• Sonuç bulunamadı

MEVLÂNÂ’NIN NEFES NDEN ÜFLENEN NEY

Belgede marife bilimsel birikim MEVLÂNÂ (sayfa 187-195)

MEVLÂNÂ VE MÜZ K

III. MEVLÂNÂ’NIN NEFES NDEN ÜFLENEN NEY

Farsça kamKQ anlamKna gelen ney, konuQmada, Nây’Kn hafiflemiQ Qeklidir.

KamKQtan yapKlan ve nefesle çalKnan müzik aletine de bu isim verilmiQtir..74 Nây-zen, Ney-zen, ney üfleyen kimseye denir. Mevlevilikte, özellikle Mes-nevî’nin, “ u ney’in neler söyledi;ini can kula; ile dinle, o ayr l klardan ikâyet etme-dedir.”75 ifadesiyle baQlamasKndan dolayK, ney, âdeta o tarikata özgü bir müzik enstrümanK olarak algKlanmKQtKr. Bununla birlikte neyzenleri idare eden, onlarKn baQK sayKlan ve bu yüzden de tekkenin NeyzenbaQKsK olan ney-zene, Türkçe neyzenba yahut Farsça sernâyi denir. AyrKca devrinin en güzel ney çalanKna “ney çalanlarKn kutbu” anlamKna Kutb-î Nâyî adK verilmiQtir.76

Neyzen, neyi iki eliyle tutup, sola doTru eTerek üflediTi cihetle bakKQK, yu-karKdan aQaTKya doTru ve göz ucuyla, özellikle de diTer yanKna bakarsa QaQKca ola-caTK cihetle, bu çeQit QaQK bakKQa, “neyzen bakKQK” denilmiQtir.77

A. Allah’Kn SKrlarKndan nsana FKsKldanan Ses

Gönül erbâbKnKn elinde alelade bir kamKQ olmaktan çKkan ney, Allah sKrla-rKndan insana fKsKldanan bir ses, bir nefes haline gelmektedir. Bu ses ve nefes, önce, Mesnevi’de “ u ney’in neler söyledi;ini can kula; ile dinle, o ayr l klardan ikâ-yet etmededir” diye dilleniyor, ney olmaktan uzaklaQKp Mevlânâ’nKn kendisine dönüQmektedir. Hakikatte ney, benzi sararmKQ, varlKTKnK Hakk’a adamKQ, Hakk

72 Mevlânâ, Dîvân- Kebîr, I, 202, b. 1925.

73 Mevlânâ, Dîvân- Kebîr, II, 77, 628-630.

74 GölpKnarlK, Tasavvuftan Dilimize Geçen Deyimler ve Atasözleri, s. 247.

75 Mevlânâ, Konular na Göre Aç klamal Mesnevî Tercümesi, I, 13, b. 1.

76 GölpKnarlK, Tasavvuftan Dilimize Geçen Deyimler ve Atasözleri, s. 248.

77 GölpKnarlK, Tasavvuftan Dilimize Geçen Deyimler ve Atasözleri, s. 248.

aQKTKnK simgelemektedir. Neyin üzerindeki yedi delik, insan baQKndaki göz, kulak, burun, aTKz gibi yedi deliTi ifade etmektedir. !u halde ney, insân-K kâmili dile getirmektedir. Qte Mevlânâ, Mesnevî’de böyle bir ney idi. Bu hususu Mesnevi’yi ngilizce’ye çeviren Reynold A. Nicholson Qu sözleriyle çok güzel tasvir etmekte-dir:

“Mevlânâ, kendisini, Çelebi Hüsameddin’in aTzKndan üflenen ve kendi ya-rattKTK giryan mûsikîyi döken bir neye benzetir.78

B. “Hz. Davud’un SazlKktan KopardKTK KamKQ”

HâsKlK ney, sazlKkta biten sKradan bir kamKQ parçasK deTildir; zira ney, âQKTKn elinde ateQtir, gönüldür ve Allah’Kn sKrlarKndan bir sKrdKr. Neyle ilgili anlatKlanlar içerisinden birisi öne çKkmaktadKr:

