• Sonuç bulunamadı

3. BÖLÜM: KAMU POLİTİKALARININ OLUŞTURULMASI SÜRECİNDEKİ

3.2. Araştırmada Elde Edilen Verilerin Analizi ve Değerlendirilmesi

3.2.2. Yeni Faktörlerin Kamu Politikaları ve Oluşturulması Süreci Üzerindeki

3.2.2.1. Müzakereci Yöntemi Önceleyen Politika Oluşturma Süreci

Geleneksel kamu yönetimi modelinin devleti ve kamu bürokrasisini üstün gören düşünce yapısı, devlet merkezli karar alma ve politika oluşturma sürecini ortaya çıkarmıştır. Bu yapı; bütün kamu politikalarının devlet tarafından, diğer aktörlere danışılmadan ve onlarla müzakere edilmeden, oluşturulması sonucunu yaratmıştır. Bu bağlamda devlet dışında yer alan diğer aktörlerin yönetme işlevinin dışında tutulduğunu, sadece dışında tutulmakla da kalmadığını, aynı zamanda görüş ve önerilerine de kıymet verilmediğini söylemek mümkündür. Nitekim sayın bakanın; “biz

183

durumdayız” şeklindeki açıklaması, ayrıca büyükşehir belediye başkanının; “elbette ki bazı politikalar var ki, biz bugün bu politikaları asla yapmayız. Her şeyi tek başınıza yönetmeniz mümkün değildir. Örneğin son dönemdeki maden kazalarında da görüldüğü gibi, yaklaşık 10000 maden ocağı var ve bu ocakların tamamı merkezi yönetim tarafından tek başına denetlenmeye çalışılmaktadır. Bunun pratikte uygulaması pek de mümkün değildir ve mümkün olmadığı da açıkça ortaya çıkmıştır” yönündeki

beyanatları, bu durumu açıkça ortaya çıkarmaktadır.

Yeni kamu yönetimi modeli, geleneksel kamu yönetimi modelinden farklı olarak, kamu politikalarının oluşturulması sürecinde, diğer aktörlerinde yer almasını veya en azından görüş ve önerileri ile talep ve beklentilerini bu sürece yansıtabilmelerini sağlamaya yönelmektedir. Bir diğer ifadeyle yeni kamu yönetimi modeli, kamu politikalarının tamamının bütün paydaşlar tarafından müzakere edilerek, ortak bir biçimde oluşturulmasını öngörmektedir. Çünkü danışma ve müzakere etmeyi olmazsa olmaz bir ilke olarak ele almakta ve geçmiş yıllarda yaşanılan sorunların ancak bu şekilde çözüme kavuşturulabileceğini düşünmektedir. Nitekim sayın büyükşehir belediye başkanı; “hiç

şüphesiz danışma, hayatımızın her alanında olan bir olgudur ve yönetimde de muhakkak olması gerekmektedir” ifadesiyle, müzakere etmenin sadece yönetimde değil,

hayatımızın tamamında ne derecede önemli olduğunu belirtmeye çalışmaktadır. Yine sivil toplum kuruluşu; “kesinlikle bunu tartışmaya dahi gerek yoktur. Hatta öyle ki

sonucu etkilemeyecek dahi olsa bütün politikaların müzakereci bir biçimde oluşturulması gerekmektedir. Yani göstermelik dahi olsa bunun yapılması şarttır. Bu durum, daha sonradan oluşabilecek birçok sorunun önüne geçmektedir. Çünkü insanoğlunun en çok önemsediği şey değer verilmektir” ifadesiyle, aslında vatandaşlar

açısından danışma yönteminin önemini ve yönetimle müzakere etmenin sağlayacağı faydaları ortaya koymaya çalışmaktadır.

Danışma veya müzakere etme yönteminin temel koşullarından birisi, vatandaşların ve diğer aktörlerin siyasal alana katılmalarının sağlanmasıdır. Siyasal katılmayı ön plana çıkaran ise, değişen demokrasi anlayışıdır. Siyasal katılma üzerinde şekillenen ve toplumun her bir kesiminin yönetimin her bir alanında aktif bir biçimde var olması gerektiği düşüncesine dayanan katılımcı demokrasi modelinin, siyasal katılmanın yaygınlaşmasında ve her alanda daha fazla ön plana çıkmasında önemli katkılarının

184

olduğu görülmektedir. Bu görüşün test edilebilmesi amacıyla katılımcılara; “demokrasi

anlayışında meydana gelen değişimin kamu politikalarının oluşturulması sürecine de yansıdığını ve politika oluşturma sürecini daha katılımcı bir hale dönüştüğünü düşünüyor musunuz?” sorusu yöneltilmiştir.

