• Sonuç bulunamadı

Mevlevîliğe İntisabı ve Sülûkü

3. Bir İrşâd Metni Olarak Mesnevî ve XVI Yüzyıla Kadar Mesnevî Üzerine Yapılan

1.5. Tasavvufî Hayatı

1.5.2. Mevlevîliğe İntisabı ve Sülûkü

Yûsuf Sîneçâk’ın Mevlevîliğe intisabının sebebine yönelik olarak şunlar söylenebilir: Kaynaklarda, Balkanlarda Gülşenîliğin tanınmasında, kendisi de Vardar- Yeniceli olan Gülşenî halifesi Usûlî’nin tesirinden bahsedilmektedir.85 Usûlî’nin daha sonra Mevlevîlik muhabbetine düşerek, etrafındaki Garîbî (v. 954/1541), Hayâlî (v. 964/1556), Günâhî (987/1579) ve Derûnî (v. 992/1584) gibi isimleri etkilediği ve Mevlevî olmalarına vesile olduğu belirtilmektedir.86 Hal böyle olunca, Usûlî’nin, Sîneçâk’ı da bu sayılan isimler gibi etkileyerek Mevlevîliğe girmesine vesile olmuş olması uzak bir ihtimal değildir. Öte yandan Sîneçâk’ın Kahire’de Gülşenî tekkesinde Mevlevîliği yakından tanıması da bunun sebeplerinden olabilir. Zira İbrâhim Gülşenî, âsitânesinde Kur’ân dersleri yanı sıra Mesnevî dersleri de yapmış87, Mevlevîler için üç hücre tahsis etmiş88, ayrıca Ma’nevî adlı eserini Mesnevî’ye nazire olarak yazmıştır.89

Tarîkatin kurucusu İbrâhim Gülşenî döneminden itibâren yakın ilişkileri olan bu iki tarîkatın tarihsel olarak münasebetine değinmekte fayda vardır: Mevlevîlik, her ne kadar tartışmalı olsa da Kübrevîliğin90, Gülşenîlik ise Halvetîliğin bir koludur. Buna

rağmen bu iki tarîkat arasındaki ilişki dikkat çekicidir ve Gülşenîlik, Mevlevîliğin kolu gibi addedilmiştir.91 Bu ilişkinin tesis ve tahkîminde bazı önemli amiller vardır. Bunlar, Hazret-i Mevlânâ’nın, İbrahim Gülşenî’ye ve şeyhi Dede Ömer Rûşenî’ye iki asırdan

85

Kaya, Bayram Ali, “Usûlî”, DİA, c., XXXXII, s. 213. 86

Esrâr Dede, Tezkire-i Şuarâ-i Mevleviyye, s. 244. 87

Vassâf’ın, “Hakâyık-ı Kur'âniyye’ye ve dakâyık-ı Mesnevî’ye dâir söyledikleri sözler, sâmiîn üzerinde te’sîrât-ı mühimme husûle getiriyordu” şeklindeki sözünden Gülşenî’nin Mesnevî sohbeti yaptığı anlaşılmaktadır. Vassâf, Osmânzâde Hüseyin, Sefine-i Evliyâ, Kitabevi, İstanbul, 2006, c. III, s. 153, 183.

88

Vassâf, Sefine-i Evliyâ, c. III, s. 162. 89

Vassâf, Sefine-i Evliyâ, c. III, s. 161; Himmet Konur, İbrâhim Gülşenî Hayatı, Eserleri, Tarikatı, s. 180.

90

Detay için bkz. 192 nolu dipnot. 91

Gölpınarlı, bunu Gülşenîliğin Mevlevilik’le nüfuz kazanma girişimi olarak görür. Zira Çivizâde oğlu Şeyh Mehmed Mısır’da Şeyh Gülşenî zamanında kadılıkta bulunmuş, Gülşenî’ye derviş olanın dinsiz olacağı ve kestiğinin yenmeyeceğine dair fetva vermiştir. Gölpınarlı, Mevlânâ’dan Sonra Mevlevilik, İnkılâp yay. İstanbul, 2006, s. 296-298.

daha uzun bir süre önceden işaret ettiğinin düşünülmesi92; Dîvâne Mehmed Çelebi’nin, İbrahim Gülşenî’yi Mısır’da zindandan kurtarması ve onu Mevlevî silsilesine dâhil etmesidir.93 Dîvâne Mehmed Dede’yi Mısır’da tanıması aynı zamanda Sîneçâk’ın tarîkat değiştirmesindeki sebeplerden birisi de olabilir.

İki tarîkat arasındaki bu yakın ilişki sebebiyle, tarîkatlar arası geçişler de görülür. Sîneçâk’ın yanısıra, bu isimler arasında etkisi yönüyle Usûlî ön plandadır.94 Ayrıca diğer bir Gülşenî dervişi Bekâyî önceleri Gülşenî iken sonraları Mevlevî olarak Şam Mevlevîhânesinde Mesnevîhânlık görevini icra etmiştir.95 Gülşenî’nin bir diğer halifesi olan Za’fî-i Gülşenî de Mevlânâ muhabbetinin ziyadeliği ve Mevlevîlerle olan yakın ilişkisi sebebiyle Mevlevî addedilmiş, Tezkire-i Şuarâ-yı Mevleviyye adlı Mevlevî şâirlere tahsis edilmiş olan bir tezkirede kendisine yer verilmiştir.96 Ayrıca tarîkatın kurucusu Gülşenî ile başlayan Gülşenîlerin Mesnevî’ye ilgisi gerek şerh gerekse Mesnevî sohbetleri ile devam etmiştir. Gülşenî şeyhi Zarîfî Hasan Çelebi’nin Mesnevî’nin birinci cildinin ilk 143 beyti üzerine Kâşifü’l-Esrâr ve Matlau’l-Envâr adlı şerhi bu noktada dikkat çekmektedir.97