“Derler ki, Peygamber Davud, bir gün bir sazl ktan geçiyormu . Bu s rada hafif bir rüz;ar esmeye ba lam . Kam lar ba lam ötmeye; ama ne ötü . Hz. Davud oldu;u yerde çivilenmi kalm . Bu ses, ne ilâhî ses, ne içten terennüm… Bir tanesini koparm , dudaklar na götürmü , ba lam üflemeye… Bundan sonra Tanr ’ya olan a k ve muhab-betini bu kam la dile getirmi . Bu kam onun elinde kam olmaktan ç kar, a k haline gelirmi . Davud’un ilâhileri ve pek me hur davudî sesi, terennümleriyle, yan k nefesi ve sesiyle, feryat eden bir â k misali ney’le ilgili olsa gerek.”79

MenkKbeye göre Hz. Davud’un sazlKktan koparKp üflediTi ney Mevlânâ’nKn sözlerinde sevgilinin bûsesini hatKrlatKr:

“Gizli s rlar n söylemede cihan n. O yan k ney, o yan k ney, yan k ney. Ney ne-dir? O bûsesi güzel cânân n, öptü;ü ey, öptü;ü ey, öptü;ü ey.”

Rebâp ve ney, aQkKn mekan tuttuTu evin temellerini meydana getiren yapK taQlarKdKr. Bu seslere mübtela olan âQKk, vecde gelir,80 aQkKn âleme seyr ü sefere çKkar.

“‘Huu’ diyen neyden nefha-i ilahî (ilahî nefes) akar, Rabbânî hitap ve ses yans r;

‘Ben sizin rabbiniz de;il miyim?’ (Ârâf, 172) hitab ndaki doyumsuz âhenk akseder.

Kudüm ile yüce yaratan n ‘Ol’ (Yasin, 82) emri dile gelir. Varl k âlemi vücud bulur, gönüller Tanr tecellîleriyle dolar.”81

C. Neyin Sesindeki AyrKlKk ve AQk AteQi

SazlKktan ve nihayetinde kamKQlKktan koparKlan ney, ayrKlKk ateQiyle yanKp tutuQmakta ve bu halinden Qikayetçi olmaktadKr. O, kendisini ancak ayrKlKk acKsK çekmiQ, gönlü yaralK, içli insanlarKn anlayabileceTini düQünür:

“ u ney’in neler söyledi;ini can kula; ile dinle, o ayr l klardan ikayet etmede-dir. Ney kendine has bir dille, hal dili ile diyor ki: Beni kam l ktan kestiklerinden beri,

78 Önder, Mevlânâ, s. 111; Cizre, “Mevlânâ Celâleddin Anadolu’ya Süleyman PaQa’dan Önce GelmiQti”

Mevlânâ ,le ,lgili Yaz lardan Seçmeler s. 99-100.

79 Önder, Mevlânâ, 111.

80 Önder, age, 112.

81 Top, Mevlevî Usûl ve Âdab , s. 142.

feryad mdan, duygulu olan erkek de, kad n da inlemekte, a;lamaktad r. u var ki beni dinleyen her insan, benim neler dedi;imi anlayamaz. Benim feryad m duyamaz. Beni anlamak, beni duymak için, ayr l k ac s çekmi , gönlü yaralanm , içli bir insan isterim ki, ac lar m , dertlerimi ona anlatay m.”82

Neyin sesi, ayrKlKk ve aQk ateQidir. Onun yakKcK ve inleyici sesi, Mevlânâ’nKn AQkKn Sevgilisi’ne vuslatKna setre olan perdeleri yKrtmKQ, atmKQtKr:

“Ney’in u sesi, gönlü yakan bir ayr l k, bir a k ate idir. Kimde bu ate yoksa, o, maddî varl ; ndan kurtulsun, yok olsun. Ney’in sesindeki tesir, yak c l k, onun içine dü en a k ate indendir. Hakikat arab nda bulunan, insan mest eden hal de, a k co -kunlu;undand r. Ney, sevgilisinden ayr lm olan n arkada d r, dostudur. Onun yak c sesi, bizim Hakk’a kavu mam za engel olan perdelerimizi y rtm t r.”83

