• Sonuç bulunamadı

2. BÖLÜM: KAMU POLİTİKALARININ OLUŞTURULMASI VE SÜRECİ

2.2. Kamu Politikalarının Oluşturulmasında Rol Oynayan Aktörler

2.2.2. Kamu Politikalarının Yeni Aktörleri

2.2.2.4. Kamuoyu

Gündelik hayatta sıklıkla kullanılan ve eski dönemlerde “umumi efkâr”, “halk efkârı”, veya “efkâr-ı umumiye” olarak adlandırılan kamuoyu kavramının, tam anlamıyla net bir tanımlaması yapılamamaktadır.24

Kapani kamuoyunu; “belli bir zamanda, belli bir tartışmalı sorun karşısında, bu sorunla ilgilenen kişiler grubuna veya gruplarına hakim olan kanaat” şeklinde ifade etmektedir (1999: 147). Ergin ise, “belli bir zamanda, belli bir tartışmalı sorun karşısında, bu sorunla ilgilenen önemli sayıdaki insanın birleşmiş kanaatlerinin siyasi iktidarı belli bir oranda etkileyecek şekilde ifade edilmesidir” şeklinde tanımlayarak kamuoyunun, karar alma ve politika oluşturma süreçleri üzerindeki etkinliğine de vurgu yapmaktadır (2007: 317).

Lane ve Sears gibi bazı yazarlar, önemli tarihsel olayların ve hükümet politikalarının kamuoyu tarafından biçimlendirildiğini ifade ederek oldukça önemli bir iddiada bulunmuş olmalarına karşın, kamuoyunun siyasal hayattaki rolünün fazla abartılmaması gerektiğini ileri süren görüşler de bulunmaktadır. Üstelik geleneksel kamu yönetimi modelinin uygulandığı dönemin devlet ve toplum yapısına, kamuoyunun oluşumunu doğrudan etkileyen haberleşme ve iletişim kanallarının yetersizliği de eklendiğinde kamuoyunun, bir politika aktörü olarak son dönemde ortaya çıkmaya başladığı

24 Neumann, kamuoyu kavramına ilişkin elliye yakın tanımlamanın olduğunu ancak yine de tam anlamıyla üzerinde uzlaşılmış bir tanımlamasının yapılamadığını ifade etmektedir. Ayrıca Neumann, W. Philips Davison’un 1968 yılında yayınlanan “Kamuoyu” adlı makalesine “genel kabul görmüş bir kamuoyu tanımı yok” diye başladığını, devamında ise “ancak yine de bu kavram her geçen gün biraz daha yaygın bir biçimde kullanılıyor” şeklinde ifade ettiğini söyleyerek, kamuoyu kavramının tüm belirsizliklerine rağmen vazgeçilmesi mümkün olmayan bir kavram olduğunu belirtmeye çalışmaktadır (1998: 82-83).

116

sonucuna kolaylıkla ulaşılabilmektedir. Her ne kadar günümüzde de kamuoyunun alınan kararlar ve oluşturulan politikalar üzerindeki etkinliğini ölçmek son derece güç olsa da, kamu politikalarının oluşturulması süreci üzerindeki etkinliği ve siyasal hayatı derinden etkileyen siyasal bir güç merkezi haline dönüştüğü birçok kesim tarafından kabul edilmektedir (Kapani, 1999: 156-157; Kışlalı, 2003: 201; Yüksel, 2007: 573-574). Örneğin, Amerika’da Watergate skandalından sonra Başkan Nixon kamuoyu baskılarına dayanamayarak istifa etmek durumunda kalmıştır.

Kamuoyunun karar alma ve politika oluşturma sürecinde etkin olabilmesi, siyasal sistemin niteliğine, toplumun yapısına, yönetiliş biçimine, siyasetin kurumsal özelliklerine ve genel kabullerine göre farklılık göstermektedir. Bu nedenle demokratik bir toplumda halkın düşünce ve görüşlerinin, eğilimlerinin, talep ve beklentilerinin karar alıcılar üzerinde etkin olmadığını iddia etmek neredeyse imkânsızdır. Çünkü demokrasilerde her güç, kaynağını halktan ve kamuoyundan almaktadır. Bu nedenle halk desteğini sağlamayan her bir girişim genellikle başarısızlıkla sonuçlanmaktadır. Bu bağlamda kamuoyunun desteğini almayan bir kamu politikasının başarılı bir biçimde uygulanması ve amaçlanan hedeflere ulaşması söz konusu değildir (Dursun, 2008: 309; Ergin, 2007: 321; Aksoy, 2008: 114-115). Örneğin, Türkiye’deki reform çabalarının genellikle başarısızlıkla sonuçlanmasının temel gerekçelerinden birisinin de kamuoyu desteğinden yoksun olmasından kaynaklanmakta olduğunu söylemek mümkündür. Kamuoyunun, kamu politikalarının oluşturulması sürecinde, daha çok kamusal sorunların veya bir konunun gündeme taşınması ve oradan da hükümetin yani karar alıcıların gündemine getirilmesi noktasında oldukça etkin olduğunu söylemek mümkündür. Çünkü toplumsal bir sorunun veya konunun karar alıcıların gündemine taşınabilmesi için geniş bir kamuoyu tarafından desteklenmesi gerekmektedir. Zira halk tarafından seçilmiş bir siyasal iktidarın, geniş bir kamuoyu kitlesi tarafından desteklenen bir soruna veya konuya kayıtsız kalması mümkün değildir. Bu bağlamda örneğin, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Gezi Parkında yapılacak olan Topçu Kışlası projesini kamuoyundan gelen tepkiler nedeniyle rafa kaldırmak durumunda kalmıştır. Ayrıca çocuklara yönelik işlenen cinsel istismar suçlarında mağdurun, “ruh ve beden sağlığının bozulması durumunda cezanın arttırılacağı” hükmünden hareketle mağdurdan, ruh ve beden sağlığının bozulup bozulmadığına ilişkin rapor alması

