• Sonuç bulunamadı

MEVLÂNÂ’NIN D L NDEK MÜZ K ALETLER

Belgede marife bilimsel birikim MEVLÂNÂ (sayfa 181-187)

MEVLÂNÂ VE MÜZ K

II. MEVLÂNÂ’NIN D L NDEK MÜZ K ALETLER

Mevlânâ düQüncesinde müzik aletleri önemli bir yer tutmaktadKr. Eserle-rinde, Mevlânâ, tespit edebildiTimiz kadarKyla saz, davul, zurna, rebâp, kemençe, kudüm, def, tambur, kopuz ve neyden bahsetmektedir. !imdi bu müzik aletleri-nin, Mevlânâ dilindeki yer ve konumlarKnK ele alabiliriz.

A. Naz Etmeyi Bilmeyen Saz

Mevlânâ müzik için âQKklarKn gKdasKdKr demiQse, onun enstrümanlarK için de benzer düQüncelere sahiptir:

“,ki telli-üç telli sazlarla her gün, can n z besleyin-gitsin.”35

DolayKsKyla sazKn çKkardKTK sesler, ruhun ihtiyacK olduTu beslenme kaynaTK olmaktadKr.

Can çalgKcKsKnK saza mKzrap vurmaya davet eden Mevlânâ, bunun gerekçe-sini Qöyle açKklar:

“Sarho gönül, bugün seher ça; ndan beri sevgiliyi an yor.”36

AQk ateQi, Mevlânâ’yK yalnKz bKrakKr; ancak bu yalnKzlKk hali onu baQka Qey-lerle piQirir. PiQmek, Mevlânâ için sevgiliye kavuQmaktKr. Sevgilinin sazK boQ dur-maz ve naz etmenin ne olduTunu bilmez, sürekli çalmaya hazKr bir Qekilde sarhoQ-luk atmosferi içerisinde sevgililerin birleQme anKna Qahit olur:

“Senin a k na tutulal , senin sevdan benimseyip kabul edeli seninle sava tan ay-r y m, tekim; seninle baay-r a e oldum ben. Beni spanak say da isteay-rsen ek i pi iay-r, isteay-rsen tatl ; neyle pi ersem pi eyim, pi tim mi sana kavu tum, seninle birle tim demektir. Saz öylece durup durmada; halbuki hiç de naz etmeyi bilmezdi o saz; bir yanl l k varsa benden oldu mutlaka, çünkü ben sarho bir halde s çray p meydana ç kt m. Sen de sar-ho sun, ben de sarsar-ho um, senin sarsar-ho lu;unla benim sarsar-ho lu;um birbirine kar m ; zaten biz, havan eliyle havan gibi hem ikiyiz, hem bir.”37

B. HeyecanlandKran davul

Belki çKkardKTK sesin aQKrKlKTKndandKr bilinmez ama Mevlânâ gül bahçesinde davulun az çalKnmasKna taraftardKr:

“Yeter, davulu az çal…çünkü bu ba;da, bu gül bahçesinde senin davulunun yan ba nda yirmi tane ba ka tagar var.”38

Ancak Mevlânâ Qunun farkKndadKr ki, davul sesi insanK bambaQka alemlere taQKr ve heyecanlandKrKr. Pervane, nasKl ki aQkKndan ateQi düQünmez, aQka dalan da canK düQünmez. SavaQ eri davulun sesini duyunca bedeninden soyutlanKr ve trans haline geçer. ArtKk onu kimse durduramaz; çünkü o heyecanKn zirvesine ulaQmKQ-tKr.39

35 Mevlânâ, Divân- Kebîr, VI, 244, b. 2429.

36 Mevlânâ, Divân- Kebîr, VII, 91, b. 117.

37 Mevlânâ, Dîvân- Kebîr, II, 123, b. 996-999.

38 Mevlânâ, Divân- Kebîr, VII, 528, b. 6937.

39 Mevlânâ, Dîvân- Kebîr, VI, 134, b. 1226-1239.

Mevlânâ, davul ile birlikte zurnanKn kaderlerini birbirlerine yaklaQtKrKr. O, zurnanKn aTlayKQKnK ve davulun inleyiQini kKyamette çalKnacak sur sesine benzetir.

