• Sonuç bulunamadı

Mevzuatta Yaklaşık İspat

Belgede Yaklaşık ispat (sayfa 72-76)

B- YAKLAŞIK İSPAT KAVRAMI VE TANIMI

II- Mevzuatta Yaklaşık İspat

Yaklaşık ispat terimi yerine yaklaşık ispatın olduğu yerlerde kanunda başkaca ifade biçimleri kullanılmaktaydı. “Muhtemel görme” (HMK m. 38/6); “talebin dayandığı sebepler ile bunların delil veya emareleri” (HMK m. 97); “mahkemece kanaat getirildiği” (HMK m. 220); “haklı oldukların yolunda kanaat uyandırmak” (HMK m. 334), gibi ifadeler

128 Özekes-Haciz, s. 220. 129

Yılmaz-C.I. s. 35-38.

38

kullanılmaktaydı131. Ancak açık biçimde yaklaşık ispat terimi kanuni metinlerde yer

almamaktaydı.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 390. maddesi ile birlikte yaklaşık ispat terimi de hukukumuza girmiştir. 390. maddenin üçüncü fıkrasına göre “tedbir talep eden taraf, dilekçesinde dayandığı tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını, yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır”. Görüldüğü gibi kanun koyucu bilinçli bir tercih ile ihtiyati tedbirlerde ispat ölçüsü konusunda “yaklaşık ispat” terimini tercih etmiştir.

6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 76. maddesinde ise bu kavram kullanılmayarak “haklılığını gösteren inandırıcı kanıtlar” ifadesine yer verilmiştir. 6098 sayılı Kanunun132

76. maddesi şu şekildedir: “Zarar gören, iddiasının haklılığını gösteren inandırıcı kanıtlar sunduğu ve ekonomik durumu da gerektirdiği takdirde hâkim, istem üzerine davalının zarar görene geçici ödeme yapmasına karar verebilir”. Bu ifade Borçlar Kanunun Tasarısında “gerçeğe yakın gösterme” şeklinde ifade edilmişti. Tasarının geçici ödemeler başlıklı 75. maddesine göre, “zarar gören, iddiasının haklılığını gerçeğe yakın gösteren kanıtlar sunduğu ve ekonomik durumu da gerektirdiği takdirde hâkim, istem üzerine davalının zarar görene, hükmü etkilemeyecek nitelikte geçici ödeme yapmasına karar verebilir”133

. Görüldüğü üzere tasarıdaki “gerçeğe yakın” ifadesi, kanunlaşma aşamasında kaldırılmıştır. Böylece “haklılığını (gerçeğe yakın) gösteren” ifadesi şeklinde kanunlaşmıştır.

131 Bu ifade biçimlerinin ayrıntılı yorumları için bkz.; B.2, §2, A, B. 132 Kabul Tarihi: 11.01.2011; Yürürlük Tarihi: 01.07.2012.

133 Gerekçe: “818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, “III. Geçici ödemeler” kenar başlıklı yeni bir

maddedir. Tasarının iki fıkradan oluşan 75 inci maddesinde, geçici ödemeler düzenlenmektedir. Bu yeni düzenlemeyle, meselâ, hiçbir sosyal güvenceden yararlanamayacak durumda bulunmakla birlikte, somut olayda uğradığı zararın giderilmesi için âcilen parasal bir desteğe ihtiyaç duyan ve tazminat yükümlüsünün, uğradığı zarardan sorumluluğunu hâkime sunduğu inandırıcı kanıtlarla ortaya koyan zarar görenlerin korunması amaçlanmıştır. Maddenin birinci fıkrasında, zarar görenin iddiasının haklılığını gösteren inandırıcı kanıtlar sunması ve ekonomik durumunun da gerektirmesi koşullarının birlikte gerçekleşmesi durumunda, hâkime, istem üzerine tazminat yükümlüsünün zarar görene geçici ödeme yapmasına karar verme yetkisi tanınmıştır. Ancak, fıkrada yapılan düzenlemeyle, geçici ödeme kararıyla kesin hüküm sonucunun, ifa amaçlı bir ihtiyati tedbir aracılığıyla elde edilmesi amaçlanmamaktadır.

