• Sonuç bulunamadı

Dar Merkezli Karar Alma Sürecinden Geniş Merkezli Karar Alma

3. BÖLÜM: KAMU POLİTİKALARININ OLUŞTURULMASI SÜRECİNDEKİ

3.2. Araştırmada Elde Edilen Verilerin Analizi ve Değerlendirilmesi

3.2.1. Kamu Politikalarının Oluşturulması Sürecinin Değişen Yapısı

3.2.1.2. Dar Merkezli Karar Alma Sürecinden Geniş Merkezli Karar Alma

Geleneksel kamu yönetimi modelinde siyasilerden ve kamu bürokrasisinin üst düzey yöneticilerinden oluşan, dar merkezli bir karar alma sürecinin olduğu görülmektedir. Bu yapı, kamu yönetiminin her alanını etkilediği gibi kamu politikalarını da etkilemiş ve geleneksel kamu yönetimi modelinin uygulandığı dönemde kamu politikaları dar bir merkezi yönetim tarafından hayata geçirilmiştir. Geleneksel kamu yönetimi modelinin toplumun talep ve beklentilerini dikkate almayan yapısı da göz önüne alındığında, geleneksel dönemde oluşturulan kamu politikalarının genellikle bu dar merkezi yönetim içerisinde yer alan kişilerin düşüncelerini ve görüşlerini yansıtmakta olduğunu söylemek mümkündür. Bir diğer ifadeyle bu kişilerin toplumsal bir sorunu algılama düzeyleri, oluşturulan kamu politikasını doğrudan şekillendirmektedir.

Bilindiği üzere, kamu politikalarının oluşturulması sürecindeki en önemli aşamalardan birisi, toplumsal sorunun veya konunun tanımlanması aşamasıdır. Çünkü toplumsal sorunun veya konunun tanımlanma biçimi veya hangi açıdan tanımlandığı, oluşturulan kamu politikasını doğrudan değiştirebilmektedir.30

Dolayısıyla kamu politikalarının dar bir

30 Örneğin sokak çocukları sorunu; bir istihdam sorunu olarak tanımlanırsa, bu çocuklara bir iş sağlanması yönünde bir politika oluşturulurken, bir güvenlik sorunu olarak tanımlanırsa, bu çocukların diğer insanlara zarar vermesini önlemeye yönelik bir politika oluşturulur.

172

merkezi yönetim tarafından oluşturulması, bütün kamu politikalarının, bu kişilerin toplumsal sorunları veya konuları anlama ve anlamlandırma düzeyine göre şekillendirilmesi anlamına gelmektedir. Bu da çoğu kez sorunun veya konunun istenilen veya beklenilenden farklı bir biçimde tanımlanmasına ve yanlış yönde politikaların geliştirilebilmesine neden olabilmektedir. Bu sorun mülakata katılan kişiler tarafından da dile getirilmiştir. Büyükşehir belediye başkanı ile yapılan mülakatta; “geleneksel dönemde merkezi yönetimdeki üç beş

kişi tarafından oluşturulan bu politikaların, çoğu zaman toplumsal sorunlara çözüm getirmekten bir hayli uzak olduğu, hatta bazı kamu politikalarının hangi amaçla ve hangi gerekçelerle yapıldığının hala toplum tarafından anlaşılamadığı ve anlaşılmasının da mümkün olmadığı” ifade edilmektedir. Bu nedenle “bu politikaların toplumda bir karşılığının olmadığı gibi, çoğu zaman başarılı sonuçlara ulaşmaktan da bir hayli uzak olduğu” dile getirilmektedir.

Değişen yönetim anlayışıyla birlikte bu noktada da oldukça önemli değişimlerin yaşandığını ve dar merkezli karar alma sürecinden daha geniş merkezli karar alma sürecine doğru geçiş yaşandığını söylemek mümkündür. Bu bağlamda mülakata katılanlara, “günümüzde politika oluşturma sürecinin geleneksel döneme nazaran çok daha

katılımcı bir hale gelip gelmediği” sorusu yöneltilmiştir.

Düşünce kuruluşları; “önceki yıllarda toplumsal temsilin kamu politikalarına

yansımadığı, ancak günümüzde geçmişten farklı olarak toplumun farklı kesimlerinden farklı aktörlerin sürece dahil edilmeye başlandığı” belirtmektedir. Ayrıca “günümüzde artık kamu politikaları, katılımcı bir anlayışla çok aktörlü bir yapılanma içerisinde oluşturulmaktadır. Bu bağlamda toplumsal temsilin kamu politikaları alanına da yansıdığını açıkça söyleyebiliriz” şeklinde bir açıklama yapmaktadır.

