• Sonuç bulunamadı

2. BÖLÜM: KAMU POLİTİKALARININ OLUŞTURULMASI VE SÜRECİ

2.1. Kamu Politikalarının Niteliği ve Kapsamı

2.1.4. Kamu Politikalarının Oluşturulması Süreci

Kamu politikalarının içeriği ve oluşturulma biçimleri bir ülkeden diğerine değişiklik gösterebilmektedir. Ayrıca ülkelerin gelişmişlik düzeyi ile yine ülkelerin yönetim biçimleri de kamu politikalarını ve kamu politikalarının oluşturulması sürecini yakından etkilemektedir. Ancak günümüzün bütün devletlerinde az ya da çok, iyi ya da kötü ortaya çıkan ve uygulanan bir olgu olduğunu belirtmek gerekmektedir. Çünkü günümüzde toplumsal sorunlar karşısında kamu politikalarının oluşturulması ve uygulanması, modern devletlerin devamlılığının ve meşruiyetinin bir göstergesi olarak algılanmaktadır (Akdoğan, 2011: 79).

Rose ve Jenkins ile Hogwood ve Gunn’un tanımlamalarından yola çıkarak kamu politikalarının bir süreç olduğu göz önüne alındığında, kamu politikaların oluşturulması sürecinin, peşi sıra devam eden çeşitli aşamalardan oluştuğu görülmektedir. Bir diğer ifadeyle kamu politikalarının oluşumu, birbirini takip eden ve belirli aşamalardan meydana gelen döngüsel bir süreci ifade etmektedir (Yıldız ve Sobacı, 2013: 24). Ancak literatürde kamu politikalarının oluşturulması sürecinin aşamalarına ilişkin tam anlamıyla bir fikir birlikteliğinin sağlanabildiğini söylemek oldukça zordur. Aşamaların incelenmesi, kamu politikalarının ne olduğunun ve nasıl oluşturulduğunun anlaşılması açısından oldukça önemlidir.

2.1.4.1. Toplumsal Bir Sorunun Ortaya Çıkması

Kamu politikaları, toplumda var olan bir sorunun ya da toplum tarafından bir sorun olarak algılanan bir konunun çözüme kavuşturulabilmesi amacıyla ortaya çıkmaktadır (Aksoy, 2008: 117). Bu bağlamda kamu politikalarının oluşturulma süreci, herhangi bir sorunun, kamusal sorun olarak ortaya çıkması ile başlamaktadır (Kaptı, 2011: 16; Akdoğan, 2011: 78). Bu nedenle toplumun belli bir kesimini ilgilendirmeyen veya toplum tarafından toplumsal bir sorun olarak algılanmayan kişisel nitelikteki sorunların kamu politikalarına konu olması mümkün değildir. Ayrıca politika oluşturucular

84

tarafından çözülmesi gereken bir sorun olarak görülmeyen konuların da kamu politikası alanı içerisinde değerlendirilmesinin ve ele alınmasının oldukça zor olduğunu belirtmek gerekmektedir. Çevre kirliliği sanayileşme ile birlikte ortaya çıkan bir sorun olmasına rağmen, çevre politikaların 1970’lerden itibaren gelişmeye başlamış olması, bu durumu net bir biçimde ortaya koymaya çalışmaktadır (Aksoy, 2008: 118).

