• Sonuç bulunamadı

Demokrasi Anlayışındaki Değişim ve Kamu Politikalarına Etkileri

2. BÖLÜM: KAMU POLİTİKALARININ OLUŞTURULMASI VE SÜRECİ

2.3. Kamu Politikalarının Oluşturulmasında Süreci Etkileyen “Yeni” Faktörler

2.3.1. Demokrasi Anlayışındaki Değişim ve Kamu Politikalarına Etkileri

1980’lerden itibaren demokrasi algısında ve anlayışında, büyük bir dönüşüm süreci başlamıştır. Bu dönüşümün gerçekleşmesinde; bilgi ve iletişim sektöründeki muazzam gelişmelerin, artan küreselleşmenin, Yeni Sağ düşüncenin ve uluslararası kuruluşların önemli katkıları olmuştur. Bu süreçte temsili demokrasilerin, temsil ve yönetişim sorunları gün yüzüne çıkmıştır. Bu nedenle günümüzde uygulanan temsili demokrasi modelinin, birçok sorunla karşı karşıya olduğu, her geçen gün etkinliğini biraz daha kaybettiği düşüncesi yaygınlık kazanmaya başlamıştır (Şinik, 2009: 2). Bu durum, temsili demokrasinin açıklarını ve sorun alanlarını giderecek yeni demokrasi arayışlarını gündeme taşımış ve yeni demokrasi modellerinin ortaya çıkmasına yol açmıştır.

Günümüzde demokrasi; “halkın kendi kendini yönetmesini değil, iyi bir biçimde yönetilme garantisi” biçimine dönüşmektedir (Arblastes, 1999: 75). Demokrasinin bu yeni tanımının günümüzde en iyi şekilde ancak katılımcı demokrasiyle sağlanabileceği görülmektedir. Çünkü katılımcı demokrasi modeli egemenlik hakkının halka ait olduğu, yöneticilerin halk tarafından seçildiği, gerekli gördüğü durumlarda karar alma ve politika oluşturma süreçlerini doğrudan veya dolaylı olarak etkileyebildiği ve seçtiği yöneticilerini seçimler dışında da denetleyebildiği bir yönetim sistemini ifade etmektedir (Küçükağa, 1995: 15-17). Bu haliyle birlikte yönetme ve yönlendirme

128

şeklinde ifade edilen yönetişim kavramının, katılımcı demokrasi anlayışı ile pratiğe geçtiği, karar alma ve politika oluşturma süreçlerinin çok aktörlü bir yapılanmaya kavuşturulduğu ve temsili demokrasi modelinin katılmayı sadece seçimlere indirgeme anlayışının terk edildiği görülmektedir (Eroğlu, 2010: 219).

Katılımcı demokrasi, karar alıcıların ve politika oluşturucuların halkın önceliklerine önem vermesini ve toplumun bütün kesimlerinin karar verme sürecine dahil edilmesini esas almaktadır. Böylelikle karar almada ve politika oluşturmada adaletli ve tarafsız olunması sağlanmaktadır. Ayrıca alınan kararların ve oluşturulan politikaların kaliteli olması ve meşruluk zeminine oturtulması temin edilmektedir. Bu modelde sivil toplumun güçlü olması, toplumsal sorunların daha kolay ve sonuç odaklı bir biçimde çözülmesine yardımcı olmaktadır. Karar alma ve politika oluşturma süreçlerin daha esnek, şeffaf ve dinamik yapısı; iletişimin artmasına, yeni ve değişik fikirlerin ortaya çıkmasına, vatandaşlarda aidiyet duygusunun gelişmesine ve yeni güven mekanizmalarının ortaya çıkmasına olanak tanımaktadır. Böylelikle vatandaşların siyasal alana yabancılaşması engellenmektedir (Genç, 2012: 49-54).