O sesler ki, “,nsan n gönlünde uyuyan hat ralar uyand r r.”40 C. ATlayan Zurna

KKyametteki sur sesine benzeyen zurna, Mevlânâ düQüncesinde, sesindeki aTlama tKnKsK ve feryatla özdeQleQmiQtir:

“Art k ehirde zurna sesinden ba ka bir feryat duyamazs n, hiçbir evde, çenkten ba ka bir a;lay i itemezsin.”41

Zurna insanî kimliTe bürünür ve sevgilisinin dudaklarKnK bekleyen âQKk gibi kendisine hayat verecek dudaklarK beklemektedir; ama yine de zurna aTlamaktan geri duramaz:

“Zurna gibi o dudaklar beklemede dokuz tane göz açm s n; mademki o dudakla-r gödudakla-rmüyodudakla-rsun, o pedudakla-rdeden ne diye a;lay p dududakla-rududakla-rsun?”42

Mevlânâ zurnaya verdiTi deTeri onu üfleyen zurnacK için de esirgemez ve onu övgülerle yadeder:

“Dostlar m, dostlar m, o nazik-nazenin zurnac n n yüzünden, nazikler-nazeninler mahallesine, her gün, bir co kunluktur, dü er.”43

D. ÂQKklarKn Dili ve Sesi Rebâp

Müzik aletleri içerisinde, Mevlânâ için rebâbKn ayrK bir yeri vardKr. Neyden sonra en çok dillendirdiTi çalgKnKn rebâp olduTu söylenebilir.

Nitekim o, kendisini rebâpla aynileQtirerek aQk rebâbK olduTunu söyler. Bu-nunla yetinmeyen Mevlânâ, aQkKnKn rebâbKn aQkKna benzediTini, Allah’Kn lütuf yayK olarak acKyK, ihsan mKzrabKnK istediTini dillendirir:

“Ben de a k rebâb y m, a k m rebâb n a k na benziyor; ac y , Tanr ’n n lütuf ya-y n , ihsan m zrab n istiya-yorum. Sevgilin ya-yoksa ne diya-ye aramaz, istemezsin? Sevgiliya-ye kavu tuysan ne diye ne elenmezsin, çal p ça; rmazs n? E in seninle uzla m yorsa niçin sen, o olmuyorsun? Rebâb feryat etmiyorsa ne diye kula; n burmuyorsun?”44

Rebâp, Mevlânâ’nKn gözünde, âQKklarKn zikri olan semâ için vazgeçilmez bir enstrümandKr:

“Ad m yaya kad tak, mahkemenin içinde de adalet sahibi de; yahut da padi a-h n duac s diye ça; r beni de dualara âmin diyeyim. Bu düzenle rebâpç y oraya bir sok;

istersen ad m de;i tirir; fülâneddin diye bir ad takars n bana. Zaten halk, ekilden, addan ibarettir, ham meyvaya benzer; kimin haberi var onlardan hangisi ac , hangisi

40 Mevlânâ, Konular na Göre Aç klamal Mesnevî Tercümesi, IV, 437, b. 732.

41 Mevlânâ, Dîvân- Kebîr, I, 202, b. 1924.

42 Mevlânâ, Divân- Kebîr, V, 479, b. 6580.

43 Mevlânâ, Divân- Kebîr, VI, 92-93, b. 819-820.

44 Mevlânâ, Divân- Kebîr, III, 343, b. 3361-3362.

tatl ? Kad ya bir hal gelir de semâ etmek isterse bir güzelce rebâp çalar m ona, tatl bir halde semâ’ya sokar m onu.”45

RebâbKn çKkardKTK ses o kadar tesirlidir ki, mezardaki ölü akKncK bile bu sesle dirilir, mezardan çKkar, kalkKp raks etmeye baQlar. Rebâp sesiyle kefeninden soyu-nan ölüler birer birer mezarlarKndan kalkarlar, hayatKn akKQKna kendilerine kaptK-rKrlar:

“Rebâb n sesinden Ak nc da dirilir; mezar ndan ba n ç kar r, kalk p oynamaya koyulur; aferin der, be;enir beni. Çalg çalana, sarho ças na h rkay ç kar p atar gibi kefeninden soyunur, önüme atar; ondan sonra ölüler, o anda, birer-birer mezarlar ndan ç karlar.”46

Gönül duysun diye, rebâbKn her damarKnda, her telinde bir feryat, bir ses çKnlamaktadKr.47 Belki bunun için rebâp beklemekten öldüm diyor.