D. Ney Gibi Bir AQk/Dost

Mevlânâ dayanamaz, ney’e yüklediTi anlamlar ve eylemler dünyasKnK ifQa eder. Onun için ney zehir, panzehir, dost ve sevgilidir:

“Ney gibi bir zehri, ney gibi bir panzehiri, ney gibi bir dostu, ney gibi bir â k kim görmü tür.”84

ÇalgKcKyla olan muhabbet ve muhataplKTK, Mevlânâ nezdinde, ney husu-sunda da devam eder:

“Çalg c senin içinde; ne diye çalg c kemerini veriyorsun? Beden neyden de;ersiz de;ildir, an da ney üfleyenden a a; de;il.”85

Ney gibi iki aTzKnKn olduTunu söyleyen Mevlânâ, bunlarKn birisinin herkese görünen zâhir, diTerinin ise herkesten gizli bâtKn olduTunu bildirir. nsanlara gö-rünen aTKz, neyin feryadK, inlemesindendir:

“Bizim ney gibi iki a;z m z var. Bir a;z m z onun dudaklar nda gizlenmi tir. Bir a;z m z da, size görünmede, size kar feryad edip inlemede, havaya bir hay-huydur salmada; fakat gönül gözü aç k olan bilir ki, bu taraftan gelen feryad, bu ba tan ç kan figan, o taraftan, o ba tan ç kmadad r. Bu neyin feryad , inlemesi, onun nefsinden, onun üflemesindendir. Ruhun zd rab , ac lar , hay-huyu da onun zd rab ndan, onun hay huyundand r. Ney onun dudaklar ile dost olmasayd , hemdem olmasayd , dünyay eker gibi tatl sesle doldurmazd .86

Eflâkî, Mevlânâ ve ney arasKndaki gizemli iliQkiye dikkat çeken bir menkK-beyi anlatKr:

“Mevlânâ’n n hizmetinde Hamza ad nda bir neyzen vard . Son derece mahir ve iyi çalard . Mevlânâ’n n onun hakk nda inayetleri çoktu. Bu neyzen birdenbire hastala-n p öldü. Mevlâhastala-nâ hazretlerihastala-ne haber verilirkehastala-n müridlerihastala-n bir k sm da ohastala-nu (gömmek

82 Mevlânâ, Konular na Göre Aç klamal Mesnevî Tercümesi, I, 13, b. 1-3.

83 Mevlânâ, Konular na Göre Aç klamal Mesnevî Tercümesi, I, 14, b. 9-11.

84 Mevlânâ, age, I, 14, b. 9-12.

85 Mevlânâ, Divân- Kebîr, Mevlânâ, VII, 274, b. 3509.

86 Mevlânâ, Konular na Göre Aç klamal Mesnevî Tercümesi, VI, 483, b. 2002-2006.

üzere) haz rlamakla me gul oldu. Mevlânâ hemen kalk p neyzenin evine gitti, kap dan içeri girince: “Aziz dost Hamza, kalk!” dedi. Hamza: “Buyur” diyerek kalkt ve ney çalmaya ba lad . Üç gün üç büyük semâ yapt lar…”87

Neyin tesirinin büyük olduTu Celâleddin Rumî, ona üfürülen nefeste bile gözükür:

“Ey neye üfürülen güzel nefes, ne de a lacak derecede terü tazesin; nas l olur da herkese sayg göstermezsin? Sabahadek durma, oturma.88

AslKnda hikmet ve aQk, neyin bizatihî kendinden mülhem deTildir, Mevlânâ nezdinde. Bu aQk için maddî ve müQahhas âlet ve vasKtalara hiç ihtiyaç yoktur. Bunlar sadece görünen dünyanKn insanlarKna gösterilmek içindir:

“,çinde çarkurup döndü;ümüz âb hayattan geliyor bu a k; ne el ç rpmadan geli-yor, ne ney sesinden ne de deflerden Tanr m.”89

E. nsan Bedenine Bürünen Ney

Ney, Mevlânâ’nKn dilinden, insan cismine bürünür:

“Beden kam n sen delik-de ik ettin, senin elin açt u delikleri, bu yüzden gece-gündüz u feryada dü mü , u kavgaya girmi a Tanr m. Çaresiz, zavall ney, perdenin yolu nerde; ne bilsin; gören de neyzenin solu;udur, bilen de Tanr m.”90