Son dönemde politika oluşturma sürecine vatandaşların ve diğer aktörlerin katılımını sağlamaya yönelik çabaların büyük oranda arttığı görülmektedir. Bu amaçla; referandum, halkoylaması, danışma kurulları, kent konseyleri, meclis toplantılarına katılma, kamu anketi, vatandaş toplantıları, vatandaş panelleri, çalıştaylar ve diğer birçok yeni katılma yönteminin26

hayata geçirilmekte olduğu gözlemlenmektedir (Şengül, 2007: 8). Örneğin Bulgaristan’da hükümet, Belene Nükleer Santrali’nin yapılıp yapılmayacağını halkın karar vereceğini, böylesine önemli bir politikanın ancak kamuya açık geniş bir tartışma sonucunda alınabileceğini, bu amaçla bir referandum yapılacağını dile getirerek, katılımcı demokrasinin önemine vurgu yapmıştır. Yine Türkiye’de de 2010 yılında oldukça önemli bir referandumun gerçekleştirildiği görülmektedir. Yapılan bu referandumla halk, 1982 Anayasasında değişiklik yapılıp

26

Danışma komiteleri, planlama hücreleri, uzlaşma konferansı, müzakereci anketler, müzakereci yasa yapımı, yuvarlak masa toplantıları, topluluk çalıştayları, kamuoyu yoklamaları, gelecek ve senaryo çalıştayları, bilgilendirme toplantıları, paydaş toplantıları, arabuluculuk, açık oturumlar ve halk toplantıları, vatandaş panelleri, birleştirme konferansları, odak grup toplantıları, düşünce anketleri ve vatandaş jürileri gibi (Demir, 2011b: 209; Genç, 2012: 63-74; Köseoğlu, 2013a: 13).

129

yapılmamasına doğrudan kendisi karar vererek, katılımcı demokrasinin kamu politikaları üzerindeki etkisini açık bir biçimde ortaya koymuştur.

Yine bu noktada anket, vatandaş konseyleri, deneme, program değerlendirme, şikâyet ve öneri kutuları gibi vatandaşlardan gelen tepkileri ortaya koyacak geri bildirim yöntemlerinin de sıklıkla kullanılması gerektiğine yönelik genel bir kanaat oluşmaktadır (Özgür, 2003: 205). Bu bağlamda Türkiye’de 2006 yılında Başbakanlık İletişim Merkezi’nin (BİMER) hayata geçirildiği görülmektedir. BİMER uygulaması ile Başbakanlık, Bakanlıklar, Valilikler ve Kaymakamlıkların tamamında “Halkla İlişkiler Müracaat Büroları” oluşturulmuştur. Vatandaşlardan gelen her türlü istek, şikayet, ihbar, görüş ve önerileri alan ve bunları değerlendiren BİMER koordinatörleri, gereği yapılmak üzere ilgili birimlerle irtibata geçmekte ve başvuru sonucundan ilgili vatandaşı haberdar etmektedir. BİMER’e yapılan vatandaş başvuruları 2006 yılında sadece 130 bin civarında iken, 2013 yılı itibarıyla bu sayı 1.2 milyona ulaşmıştır. 2006 yılında yaklaşık 175 bin işlem gerçekleştiren BİMER, 2013 yılında 2.6 milyon işleme ulaşmıştır. Üstelik vatandaşların içişlerinden sosyal güvenliğe, eğitimden sağlığa, kamu çalışanlarının tutum ve davranışlarından çevre ve şehirciliğe, ulaştırmadan belediyelerin hizmetlerine kadar hemen hemen her alanlarda başvuruda bulundukları görülmektedir. Yıllar itibarıyla bakıldığında başvuru ve işlem sayılarının her geçen gün arttığı dikkati çekmektedir (http://www.bimer.gov.tr). Yine bu noktada, neredeyse bütün belediyelerin bir şikayet, istek ve talep birimi oluşturdukları bilinmektedir. Vatandaşların belediyeye ilişkin bütün şikayetlerini, isteklerini ve taleplerini doğrudan bu birimlere yapabildikleri görülmektedir. Bu durum, vatandaşların zamanla “pasif vatandaş” zihniyetinden kurtulduğunu ve çeşitli katılma yollarını kullanarak alınan kararları ve oluşturulan politikaları etkilemeye yöneldiğini açıkça göstermektedir. Diğer taraftan bu katılma yöntemlerinden bazılarının birçok ülke tarafından, kararların alınması ve politikaların oluşturulması sürecinde, uyulması gereken bir zorunluluk haline getirildiği görülmektedir (Şengül, 2007: 8).