Her Qeye raTmen rebâp, yine de Rumî için yeri baQka bir enstrümanla dol-durulamayacak kadar deTerlidir; zira rebâb aQkla özdeQleQmiQtir:

“Ben de a k rebâb y m, a k m rebâpç …Rahman’ n lütuflar ndaki o rahmeti isti-yorum ben.”48

Nihayetinde Mevlânâ, karQKlaQtKTK her türlü sKkKntK ve sorun için teselliyi rebâpta aramakta, bunda da mesafe kaydetmektedir:

“Bütün sorular da onun, cevaplar da; ben rebâba dönmü üm…boyuna inle diye m zrap vurmada, yay çekmede.”49

Bununla birlikte büyük Sûfî, rebâba toz kondurmaz ve onun için hiçbir tenkide rKza göstermez:

“Rebâp, güdük kald ysa ay plama; uçup giden hat rda vefâ yoktur ki.”50

Mevlânâ, brahim Ethem’i sKcak kuQ tüyü yataTKndan uyandKran bekçilerin sesiyle, güzel çalKnan rebâp naTmelerindeki amacKn misâkK (ahitleQme) hatKrla-maktan baQka bir Qey olmadKTKnK düQünür:

“,brahim Ethem Hazretlerinin dam üstünde dola an bekçilerin seslerinden, yahut güzel çal nan bir rebâb n na;melerinden maksad , i tiyak çekenler gibi “Ben sizin Rab-biniz de;il miyim? hitab n n hat rlanmas , hayâl edilmesi idi.”51

Gönlü canlandKran, coQturan ve çKldKrtan rebâp, sesiyle insanKn aklKnK hal-den hale sokar, kendinhal-den geçirir, öte âlemlere daldKrKr:

“Rebâb kuca; na ald , külâh n ba ndan ç kard , yere koydu; ba oynatmas n görünce gönül elden gitti. Gönül, onun ibri im tellerinden mekik gibi dönmede; öyle f r-f r

45 Mevlânâ, Divân- Kebîr, V, 470, b. 6436-6439.

46 Mevlânâ, Divân- Kebîr, V, 470, b. 6440-6441.

47 Mevlânâ, Divân- Kebîr, VII, 101, b. 1244.

48 Mevlânâ, Divân- Kebîr, VII, 604, b. 8016-8017.

49 Mevlânâ, Divân- Kebîr, VII, 656, b. 8732.

50 Mevlânâ, Divân- Kebîr, V, 4, b. 25.

51 Mevlânâ, Konular na Göre Aç klamal Mesnevî Tercümesi, IV, 436, b. 731.

dönmede ki o ibri im bükenin gözlerine hem görünmede, hem görünmemede. u erganu-num iki-üç telini biraz gev ek b rak; çünkü akl halden hale sokan sesi, pek tiz geliyor.”52

Feryatlar ve vuruQlar, Mevlânâ’nKn gönlünü bir rebâba dönüQtürmüQtür;

ancak o, bu halinden sKkKntK duymaz; bilakis lezzet alKr. Hatta Mevlânâ, sevgilinin kendisinden rebâbK çaldKkça aQk sarhoQluTu içerisinde yKkKk gönlünün etrafKna dönmesini arzular. Ta ki, yKkKk gönlü canlanana kadar:

“Daha oyunun ba , binlerce ta yuttun; hâlâ örtü ard ndas n, halbuki binlerce örtüyü y rtt n. Gizliden gizliye ne feryatlar var, ne vuru lar var gönlüme; gönlüm bir rebâb, amma ne de güzel bir rebâp ki senin gibi rebâbînin elinde. Gönlüm, sana bir rebâp; bedenim, senin y k k-dökük bir alan n. Rebâp çalarak dön u y k k-dökük alan n çevresinde sarho ça.”53

Gönülleri harekete geçiren rebâbKn dili adeta bir insanlKk/dünya lisanKdKr.

