• Sonuç bulunamadı

2. BÖLÜM: KAMU POLİTİKALARININ OLUŞTURULMASI VE SÜRECİ

2.2. Kamu Politikalarının Oluşturulmasında Rol Oynayan Aktörler

2.2.1. Kamu Politikalarının Geleneksel Aktörleri

2.2.1.2. Hükümet

Ülkenin genel siyasetinin, politikalarının ve kamusal hizmetlerin yürütme tarafından yerine getirildiği göz önüne alındığında, kamu politikalarının oluşturulmasında ve hayata geçirilmesinde yürütmenin en önemli ve en etkin rolü üstlenmekte olduğu görülmektedir (Çevik ve Demirci, 2008a: 37).

Yürütme organının siyasi açıdan sorumlu kanadını oluşturan hükümetler, yürütme yetkisini fiilen kullanan ve kamu bürokrasisini yönlendiren kurullardır. Hükümetler, yasalarla diğer birimlere verilmiş yetkiler dışındaki bütün yetkileri kullanmaktadırlar. Hatta bazı durumlarda, kanun hükmünde kararname örneğinde olduğu gibi, yasama organına tanınmış yetkileri dahi kullanabildikleri görülmektedir. Bu nedenle hükümetler, kamu politikalarının oluşturulmasında ve yürütülmesindeki en temel aktör olarak nitelendirilmektedir (Eryılmaz, 2011: 118-119; Aksoy, 2008: 110).

99

Türkiye’de de kamu politikalarını oluşturma ve bunları yürütme yetkisi hükümete tanınmıştır. Üstelik hükümetin işleyişine ve kamusal politikaların belirlenmesine yönelik genel bir düzenleme bulunmadığı için de kamu politikaları, hükümetten hükümete değişkenlik gösterebilmektedir. Bir diğer ifadeyle bir hükümetin çözülmesi gereken toplumsal bir sorun olarak gördüğü bir konuyu başka bir hükümet, toplumsal bir sorun olarak görmeyebilmektedir. Ya da her bir hükümet, toplumsal bir sorunu farklı açılardan tanımlayarak, soruna yönelik farklı kamu politikaları geliştirebilmektedir. Örneğin Özal hükümetleri döneminde toplumsal bir sorun olarak görülen ve bu yönde politikalar geliştirilen nüfus artış hızının düşürülmesi ve aile planlamasının yapılması konuları, Adalet ve Kalkınma Partisi (Ak Parti) hükümetleri döneminde farklı bir biçimde tanımlanmıştır. Bu durum, aile planlamasının yapılması ve nüfus artış hızının düşürülmesi politikalarından vazgeçilerek, nüfusun arttırılmasına yönelik politikalara ağırlık verilmesine neden olmuştur (Eryılmaz, 2011: 101; Akdoğan, 2013: 211).

Hükümetlerin içyapısı, kamu politikalarının oluşturulması noktasında son derece önemlidir. Çünkü hükümetlerin içyapısının niteliği, gerçekte kamu politikalarının kim tarafından belirlendiğini açıkça ortaya koymaktadır. Parlamenter sistemde hükümetler, başbakan ve onun seçtiği bakanlardan meydana gelmekte olup, başbakan hükümetin dolayısıyla yürütmenin başı olarak kabul edilmektedir. Diğer taraftan başbakanların genellikle bir siyasal parti liderliğine de yürüttüğü ve bu bağlamda milletvekili adaylarının belirlenmesinde de birinci derecede yetkili olduğu göz önüne alındığında, bu kişilerin gerek yürütme gerekse yasama üzerinde ne derecede etkin olduğu net bir biçimde ortaya çıkmaktadır. Günümüzde birçok ülkede başbakanlar, önemli bir siyasi otorite haline dönüşmüşlerdir. Bu bağlamda özellikle tek parti iktidarının sağlandığı dönemlerde başbakanın, aslında birçok politikanın belirlenmesinde doğrudan etkili olduğu, hatta zaman zaman parlamentodan çıkacak yasaları dahi doğrudan belirleyebildiği görülmektedir.