Sîneçâk’ın Mevlevîliğe intisâbının âmillerini bu şekilde belirttikten sonra, konuya dönecek olursak, Sîneçâk, Mısır’dan sonra Konya Monlâ âsitânesine gelmiştir. Buradaki hayatını Sâkıb Dede; “kavânîn-i mukarrara-i tarîkat üzre” matbah hizmeti olan çilesini çekerek eğitimini tamamladığını, inâbet dizini serip, teslim külahını giydiğini, teslim şarabını içtiğini, kalendervâri tennûre98 ve nemedi99 üzerine giydiğini belirtir.100

92

ار ﯽﻨﺸﻠﮔ بﻮﺧ خور مﺪﯾد /

ار ﯽﻨﺷور غاﺮﭼ ﻢﺸﭼ نآ diye başlayan gazel için bkz. Mevlânâ Celâleddîn Muhammed Mevlevî, Dîvân-ı Şems Tebrizî –Gazeliyyât-, s. 46, gazel no: 122, -tasavof CD içinde-, Kitâbhâne-i tasavof vîrâyeş-i seh. http://tasavof.ir/Downloads/tasavof-cd.zip, erişim tarihi: 10.10.2011. Gazelin bu şekilde yorumlanmasına eleştirel bir yaklaşım için bkz. Gölpınarlı, Mevlânâ’dan Sonra Mevlevilik, s. 298.

93

Gölpınarlı, Mevlânâ’dan Sonra Mevlevilik, s. 297. Adak, Abdurrahman, “Gülşeniyye Tarikatı İle İrtibatlı Olan Bazı Mevlevi Şairler”, Marife, 8/1, Konya 2008, s. 106. Vassaf silsileyi şu şekilde zikreder: İbrâhîm-i Gülşenî, Dîvâne Mehmed Çelebi, Pîr Âdil Çelebi, Ârif Çelebi, Âdil Çelebi, Bahâeddîn Çelebi, Abdülvâcid Çelebi, Emîr Âbid Çelebi, Şemseddîn Çelebi, Ulu Ârif Efendi, Sultân Veled, Hz. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî. Vassâf, Sefine, c. III, s. 158.

94

Esrâr Dede, Tezkire-i Şuarâ-i Mevleviyye, s. 244. 95

Beyânî, a.g.e., s. 32; Kınalızâde Hasan Çelebi, a.g.e., A/179; Ali Enver, Semâhane-i Edeb, s. 17; Esrâr Dede, Tezkire-i Şuarâ-i Mevleviyye, s. 32-33.

96

Adak, Abdurrahman, “Mevlevîliğin Kuruluş Dönemi (XVI. Yüzyıl) Şairler Üzerindeki Etkisi: İbrâhîm Gülşenî, Usûlî ve Za‘fî Örneği”, SAÜİFD, c. 13, sa. 24, 2011/2, s. 150-151.

97

Müellif ve eser hakkında detay için bkz. Büyükkoçak, Vahide, Hasan-ı Zarîfî’nin Kâşif Al-Esrâr ve Matla‘ Al-Envâr Adlı Mesnevî Şerhi (vrk. 1b-35b) Tercüme, İnceleme ve İndeks, (SÜSBE, Basılmamış Y.L. Tezi, Konya 2006).

98

Tennure, tandır ve ocak hizmetlerinde giyilen elbise anlamına gelir. Kolsuz, yakasız, önü göğsün aşağı kısmına kadar açık, üst tarafı bele kadar, bedene tam gelecek derecede dar, alt tarafı geniş bir elbisedir. Bkz. Gölpınarlı, Abdülbâki, Mevlevî Âdâb ve Erkânı, İstanbul 2006, s. 53-54.

Esrâr Dede de bunu: “Konya’ya varup silk-i hıdmet-i matbah-ı Hudâvendigârî’ye münselik ve ba’de tekmîli’l-hidme …/Konya’ya varıp Hudâvendigâr’ın matbah hizmetiyle sülûk ederek ve hizmetini tamamladıktan sonra”101 şeklinde haber verir.

Yûsuf Sîneçâk’ın yaşadığı döneme Mevlevîlik tarihi açısından bakacak olursak bu dönem, Sultan Veled’in vefat yılı olan 712/1312 ile 954/1547 yılları arasını kapsamaktadır ve Mevlevîliğin “örgütlenme ve yayılma dönemi” olarak adlandırılmaktadır. Bu dönemin bariz özellikleri, Mevlevîlik’in Konya merkezli bir tarîkat olmaktan çıkıp Anadolu’da yaygınlaşması ve bölgede nüfuz sahibi kişilerle ilişkiler geliştirilmesidir. Ulu Arif Çelebi (v. 719/1320) ve Dîvâne Mehmed Çelebi (v. 954/1547) dönemin ön planda olan kişilikleridir.102 X/XVI. yüzyılın ortalarından tekkelerin kapatıldığı döneme kadarki devre ise, Mevlevîliğin “devlet tarîkati” haline geldiği dönem olarak ifade edilmiştir.103

Sîneçâk bu dönemlerden “örgütlenme ve yayılma” devresinde yaşamıştır. Sâkıb Dede’nin “kavânîn-i mukarrara-i tarîkat üzre çillekeş-i hıdmet-i matbah/tarîkatın yerleşik kanunları üzere matbah hizmeti çilekeşi” ifâdesinden de bu dönemde artık Mevlevî sülûkü “çile”nin erkânının yerleştiği anlaşılmaktadır. Buna göre, Sîneçâk Dede de bu minvalde sülûkunu tamamlamıştır.