Ney içindeki dayanKlmaz tat ve lezzeti, kendisini dudaTKna götürene zerkeder:

“Bedende bir tuhaf, bir görülmemi tatl l k belirir; neyden, çalg c n n duda; ndan dile, dama;a bir eker tad d r, gelir.”91

Ancak nefâset veren ney, aynK zamanda feryat ve figanlarKn çKktKTK bir ens-trümana da dönüQür:

“Ney gibi, feryatlar m, vahlar m, eyvahlar m güzel, temiz ç ks n diye da;arc ; m bo altt m bu gece.”92

Bu anlamda varlKTK bir sKr olmakla birlikte sKrlarKn çok az bir cüzünü de ifQâ eden ney, sevgilinin öpüQü, öptüTü Qey, öptüTü yerdir:

“A ney sesi, a ney sesi, a bütün bir s r dünyas n aya;a kald ran ney sesi. Ney nedir? O öpü ü güzel sevgilinin öptü;ü ey, öptü;ü ey, öptü;ü ey. O elsiz-ayaks z ney, halk n elini-aya; n ald , elini-aya; n ald , elini aya; n ald . Ne bahanedir; bu, neyin harc de;il; ancak o devlet ku unun kanat sesi bu. Tanr ’dan ba ka bir ey yok; peki, bütün bu örtüler de ne? Fakat bu örtüler de Tanr ehlini Tanr ’ya çekiyor.”93

87 Ahmet Eflâkî, Âriflerin Menk beleri I (Menâk bu’l-Ârifîn), s. 422.

88 Mevlânâ, Dîvân- Kebîr, II, 16-17, b. 162-167.

89 Mevlânâ, Dîvân- Kebîr, III, 33, b. 203.

90 Mevlânâ, Dîvân- Kebîr, III, 33, b. 207-208.

91 Mevlânâ, Dîvân- Kebîr, III, 261, b. 2485.

92 Mevlânâ, Dîvân- Kebîr, IV, 37, b. 301.

93 Mevlânâ, Dîvân- Kebîr, IV, 267, b. 2560-2564.

Gece gündüz feryat eden neyin Mevlânâ’nKn gönlündeki yeri, âdeta kendisi ve dertleri için yanan, aTlayan ve inleyen bir âdemoTludur:

“Ney, gece-gündüz benim için feryat eder; çeng, dertlere dü erek, yanarak benim için a;lar, inler.”94

Nihayetinde Mevlânâ’nKn neyle olan muhabbeti, onu neye dönüQtürür:

“Ney’e benziyorum; hem duda; n n tad n tatmaday m, hem a;lay p inlemede.

Kimsecikler benimle e olmak ümidine dü mesin diye de solu;umu kesmedeyim. Ney feryat eder ama ondan duda; n n kokusu gelir, beyne-akla vurur, gammazl k eder; o feryat, duda; n n s rlar n söyler.”95

F. Can Neyi

Bazen de sevgili ney’e dönüQür Mevlânâ’nKn dilinde:

“A güzelim, bütün halk senin neyin; her yer sesinle dolmu . Semâ’a dü kün de;il-sen can neyine el atma.”96

Ancak Rumî, burada bir baQka ifadeye yer verir. O da “can neyi” sözüdür.

Ona göre, semâ’ya düQkün olmayanlarKn can neyiyle ilgilenmesi ve uTraQmasKna gerek yoktur.

G. Meryem’e Benzeyen Ney

Ney, yine de feryat eder ve ayrKlKk onu Qikâyetlere gark eder:

“Neyi al, üfür; seher ça; feryat edip duruyor; zâti; çeng de senin ayr l k pençen-den hüzünlü-hüzünlü ikayetler ediyor.”97

Ney, yeri geldiTinde ibadet eden âbidin kâmet getirdiTi bir hâle girer:

“Gâh çeng gibi kap n n önünde sana rükû etmede, gâh ney gibi solu;unu umarak kamet getirmede.”98

Ama neye üfürülen nefeste lezzet bir baQkadKr:

“Neye üfürülen nefeste ekerler gizlidir; Meryem’e benzeyen ney, o nefesten tatl -lara gebe kalm t r.”99

badet ve dua edenin yaptKTK kulluk, aç iken daha bir mutluluk ve arKnma kazandKrKr. Tok karKn sahibi gözlerinden hakikat âlemini düQünerek yaQlar akKta-maz. Neyin feryadKnKn ve inlemesinin etkisi burada gizlidir:

“Karn n bo olsun da ney gibi yalvararak feryat et; karn n bo olsun da kalem gi-bi s rlar söyliyedur.”100

Yine neye bürünen Mevlânâ, !ems’in parmaklarKnda coQmaktadKr:

94 Mevlânâ, Dîvân- Kebîr, V, 163, b. 1064.

95 Mevlânâ, Dîvân- Kebîr, V, 400, b. 5212-5213.

96 Mevlânâ, Divân- Kebîr, VII, 115, b. 1436.

97 Mevlânâ, Divân- Kebîr, VII, 153, b. 1917.

98 Mevlânâ, Divân- Kebîr, VII, 154, b. 1940.

99 Mevlânâ, Divân- Kebîr, II, 14, b. 120.

100 Mevlânâ, Divân- Kebîr, III, 258, b. 2452.

“Tebrizli ems, beni ney gibi ok ad ; gam yüzünden neye, çalg ya çalg c ya baha-neler co mu , fakat gerçe;i bu i te.”101

Ney’in feryat ve figanK Mevlânâ’yK bile sarsar ve üzer:

“A ney dedim, niçin böyle feryat etmedesin? Dedi ki: Solu;unu yedim, feryat et-mem art.”102 “Neyle kopard ; m, tercî’e e etti;im u feryada, u figâna ac .”103

Kendisi bir sKr olan ney, çeQitli ortamlarda sKrlardan ifQaatta bulunmakta:

“Neyin sesi, orda espriler döktürmede; çengin sesi, orda nice s rlar söylemede.”104 Can neyi ifadesinden sonra Mevlânâ’nKn gönül dünyasKnda söz neyi ifadele-rine de rastlanKlmaktadKr:

“Sus, söz neyini üfleme; mKsKrlarKn var, Qeker kamKQlKklarKn var bugün.”105 Mevlânâ’nKn sözlerinde, ilginç ve dikkat çekici bir Qekilde kimi zaman ney ile def birbiriyle yan yana veya arka arkaya kullanKlmaktadKr:

“Ne def çalmaday m, ne ney üflemede; bir soluk i siz-güçsüzüm..küple de;il, a-rapla de;il, boyuna mâmûrum ben.”106

“Ney gibi beni feryada getiren sensin; çenk gibi akort et beni de na;melendir. Def gibi, bana da, güzel sesin var, seslen diye silleler vuruyorsun ama. Def gibi yüzümü tes-lim etmi im sana; yüzümü kafa say da vur silleyi gitsin. Defle el-avuç, bir ses ç kar r; bir de;ilse var, birbirinden ay r onlar . A ney, gece-gündüz, o duda;a e -dostum sen; bir öpücük de bize iste, noolur? Öpü e dü künsün, hor-hakir olmu sun sen; cömertlik et desem bile ö;üt tutmazs n ki. A kam , o dudaklar n afsunuyla eker oldun; yürü a eker kam , o dudaklara ula t ; n için ükürler et. Güzel sesin var ama ükür bu de;il; eker gibi bir sesin var ya, o sesle seslen. Sus, neyi anmay b rak; çünkü ney, biri iki et diyor sana.”107

“Pek yüzlü def, vuru lara â k; o feryat eden neyin, duda;a meyli var.”108

çi boQ kamKQ olan ney, maddî takKntKlardan arKndKTKnda Qeker kamKQK haline gelir:

“Kam gibi varl ; ndan bo ald n m eker kam na döner, ekerlerle dolars n.”109

“,çimiz ney gibi bombo ; sâk y üflüyor da söylüyoruz; yoksa söz söylemeyi istemeyiz biz.”110