Herkes onun dilinden anlar, kendi ruhu ve yüreTine düQen hisseyi ondan nasiple-nir:

“Rebâb n u dosdo;ru sesi, ister Türk olsun, ister Rum ülkesinden, ister Arap;

â ksa onun dilincedir, onun dilidir.”54

Her damarKnda ve telinde yeni bir feryat ve haykKrKQ olan rebâbtan gönül müstaTni kalamaz. RebâbKn feryadK, Mevlânâ Celâleddin’in gönlündeki acKyla vuslat bulup, sözle anlatKlmasK mümkün olmayan duygular yaQatKr:

“ u rebâb n her damar nda, her telinde yeni bir feryat var, yeni bir ses; hem de nerde çal yorum, gönül duysun, anlas n diye. Yanl l kla çald ; m sanmay n diye onun her feryad n n gönlünü bir ba ka tatla yo;urmu um ben.”55

Her Qeye raTmen, rebâbKn asla mahzun bKrakKlmamasKnK ve küstürülmeme-sini, parmaklarKn ondan yoksun kalmamasKnK, öTütler Mevlânâ:

“Rebâb, tamâa dü er de a;larsa o ba; lay c avucunu aç, ona da ihsan et.”56 E. Yüzüstü DüQen Kemençe

RebâbKn tesiri o kadar güçlüdür ki, Mevlânâ’yK kemençe gibi kendinden ge-çirip yüzüstü kapaklanmasKna bile sebep olabilir:

“Rebâb onun yüzünden inlemeye ba lad m , kemençe gibi yüzüstü dü erim; hatip, hutbe okumaya koyuldu mu, o anlat tan söz açmaya koyulurum.”57

Sonunda Mevlânâ, susmayK tercih eder; ancak onun yanmKQ kavrulmuQ gönlü harflere ve kelimelere döküldüTünde bütün bedenleri yakar kül eder:

“Dille söylemeden vaz geçtim, sustum…çünkü yanm -kavrulmu bir gönlüm var;

gönlümden söz açarsam sözlerim seni de yakar kavurur.58

52 Mevlânâ, Dîvân- Kebîr, III, 219, b. 2043-45.

53 Mevlânâ, Dîvân- Kebîr, III, 297, b. 2875-2877.

54 Mevlânâ, Dîvân- Kebîr, IV, 154, b. 1402.

55 Mevlânâ, Dîvân- Kebîr, VII, 101, b. 1244-1245.

56 Mevlânâ, Dîvân- Kebîr, V, 4, b. 25.

57 Mevlânâ, Divân- Kebîr, VII, 239, b. 3026.

F. Lâlelerin ÇaldKTK Enstrüman Kudüm

Mevlânâ kültüründe kudüm musîkinin vazgeçilmez enstrümanlarKndan bi-ri olarak kabul edilmektedir. Rumî, belki bu sebeple, slâm kültür ve medeniye-tinde çok önemli olan yazKlKQK da “Allah” kelimesine benzediTi için mistik bir hale bürünmüQ lalelere kudüm çaldKrmaktadKr:

“Lâleler kudüm çalmada, yasemin oyuna koyulmu …süsence;iz sarho olmu da yasemin de kim oluyor demekte.”59

G. VuruQlara ÂQKk Pek Yüzlü Def

Def, sadece Mevlânâ öTretisinde deTil, diTer sufî ekollerde de en zararsKz ve hakkKnda fazla söz edilemeyecek bir müzik enstrümanK olarak gözükmektedir.

Def zikir meclislerinin ayrKlmaz bir parçasKdKr. Defin ritmi, kalbten çKkan Allah nidasKyla buluQup zâkirleri kendilerinden geçirip ötelerin ötesine taQKmaktadKr.