Katılımcı demokrasi modeli, hem toplumsal sorunların tam olarak belirlenmesini hem de bu sorunları çözmek amacıyla geliştirilen kamu politikalarının daha tutarlı ve yerinde olmasını sağlamaktadır. Vatandaşların aktif katılımı, bir taraftan sorunlarının çözümlerini kolaylaştırmakta diğer taraftan da belirlenen hedeflere ve sonuçlara daha

130

kısa sürelerde ulaşılmasını temin etmektedir (İnan, 1998: 128). Çünkü vatandaşların katılımıyla oluşturulan kamu politikaları, toplum tarafından daha olumlu karşılanmakta ve sahiplenilmekte ve bir an önce hayata geçirilebilmesi için büyük ölçüde desteklenmektedir. Bu haliyle kamunun elindeki gücün kötüye kullanılmasına da engel olan katılımcı anlayış, vatandaş ile devlet arasındaki uyumu sağlamada ve devlete olan güvenin artmasına da önemli derecede katkı sağlamaktadır (DPT, 2007: 15).

Son dönemde Türkiye’de internet kullanımının yaygınlaşması ile birlikte kamu kurum ve kuruluşlarının, hazırlamış oldukları kanun taslaklarını web sayfalarından yayınlayarak kamuoyu ile paylaştıklarını söylemek mümkündür. Yine bazı kararların alınması ve politikaların belirlenmesi noktasında da, internet aracılığıyla mini referandumlar yapıldığı ve anketler düzenlendiği görülmektedir. Böylelikle siyasal katılmanın önündeki engellerin büyük ölçüde kaldırılması ve vatandaşların bir aktör olarak karar alma ve politika oluşturma süreçlerinde yer alması sağlamaktadır (DPT, 2007: 19-20). Kadıköy Belediyesi’nin düzenleyeceği etkinlikleri ve bazı kamu hizmetlerini, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demir Yolları’nın (TCDD) hızlı trenlerin rengini, Sakarya Büyükşehir Belediyesinin kent içi hızlı trenin adını vatandaşlarına danışarak belirlemesi, halkın karar verme süreçlerine katılmasının birkaç örneği olarak sayılabilir.

Türkiye’de 2000’li yıllardan itibaren, hizmette yerellik ilkesi çerçevesinde hayata geçirilen yasal düzenlemelerle, yerel düzeyde oluşturulan kamu politikalarında da katılımcılığın arttırılmasına yönelik önemli ve kayda değer adımlar atılmaktadır. Bu bağlamda bazı belediyelerin, Belediye Kanunu’nun 77. maddesinde yer alan “belediye hizmetlerine gönüllü katılım” ifadesi çerçevesinde birçok sosyal hizmeti ve sosyal sorumluluk projelerini vatandaşlarla birlikte gerçekleştirdikleri görülmektedir. Örneğin bu konuda öncü belediyelerden birisi olan Kadıköy Belediyesi, gönüllü katılım kapsamında paneller, çalıştaylar, tiyatro gösterileri ve çeşitli konserler düzenlemektedir. Yine bu konuda öncü belediyelerden birisi olan İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin hastalara yardımdan sokak çocuklarının korunmasına, köy okulların yenilenmesinden hayvanların korunmasına kadar birçok alanda vatandaşların da katılımıyla projeler geliştirdiği ve bunları hayata geçirdiği gözlemlenmektedir. Ayrıca İzmir ve Adana Büyükşehir Belediyelerinin de, kadınların ve gençlerin karar alma ve politika oluşturma

131

süreçlerine daha fazla katılmalarına yönelik girişimlerde bulunduklarını söylemek mümkündür (Demir, 2011b: 217-220).