Maddenin ikinci fıkrasında ise, aynı maddenin birinci fıkrası uyarınca zarar görene yapılan geçici ödemelerin nihaî kararda hükmedilmiş olan tazminata mahsup edileceği; zarar görenin açtığı davanın reddine karar verilmesi durumunda ise hâkim tarafından, aynı davada, davacının aldığı geçici ödemeleri, yasal faizi ile birlikte geri vermesine hükmedileceği öngörülmektedir”.

39

Doktrinde Erişir bu maddeyi çeşitli yönlerden eleştirmiştir134

. Gerçeğe yakın ifadesi ile neyin kastedildiğinin açık olmadığını usul tasarısında kullanılan yaklaşık ispat kavramının burada da kullanılarak aralarında bir uyum sağlanmasının gerektiğini söylemiştir. Ayrıca bu şekilde birden fazla aynı anlama gelebilecek ifadelerin değişik kanun metinlerinde kullanılmasının, ispat ölçüsü kavramının dahi tam olarak oturmadığı ve ispat türlerinin yerleşmediği ülkemizde karışıklıklara yol açabileceği yönünde eleştiriler getirmiştir. Ayrıca yaklaşık olarak ispat edilecek konunun, yalnızca haklılık talebinin değil aynı zamanda zaruret halinin de yaklaşık olarak ispatlanması gerektiğini belirtmiştir135. Bize göre de bu çok isabetli bir yaklaşımdır. Gerçektende bu madde öncelikle bir ihtiyati tedbir kurumudur. İhtiyati tedbirlerdeki ispat ölçüsü ise yaklaşık ispattır. Dolayısıyla burada da yaklaşık ispat kavramının kullanılması gerekir. Ancak kanun koyucu tasarı kanunlaşırken “gerçeğe yakın” ifadesini dahi madde metninden çıkarmıştır. Adeta risk almaktan kaçınmış ve gerçeğe yakın ifadesinin anlaşılamamasından çekinmiş gibi bir izlenim doğurmuştur. Bu yaklaşımın anlaşılır bir yanı vardır. Çünkü ülkemizde henüz ispat ölçüsü ve türleri konusunda bir çalışmanın yapılamamış olması ve yaklaşık ispat kavramının henüz oturmamış ve uygulayıcılar tarafından ne kastedildiğinin anlaşılamayacağı endişeleri ile yaklaşık ispat terimi kullanılamamış olabilir. Ayrıca geçeğe yakın ifadesinden de yine aynı nedenlerle kaçınılmıştır.

Bir diğer önemli durum ise maddede, yalnızca zarar görenin tazminat talebi iddiasının haklılığına ilişkin inandırıcı deliller sunması gerektiği şeklindeki ifadedir. Oysaki zarar gören iki şeyi yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır. İlk olarak tazminat talebindeki haklılığı, yani hak talebini (almanca ifade ile “Anspruch”) yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır. İkinci olarak da tedbir nedenlerini ispat etmek zorundadır. Yani tedbir nedeni olan ekonomik durumun buna elverişli olduğunu ve talep edenin de zaruret hali içinde olduğunu, almanca ifade ile “Arrestgrund” da talep eden yaklaşık olarak ifade etmek zorundadır. Dolayısıyla yaklaşık ispatın konusu burada hem hak talebi üzerine hem de tedbir sebepleri üzerine olmalıdır136. Hak talebinden kasıt maddi hukuk talebidir. Tedbir nedeninden kasıt ise zaruret

hali ile karşı tarafın ekonomik durumunun buna uygun olması halidir.

6100 sayılı Kanunun 390. maddesinin gerekçesinde yaklaşık ispat teriminin tercih ediliş nedeni açıklanmıştır. Buna göre: “Geçici hukukî koruma yargılamasını, asıl hukukî