Hangi konunun, bir toplumsal sorun olarak kamu politikası alanında yer alacağını belirlemek, politika oluşturma süreci içerisinde, sorunlara çözüm üretmekten çok daha zor ve önemli bir aşama olarak karşımıza çıkmaktadır (Demir, 2011a: 111). Çünkü bu aşama, oluşturulan kamu politikalarının doğrudan etkilemektedir. Geleneksel kamu yönetimi modelinin uygulandığı dönemde hangi sorunların kamu politikası alanında yer alacağının, büyük ölçüde devlet ve yetkili birimleri tarafından belirlendiği dikkati çekmektedir. Ancak özellikle yönetim alanında yaşanan değişimle birlikte diğer aktörlerin de bu noktada etkin olmaya başladıkları ve toplumsal sorunların belirlenmesinde noktasında devleti ve yetkili birimlerini yönlendirici bir rol üstlendikleri görülmektedir. Nitekim 1970’lerden itibaren çevreye yönelik sorunların kamu politikaları içinde ele alınmasında devletin dışında yer alan aktörlerin oldukça önemli etkilerinin olduğu açıkça ortadadır. Yine günümüzde sağlık, eğitim, kamusal hizmetler, ulaşım, gelir dağılımı, işsizlik, güvenlik gibi birçok alana ilişkin sorunların kamu politikası alanı içinde ele alınmasında sivil toplum kuruluşlarının, baskı gruplarının, medyanın, özel sektörün ve uluslararası aktörlerin etkilerini görmezden gelmek mümkün değildir.

2.1.4.2. Toplumsal Sorunun Tanımlanması ve Hedeflerin Belirlenmesi

Bir konunun toplumsal sorun olarak ortaya çıkması kadar, ortaya çıkan toplumsal sorunun nasıl ve ne şekilde tanımlandığı da oldukça önemli bir aşamadır. Çünkü gündelik hayatta toplumlar, birçok sorunla karşı karşıya kalmaktadır. Ancak sadece bireyleri ve örgütleri harekete geçiren sorunlar, kamu sorunları haline gelebilmektedir (Çevik ve Demirci, 2008a: 63). Öte yandan önceden belirlenen hedeflerin toplumsal sorunlarla tutarlı olması, makul ve ulaşılabilir nitelikte olması, toplumsal taleplerle uyum içinde olması gerekmektedir. Aksi takdirde hem uygulanan kamu politikasının başarısız olmasına, hem de toplum tarafından tepkiyle karşılanmasına neden olabilmektedir.

85

Toplumsal bir sorunun tanımlanması noktasında iki önemli noktaya vurgu yapmak gerekmektedir. Birincisi toplumsal bir sorun olarak ortaya çıkan konunun, toplum tarafından nasıl ve ne şekilde tanımladığıdır. İkincisi ve daha da önemlisi ise, kamu politikası oluşturma sürecinde karar verme yetkisine sahip politika aktörlerinin, bu sorunu nasıl ve ne şekilde algıladıkları ve tanımladıklarıdır. Çünkü toplumun her bir kesimi ortaya çıkan toplumsal bir sorunu farklı açılardan ele alıp, farklı biçimlerde tanımlayabilecekleri gibi, kamu politikası oluşturma sürecinde yer alan aktörler de tamamıyla daha farklı bir bakış açısıyla, bambaşka bir biçimde tanımlayabilir ve bu doğrultuda bir politika ortaya çıkarabilirler. Nitekim Stewart, Hedge ve Lester da, bazı kamu politikası sorunlarını tanımlamanın ve çözüme kavuşturmanın çok kolay, ancak bazılarını tanımlamanın ve çözüme kavuşturmanın ise çok zor olduğunu ifade ederek, bu noktadaki karmaşaya dikkat çekmektedirler (2008: 68-69).

