır. Bölgenin orta batısında bulunan Aydın Dağları Nazilli’nin kuzeyinde Bozdağlar ile birleşir. Bu iki sağ sırası arasında kalan Büyük ve Küçük Menderes vadileri tarih boyunca Ege kıyılarını Orta Anadolu platosuna bağlayan kervan yollarının doğal geçiş noktaları olmuştu. O.Kurmuş, age, s.52

171 Orhan Kurmuş, age, s. 21, 33 172 Reşat Kasaba, agm, s.13

173 Roger Owen, The Middle East in the World Economy (1800-1914), London, 1993, 113 174 Orhan Kurmuş, age, s.49

175 Şevket Pamuk, agm, s.148

176 Çağlar Keyder, Y.Eyüp Özveren, Donald Quatert, “ Osmanlı İmparatorluğu’nda Liman Kentleri, Bazı Kuramsal ve Tarihsel Perspektifler ”, Doğu Akdeniz’de Liman

İngilizlerin Batı Anadolu’da toprak satın almaları 1866 yasasından sonra iyice hızlandı. 1868 yılında İzmir yakınlarında tarıma elverişli bütün toprakların en az üçte birinin İngilizlerin tapulu malı haline gelmişti 177. Ancak, toprağın görece bol ve emeğin görece kıt olduğu Batı

Anadolu koşullarında, İngiliz sermayedarları büyük işletmeleri için gerekli olan ücretli işçileri kolayca sağlayamadılar. Kendi topraklarını işleyen yada ortakçılık yapan köylüleri topraklarından koparamadılar 178.

Yabancıların elinde bu kadar çok toprak birikmesini kuşkuyla karşılayan Hükümetin yabancılara ait topraklardan özel bir vergi almak için bir yasa çıkartmak için çalışmalar yapıldığı duyulduysa da bu yasanın çıktığı veya uygulandığı hakkında bir bilgi bulunmamaktadır 179.

1890’lardan sonra İngiltere’nin bu bölgedeki rakipsiz durumu değişmeye başladı. İngiliz sermayesinin Osmanlı Devleti’nden genel olarak çekilmesi ve Almanya’nın Osmanlı Devleti ile ticaretini hızla arttırmasının sonuçları Batı Anadolu’da görülmeye başladı. Bu arada 1894’de İzmir-Kasaba (Turgutlu) demiryolunun İngiliz sermayesince bir Fransız-Belçikalı ortaklığına satılması bölgedeki İngiliz etkisinin zayıflamasında rol oynadı 180.

Bölgedeki İngiliz etkisinin azalmaya başlamasına rağmen, zaman zaman İngiliz Parlamentosu’nda bazı politikacılar tarafından, Osmanlı Devleti’nin doğal kaynaklarından yararlanılması ve bunun için İmparatorluğa bazı yardımlarda bulunulması gerektiği hatırlatılmaktadır. Örneğin, İngiliz Parlamento üyelerinden Sir Smith Barlet’in 1898-99’ta parlamentoya sunduğu raporunda ; “ Memalik-i Mahsurasa-ı

Şahane’de kesretle bulunan servet-i tabiiyyenin tevsi’ istimali maksadıyla İngiliz sermayedarlarını celb için şimdi pek müsait bir zamandır. İngilizler esasen ticaretle vakıf bir kavimdir. Bunları aleldevam Devlet-i Aliyyelerine işlerine alakadar edecek bir şey var ise o da İngiliz sermayedarlarının Memalik-i Mahrusalarına teşebbüsat-ı nafıaya para tevdi eylemektir. Bunun neticesi her iki memleket için siyasi ve mali bir çok kavaidi mucib olur. İngiliz sermayelerinin celbini teşvik için suhuletle icra ve istifadesi mümkün olan bazı imtiyazatla İngiliz sermayedarlarına verilmesi münasıb olur. Bunlar meyanında etya-ı malum imtiyazlar zikr olunur; Birincisi Dersaadet’in ve Memalik-i Mahrusa-i Şahaneleri şehirlerinin elektrikle tenviri, ikincisi sefain tamirine mahsus İzmir ve Boğazlar içinde doklar tesisi, üçüncüsü şimendüfer inşası ve dördüncüsü Memalik-i Şahaneleri için bir İtibar-ı Umumiye Bankası tesisi. ”181

Osmanlı Devleti’nin İngiliz emperyalizmi yörüngesinden çıkıp Alman emperyalizminin etki altına girmesi sürecini İzmir’in ünlü Levanten ailelerinden Whittall ailesinin son temsilcilerinden olan E.Whittall şöyle özetlemektedir; “ Uzun yıllar boyunca Türkiye’deki 177 Orhan Kurmuş, age, s.79

178 Şevket Pamuk, “ Küreselleşme Çağında Osmanlı Ekonomisi (1820-1914) ”, Türkler, c:14, Ankara, 2002, s.246 179 Orhan Kurmuş, age, s.79

180 Şevket Pamuk, agm, s.161 dipnot 15 181 BOA, Y.PRK.TŞF, Dosya no:5/78, 1316

ticaretimizin azaldığını gördük. Buna rağmen her şeye göğüs gererek canla başla çalıştık. Sonunda işlerin düzeleyeceğini sanıyorduk. Ama bir gün kendimizi kapı dışarı edilmiş bulduk. Kibarca ve yavaş bir biçimde, ama gene de kapı dışarı edildik.”182