Def, Mevlânâ’ya mekânsKzlKk mekânKnKn yolunu göstermede !ems-i Tebrizî’yle birlikte yol arkadaQKdKr:

“Ey çal p ça; ranlar n saf na ba olan çalg c , vur, vur elinle defe, vur gönlümün yolunu; zaten evin yolunu kaybettim, evi bilmiyorum ben. Ey Tebrizli Tanr ems’im benim, senden ba kas yla uzla p birle emem, dü erim-kalkar m, evi bilmiyorum ben.”60

Def, sarhoQun nefesinden gerilmez; ancak avuçla sKvazlanarak gerilir. Neye karQK defin sesi, daima hafiftir ve öyle de kalacaktKr.61 Hafif sesli defin sesini duyan beden, bir avuç can QarabK alKr ve ok atmaya koyulur.62

“Defin yüzüne birkaç sille vur”, der Mevlânâ; sözlerine devam ederek arka-sKndan “feryat eden neye üfürüver.” diye seslenir.63

Ancak aQkKn galebe çaldKTK ortamda Mevlânâ, onlarca defin etkisizliTini de söylemekten çekinmez:

“Ey ay yüzlü dilber, senin vasf n n ilk sözleri, ba l ; bile tam yetmi iki defter ol-du da o hasetçi Zührenin elinde, tam yetmi iki def, sland , ses vermez bir hale geldi.”64

VuruQlara âQKk olan defin, bu özelliTi onu iki büklüm hale sokmuQtur.

Rebâb olan, ney olan Mevlânâ Qimdi, aldKTK darbelerin ve sKkKntKlarKn baskKsKyla def gibi iki büklüm olmuQtur:

“Def gibi, ayr l ; n n vuru lar yla belim, iki büklüm oldu; ne diye u gönlüm eline dü mezsin def gibi?”65

Bazen Mevlânâ, çalgK ve kötü naTmelerin elinde kalmKQ bir biçâre görünü-mündedir:

58 Mevlânâ, Divân- Kebîr, VII, 239, b. 3027.

59 Mevlânâ, Divân- Kebîr, VII, 637, b. 8486.

60 Mevlânâ, Dîvân- Kebîr, II, 131, b. 1065-1066.

61 Mevlânâ, Dîvân- Kebîr, II, 16-17, b. 162-169.

62 Mevlânâ, Dîvân- Kebîr, III, 261-262, b. 2481-2497.

63 Mevlânâ, Dîvân- Kebîr, V, 4, b. 24.

64 Mevlânâ, Divân- Kebîr, II, 15, b. 127.

65 Mevlânâ, Divân- Kebîr, V, 479, b. 6581

“Canda ne çalg lar çal nmada; kaplardan neler dökülmede… kula;a def, berbat na;meleri, ark sesleri gelmede.”66

Ama yine de Rumî, aQk çalgKcKsK olmaktan Qikayetçi deTildir. O bu çerçeve-de elinçerçeve-deki çerçeve-defi, aQk çerçeve-defteri olarak tasavvur etmektedir:

“Hele, ben a k çalg c s y m; ba kalar ysa alt n çalg c s ; benim defim a k defteri;

onlar n defleriyse slak def.67

ÇalgKcK pek yüzlü defe hüzünlü vurdukça Mevlânâ, aQkKnlKTa yaklaQKp gam ve kederinden uzaklaQmaktadKr:

“Dostca; zlar, gaml bir haldeyim; bu gaml halimde, u oynad ; n zdan daha da bir halde oynay n; a k at m kaçt , ne dizgin kald elimde ne e;er. Ay yüzlümüzün gözü önünde sarho ça bir oynay n; çalg c Allah için olsun, defe hazin-vur”68

“Pek yüzlü def, vuru lara â k; o feryat eden neyin, duda;a meyli var. Defin yü-züne birkaç sille vur; o feryat eden neye üfürüver.”69