Akdoğan bu noktaya şöyle bir örnekle açıklık getirmeye çalışmaktadır. Toplumda ortaya çıkan “sokak çocukları” sorunu, bir güvenlik sorunu olarak algılanabileceği gibi, sosyal ve ahlaki bir sorun ya da ekonomik bir sorun olarak da tanımlanabilir. Toplumun büyük çoğunluğu sorunu hangi açıdan tanımlarsa, bu noktadaki politika beklentileri bu doğrultuda ortaya çıkmakta ve devletten bu yönde bir politika oluşturması talep edilmektedir. Diğer taraftan kamu politikalarının oluşturulması sürecinde, politika aktörleri tarafından sorun hangi açıdan tanımlanırsa doğal olarak çözüm yani soruna yönelik olarak oluşturulacak kamu politikasının içeriği, niteliği ve kapsamı o doğrultuda meydana gelmektedir. Daha somut ve yalın bir ifadeyle sorun, güvenlik sorunu olarak tanımlanırsa, sokak çocuklarının yoğun olduğu bölgelerde güvenlik arttırılmakta, ekonomik bir sorun olarak tanımlanırsa, bu çocukların istihdam edilmeleri yönünde politikalar geliştirilmekte veya sosyal ve ahlaki bir sorun olarak tanımlanır ise, o zamanda sokak çocuklarının azaltılması ve topluma kazandırılması noktasında politikalar geliştirilmektedir (2001: 78). Bu noktada halkın talep ve beklentileri ile devletin ortaya çıkardığı kamusal politikalar arasında bir örtüşme olabileceği gibi, sorunun tanımlanmasındaki farklılıktan dolayı halkın beklentilerini karşılamayan politikalar da geliştirilebilmektedir.

Geleneksel kamu yönetimi modelinin uygulandığı dönemdeki uygulamalar dikkate alındığında, toplumsal sorunların tanımlanmasında tek yetkili birimin devlet olduğu

86

söylenebilir. Çünkü bu dönemde devlet-toplum ilişkileri oldukça zayıf ve birbirinden kopuktur. Devletin ve ilgili birimlerinin gizlilik ilkesi çerçevesinde dışa kapalı bir biçimde örgütlenmesi de bu noktada devleti ön plana taşımıştır. Yine müdahaleci devlet anlayışının etkisiyle devletin hemen her alanda başat bir rol üstlenmiş olması ve bu dönemde bilgi ve iletişim kanallarının yetersiz olması, devletin bu üstünlüğünü perçinlemiştir. Ancak 1980’lerden itibaren hem zihniyet hem de devlet yapılanmasında meydana gelen değişim, devletin dışındaki diğer aktörlerin de bu alanda söz sahibi olmalarına imkan tanımıştır. Politika oluşturma sürecinin sadece devletin bir görevi olmaktan çıkması ve sürecin çok aktörlü bir yapıya dönüşmüş olması, toplumsal sorunların tanımlanmasında, devletin ve yetkili birimlerinin egemen yapısının ortadan kalkmasına neden olmuştur. Örneğin Türkiye’nin doğusunda gerçekleşen töre cinayetleri başlangıçta bir güvenlik sorunu olarak algılanmış ve bu yönde politikalar geliştirilmeye çalışılmış iken, günümüzde diğer politika aktörlerinin de çabaları ve girişimleriyle bu durum, sosyal ve hatta bir eğitim sorunu olarak tanımlanmış ve bu yönde politikaların oluşturulması sağlanmıştır.

2.1.4.3. Toplumsal Sorunun Gündeme Taşınması (Gündem Oluşturma)

Kamu politikalarının oluşturulmasına ilişkin en önemli aşamalardan bir diğeri de, toplumda ortaya çıkan bir sorunun gündeme taşınması veya bir diğer ifadeyle toplumsal soruna ilişkin gündemin oluşturulmasıdır. Çünkü toplumsal bir soruna ve çözümüne yönelik gündemin oluşturulması, politika aktörlerini harekete geçiren yani kamu politikası oluşturma sürecini fiilen başlatan bir aşamadır. Bu nedenle gündem oluşturma, politika sürecinin merkezi olarak ifade edilmektedir (Kraft ve Furlong, 2010: 76; Akdoğan, 2011: 78). Böylesine önemli olan günden oluşturma; toplumsal bir sorunun devletin ilgili ve yetkili kurumları tarafından dikkate alınmasını ve çözüme yönelik alternatiflerin karar alıcılar ve toplum tarafından benimsenmesini veya benimsenmemesini sağlamaya yönelik çabalar şeklinde tanımlanmaktadır (Akdoğan, 2013: 211; Yıldız ve Sobacı, 2013: 24).