Düşünce kuruluşları; “Türkiye’nin genel anlamda 2000 sonrasında yaşadığı bir

normalleşme ve demokratikleşme süreci vardır. Bu normalleşme ve demokratikleşme sürecinin en önemli katkılarından birisi de, kamusal alan üzerindeki vesayetin kaldırılması ve kamusal alana katılma kanallarının açılmasının sağlanmasıdır. Katılma kanallarının açılması beraberinde daha özgürlükçü bir ortamın ortaya çıkmasına ve kamu politikalarının daha demokratik bir çerçevede oluşturulmasına olanak sağlıyor”

ifadesiyle, demokrasi algısındaki değişimin yarattığı etkiyi açıklamaya çalışmaktadır. Yine sayın bakan; “değişen demokrasi algısıyla birlikte diğer aktörlerin katılımın

sağlanmasına yönelik yeni katılma yöntemlerinin hayata geçirildiğini, bunların yasal düzenlemelerinin yapıldığını, bu amaçla politika taslaklarının diğer aktörlere de gönderildiğini ve onlardan toplanan görüşlerle birlikte kamu politikalarına son şeklinin verildiğini” dile getirmektedir. Ayrıca sayın bakan; “örneğin yükseköğretim kanun taslağının üniversitelere gönderildiğini, yine yeni anayasa taslağının sivil toplum kuruluşlarına, baskı ve çıkar gruplarına ve diğer ilgili aktörlere gönderildiğini ve buralardan gelen görüş ve önerilerin değerlendirmeye alındığını” belirtmektedir.

Diğer taraftan sivil toplum kuruluşlarının da; katılımcı demokrasi ile birlikte eskiden

kamu politikalarının oluşturulması sürecine katılamayan sivil toplum kuruluşlarının veya toplumun ilgili kesimlerinin, günümüzde kamu politikalarının oluşturulması sürecine katılmaları sağlanmıştır” şeklinde bir açıklamada bulunduğu görülmektedir.

Ancak bu noktada sivil toplum kuruluşları; “ancak hala bazı sivil toplum kuruluşlarının

ve toplumun ilgili kesimlerinin katılımının sağlanamadığını da söylemek gerekmektedir. Yani henüz tam anlamıyla yeterli olduğunu söylemek mümkün değildir” söyleviyle

gelinen noktayı yeterli görmediklerini de dile getirmektedirler. Fakat şunu da ifade etmek gerekir ki; bütün paydaşlar, katılımcı demokrasi modelinin vatandaşların ve diğer aktörlerin politika oluşturma süreçlerine katılmalarını sağlamaya başladığı noktasında birleşmektedir.

185

Bu ifadelerden demokrasi anlayışında yaşanan değişimle birlikte, siyasal katılmanın oldukça önemli bir ilke haline geldiğini, katılımcı demokrasi modelinin her geçen gün yaygınlaşmasının vatandaşları daha fazla siyasal alanının içine çektiği ve yönetim süreçlerinin her aşamasına katılmalarına olanak tanıdığı söylenebilir. Ayrıca katılımcı demokrasi modelinin kurumsallaşmasının yönetimi de yükümlülük altında bıraktığı, vatandaşların her alanda daha fazla katılmalarına olanak sağlayacak yeni yöntemleri geliştirmek zorunda kaldığı görülmektedir. Çünkü günümüzde yönetme işlevinin müzakere edilmeden gerçekleştirilmesinin mümkün olmadığı açık bir biçimde anlaşılmıştır. Nitekim rektör bey; “çağımızın gerektirdiği bir sonuç olarak günümüzde

kamu politikalarının tek başına oluşturulması olanaksızdır. Bu sebeple hem yönetimin hem de yöneticilerin dünyanın gidişatına kendilerini uydurmaları gerekmektedir”

ifadesiyle, gelinen noktayı özetlemektedir. Dahası böyle bir yönetim anlayışının başarılı sonuçlar elde etmesinin neredeyse imkansız olduğu belirtilmektedir. Bu nedenle daha fazla yönetime katılma kanallarının hayata geçirilerek geniş katılımlı bir yönetme anlayışının yerleştirilmesi ve müzakere etme yönteminin benimsenmesi gerektiği ifade edilmektedir.

Kamu politikalarının daha geniş katılımla ve müzakereci yöntemle oluşturulmasını sağlayan en temel faktörlerden birisi de, yönetişim kavramıdır. Çünkü yönetişimle birlikte devlet dışındaki diğer aktörlerin de, kamu politikalarının oluşturulması sürecinde yer alması gereken bir aktör olarak algılanması sağlanmıştır. Mülakata katılan kişilerin tamamı; “günümüzde kamu politikaların daha geniş bir katılımla müzakere

yöntemi içinde oluşturulmasının içinde bulunduğumuz çağın bir gereği” olduğu

düşüncesinde birleşmektedirler. Bu sebeple “devlet dışındaki aktörlerin muhakkak kamu

politikalarının oluşturulması sürecinde yer almaları gerektiğini” bir zaruret olarak ifade

etmektedirler. Ayrıca “müzakere yönteminin hem kamu yönetimine hem de oluşturulan

kamu politikalarına önemli faydalar sağlayacağı” noktasında görüş birliğine

varmaktadırlar.