101 Mevlânâ, Divân- Kebîr, III, 291, b. 2814.

102 Mevlânâ, Divân- Kebîr, VII, 370, b. 4796.

103 Mevlânâ, Divân- Kebîr, V, 343, b. 4372.

104 Mevlânâ, Divân- Kebîr, V, 166, b. 1576.

105 Mevlânâ, Divân- Kebîr, V, 190, b. 1852.

106 Mevlânâ, Divân- Kebîr, VII, 537, b. 7040.

107 Mevlânâ, Divân- Kebîr, VI, 246, b. 2449-2457.

108 Mevlânâ, Dîvân- Kebîr, VII, 4, b. 23.

109 Mevlânâ, Divân- Kebîr, VI, 343, b. 3537.

110 Mevlânâ, Divân- Kebîr, VII, 342, b. 4415.

Hulâsâ Mevlânâ öTreti ve geleneTinin baQlKca musikî aleti olarak bilinen ney (veya nây), insanlarKn ruhlarKnK coQturan ve gizliliklerini dile getiren bir sem-boldür.111

Gece-gündüz feryat eden yanarak aTlayan ve inleyen ney’in sesi, gönlü ya-kan bir ayrKlKk, bir aQk ateQidir. Ney’in sesindeki tesir, yakKcKlKk, onun içine düQen aQk ateQindendir. Ney, sevgilisinden ayrKlmKQ olanKn arkadaQKdKr, dostudur. Onun yakKcK sesi, Hakk’a kavuQmaya engel olan perdeleri yKrtmKQtKr.

SONUÇ

Mevlânâ’nKn kendi düQüncelerinde olduTu gibi, onun takipçileri olan Mev-levîlikte de müziTin varlKTK bir hakikattir. Nitekim Mevlevî semâ’larK sKrasKnda okunmak üzere bestelenmiQ âyin (mukabele) denen mûsikî eserler bulunmakta-dKr. Hakîkat arayKQKndaki mûsiki, semâ’nKn rengi, tadK, tuzu ve ahengidir.

Mevlânâ öTretisinde, güzel ses dinlemek âQKklarKn gKdasKdKr; zira güzel ses-leri dinleyiQte buluQma, kavuQma hayali vardKr. Gönüldeki hayaller, güzel sesle geliQir, hattâ o hayâller, güzel ses yüzünden Qekillere bürünür. Demek ki mûsikî, karakterimize, huyumuza göre bize tesir etmektedir. HoQ naTmeler, iyi karakterli, mânâya düQkün bir insanK, ilâhî âleme yükseltirken; bedene ait zevklere düQkün kiQiyi de aynK naTmeler cismânî zevklere, nefsânî arzulara götürür.

Can naTmeleriyle Qenlenen can sesi, güzel sesler ve müzik, Mevlânâ’nKn yüreTini heyecandan kaynatKr, coQturur. Ondaki gaye, ancak rebâbKn dilinde, kudümün sesinde, neyin ahenginde ve mutriblerin maharetinde duyulabilir.

Mevlânâ’nKn eserlerinde, isimleri zikredilen müzik enstrümanlarK sKnKrlKdKr.

BunlarKn arasKnda rebâb, def, zurna, tambur, kopuz, saz, davul, kudüm, kemençe ve ney söylenebilir.

Bahsedilen müzik aletleri içerisinde gizliden gizliye feryat eden rebâbKn se-si, gerçekte âQKklarKn dilidir. RebâbKn her damarKnda, her telinde yeni bir feryat ve yeni bir ses vardKr. Rebâb ve ney’in sesi, aQk evinin temel harcKdKr. Bu seslerden nasibini alan âQKk, vecde gelir ve semâ’ya girer; ancak bu doyumsuz aQk, ne el çKrpmadan gelir, ne ney sesinden ne de deflerden. Son halde, def çalmak, Rumî sisteminde, mistik bir ibadettir; zira pek yüzlü def, vuruQlara âQKktKr.

DiTer taraftan zurnanKn aTlayKQK ve davulun inleyiQi, Mevlânâ düQüncesin-de, kKyamet gününde çalKnacak olan Sûr sesine benzetilir. HalkKn tamburla çaldK-TK, aTKzla söylediTi sesler, gökyüzünün dönüQünden çKkan seslerdir. Tambur gö-nülden naTmeler koparKrken; kopuz, feryat edip aTlamaktadKr; zira kopuz, huy edinmiQtir, mKzrap yemedikçe duramaz, dayanamaz. Bir diTer telli enstrüman, saz, öylece durup durmada naz etmeyi bilmez. Kudüm ise, lâleler tarafKndan çalK-nKr, ta ki, yasemin oyuna koyulsun.