Demokrasiyi özümsemiş ve kurumsallaştırmış ülkelerde son dönemdeki genel uygulama, hükümet tarafından ele alınacak ve kamu politikasına konu olacak olan toplumsal sorunun vatandaşlar veya temsilcileri tarafından gündeme taşınmasıdır (Aksoy, 2008: 120). Bu bağlamda günümüzde sivil toplum kuruluşlarının gündem

87

belirleme ile özdeşleştikleri ve bu alanın daha çok sivil topluma bırakıldığı görülmektedir (Akdoğan, 2013: 211). Gerçekten de son dönemde merkeziyetçiliğin aşırı derecede güçlü, bürokrasinin hemen hemen her sektöre hakim olduğu, kamu politikasının oluşturulmasına yönelik gündemin hükümet veya kamu bürokrasisi tarafından kendiliğinden oluşturulduğu devletlerde dahi (Çevik ve Demirci, 2008a: 63), toplumu temsil eden baskı gruplarından sivil toplum kuruluşlarına, siyasi partilerden medyaya kadar her bir aktörün, kendilerine ilişkin sorunların çözümüne yönelik kamu politikası oluşturulabilmesi için, toplumsal sorunu hükümetin gündemine taşımaya çalıştıkları görülmektedir. Örneğin, 1980’li yıllarda önemli sivil toplum kuruluşları arasında yer alan “Türk Kadınını Koruma ve Tanıtma Vakfı” ile “Türkiye Aile Sağlığı ve Planlaması Vakfı”, nüfus artış hızının düşürülmesi ve aile planlamasının yapılmasını gündeme taşımışlar ve bunlara yönelik politikaların geliştirilmesi yönünde çalışmalar yürütmüşlerdir. 1980’lı yıllar ele alındığında nüfus artış hızının düşürülmesi ve aile planlamasına yönelik politikaların iktidar tarafından da benimsendiği ve bu yönde politikaların geliştirildiği görülmektedir19(Akdoğan, 2013: 211-218).

Gündemin belirlenmesi noktasında medya kuruluşlarına ayrı bir parantez açmak gerekmektedir. Çünkü günümüzde bütün insanların, toplumda var olan tüm sorunları bilmesi ve bunlar hakkında fikir sahibi olması neredeyse imkânsızdır. Olayların veya toplumsal sorunların büyük bir bölümü toplumun büyük bir kesiminden oldukça uzak noktalarda gerçekleşmektedir. Bu nedenle insanların büyük bir bölümü dünya ve ülke sorunlarını medya kuruluşları aracılığıyla öğrenmektedir. Üstelik toplum, medya kuruluşları sayesinde sadece olaylardan veya toplumsal sorunlardan haberdar olmakla kalmaz, aynı zamanda medya kuruluşlarının konuya ayırdığı zaman ve işleme sıklığından, konunun veya toplumsal sorunun ne derecede önemli olduğuna ilişkin çıkarımda da bulunabilir. Böylelikle medya kuruluşları tarafından önemli görülen ve sıklıkla işlenen bir konu veya sorun kamuoyu tarafından da bir süre sonra önemli ve çözülmesi gereken bir sorun olarak algılanmaya başlamaktadır. Bir diğer ifadeyle bir konu veya sorun medya aracılığıyla kamuoyunun gündemine taşınmış olmaktadır (Atabek, 1998: 156-157).

19 Bu amaçla 1983 yılında Nüfus Planlaması Kanunu çıkarılmış, ardından Nüfus Planlaması Hizmetlerini Yürütme Yönetmeliği ile tüm okullarda nüfus planlamasına yönelik derslerin verilmesi öngörülmüştür.