Kamu politikalarının müzakereci yöntemle oluşturulmasını sağlayan bir diğer etken de, son dönemde yeni iletişim araçları ve sosyal ağların siyasal alanda yaygın bir biçimde kullanılmaya başlamasıdır. Böylelikle bireylerin yönetim süreçlerinde her an yer almalarına olanak tanınmaktadır. Bu bağlamda düşünce kuruluşlarının; “günümüzde

186

vatandaşlar, yeni iletişim araçları ve sosyal ağlar vasıtasıyla talep ve beklentilerini yöneticilere çok kolay bir biçimde iletebilmekte, görüş ve düşüncelerini paylaşabilmektedir” ifadesi, ayrıca rektör beyin; “yeni iletişim araçları ve sosyal ağlar sayesinde öğrencilerin talep ve beklentilerini de öğrenmiş oluyoruz” açıklaması, bu

durumu doğrulamaktadır. Diğer taraftan bakan beyin; “kamu yönetimi reformu

çerçevesinde diğer aktörlerin katılımını sağlamaya yönelik düzenlemeler yapıldı. O düzenlemelerden birisi de mevzuat oluşturulmadan önce ham halinin internet üzerinden yayınlanması ve buna yönelik ilgili kesimlerin görüşlerinin toplanmasıdır” açıklaması,

yeni iletişim araçları ve sosyal ağların, yönetim tarafından müzakere amacıyla da kullanılmakta olduğunu açıkça göstermektedir.

Müzakere etmenin, bir diğer ifadeyle kamu politikalarının müzakereci bir yöntemle oluşturulmasının öneminin daha iyi anlaşılabilmesi adına mülakata katılanlara; “müzakereci bir yöntemle oluşturulan kamu politikalarının başarılı olma ve hedeflenen

sonuçlara ulaşma ihtimali” sorulmuştur.

Sayın bakan; “müzakereci bir yöntemle oluşturulan politikanın, toplum tarafından

kabul edilme katsayısı da yükselecektir. Ayrıca halkın katılımını sağladığı için uygulanma kabiliyeti de yüksek olacaktır. Ama halk, hiç katılmadığı kamu politikalarına türlü bahanelerle karşı çıkmaktadır. Hatta dahası vatandaşlar, bu şekilde oluşturulan politikalara tepki gösterecektir. Bu nedenle topluma senin ihtiyacın budur diyen, tek taraflı, devlet merkezli ve içinde vatandaşları barındırmayan politikaların uygulanma kabiliyeti oldukça zayıftır” şeklinde cevaplamıştır. Sayın

büyükşehir belediye başkanı; “Şüphesiz yönetimde müzakere mutlaka olmalıdır. Çünkü

biz burada kamunun kaynaklarını kullanmaktayız. Aksi takdirde başarıya ulaşmak ve halkın teveccühünü almak olanaksızdır” demektedir. Rektör bey de; “kesinlikle müzakereci bir biçimde oluşturulan politikalar çok daha başarılı sonuçlar elde etmektedir” diye yanıtlamıştır. Yine düşünce kuruluşlarının; “tabii ki eğer siz politika oluştururken bu süreci toplumla birlikte iç içe yürütürseniz, vatandaşların katılımını, daha sürecin başında sağlarsanız daha fazla destekle ve daha az muhalefetle karşı karşıya kalırsınız” biçiminde yanıtladığı ve sivil toplum kuruluşlarının da; “bunu tartışmaya dahi gerek yoktur. Bu durum kamu politikasının başarılı olmasını doğrudan etkileyecektir. Dahası sonradan oluşabilecek tepkilerin önüne de geçecektir. Aksi

187

takdirde bir kamu politikasının çok sert bir toplumsal tepki ile karşı karşıya kalması söz konusu olabilir” şeklinde cevap verdiği görülmektedir. Bütün bu ifadeler, müzakere

yöntemi ile oluşturulan kamu politikalarının başarısı arasında doğrudan bir ilişki olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Elde edilen bulgulardan, politika oluşturma sürecinde müzakere yönteminin olmazsa olmaz bir hale geldiği sonucuna ulaşılmaktadır. Bir diğer ifadeyle içinde bulunduğumuz bilişim çağında hangi yönetim olursa olsun, tek başına ve dar bir katılımla karar alma ve politika oluşturma neredeyse imkansız bir hale gelmiştir. Bu sebeple günümüzde diğer bütün politika aktörleri ile müzakere yapılmaya çalışıldığı söylenebilir. Gerçekten de bir kamu politikası oluşturmadan önce gerekli bilgi ve belgelerin diğer politika aktörleri ile paylaşıldığı görülmektedir. Yine bu noktada sivil toplum kuruluşları, baskı ve çıkar grupları, düşünce kuruluşları gibi aktörlerden gerektiği durumlarda ayrıca istifade edilmeye çalışılmaktadır. Buna ilaveten özellikle bir politika oluşturmadan önce, bazen kurum içinden bazen de kurum dışından, mutlaka konunun uzmanlarından görüş alındığı, bu görüşler doğrultusunda alternatif çözüm önerilerinin değerlendirildiği ortaya çıkmaktadır.