111 Cizre, “Mevlânâ Celâleddin Anadolu’ya Süleyman PaQa’dan Önce GelmiQti” s. 99-100.

KamKQtan yapKlan ve nefesle çalKnan ney, Mevlevilikte, âdeta o tarikate mahsus bir müzik aleti olmuQtur. Ney, sazlKkta biten alelâde bir kamKQ deTildir.

Gönül sahibinin elinde, bir kamKQ olmaktan çKkan ney, âQKTKn elinde ateQtir, gö-nüldür; TanrK esrarKnK fKsKldayan bir ses ve bir nefestir. Hakîkâtte ney, benzi sa-rarmKQ, varlKTKnK Allah’a adamKQ, Hak âQKTKnK temsil eder. Neyin üzerindeki yedi delik, insan baQKndaki göz, kulak, burun, aTKz gibi yedi deliTi ifade etmektedir.

Nihayetinde ney, “ insân-K kâmil”i dile getirir, anlatKr. Qte Mevlânâ, Mesne-vî’de böyle bir ney olur. O, kendisini, Çelebi Hüsameddin’in aTzKndan üflenen ve kendi yarattKTK giryan mûsikîyi döken bir neye benzetir. SonralarK ney, her Mevlevînin ruhunu coQturan ve gizlilikleri dile getiren bir sembol haline dönüQ-müQtür.

CihanKn gizli sKrlarKnK söyleyen yanKk ney, güzel cânânKn bûsesidir. ÂQKTKn öptüTü ney, “Hûû” çeker. Neyden nefha-i ilahî (ilahî nefes) akar, Rabbânî hitap ve ses yansKr; “Ben sizin rabbiniz de;il miyim?” hitabKndaki doyumsuz âhenk akse-der. Kudüm ile yüce yaratanKn “Ol” emri dile gelir. VarlKk âlemi vücud bulur, gö-nüller TanrK tecellîleriyle dolar.

Gece-gündüz feryat eden, yanarak aTlayan ve inleyen ney’in sesi, gönlü yakan bir ayrKlKk, bir aQk ateQidir. Ney’in sesindeki tesir, yakKcKlKk, onun içine dü-Qen aQk ateQindendir. Ney, sevgilisinden ayrKlmKQ olanKn arkadaQKdKr, dostudur.

Onun yakKcK sesi, Hakk’a kavuQmaya engel olan perdeleri yKrtmKQtKr.

Hülâsa, ney gibi bir zehri, ney gibi bir panzehiri, ney gibi bir dostu, ney gi-bi gi-bir âQKTK kim görmüQtür. Bu neyin feryadK, inlemesi, onun nefsinden, onun üflemesindendir.

KAYNAKÇA

Cizre, Abdullah, “Mevlânâ Celâleddin Anadolu’ya Süleyman PaQa’dan Önce GelmiQti”

Mevlânâ ,le ,lgili Yaz lardan Seçmeler (haz: Vedat Genç), II. baskK, stanbul 1997.

Eflâkî, Ahmet, Âriflerin Menk beleri I (Menâk bu’l-Ârifîn), çev: Tahsin YazKcK, III. baskK, stanbul 2001.

GölpKnarlK, Abdülbaki, Tasavvuf, stanbul 2000.

GölpKnarlK, Abdülbâki, Tasavvuftan Dilimize Geçen Deyimler ve Atasözleri, stanbul 1997.

Mevlânâ, Konular na Göre Aç klamal Mesnevî Tercümesi, çev: !efik Can, IV. baskK, stanbul 2002.

Mevlânâ, Dîvân- Kebîr, haz: A. GölpKnarlK, II. baskK, Ankara 2000.

Önder, Mehmet, Mevlânâ, Ankara trz.

Top, H. Hüseyin, Mevlevî Usûl ve Âdab , stanbul 2001.

Belgede marife bilimsel birikim MEVLÂNÂ (sayfa 187-195)