134 Tasarının diğer yönlerden eleştirisi için bkz. Erişir-Tez, s. 357-364. 135 Erişir-Tez, s. 362, 363.

136

40

korumadan ayıran diğer bir özellik ispat ölçüsü bakımındadır. Kanunda açıkça öngörülmemişse ya da işin niteliği gerekli kılmıyorsa, bir davada (normal bir yargılamada) yaklaşık ispat değil, tam ispat aranır. Çünkü hâkim, mevcut ispat ve delil kuralları çerçevesinde, tarafların iddia ettiği bir vakıa konusunda tam bir kanaate varmadan o vakıayı doğru kabul edemez. Örneğin, bir alacak davasında taraflardan biri bir sözleşmenin varlığına dayanıyorsa, hâkim bu sözleşmenin varlığı konusunda (mevcut ispat yükü ve delil kuralları çerçevesinde) tam bir kanaate sahip olmalıdır. Yani, zayıf veya kuvvetli bir ihtimal, karar vermek için yeterli değildir. Sözleşmenin varlığı konusunda tam kanaat uyanmazsa, o zaman, ispat yükü kendine düşen tarafın aleyhine bir karar verilmesi gerekir. Ancak, kanun koyucu, bazen ya doğrudan kendisi düzenleme yaparak ya da işin niteliği ve olayın özelliği gereği hâkime, bu durumu belirterek, ispat ölçüsünü düşürme imkânı vermiştir. Bu düşürülmüş ispat ölçüsü çerçevesinde, tam kanaat değil, kuvvetle muhtemel, yaklaşık bir kanaat yeterli görülmektedir. Doktrinde bu yön, karar verilmesi için tam ispat ölçüsü yerine yaklaşık ispat ölçüsü olarak ifade edilmektedir. Ancak, yaklaşık ispatla yetinilmiş olması, ispatın aranmayacağı ya da ispat kurallarının tamamen dışına çıkılacağı anlamına gelmez. Bir taraf iddiasını mahkeme önünde ne kadar inandırıcı şekilde getirirse getirsin, bu sadece bir iddiadan ibarettir. İddia edilen vakıanın sabit yani doğru kabul edilebilmesi için, ispat yükü üzerine düşen tarafın, bunu kanundaki delil sistemi içinde yine kanunun aradığı ispat ölçüsü çerçevesinde ispat etmesi gerekir. Tam ispatın arandığı durumlarda, bu ölçü tereddütsüz ortaya konmalıdır. Yaklaşık ispat durumunda ise hâkim o iddianın ağırlıklı ihtimal olarak doğru olduğunu kabul etmekle birlikte, zayıf bir ihtimal de olsa, aksinin mümkün olduğu ihtimalini göz ardı etmez. Bu sebepledir ki, genelde geçici hukukî korumalara, özelde ihtiyatî tedbire ve ihtiyatî hacze karar verilirken, haksız olma ihtimali de dikkate alınarak talepte bulunandan teminat alınması öngörülmüştür. Geçici hukukî korumalarda, bazen karşı tarafın dinlenmemesi, tüm delillerin ayrıntılı bir biçimde incelenmesine yeterli zamanın olmaması gibi sebeplerle, yaklaşık ispat yeterli görülmüştür. Bu çerçevede, aslında ispat ölçüsü bakımından bir yenilik getirilmemekle birlikte, “yaklaşık ispat” kavramı kullanılarak, doktrinde kabul gören ifade Tasarıya alınmış, ayrıca burada hem tam ispatın aranmadığı belirtilmiş hem de basit bir iddianın yeterli olmadığı vurgulanmak istenmiştir.”

Görüldüğü üzere madde gerekçesinden de yaklaşık ispat terimin seçilmesinin bir yenilik olmadığı, ispat ölçüsünün geçici hukuki himaye tedbirlerinde daha öncede tam ispata göre düşük dereceli bir ispat olarak kabul edildiği ancak doktrinde kabul edilen kavramın kanuna alınarak durumun daha net ortaya konulduğu ifade edilmiştir. Ayrıca madde gerekçesinden anlaşıldığı üzere yaklaşık ispatın ölçüsü olarak ağır basan ihtimal ölçütünün

41

kabul edildiği anlaşılmaktadır. Ağır basan ihtimalin ne olduğu da gerekçede açıklanmıştır. Buna göre ağırlıklı ihtimal yahut ağır basan ihtimal; bir iddianın ağırlıklı olarak olduğunun kabulü ancak aksinin zayıf da olsa mevcut olabileceğinin kabul edildiği bir durumdur. Ancak eksik olan kısım, yaklaşık ispatın yalnızca bir takım usuli taleplerde kullanıldığına vurgu yapılmamasıdır. Yaklaşık ispatın davalarda kullanılamayacağı yani normal davalarda esas hak uyuşmazlığını çözmede kullanılamayacağı söylenmiş ancak yaklaşık ispatın yalnızca bir takım usuli taleplerin kabulünde kullanıldığı belirtilmemiştir. Yaklaşık ispat ile tam ispatı birbirinden ayıran en önemli kıstas ispat ölçüsü değil kullanıldığı yerlerdir.

Belgede Yaklaşık ispat (sayfa 72-76)