117

istenmektedir. Bu durum, mağdurlar açısından tam bir işkenceye dönüşmesine rağmen, düzenleme aynı haliyle uygulanmaya devam etmiştir. Ancak özellikle son dönemde bu yönde yaşanan olayların artması, bu konuda bir kamuoyu oluşmasına neden olmuş ve oluşturulan kamuoyu tarafından önce toplumun gündemine, oradan da hükümetin gündemine taşınmıştır. Nitekim hükümet, bu noktadaki kamuoyu talebine ve baskılarına kayıtsız kalamamış ve bu tür olaylarda, mağdurun beden ve ruh sağlığının bozulup bozulmadığına ilişkin rapor istenmesi uygulamasını kaldırmaya yönelik bir tasarı hazırlamak durumunda kalmıştır. Yine benzer bir biçimde hırsızlık suçuna ilişkin cezaların yetersizliği konusunda kamuoyunda oluşan tepkiye hükümet sırtını dönememiş ve hem suça ilişkin hem de cezalara ilişkin bir düzenleme hazırlamak zorunda kalmıştır (http://www.sabah.com.tr).

Diğer taraftan kamuoyu, kamu politikalarının oluşturulmasına ilişkin kararların alınması aşamasında da son derece etkindir. Çünkü yukarıda ifade edildiği üzere kamuoyu tarafından benimsenmeyen, içselleştirilmeyen ve desteklenmeyen bir politikanın uygulanması, uygulansa dahi başarıya ulaşması neredeyse imkânsızdır. Bir diğer ifadeyle bir siyasal iktidarın kamuoyuna sırtını dönmesi, onun talep ve beklentilerini görmezden gelmesi veya kamuoyuna rağmen aksi yönde politika belirlemesi söz konusu değildir. Bu nedenle gerek yasama gerekse yürütme, alınan kararlarda ve oluşturulan politikalarda kamuoyunun talep ve beklentilerini dikkate almak durumunda kalmaktadır. Örneğin Türkiye’de idam cezasının kaldırılması, terör olaylarına karşı oluşan kamuoyu nedeniyle uzunca bir süre birçok hükümet tarafından gündeme dahi getirilememiştir. Üstelik uluslararası birçok kuruluşun bu yöndeki baskılarına rağmen bile bu konuda bir politikanın uzunca bir süre geliştirilemediği görülmektedir (Kapani, 1999: 157; Dursun, 2008: 309-310).

Son dönemde özellikle uluslararası nitelik kazanmış insan hakları, demokrasi, bireysel özgürlükler, kadın ve çocukların korunması, çevre, silahsızlanma, küresel ısınma, kadına yönelik şiddet, savaş karşıtlığı gibi konularda gerek ulusal gerekse dünya ölçeğinde ciddi bir kamuoyu oluşmuş ve devletlerin bu konulardaki politikalarını önemli ölçüde etkisi altına almıştır. Bu nedenle halkın eğilimlerini önceden bilmek ve herhangi bir konuda ne düşündüğünü veya nasıl tepki vereceğini önceden belirlemek çok daha önemli bir hale gelmiştir. Öyle ki, günümüzde neredeyse bütün iktidarlar,

118

toplumun büyük bir çoğunluğunu ilgilendiren konularda, kamuoyunun eğilimlerini, kanaatlerini ve konuya ilişkin görüşlerini önceden bilebilmek ve buna uygun politikalar geliştirebilmek adına, sıklıkla kamuoyu yoklamalarına başvurmaktadır. Bu bağlamda Türkiye’de ve dünyada kamuoyu araştırma şirketlerinin önemli ölçüde artış gösterdiği bilinmektedir. Yine bu alanda her geçen gün yeni teknik ve yöntemlerin geliştirildiği ve ekonomiden siyasal hayata, eğitimden sağlığa, sosyal hayattan tüketicilerin tercihlerine kadar hemen her alanda kamuoyu araştırmalarının yapıldığı görülmektedir (Kapani, 1999: 158; Dursun, 2008: 311; Ergin, 2007: 329). Bu durum, kamuoyunun siyasal iktidarlar tarafından ne derecede önemsendiğini ve kamu politikalarının oluşturulması sürecinin bir aktörü haline geldiğini açıkça ortaya koymaktadır.