88

Kamu politikalarının oluşturulması gibi, bir sorunun ülke genelinde gündem oluşturması da ülkeden ülkeye farklılık gösterebilmektedir. Ülkelerin sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel özellikleri ile o toplumdaki sivil toplum kuruluşlarının, baskı gruplarının, toplumdaki bireylerin eğitim düzeyinin, teknolojik gelişmişlik düzeyinin, yazılı ve görsel medyanın bir sorunun veya toplumsal beklentilerin ve taleplerin gündeme gelmesinde oldukça önemli bir rol oynadıkları görülmektedir (Çevik ve Demirci, 2008a: 63,67). Öyle ki, bu gruplar arasında zaman zaman gündemi oluşturma ya da mevcut bir sorunu gündeme taşıma noktasında sert tartışmalar, çekişmeler ve rekabet yaşanabilmektedir. Dahası bazen gruplar, kendi sorunlarının ya da toplumsal bir soruna yönelik kendi tanımlamalarının daha fazla gündemde kalabilmesi adına diğer bir sorunu veya mevcut toplumsal sorunun diğer bir yönünü görmezden gelip, gündem dışında tutmaya yönelik girişimlerde dahi bulunabilmektedirler. Tüm bunların, hiçbir ülkenin toplumda yaşanan bütün sorunları gündemine taşıyabilecek ve çözüm noktasında kamu politikası üretebilecek derecede yeterli kaynağının ve kapasitesinin bulunmamasından kaynaklandığı söylenebilir (Demir, 2011a: 111).

2.1.4.4. Alternatif Çözüm Önerilerinin Belirlenmesi

Kamu politikalarının oluşturulması sürecinde, toplumsal bir soruna yönelik kamuoyunda ve siyasal alanda bir gündem oluşturulduktan ve kamu politikası oluşturma süreci fiilen başladıktan sonra bir diğer aşama olan ve asıl işin mutfağı olarak da nitelendirilebilen alternatif çözüm önerilerinin hazırlanması aşamasına geçilmektedir. Bu aşamada, toplumsal soruna yönelik çözüm önerileri ve muhtemel politika alternatifleri bürokrasi ve siyasi otoritelerce hazırlanmakta ve karar alıcılar tarafından tartışılmaktadır. Buradan çıkacak sonuç oldukça önemlidir. Çünkü burada geliştirilen ve tartışılan politika alternatiflerinden birisi, geliştirilecek kamu politikasının temelini oluşturacaktır (Aksoy, 2008: 120). Bu nedenle doğru alternatiflerin geliştirilmesi, çözüme yönelik doğru politikanın oluşturulabilmesi açısından son derece önemlidir. Bu bağlamda bu aşamanın sadece siyasetçiler ve bürokrasi tarafından değil, diğer aktörlerin de katılımıyla gerçekleşmesi gerekmektedir. Ancak bu noktada özellikle bürokrasinin oldukça etkin olduğunu söylemek mümkündür. Çünkü alternatif çözüm önerilerinin hazırlanması, uzmanlık, bilgi birikimi ve istatistiki veri gerektiren bir aşamadır. Bu

89

niteliklerin ve gerekli istatistiki verilerin bürokraside var olduğu göz önüne alındığında, bürokrasinin bu aşamadaki etkinliği daha net bir biçimde ortaya çıkmaktadır.

Ancak son dönemde özellikle bilgi ve iletişim teknolojilerinde yaşanan gelişmelerle birlikte her türlü bilgi ve belgeye erişimin kolaylaşması ve alanında uzman kişilerden oluşan kuruluşların sayıca artması, bürokrasinin bu noktadaki hakim gücünü büyük ölçüde sınırlandırmakta ve kamu politikalarının oluşturulması sürecindeki etkinliğine son vermektedir (Yıldız ve Sobacı, 2013: 25). Dahası eğitim düzeyi her geçen gün yükselen bireylerin, örgütlü bir toplum yapısına doğru ilerlemesi ve bu bağlamda kendisine sunulanla yetinmeyerek daha fazlasını talep etmesi de bürokrasinin egemenliğini büyük ölçüde sekteye uğratmakta ve bürokrasi dışındaki diğer aktörlerin de bu noktada etkin olmalarına olanak tanımaktadır. Böylelikle oluşturulan alternatif çözüm önerileri sadece bürokrasinin istekleri ve görüşleri doğrultusunda değil, toplumun diğer kesimlerinin de beklentilerini dikkate alır bir biçimde hazırlanabilmektedir.