Yine bu bağlamda sayın bakan; “yeni dönemde kamu politikalarının oluşturulması

sürecine diğer aktörlerinin de katılımını sağlamaya yönelik gerekli yasal düzenlemelerin yapıldığını” dile getirmektedir. Böylelikle geniş merkezli karar alma

süreci sadece söylevde kalmamış, aynı zamanda işlevsel bir nitelik kazanmıştır. Yine sayın bakan; “diğer politika aktörlerinin görüş ve önerilerinin milletvekilleri tarafından

bir önerge haline getirilebildiğini ve bu sayede tasarıya da eklenebildiğini” söyleyerek,

bu noktada atılan atımların oldukça ciddi olduğunu ortaya koymaktadır. Ayrıca sayın büyükşehir belediye başkanı; “toplumun ilgili kesimlerinin meclis toplantılarına

173

katılmalarına yönelik olarak sürekli çağrıda bulunduklarını ve dileyen herkesin bu toplantılarda yer alarak görüşlerini açıklayabildiğini” dile getirmektedir. Benzer bir

açıklama sivil toplum kuruluşları ile yapılan mülakatta da dile getirilmiş ve “bir sivil

toplum kuruluşu olarak dönem dönem komisyon çalışmalarına katılıyoruz ve görüşlerimizi orada paylaşıyoruz” denilmiştir. Ancak bu noktada bir ayrıntıya dikkat

çekmek gerekmektedir. Yönetici durumunda olan katılımcılar, gelinen noktayı bir kazanım olarak değerlendirmekte iken, diğerleri bir mesafe kat edildiğini ancak bu mesafenin oldukça yetersiz olduğunu belirtmektedirler. Aradaki farklılığın, katılımcıların sahip olduğu toplumsal statüden ve bakış açısından kaynaklandığını söylemek gerekmektedir. Yoksa her iki tarafta olumlu yönde adımların atıldığı noktasında birleşmektedirler.

Bu sonucu ortaya çıkaran birkaç neden bulunmaktadır. Öncelikle Wilson tarafından ileri sürülen ve sonrasında onu takip eden yazarlar tarafından tam anlamıyla bir zıtlaşmaya çevrilen siyaset-yönetim ayrımı, 1960’lardan itibaren önemini kaybetmeye başlamıştır. Bunun yerine ise, siyaset-yönetim birlikteliği almaya başlamıştır. Bu gelişme, dar merkezli yönetim modelinin yavaş yavaş genişlemesine ve yeni aktörlerin sürece dahil edilmesine neden olmuştur. Bu durumun test edilebilmesi için mülakata katılanlara, “politika

oluşturma sürecinde gerekli bilgi ve belgelerin, diğer politika aktörleri ile yeterli ölçüde paylaşılıp paylaşılmadığı” sorulmuştur. Mülakata katılanların tamamı; “her zaman olmasa da, zaman zaman karar alıcıların gerekli bilgi ve belgeleri diğer aktörlerle paylaştıklarını” ifade etmektedirler. Ayrıca sivil toplum kuruluşları ve düşünce kuruluşları;

“karar alıcıların bazı politikaların oluşturulmasında kendilerinden de görüş istendiğini

veya rapor hazırlanmasının talep edildiğini ya da kendilerinin bir konu hakkında yapmış oldukları çalışmaları karar alıcılar ile paylaşabildiklerini” belirtmektedirler. Bu

ifadelerden hareketle, karar alma ve politika oluşturma süreçlerinde, siyasilerin yanında sadece üst düzey birkaç bürokratın yer alması anlayışından vazgeçildiği, siyasilerin, kamu bürokrasisinin ve diğer aktörlerin birlikte hareket etmesi anlayışının yerleşmeye başladığı söylenebilir. Bu yeni yapıyla birlikte, en azından oluşturulan kamu politikalarının, sadece karar vericilerin sınırlı dünya görüşlerinden ve sorunu tanımlama biçiminden kurtarmakta olduğunu söylemek mümkündür.

174

Dar merkezli karar alma sürecinden geniş merkezli karar alma sürecine geçişi hızlandıran bir diğer etken de yönetişim kavramının ortaya çıkması ve yaygın bir biçimde uygulanmaya başlamasıdır. Çünkü yönetişim, tek taraflı ve tek bir merkezden yönetme anlayışı yerine, diğer paydaşların da katılımıyla birlikte geniş merkezli bir yönetme anlayışını hedeflemektedir. Bu sebeple artık günümüzde, yönetme işlevinin sadece devletin bir görevinin olmadığının anlaşılması ve birlikte/ ortak yönetme anlayışının yerleştirilmeye çalışılması, dar merkezli karar alma sürecini ortadan kaldırmaktadır. Zira mülakata katılan kişilerin tamamının; “yönetişim anlayışının günümüzde olmazsa olmaz bir hale

dönüştüğünü, kararların ve politikaların, müzakere süreci içerisinde oluşturulmasının bir zorunluluk haline geldiğini” dile getirmeleri, bunun önemli bir ispatıdır. Ayrıca yönetişim

uygulamalarının yerleştirilmesi ve bir an önce kurumsallaştırılması noktasında da bir görüş birlikteliğinin olduğu görülmektedir. Bu çerçevede; “kamu yöneticilerinin, vatandaşların ve

diğer aktörlerin mutlaka birlikte hareket etmesi gerektiği” dile getirilmektedir. Nitekim

sayın büyükşehir belediye başkanı; “biz seçildiğimiz günden beri sivil toplum kuruluşları,

üniversiteler ve sendikalar ile işbirliği içerisinde hareket ediyoruz. Aynı zamanda yapacağımız her bir projeyi vatandaşlarımızla paylaşarak vatandaşlarımızın da görüşlerine başvuruyoruz. Örneğin, şehir içi ulaşım sistemlerinden birisi olan hızlı trenlerin adını vatandaşlarımıza danışarak karar verdik” açıklamasıyla dar merkezli

karar alma sürecinden, geniş merkezli karar alma sürecine geçilmekte olduğunu net bir biçimde vurgulamaktadır.