Mevlânâ Celâleddin, çalgKcKdan defe daha da hazin vurmasKnK ister; zira o, bu vuruQlarK, çalgKcKnKn ibadeti olarak nitelendirir. Defe her vuruQ, Büyük Sufî’nin gözünde ve gönlünde !ems içindir. !ems için defe vurulan her darbe, Mevlânâ’ya Firavun’un varlKk âlemine, Musa’nKn yokluk âleminin iQareti olan sopasKnK vurma-sKnK çaTrKQtKrmaktadKr:

“Ay yüzlümüzün gözü önünde sarho ça bir oynay n; çalg c Allah için olsun, defe hazin vur. Can mdaki a k için oyna ey merhametli dost; ey çalg c , vur defe; def çal, senin ibadetin, ancak bu. A çalg c bu def çal , Tebriz’in övüncüne, dilber padi aha, canlar n can na can olan emseddin’edir. A çalg c , emseddin, emseddin dedin de onun ad n and n ya; bir u;urdan ba mdan akl m da kapt n-gitti, dinimi de. Madem emseddin dedin, sak n bu sözü dü ürme a;z ndan; bundan ba ka bir ad söylersen, bir ba kas n dilersen küfür olur, küfür. Çalg c , usand n sözlerimden, usand n…fakat dile-di;ini yapma; böylece süregitsin bu, süregitsin. Çalg c , çengi kald r da mûsikâar çalma-ya ba la..suçumdan bir ate al, tövbeyi isti;far ver ate e. A k Kelîmi, varl k Fira-vun’unu bir u;urda yok et; Musa’n n yokluk sopas n çal ba na Firavun’un.”70

H. Gönülden NaTmeler Koparan Tambur

Mevlânâ, gönülden naTmeler koparan müzik aleti olarak nitelendirdiTi tamburu, gökyüzünün dönüQünden çKkan sese benzetmektedir:

“ ‘Hikmet sahibi ki iler; ‘Biz’ derler, ‘Ho a giden bu mûsikî na;melerini gökyüzü-nün ve gökyüzünde bulunan y ld zlar n dönü ünden ald k. Halk n tamburla çald ; , a; zla söyledi;i sesler, gökyüzünün dönü ünden ç kan seslerdir.’”71

66 Mevlânâ, Divân- Kebîr, VII, 260, b. 3303.

67 Mevlânâ, Divân- Kebîr, VII, 361, b. 4674.

68 Mevlânâ, Divân- Kebîr, VII, 638, b. 8490-8491.

69 Mevlânâ, Divân- Kebîr, V, 4, b. 23-24.

70 Mevlânâ, Dîvân- Kebîr, VII, 638, b. 8491-8499.

71 Mevlânâ, Konular na Göre Aç klamal Mesnevî Tercümesi, IV, 437, b. 733-738, 742-743.

Gökyüzünün dönerken çKkardKTK sese benzetilen tambur sesi, gönül hazine-sinden naTmeler çKkarmaktadKr:

“Tambur, ya ay dedi;in bizim ya ay m z diye gönülden na;meler koparm ; can ar s , u baldan mimarl k ö;renmi .”72

. Feryat Eden Kopuz

Türklerin ana yurdu Ortaasya’yla birlikte anKlan ve destanlarda da adK sKk-ça geçen kopuz, Mevlânâ düQüncesinde mKzrabKna vurulduksKk-ça feryat eden bir hal yaQar. Kopuz, mKzrap yedikçe de yerinde duramaz ve feryat eder:

“Mademki inanan, feryat edip a;lamada kopuzdur, kopuz, kendisine birisi m z-rap vurmad kça nerden feryat edecek? Büyükler büyü;ü ferah geldi çatt , ulular ulusu ferah geldi eri ti; en devaml kerem geldi, aylar n ay geldi. Kopuz huy edinmi tir, m z-rap yemedikçe duramaz, dayanamaz; çalg n n ayaklar na yüz sürer, ba vurur.”73

Mevlânâ kültür ve öTretisinde üzerlerinde birer birer durulan müzik aletleri bir tarafa, hepsine bedel ney bir tarafadKr. Peki neden ney bu kadar önemli ve vazgeçilmezdir?

Belgede marife bilimsel birikim MEVLÂNÂ (sayfa 181-187)