Bürokrasi tarafından çözüm adına geliştirilen her bir seçenek, ortaya çıkaracağı maliyetleri ve topluma sağlayacağı faydaları açısından değerlendirilir ve aralarında karşılaştırma yapılarak seçenekler arasından elemeler gerçekleştirilir. Böylelikle başlangıçta sayıca fazla olan çözüm seçenekleri, yapılan değerlendirmeler ve elemeler sonucunda mümkün olan en az sayıya indirilmeye çalışılır. Bu durum, aslında karar verme aşamasını da doğrudan etkileyen ve karar alma aşamasını ciddi bir biçimde kolaylaştıran bir aşamadır. Çünkü toplumsal bir soruna ilişkin karar alıcıların önlerinde çözüme yönelik alternatiflerin bulunması ve bu alternatiflerin iyi ve kötü yönlerinin önceden analizinin yapılmış olması, bir taraftan temelde karmaşık bir süreç olarak nitelenen kamu politikalarının oluşturulması sürecini basitleştirirken, diğer taraftan da çözüm noktasında daha etkin ve daha kaliteli kamu politikalarının oluşturulmasını temin etmektedir. Bir diğer ifadeyle bu aşama ile bir bakıma oluşturulan kamu politikalarının başarı şansı en üst düzeye çıkarılmaktadır (Demir, 2011a: 112; Ekici, 2011: 59). 2.1.4.5. Toplumsal Soruna İlişkin Politika Belirleme - Karar Alma

Karar, amaç ve hedeflerin belirlenmesi ve buna uygun yöntem ve araçların tercih edilmesi şeklinde ifade edilebilmektedir. Bu bağlamda karar alma, hem yönetim alanında hem de kamu politikası alanında en çok gerçekleştirilen işlemlerden birisidir.

90

Bütün ülkelerde hükümetlerin, bürokratların ve politika aktörlerinin hemen hemen her gün en küçüğünden en büyüğüne, en basitinden en karmaşığına kadar birçok kararı aldıkları görülmektedir. Bu nedenle karar alma, kamu politikalarının temel unsurlarından birisi olup, toplumsal bir sorunun çözümü noktasında mevcut alternatif çözüm önerileri arasından en iyinin ve en doğru olanın tercih edilmesi işlemi olarak tanımlanabilir. Bu yönüyle kamu politikaları, alternatifler arasından en mükemmel sonuca ulaşarak, toplumsal sorunun çözümü konusunda başarılı olmayı amaçlamaktadır (Hodgkinson, 2008: 59; Çevik, 2012: 125, 131; Köseoğlu, 2013b: 245).

Kamu politikalarının oluşturulmasında karar verme; bir kamu politikasının ne olduğunun, nasıl ve ne şekilde oluşturulacağının, hedef ve amaçlarının nelerden oluşacağının, hangi kaynaklardan karşılanacağının, nasıl hayata geçirileceğinin ve kimleri hedef alacağının kesin ve açık bir biçimde belirlenmesini içerdiği için oldukça önemli bir aşama olarak değerlendirilmektedir. Hatta öyle ki, literatürde karar almayı, kamu politikası oluşturma ile eş değer gören yazarlar dahi bulunmaktadır. Ancak genel eğilim, karar almanın politika oluşturma sürecinin önemli bir aşaması olduğu yönündedir. Nitekim Anderson, Cochran ve Malone gibi yazarlar, kamu politikalarının birden fazla kararı içerdiğini ifade ederek bu durumu net bir biçimde ortaya koymaya çalışmaktadır. Diğer taraftan kamu politikalarının, karar almanın yanında bazı durumlarda karar almamayı da içerdiğini, ayrıca politika oluşturucuların niyetleri, söylevleri, hedefleri ve politikaların sonuçlarıyla da ilgilenen oldukça geniş bir alanı ifade ettiğini söylemek gerekmektedir (Anderson, 2011: 7; Cochran ve Malone, 2010: 7; Çevik, 2003: 140-141; Köseoğlu, 2013b: 245).