Siyaset ve yönetim ayrımının temel ilke olarak benimsendiği geleneksel yönetim anlayışında, kararların alınması ve kamu politikalarının oluşturulması siyasilerin yani hükümetin, temel görevleri arasında görülmüştür. Bu anlayış, kamu politikalarının oluşturulması noktasında hükümetlerin, bürokrasiye nazaran daha etkin bir rol üstlenmelerine yol açmıştır. Bu süreç içerisinde bürokrasi, elinde bulundurduğu teknik

100

bilgi ve uzmanlığa dayalı güç ile zaman zaman hükümetin bu alandaki başat konumunu sınırlandırmaya çalışmış olsa da, pek başarılı olduğunu söylemek mümkün değildir. Çünkü Wilson tarafından ileri sürülen ve onu takip eden yazarlar tarafından daha da geliştirilen siyaset-yönetim ayrımı, bu noktada hükümetleri öncü konuma taşımıştır. Ayrıca bürokratların hükümet tarafından atanması da, hükümetlerin bu alandaki öncü rolünü daha da pekiştirmiştir. Diğer taraftan hükümetlerin bu alandaki üstünlüğünün, sadece bürokrasiyle sınırlı olmadığı, zamanla topluma karşı da bir üstünlük yarattığı görülmektedir. Bu nedenle geleneksel yönetim anlayışının hakim olduğu dönemde oluşturulan kamusal politikalar, toplumsal talep ve beklentileri karşılamaktan ziyade hükümetlerin genel politikaları ve dünya görüşleri çerçevesinde şekillenmiştir. 20. yüzyılın son çeyreğinden itibaren gerek ulus-devlet anlayışında gerek yönetim anlayışında yaşanan değişim, kararların alınmasında ve kamu politikalarının oluşturulmasında hükümetin yanında yeni aktörlerin yer almasına neden olmuştur. Bu dönemde benimsenen yeni liberal düşünce anlayışı, bireyi ve bireyin görüşlerini daha fazla ön plana çıkarmıştır. Bu durum hükümetlerin, bireylerin talep ve beklentilerine karşı daha fazla duyarlı olmasını sağlamıştır. Yine bu dönemde ortaya çıkan küreselleşme süreci, devletlerin egemenlik alanının sınırlarının belirsizleşmesine neden olmuş ve kamusal politikaların oluşturulması noktasındaki hükümetin egemen gücünün uluslararası örgütlerce sınırlandırılması sonucunu ortaya çıkarmıştır. Artık hükümetler, sınırları içerisindeki tek başına politika oluşturma yetkisini, büyük ölçüde diğer aktörlerle paylaşmak zorunda kalmaktadır. Örneğin 1980 sonrası Türkiye’deki çevre politikalarının gelişiminde bu durumun izlerini net bir biçimde görmek mümkündür. Benzer bir biçimde ekonomi politikalarının oluşturulmasında da hükümetler dışındaki aktörlerin etkileri açıkça ortadadır.

Günümüzün gelişmiş modern toplumlarında, toplumsal bir sorun ve soruna ilişkin vatandaşların talep ve beklentileri, belirli bir süre kamuoyunun gündeminde kaldıktan sonra internet, sosyal medya, düşünce kuruluşlarında tartışma gibi çeşitli vasıtalarla hükümete bir diğer ifadeyle karar alıcıların gündemine taşınmaktadır. Hükümetler, kendilerine iletilen toplumsal sorunun çözümüne ilişkin hemen gerekli politika oluşturma çalışmalarına başlayabileceği gibi, konuyu çözülmesi gereken bir toplumsal sorun olarak görmeyerek gündeminden düşürme yoluna gidebilmektedir (Çevik ve

101

Demirci, 2008a: 34). Ancak günümüzde toplumsal soruna yönelik kamuoyunda görüş birliğinin sağlanmış olması, konunun medya kuruluşları, sivil toplum örgütleri, siyasi parti grupları ve uluslararası kuruluşlardan yeterli desteği görmesi durumunda karar alıcıların gündeminden düşmesi pek kolay görünmemektedir. Böyle bir durumla karşı karşıya kalan hükümetlerin genellikle politika oluşturma sürecini fiilen başlattıklarını veya başlatmak zorunda kaldıklarını söylemek mümkündür. Bu bağlamda kamu politikalarının oluşturulması sürecindeki hükümetlerin başat rolünün büyük ölçüde kırılmakta olduğu gözlemlenmektedir.