Karar alıcılar ve alınan kararlar da ülkeden ülkeye farklılık gösterebilmektedir. Başta ülkelerinin yönetim biçimleri ve rejimleri olmak üzere, gelişmişlik düzeyleri, ekonomik ve toplumsal yapıları, tarihi ve kültürel değerleri gibi birçok faktör karar alıcıları ve alınan kararları bazen doğrudan bazen de dolaylı olarak etkileyebilmektedir. Yine bu çerçevede bir ülkede alınan kararların, ülkenin o anki şartlarından, toplumun siyasi, örgütsel yapılanmasından, karar alıcıların kültürel, ahlaki, kişisel ve ideolojik değerlerinden de etkilendikleri söylenebilmektedir. Diğer taraftan demokratik yönetim anlayışını özümsemiş ülkelerde toplumun talep ve beklentileri politika aktörlerinin kararları üzerinde son derece önemli bir etkiye sahipken, özellikle Türkiye gibi

91

gelişmekte olan veya geri kalmış ülkelerde karar alıcıların, toplumsal taleplerden ve beklentilerden daha az etkilendikleri görülmektedir (Çevik, 2012: 131).

Kamu politikalarının oluşturulmasına yönelik karar alma süreci, geleneksel dönemde sadece devletin ve yetkili birimlerinin görevi olarak görüldüğünden oldukça basit ve tek düze bir aşama olarak değerlendirilmektedir. Ancak günümüzde farklı kesimlerden birçok politika aktörünün katılımı ile gerçekleştiği, bunlar arasındaki etkileşimi ve çıkar ilişkilerini konu aldığı için biraz daha karmaşık bir yapıyı dönüşmüştür. Diğer taraftan karar alma aşaması geleneksel dönemde sadece devletin merkezi yapılanmasında yer alan küçük bir grubun görüş ve düşüncelerinden etkileniyor iken, günümüzde ise diğer politika aktörlerinin görüş ve düşüncelerinden de etkilendiği söylenebilir (Ekici, 2011: 60). Yine karar alma aşamasında doğrudan yer almamakla birlikte, alınacak karardan ve oluşturulacak politikadan herhangi bir biçimde etkilenecek olan toplumun ilgili kesimlerinin de, çeşitli yöntemlerle karar alıcılar üzerinde etkin olmaya çalıştıklarını söylemek mümkündür. Bu dönüşüm devletin, karar alma dolayısıyla politika oluşturma sürecindeki etkin ve tekel konumunun sona erdiğini açıkça ortaya koymaktadır.

2.1.4.6. Belirlenen Kamu Politikasının Uygulanması

Bir kamu politikasının uygulanması, oluşturulan bir kamu politikasının işlevsel hale dönüştürülmesi ya da bürokrasi tarafından fiilen hayata geçirilmesi şeklinde ifade edilmektedir. Bu aşamada asıl önemli nokta, oluşturulmuş bir kamu politikasında uygulayıcı konumda kimin daha etkin olduğu, politikanın bürokrasinin hangi kesimi tarafından hayata geçirileceğidir. Çünkü kamu politikalarının uygulanması aşaması, her zaman istenildiği ölçüde ve belirlenen hedefler çerçevesinde gerçekleşmemektedir. Uygulayıcı konumunda yer alan bürokrasinin bazı kesimleri veya bazı bürokratlar, güç elde etmek ve farklı çıkarlar temin etmek amacıyla oluşturulan politikaları ve politika